v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
216
Cuz 11
71﴿ Nûh’un (o kâfirlik ve inatta seni inkâr edenlere çok benzeyen kavmiyle yaşamış olduğu) önemli haberini de o (Mekke ehlinden müşrik ola)nlara peş peşe oku. Hani o, kavmine demişti ki: “Ey Kavmim! Eğer benim (Allâh’a dâvet vazîfesini sürdürerek uzun süre aranızda) ikāmetim ve Allâh’ın (birliğine delâlet eden) âyetlerini hatırlatmam size büyük (ve ağır) geldiyse, işte ben ancak Allâh’a tevekkül ettim (ve bütün işlerimi ancak O’na ısmarladım). Öyleyse siz (Allâh’ın şerikleri sandığınız) ortaklarınızla birlikte (benimle ilgili) işinizi (ve hîlelerinizi) bir araya getirin de, sonra (bu karârınız ve) işiniz size örtülü (ve kapalı) bir şey olmasın, (bilakis yapacağınız saldırıya açıkça azmedin) sonra da bana yönelik karar verin ve bana mühlet vermeyin. Nûh (Aleyhisselâm) bu sözü müşrik kavmin acziyetini ortaya çıkarma kastıyla söylemiştir ki böylece o, Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı sonsuz tevekkülünü açıklayarak, kâfirlerin hîlelerinden korkmadığını ve ne onların ne de ilâhlarının hiçbir fayda ve zarara muktedir olmadıklarını yakînen bildiğini ortaya koymuştur.
72﴿ Artık siz (benim vaazlarımı kabûl etmekten) yüz çevirdiyseniz, zâten ben sizden (bu nasîhatlerime karşılık) hiçbir ücret istememiştim. (Dolayısıyla ne beni tamahkârlıkla ithâm ederek, ne de sizden ücret istenip bundan ağırlandığınızı iddiâ ederek bu îmânsızlığınızı meşrûlaştıracak bahâneniz kalmamıştır.) Benim ecrim (ve mükâfâtım) ancak Allâh’a âittir. Ayrıca (siz kabûl etseniz de etmeseniz de) ben (O’nun emrine hiçbir sûrette karşı gelmeyen, O’ndan başkasından karşılık beklemeyen ve O’nun bütün hükümlerine tam mânâsıyla boyun eğen) Müslüman kimselerden olmamla emrolundum.”
73﴿ Böylece onlar onu (sürekli) yalanladılar, nihâyet Biz onu ve berâberindekileri o gemide kurtardık, üstelik onları (tûfanla helâk edilen tüm dünyâ halkının yerine geçecek) halîfeler yaptık ve o kişileri suyla boğduk ki onlar Bizim âyetlerimizi (sürekli) yalanlamıştılar. Artık bak (gör) ki; o (Allâh’ın azâbından) korkutul(dukları hâlde ibret almay)anların (fecî) âkıbeti nice olmuş.
74﴿ Sonra onun ardından çok değerli nice rasülleri kavimlerine gönderdik de, hemen onlara (doğruluklarına delâlet eden) çok açık mûcizeler getirdiler. Ama onlar (nice mûcizeler gördükten sonra bile) daha önce (mûcizeler görmemişken) kendisini yalanlamış oldukları o şeye (hak dîne) aslâ îmân eder olmadılar. (Habîbim!) İşte sana! (Kâfirlik ve inatçılıkta) haddi aşan o kişilerin kalpleri üzerine Biz böylece (muhkem ve sağlam bir) mühür basarız.
75﴿ Sonra onların ardından Mûsâ ve Hârûn’u Firavun’a ve onun (kavminin) ulu kişilerine âyet (ve mûcize)lerimizle birlikte gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar da (en büyük cürüm ve günah olan şirki irtikâb etmiş) mücrim kimseler topluluğu oldular /fakat onlar büyüklük tasladılar. Zâten onlar (öteden beri büyük günahları ve) cürmü âdet edinen bir toplum olmuştular/.
76﴿ Sonra onlara tarafımızdan hak (olan din ve bunu ispât etmek üzere ejderhâya dönüşen asâ ve benzeri mûcizeler) geldiği zaman (inkâra mecal bulamayınca, inatları yüzünden de îmâna yanaşmayınca): “Gerçekten de işte bu, elbette (büyü olduğu) çok açık bir sihirdir (büyüdür)” dediler.
77﴿ Mûsâ da (onlara cevâben) dedi ki: “Size geldiği anda (hiç düşünme ihtiyâcı bile hissetmeden) o (benimle gönderilen) hak (din) için: ‘(Gördüklerimiz olacak şey değil, yoksa) işte bu bir sihir midir (acaba)?!’ diye mi söylüyorsunuz. Hâlbuki büyücüler(in yaptıkları sihirler gerçekçi olmayıp ancak bir göz boyama mâhiyeti taşıdığı için) felâh bul(mayacağından dolayı dâim ol)maz. (Benim gösterdiğim mûcizeler ise hakîkatlerden ibâret olan sürekli kalıcı şeylerdir.)
78﴿ Onlar (ise Mûsâ (Aleyhisselâm)ın bu sözlerine cevâben): “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz o (şirk üzere kurulu) şeyden bizi çeviresin de, bu toprakta büyüklük (saltanat ve devlet) sizin ikinize (sana ve ağabeyin Hârûn’a) âit olsun diye mi sen bize geldin?! Biz ikinize de aslâ îmân edici kimseler değiliz” dediler.
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢١٦
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ ﴿٧١
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٧٢
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿٧٣
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ ﴿٧٤
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ ﴿٧٥
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٦
قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ ﴿٧٧
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿٧٨
Yûnus Sûresi
216
Cuz 11
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ ﴿٧١
71﴿ Nûh’un (o kâfirlik ve inatta seni inkâr edenlere çok benzeyen kavmiyle yaşamış olduğu) önemli haberini de o (Mekke ehlinden müşrik ola)nlara peş peşe oku. Hani o, kavmine demişti ki: “Ey Kavmim! Eğer benim (Allâh’a dâvet vazîfesini sürdürerek uzun süre aranızda) ikāmetim ve Allâh’ın (birliğine delâlet eden) âyetlerini hatırlatmam size büyük (ve ağır) geldiyse, işte ben ancak Allâh’a tevekkül ettim (ve bütün işlerimi ancak O’na ısmarladım). Öyleyse siz (Allâh’ın şerikleri sandığınız) ortaklarınızla birlikte (benimle ilgili) işinizi (ve hîlelerinizi) bir araya getirin de, sonra (bu karârınız ve) işiniz size örtülü (ve kapalı) bir şey olmasın, (bilakis yapacağınız saldırıya açıkça azmedin) sonra da bana yönelik karar verin ve bana mühlet vermeyin. Nûh (Aleyhisselâm) bu sözü müşrik kavmin acziyetini ortaya çıkarma kastıyla söylemiştir ki böylece o, Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı sonsuz tevekkülünü açıklayarak, kâfirlerin hîlelerinden korkmadığını ve ne onların ne de ilâhlarının hiçbir fayda ve zarara muktedir olmadıklarını yakînen bildiğini ortaya koymuştur.
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٧٢
72﴿ Artık siz (benim vaazlarımı kabûl etmekten) yüz çevirdiyseniz, zâten ben sizden (bu nasîhatlerime karşılık) hiçbir ücret istememiştim. (Dolayısıyla ne beni tamahkârlıkla ithâm ederek, ne de sizden ücret istenip bundan ağırlandığınızı iddiâ ederek bu îmânsızlığınızı meşrûlaştıracak bahâneniz kalmamıştır.) Benim ecrim (ve mükâfâtım) ancak Allâh’a âittir. Ayrıca (siz kabûl etseniz de etmeseniz de) ben (O’nun emrine hiçbir sûrette karşı gelmeyen, O’ndan başkasından karşılık beklemeyen ve O’nun bütün hükümlerine tam mânâsıyla boyun eğen) Müslüman kimselerden olmamla emrolundum.”
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿٧٣
73﴿ Böylece onlar onu (sürekli) yalanladılar, nihâyet Biz onu ve berâberindekileri o gemide kurtardık, üstelik onları (tûfanla helâk edilen tüm dünyâ halkının yerine geçecek) halîfeler yaptık ve o kişileri suyla boğduk ki onlar Bizim âyetlerimizi (sürekli) yalanlamıştılar. Artık bak (gör) ki; o (Allâh’ın azâbından) korkutul(dukları hâlde ibret almay)anların (fecî) âkıbeti nice olmuş.
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ ﴿٧٤
74﴿ Sonra onun ardından çok değerli nice rasülleri kavimlerine gönderdik de, hemen onlara (doğruluklarına delâlet eden) çok açık mûcizeler getirdiler. Ama onlar (nice mûcizeler gördükten sonra bile) daha önce (mûcizeler görmemişken) kendisini yalanlamış oldukları o şeye (hak dîne) aslâ îmân eder olmadılar. (Habîbim!) İşte sana! (Kâfirlik ve inatçılıkta) haddi aşan o kişilerin kalpleri üzerine Biz böylece (muhkem ve sağlam bir) mühür basarız.
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ ﴿٧٥
75﴿ Sonra onların ardından Mûsâ ve Hârûn’u Firavun’a ve onun (kavminin) ulu kişilerine âyet (ve mûcize)lerimizle birlikte gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar da (en büyük cürüm ve günah olan şirki irtikâb etmiş) mücrim kimseler topluluğu oldular /fakat onlar büyüklük tasladılar. Zâten onlar (öteden beri büyük günahları ve) cürmü âdet edinen bir toplum olmuştular/.
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٦
76﴿ Sonra onlara tarafımızdan hak (olan din ve bunu ispât etmek üzere ejderhâya dönüşen asâ ve benzeri mûcizeler) geldiği zaman (inkâra mecal bulamayınca, inatları yüzünden de îmâna yanaşmayınca): “Gerçekten de işte bu, elbette (büyü olduğu) çok açık bir sihirdir (büyüdür)” dediler.
قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ ﴿٧٧
77﴿ Mûsâ da (onlara cevâben) dedi ki: “Size geldiği anda (hiç düşünme ihtiyâcı bile hissetmeden) o (benimle gönderilen) hak (din) için: ‘(Gördüklerimiz olacak şey değil, yoksa) işte bu bir sihir midir (acaba)?!’ diye mi söylüyorsunuz. Hâlbuki büyücüler(in yaptıkları sihirler gerçekçi olmayıp ancak bir göz boyama mâhiyeti taşıdığı için) felâh bul(mayacağından dolayı dâim ol)maz. (Benim gösterdiğim mûcizeler ise hakîkatlerden ibâret olan sürekli kalıcı şeylerdir.)
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿٧٨
78﴿ Onlar (ise Mûsâ (Aleyhisselâm)ın bu sözlerine cevâben): “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz o (şirk üzere kurulu) şeyden bizi çeviresin de, bu toprakta büyüklük (saltanat ve devlet) sizin ikinize (sana ve ağabeyin Hârûn’a) âit olsun diye mi sen bize geldin?! Biz ikinize de aslâ îmân edici kimseler değiliz” dediler.