v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
217
Cuz 11
79﴿ Firavun dedi ki: “Çok bilgili her bir sihirbazı bana getirin.”
80﴿ Nihâyet sihirbazlar (Mûsâ (Aleyhisselâm) ile karşılaşacakları yere) geldiği zaman Mûsâ (ne yapacaklarını hiç önemsemeyen bir ifâdeyle) onlara: “Siz (büyü malzemesi olarak) atıcı olduğunuz şeyleri atın (da hünerinizi görelim)” dedi.
81﴿ Sonra onlar (sopalarını ve iplerini) attıkları (ve büyük bir büyü sergileyerek seyircileri korkuttukları) zaman Mûsâ dedi ki: “(Firavun ve adamlarının dedikleri gibi; Allâh’ın âyetleri sihir değildir, asıl) sizin kendisini (meydana) getirdiğiniz şey sihrin (büyünün ve gözbağcılığın) ta kendisidir. Şüphesiz ki Allâh (benim elimde açıklayacağı bir mûcizeyle) çok yakında onu iptâl ede(rek tamâmen etkisiz bir hâle getire)cektir. Muhakkak ki Allâh (sizin gibi) bozguncuların işlerini (güçlenmeye ve tamâma ererek devâm etmeye) uygun hâle getirmez (bilakis tümüyle yok eder).
82﴿ Ayrıca (büyü ve benzeri işlerle uğraşan) o (büyük günahkâr) mücrim (kimse)ler hoşlanmasa da Allâh Kendi (emir ve kararlarını bildiren mukaddes) kelimeleriyle hakkı (ve doğruyu dâimâ kalıcı ve) sâbit (ederek netîcede onu mutlaka gâlip) kılar.”
83﴿ Böylece Firavun ve ulu adamlarının kendilerine (işkence ve) azap etmesinden (endişe etmeleri husûsunda taşıdıkları) büyük bir korkuya rağmen Mûsâ’ya ancak (kendisinin mensup olduğu İsrâîloğullarının gençleri açıkça îmân etmiş, Firavun’un) kavminden (ise sâdece eşi Âsiye, bekçisi, hanımı, bir de tarakçısı gibi) çok az bir zürriyet (gizlice) îmân etmişti. Gerçekten de Firavun elbette o toprakta üstünlük sâhibidir (diye insanlara zulmediyordu). Yine şüphesiz ki o, elbette (kan dökme ve zulüm yapma hususlarında haddi aşan) müsrif (kimse)lerdendir. (Bu yüzden Rabbinin sınırlarını hiç tanımamıştı.)
84﴿ (Îmân edenlerin Firavun’dan korktuğunu gören) Mûsâ da: “Ey kavmim! Eğer siz Allâh’a (ve âyetlerine) îmân etmiş olduysanız, (O’ndan gayri hiçbir güçten korkmayıp, tüm korkularınızdan kurtulma husûsunda) ancak O’na tevekkül (ve îtimâd) edin. Eğer siz (Allâh’ın kazâ ve kaderine tam bir samîmiyetle teslim olmuş) Müslüman kimseler olduysanız (bu tevekküle sâhip olmanız gerekir)” dedi.
85﴿ Onlar da hemen dediler ki: “Biz ancak Allâh’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! (Bu kâfirleri üzerimize musallat edip de) bizi o zâlimler toplumu için bir fitne (ve azap mahalli) yapma (ve bizi onların işkencelerine mâruz bırakma)! /Sen bizi (kâfirlerin işkencelerine mâruz bırakıp da o azâbı dînimizden döndürülmemize sebep olacak) bir fitne yapma!/ Sen bizi (mağlup düşürerek, kâfirlerin ‘Bunlar hak üzere olsaydı yenilmezlerdi’ deyip de kâfirlikte ısrarcı olmaları gibi büyük) bir fitne(ye vesîle) yapma!/
86﴿ Bir de Sen rahmetinle bizi o kâfirler toplumun(un kötü komşuluğundan ve yaptıkları günahların zararların)dan kurtar.”
87﴿ Biz de Mûsâ’ya ve kardeşine: “İkiniz de kavminiz(in namaz ve ibâdeti) için Mısır’da birtakım evleri mesken edinin ve (mescitlerde topluca namaz kılma imkânı bulamadığınız için) evlerinizi birer namazgâh yapın /evlerinizi kıbleye yönelik yapın/ ve (o mescitlerde) namazı hakkıyla kılın. Bir de (ey Mûsâ) o (emirlerimize riâyet eden) müminleri (dünyâda duâlarının kabûlü, âhirette ise cennete girmeleriyle) müjdele” diye vahiyde bulunduk.
88﴿ (Ümmetinin bu duâlarını duyan) Mûsâ da (bunca mûcizeler gösterdiği hâlde, Firavun ve adamlarının kâfirlik ve inatta ısrarcı olduklarını görünce, Allâh-u Te‘âlâ’nın vahyi ile de onların kâfir olarak öleceklerini bilince, kendilerine bedduâda bulunmak ve bunun haklı nedenini Allâh-u Te‘âlâ’ya arz etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbimiz! Gerçekten de ey Rabbimiz Sen, Firavun’a ve ulu adamlarına o en âdî (dünyâ) hayât(ın)da, (nîmet olarak değil de bir imtihana mebnî olarak ve) netîcede (inanmak isteyen fakir insanları) Senin yolundan saptırsınlar diye (süslenecekleri elbiseler ve binekler cinsinden) büyük bir ziynet ve türlü türlü mallar verdin. Ey Rabbimiz! Onların (Sana isyan yolunda kullandıkları bu) mallarını helâk et. (Sağlam bir mühür vurarak) kalplerinin üzerini de (öyle bir) bağla ki /kalplerini katılaştır ki/ artık onlar o çok acı veren (boğulma) azâbı(nı) görünceye kadar îmân edemesinler.” Peygamberler Allâh-u Te‘âlâ’dan izinsiz ümmetlerinin helâki için bedduâ etmeyeceklerine göre; Mûsâ (Aleyhisselâm)ın bu bedduâsı, Allâh-u Te‘âlâ’nın ona artık onlardan kimsenin îmân etmeyeceğini vahyetmesinin ardından vukû bulmuştur. (en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 3/280)
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢١٧
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُون۪ي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ ﴿٧٩
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ ﴿٨٠
فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٨١
وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟ ﴿٨٢
فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِه۪ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْۜ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِف۪ينَ ﴿٨٣
وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ ﴿٨٤
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿٨٥
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٦
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨٧
وَقَالَ مُوسٰى رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ ﴿٨٨
Yûnus Sûresi
217
Cuz 11
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُون۪ي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ ﴿٧٩
79﴿ Firavun dedi ki: “Çok bilgili her bir sihirbazı bana getirin.”
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ ﴿٨٠
80﴿ Nihâyet sihirbazlar (Mûsâ (Aleyhisselâm) ile karşılaşacakları yere) geldiği zaman Mûsâ (ne yapacaklarını hiç önemsemeyen bir ifâdeyle) onlara: “Siz (büyü malzemesi olarak) atıcı olduğunuz şeyleri atın (da hünerinizi görelim)” dedi.
فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٨١
81﴿ Sonra onlar (sopalarını ve iplerini) attıkları (ve büyük bir büyü sergileyerek seyircileri korkuttukları) zaman Mûsâ dedi ki: “(Firavun ve adamlarının dedikleri gibi; Allâh’ın âyetleri sihir değildir, asıl) sizin kendisini (meydana) getirdiğiniz şey sihrin (büyünün ve gözbağcılığın) ta kendisidir. Şüphesiz ki Allâh (benim elimde açıklayacağı bir mûcizeyle) çok yakında onu iptâl ede(rek tamâmen etkisiz bir hâle getire)cektir. Muhakkak ki Allâh (sizin gibi) bozguncuların işlerini (güçlenmeye ve tamâma ererek devâm etmeye) uygun hâle getirmez (bilakis tümüyle yok eder).
وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟ ﴿٨٢
82﴿ Ayrıca (büyü ve benzeri işlerle uğraşan) o (büyük günahkâr) mücrim (kimse)ler hoşlanmasa da Allâh Kendi (emir ve kararlarını bildiren mukaddes) kelimeleriyle hakkı (ve doğruyu dâimâ kalıcı ve) sâbit (ederek netîcede onu mutlaka gâlip) kılar.”
فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِه۪ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْۜ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِف۪ينَ ﴿٨٣
83﴿ Böylece Firavun ve ulu adamlarının kendilerine (işkence ve) azap etmesinden (endişe etmeleri husûsunda taşıdıkları) büyük bir korkuya rağmen Mûsâ’ya ancak (kendisinin mensup olduğu İsrâîloğullarının gençleri açıkça îmân etmiş, Firavun’un) kavminden (ise sâdece eşi Âsiye, bekçisi, hanımı, bir de tarakçısı gibi) çok az bir zürriyet (gizlice) îmân etmişti. Gerçekten de Firavun elbette o toprakta üstünlük sâhibidir (diye insanlara zulmediyordu). Yine şüphesiz ki o, elbette (kan dökme ve zulüm yapma hususlarında haddi aşan) müsrif (kimse)lerdendir. (Bu yüzden Rabbinin sınırlarını hiç tanımamıştı.)
وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ ﴿٨٤
84﴿ (Îmân edenlerin Firavun’dan korktuğunu gören) Mûsâ da: “Ey kavmim! Eğer siz Allâh’a (ve âyetlerine) îmân etmiş olduysanız, (O’ndan gayri hiçbir güçten korkmayıp, tüm korkularınızdan kurtulma husûsunda) ancak O’na tevekkül (ve îtimâd) edin. Eğer siz (Allâh’ın kazâ ve kaderine tam bir samîmiyetle teslim olmuş) Müslüman kimseler olduysanız (bu tevekküle sâhip olmanız gerekir)” dedi.
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿٨٥
85﴿ Onlar da hemen dediler ki: “Biz ancak Allâh’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! (Bu kâfirleri üzerimize musallat edip de) bizi o zâlimler toplumu için bir fitne (ve azap mahalli) yapma (ve bizi onların işkencelerine mâruz bırakma)! /Sen bizi (kâfirlerin işkencelerine mâruz bırakıp da o azâbı dînimizden döndürülmemize sebep olacak) bir fitne yapma!/ Sen bizi (mağlup düşürerek, kâfirlerin ‘Bunlar hak üzere olsaydı yenilmezlerdi’ deyip de kâfirlikte ısrarcı olmaları gibi büyük) bir fitne(ye vesîle) yapma!/
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٦
86﴿ Bir de Sen rahmetinle bizi o kâfirler toplumun(un kötü komşuluğundan ve yaptıkları günahların zararların)dan kurtar.”
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨٧
87﴿ Biz de Mûsâ’ya ve kardeşine: “İkiniz de kavminiz(in namaz ve ibâdeti) için Mısır’da birtakım evleri mesken edinin ve (mescitlerde topluca namaz kılma imkânı bulamadığınız için) evlerinizi birer namazgâh yapın /evlerinizi kıbleye yönelik yapın/ ve (o mescitlerde) namazı hakkıyla kılın. Bir de (ey Mûsâ) o (emirlerimize riâyet eden) müminleri (dünyâda duâlarının kabûlü, âhirette ise cennete girmeleriyle) müjdele” diye vahiyde bulunduk.
وَقَالَ مُوسٰى رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ ﴿٨٨
88﴿ (Ümmetinin bu duâlarını duyan) Mûsâ da (bunca mûcizeler gösterdiği hâlde, Firavun ve adamlarının kâfirlik ve inatta ısrarcı olduklarını görünce, Allâh-u Te‘âlâ’nın vahyi ile de onların kâfir olarak öleceklerini bilince, kendilerine bedduâda bulunmak ve bunun haklı nedenini Allâh-u Te‘âlâ’ya arz etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbimiz! Gerçekten de ey Rabbimiz Sen, Firavun’a ve ulu adamlarına o en âdî (dünyâ) hayât(ın)da, (nîmet olarak değil de bir imtihana mebnî olarak ve) netîcede (inanmak isteyen fakir insanları) Senin yolundan saptırsınlar diye (süslenecekleri elbiseler ve binekler cinsinden) büyük bir ziynet ve türlü türlü mallar verdin. Ey Rabbimiz! Onların (Sana isyan yolunda kullandıkları bu) mallarını helâk et. (Sağlam bir mühür vurarak) kalplerinin üzerini de (öyle bir) bağla ki /kalplerini katılaştır ki/ artık onlar o çok acı veren (boğulma) azâbı(nı) görünceye kadar îmân edemesinler.” Peygamberler Allâh-u Te‘âlâ’dan izinsiz ümmetlerinin helâki için bedduâ etmeyeceklerine göre; Mûsâ (Aleyhisselâm)ın bu bedduâsı, Allâh-u Te‘âlâ’nın ona artık onlardan kimsenin îmân etmeyeceğini vahyetmesinin ardından vukû bulmuştur. (en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 3/280)