HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُيُونُسَ  ٢١٩ 
الجزء ١١

فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ ﴿ ٩٨ ﴾ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَم۪يعًاۜ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ ﴿ ٩٩ ﴾ وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿ ١٠٠ ﴾ قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿ ١٠١ ﴾ فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْۜ قُلْ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ ﴿ ١٠٢ ﴾ ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿ ١٠٣ ﴾ قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ د۪ين۪ي فَلَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْۚ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ ﴿ ١٠٤ ﴾ وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿ ١٠٥ ﴾ وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿ ١٠٦ ﴾

سُورَةُيُونُسَ  ٢١٩ 
الجزء ١١
Yûnus Sûresi  219 
Cüz  11

98  (İnkârları yüzünden helâke maruz kalan milletler içerisinde) Yûnus’un kavmi dışında, (azâbı gördükleri zaman) iman edip de imanı kendisine fayda vermiş olan bir (tane bile) karye (halkı) bulunsaydı ya! Onlar (azap emarelerini gördüklerinde) iman ettikleri zaman, Biz kendilerinden o (dünyadaki) en yakın hayatta rüsvaylık azâbını (kaldırıp) açtık ve onları (Bizce malum ve mukadder olan) bir süreye kadar (dünya nimetleriyle) faydalandırdık.
Rivayete göre Yûnus (Aleyhisselâm) Musul’un Nînevâ şehrinin müşrik olan halkına gönderilmişti. Onlar onu inkârda ısrar edince o, onlara üç güne kadar helâk edileceklerini bildirdi. Kendisi de öfkeli bir şekilde onları terk edip gitti. Vaad edilen zaman yaklaştığında gökte şiddetli bir duman ve siyah bir bulut peydahlanarak şehirlerini kaplayacak şekilde üzerlerine çökünce korkuya kapılıp Yûnus (Aleyhisselâm)'ı aradılarsa da onu bulamadılar. Fakat onun verdiği haberlerin doğruluğunu yakînen anlayınca, eski elbiseler giyerek eşlerini, çocuklarını ve hayvanlarını yanlarına alıp yüksek bir düzlüğe çıktılar. Annelerle yavrularını birbirinden ayırarak ağlattılar, kendileri de hâlisâne tevbe ederek imanlarını izhar ettiler ve birbirleriyle helalleştiler. O derece ki; bir kişi başkasından gasp edip evinin temeline koyduğu bir taşı bile sökerek sahibine iade ediyordu. Böylece onlar: "Ey Allâh! Bizim günahlarımız gerçekten çok büyük olmuştur, ama sen onlardan daha büyüksün! Sen bize, Sana yakışanı yap, bizim hak ettiğimizi bize reva görme!" diye ağlayarak sesli sesli dua edince, cuma gününe denk gelen bir Âşûrâ gününde Allâh-u Te'âlâ azaplarını kaldırdı ki, bu âyet-i kerîmede belirtildiği üzere; azâbın mukaddimesini gördükten sonra bunlardan başka kurtulan bir toplum olmamıştır. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin)

99  (Yeryüzünde bulunan ins ü cinnin tümü iman etme yönünde irade sarf edecek olsalardı da,) Rab bin (bunu böyle bilip, gerçekleşmesini) dileseydi yer de bulunan kimseler, elbette onların hepsi de (bir fert dahi ayrılmaksızın) topluca iman ederdi. (Lâkin Allâh-u Te`âlâ her mükellefin, kendisine verilen hür irâdeyi iman et me yönünde kullanmayacağını ezelde bildiğinden, dilemesi de ancak bu hatasız bilgisi doğrul tusunda tecellî ettiği için herkesin imanını dilememiş tir.) Artık insanları sen mi zorlayacaksın, tâ ki on lar mümin kimseler olsunlar!

100  Allâh’ın izni (irâdesi ve dilemesi) ile olma dıkça hiçbir kimse için, iman etmesi (diye bir şey söz konusu) olamaz! O (Allâh-u Te`âlâ), murdar (olan kâfirliği ve sebebiyet vereceği) azâbı ise (âyet ve delilleri düşünerek doğruyu bulma yönünde) akıllarını kul lanmamakta olan o (inatçı) kimseler üzerine bırakır.

101  (Habîbim!) De ki: “(İbret nazarıyla bir) ba kın ki; göklerde ve yerde (Allâh-u Te`âlâ’nın birliğine ve üstün kudretine delalet eden) ne şeyler (ve türlü türlü eşsiz eserler) vardır!” Fakat ne (bunca) âyetler, ne de uyarılar/ne de uyarıcılar/ (akıllarını doğruyu bulma yönünde kullanmayarak) inanmamakta (ıs rarcı) olan bir topluma fayda vermez!

102  O (müşrik ola)nlar kendilerinden önce geç miş bulunan (şirke bulaşmış) o kimselerin (ya şa dık ları azap) günlerinin bir benzerinden başkasını bek lemiyorlar. (Habîbim! Onları teh dit etmek için) de ki: “Öyleyse (belanızı) bekleyin (bakalım)! Gerçekten ben de sizinle birlikte (bunu) bekleyicilerdenim!”

103  Sonra Biz(im yüce âde timiz şudur ki; dâima inkârcı ümmetleri helâk edip) rasûllerimizi ve (onla ra) iman etmiş olan kimseleri kurtarırız. (Habîbim!) İşte üzerimize bir hak olarak, (sana) inananları da böylece kurtaracağız!

104  (Rasûlüm! Senin dininin doğruluğu hak - kında şüphede olan herkese) de ki: “Ey insanlar! Eğer siz benim dinimden bir şüphe içinde bulunuyorsanız, işte (size dinimi anlatayım da, akılcı bir yaklaşımla vasfını dinleyip insaflıca düşünün,) ben (hiçbir zaman) sizin Allâh’ı bırakıp da (kendiliğinizden yontup yapa rak) tapmakta olduğunuz kimselere tapmam! Fa kat sizi vefat ettirecek (, sonra da çeşitli azaplara ma ruz bırakacak) olan O Allâh’a ibadet ederim! Zaten ben (aklın gösterdiği ve vahyin açıkladığı şeylere ina nan) müminlerden olmamla emrolundum!

105  Bir de şununla (emrolundum) ki; (bâtıl din lerden tamamen uzak olan) o hanîf (İslâm) din(i) için yüzünü doğrult!/(Tüm asılsız inançları terk edip hakka yönelen) bir hanîf olarak yüzünü o dine yönelt!/ Ve sakın ha (ne inanç ne de amel bakımından) müş riklerden olma!

106  Allâh’ı bırakıp da, sana fayda sağlayamaya cak ve sana zarar da veremeyecek şeylere (hiçbir suretle) tapma! (Farz-ı muhal) şayet (bunu) yapacak olursan, o takdirde gerçekten sen (yanlış ve yersiz bir iş yapmış olacağın için, kendine yazık eden) zâlimlerdensin!”

Yûnus Sûresi  219 
Cüz  11
cihanyamaneren