v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
22
Cuz 2
146﴿ Kendilerine kitap vermiş olduğumuz o (Abdullâh ibnü Selâm (Radıyallâhu Anh) gibi mümin) kimseler (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in açık târifini Tevrât’ta buldukları için) kendi oğullarını (şeksiz şüphesiz) tanıdıkları gibi onu tanımaktadırlar. Şüphesiz ki onlardan (inat edip Müslüman olmayan) bir fırka elbette (kıskançlık yüzünden) hakkı gizlemektedirler. Oysa kendileri (kitaplarında bildirilen zâtın, Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) olduğunu) bilmektedirler.
147﴿ (Habîbim! Senin tâbi olduğun) o hak, Rabbinden (gelmiş)dir. Artık (kendi doğruluğun ve onların bunu bile bile gizledikleri husûsunda) sakın sen şüphe edicilerden olma. (Böyle bir şey senden beklenmezse de, ümmetine ulaştıracağımız tebliğlerin muhâtabı sensin.)
148﴿ (Ümmetlerden) her biri için (kıble olarak yöneleceği) bir cihet vardır ki, o (ümmetin fertleri ibâdet ederken yüzlerini) on(un tarafın)a döndürücüdür. O hâlde siz (kıbleye yöneliş gibi, iki cihan saâdeti kazandıracak) hayırlı işlere koşuşun. (Siz ve düşmanlarınız, ölümünüzden sonra) her nerede (ve ne hâlde) bulunursanız, (kıyâmet günü) Allâh sizi toplu hâlde (mahşere) getirecektir. Şüphesiz Allâh her şeye Kadîr’dir. (Öldürmek, diriltmek ve mahşerde toplamak dâhil bütün işlere hakkıyla gücü yetendir.)
149﴿ (Habîbim!) Her nereden (yolculuğa) çıksan da (namaz kılacağın zaman) hemen yüzünü Mescid-i Harâm’ın tarafına döndür. Şüphesiz ki bu (yöneliş), elbette Rabbinden (gelmiş) olan hakk (ve gerçek bir uygulaman)ın ta kendisidir. Zâten Allâh yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Bu yüzden tüm amellerinizi kayda almakta olup, kıyâmet günü size onların karşılığını verecektir.)
150﴿ (Ey Nebiyy-i zîşân!) Her nereden (yolculuğa) çıksan da, (namaz kılacağın vakit) hemen yüzünü Mescid-i Harâm’ın tarafına döndür. (Ey Müslümanlar!) Siz de her nerede bulunursanız (namaz kılarken) hemen yüzlerinizi onun tarafına çevirin ki, içlerinden o (inat etmiş ve) zulüm işlemiş olanlar dışındaki insanlar (özellikle de Yahûdîler ve müşrikler) için size karşı (kullanacakları) bir delil (ellerinde) bulunmasın. Artık onlar(ın kıble konusundaki kınamaların)-dan korkmayın, Ben(im emrime muhâlefet)den korkun! Tâ ki böylece (Bana karşı saygılı olmanız vesîlesi ile) üzerinize nîmetimi tamamlayayım ve ola ki siz (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kıblesine yönelmekle) hidâyet bulursunuz (diye Kâ‘be’ye yönelmenizi size emrettim). Müfessirler bu âyet-i kerîmeye: “Müşriklerden insaflı olanlar: ‘Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) dînimize inanmıyor ama kıblemize uyuyor’ veyâ ‘O hem İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın dîninde olduğunu söylüyor, hem de onun kıblesine dönmüyor’ gibi sözler sarf etme imkânı bulamasınlar diye sizi Mescid-i Harâm’a döndürdüm. Onlar içerisindeki zâlim için zâten bir delîle ihtiyaç yoktur. Çünkü onlar insafı elden bıraktıkları için, her hâlükârda sizin aleyhinize konuşacak bir laf bulurlar” şeklinde mânâ vermişlerdir.
151﴿ Nitekim (evvelce de üzerinize nîmetimizi tamamlayalım diye) içinizde siz(ler gibi insan cinsin)-den bir Rasûl göndermiştik ki; o sizin üzerinize âyetlerimizi peş peşe okumaktadır, (şirk vesâir günahlardan) sizi tertemiz yap(acak îmâna ve sâlih amellere kavuştur)maktadır, size o (Kur’ân gibi kıyâmete kadar bâkî kalacak yüce) kitabı ve hikmeti (sünneti ve fıkhı) öğretmektedir ve bilmekte olmadığınız (vahiyden başka bir yolla da aslâ bilemeyeceğiniz) şeyleri size bildirmektedir.
152﴿ Öyleyse siz (tâatler, zikirler ve duâlarla) Beni anın ki, Ben de (sevaplar, övgüler ve kabullerle) sizi anayım. Bir de (bunca nîmetlerime karşı) Bana şükredin, (emrime isyân edip, nîmetlerimi görmezden gelerek) Beni inkâr etmeyin.
153﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! (Zikir, şükür, oruç ve cihâda devâm edebilmek ve tenkitlere aldırmaksızın kıble konusunda sâbit kalabilmek gibi ibâdetlere muvaffak kılınmak için) sabırla (günahlara ve nefsânî hazlara kapılmaya karşı direnişle) bir de (ibâdetlerin aslı ve müminlerin mîrâcı olan) o (farz) namazlar (aracılığıy)la yardım arayın. Şüphesiz Allâh(ın yardımı dâimâ) sabredenlerle berâberdir.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٢
٢٢
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٤٦
اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ۟ ﴿١٤٧
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿١٤٨
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٩
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۙ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْن۪ي وَلِاُتِمَّ نِعْمَت۪ي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ ﴿١٥٠
كَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪يكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّ۪يكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَۜ ﴿١٥١
فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟ ﴿١٥٢
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٥٣
Bakara Sûresi
22
Cuz 2
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٤٦
146﴿ Kendilerine kitap vermiş olduğumuz o (Abdullâh ibnü Selâm (Radıyallâhu Anh) gibi mümin) kimseler (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in açık târifini Tevrât’ta buldukları için) kendi oğullarını (şeksiz şüphesiz) tanıdıkları gibi onu tanımaktadırlar. Şüphesiz ki onlardan (inat edip Müslüman olmayan) bir fırka elbette (kıskançlık yüzünden) hakkı gizlemektedirler. Oysa kendileri (kitaplarında bildirilen zâtın, Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) olduğunu) bilmektedirler.
اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ۟ ﴿١٤٧
147﴿ (Habîbim! Senin tâbi olduğun) o hak, Rabbinden (gelmiş)dir. Artık (kendi doğruluğun ve onların bunu bile bile gizledikleri husûsunda) sakın sen şüphe edicilerden olma. (Böyle bir şey senden beklenmezse de, ümmetine ulaştıracağımız tebliğlerin muhâtabı sensin.)
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿١٤٨
148﴿ (Ümmetlerden) her biri için (kıble olarak yöneleceği) bir cihet vardır ki, o (ümmetin fertleri ibâdet ederken yüzlerini) on(un tarafın)a döndürücüdür. O hâlde siz (kıbleye yöneliş gibi, iki cihan saâdeti kazandıracak) hayırlı işlere koşuşun. (Siz ve düşmanlarınız, ölümünüzden sonra) her nerede (ve ne hâlde) bulunursanız, (kıyâmet günü) Allâh sizi toplu hâlde (mahşere) getirecektir. Şüphesiz Allâh her şeye Kadîr’dir. (Öldürmek, diriltmek ve mahşerde toplamak dâhil bütün işlere hakkıyla gücü yetendir.)
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٩
149﴿ (Habîbim!) Her nereden (yolculuğa) çıksan da (namaz kılacağın zaman) hemen yüzünü Mescid-i Harâm’ın tarafına döndür. Şüphesiz ki bu (yöneliş), elbette Rabbinden (gelmiş) olan hakk (ve gerçek bir uygulaman)ın ta kendisidir. Zâten Allâh yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Bu yüzden tüm amellerinizi kayda almakta olup, kıyâmet günü size onların karşılığını verecektir.)
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۙ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْن۪ي وَلِاُتِمَّ نِعْمَت۪ي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ ﴿١٥٠
150﴿ (Ey Nebiyy-i zîşân!) Her nereden (yolculuğa) çıksan da, (namaz kılacağın vakit) hemen yüzünü Mescid-i Harâm’ın tarafına döndür. (Ey Müslümanlar!) Siz de her nerede bulunursanız (namaz kılarken) hemen yüzlerinizi onun tarafına çevirin ki, içlerinden o (inat etmiş ve) zulüm işlemiş olanlar dışındaki insanlar (özellikle de Yahûdîler ve müşrikler) için size karşı (kullanacakları) bir delil (ellerinde) bulunmasın. Artık onlar(ın kıble konusundaki kınamaların)-dan korkmayın, Ben(im emrime muhâlefet)den korkun! Tâ ki böylece (Bana karşı saygılı olmanız vesîlesi ile) üzerinize nîmetimi tamamlayayım ve ola ki siz (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kıblesine yönelmekle) hidâyet bulursunuz (diye Kâ‘be’ye yönelmenizi size emrettim). Müfessirler bu âyet-i kerîmeye: “Müşriklerden insaflı olanlar: ‘Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) dînimize inanmıyor ama kıblemize uyuyor’ veyâ ‘O hem İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın dîninde olduğunu söylüyor, hem de onun kıblesine dönmüyor’ gibi sözler sarf etme imkânı bulamasınlar diye sizi Mescid-i Harâm’a döndürdüm. Onlar içerisindeki zâlim için zâten bir delîle ihtiyaç yoktur. Çünkü onlar insafı elden bıraktıkları için, her hâlükârda sizin aleyhinize konuşacak bir laf bulurlar” şeklinde mânâ vermişlerdir.
كَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪يكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّ۪يكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَۜ ﴿١٥١
151﴿ Nitekim (evvelce de üzerinize nîmetimizi tamamlayalım diye) içinizde siz(ler gibi insan cinsin)-den bir Rasûl göndermiştik ki; o sizin üzerinize âyetlerimizi peş peşe okumaktadır, (şirk vesâir günahlardan) sizi tertemiz yap(acak îmâna ve sâlih amellere kavuştur)maktadır, size o (Kur’ân gibi kıyâmete kadar bâkî kalacak yüce) kitabı ve hikmeti (sünneti ve fıkhı) öğretmektedir ve bilmekte olmadığınız (vahiyden başka bir yolla da aslâ bilemeyeceğiniz) şeyleri size bildirmektedir.
فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟ ﴿١٥٢
152﴿ Öyleyse siz (tâatler, zikirler ve duâlarla) Beni anın ki, Ben de (sevaplar, övgüler ve kabullerle) sizi anayım. Bir de (bunca nîmetlerime karşı) Bana şükredin, (emrime isyân edip, nîmetlerimi görmezden gelerek) Beni inkâr etmeyin.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٥٣
153﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! (Zikir, şükür, oruç ve cihâda devâm edebilmek ve tenkitlere aldırmaksızın kıble konusunda sâbit kalabilmek gibi ibâdetlere muvaffak kılınmak için) sabırla (günahlara ve nefsânî hazlara kapılmaya karşı direnişle) bir de (ibâdetlerin aslı ve müminlerin mîrâcı olan) o (farz) namazlar (aracılığıy)la yardım arayın. Şüphesiz Allâh(ın yardımı dâimâ) sabredenlerle berâberdir.