v02.01.25 Geliştirme Notları
Hûd Sûresi
227
Cuz 12
54﴿ Biz (senin hakkında) ancak: ‘İlâhlarımızdan biri sana (delilik gibi) çok büyük bir kötülük isâbet ettirmiş (seni çarpmış)’ diyoruz.” (Bunun üzerine Hûd (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Şüphesiz ben Allâh’ı şâhit koşuyorum, siz de şâhit olun ki gerçekten ben sizin (Allâh’a) şirk koşmakta olduğunuz şeyler(e tapmaktan ve onları bir şey yerine koyup endişelenmek)den tamâmen uzak biriyim.
55﴿ (Yine şâhit olun ki; ben) O’ndan başkasın(ı O’na ortak koşmanızdan da, O’ndan gayrinden korkmak)dan (da uzağım)! Artık (sizin dediğiniz gibi ilâhlarınız, kendilerine ibâdeti engelleyen kişilere zarar verme gücüne sâhip bulunuyorlarsa, bunu ispatlamak üzere) hep birlikte bana tuzak kurun, sonra da bana (göz açacak kadar bile) mühlet vermeyin.
56﴿ Muhakkak ki ben; benim (de) Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül ettim (ancak O’na güvenip îtimâd ettim). Hafifçe hareket eden hiçbir (canlı) şey (bile) yoktur ki; illâ O (Rabbim) onun perçemini tutucudur (ve ona dilediğini uygulayıcıdır). Şüphesiz benim Rabbim (hak ve adâleti temsil eden) dosdoğru olan bir yol üzeredir. (Bu yüzden Kendisine sığınanı zâyi etmez ve hiçbir zâlimi cezâsız bırakmaz.)
57﴿ Artık eğer (bu dâvetime icâbetten) yüz çevirirseniz, gerçekten de ben, kendisiyle size gönderilmiş olduğum şeyi size ulaştırdım. (Artık ben bu hususta yapmış olduğum bir ihmalden dolayı siteme mâruz kalmam.) Zâten Rabbim (bu inkârınız yüzünden sizi helâk edecek de) sizden başka bir toplumu (yurtlarınıza ve mallarınıza sâhip kılarak sizin) yerinize getirecektir. Ama siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak benim Rabbim her bir şey üzerine (hakkıyla gözetici ve koruyucu olan bir) Hafîz’dır. (Dolayısıyla yaptığınız hiçbir kötülük Kendisine gizli kalmayacağından, cezânızı ihmâl etmesi ve beni sizin şerrinizden korumaması gibi bir şey O’ndan beklenemez.)
58﴿ Böylece (o inkârcı topluma azap edilmesine dâir) emrimiz(in vakti saati) geldiği zaman, Hûd’u ve berâberinde îmân etmiş olan kimseleri Bizden (kendilerine lütfedilen îmânın kazandırdığı) büyük bir rahmet sebebiyle kurtardık ve böylece onları çok ağır ve çok büyük bir azaptan kurtardık.
59﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bunlar Âd (kavminin o zâlim halkı)dır. Onlar Rablerinin âyetlerini (ve peygamberinin getirdiği mûcizeleri) bile bile inkâr etmiştirler ve O’nun elçilerine isyân etmiştirler, bir de onlar (hakkı kabûle yanaşmayan) her çok inatçı zorbanın emrine tamâmen uymuşturlar.
60﴿ Böylece onlar işte bu dünyâda da, kıyâmet gününde de (bütün rahmet ve hayırlardan uzaklaştırılarak) büyük bir lânete tâbi tutulmuşturlar. İyi bilin ki; gerçekten Âd (kavmi), Rablerini inkâr etmiştirler. Âgâh olun ki; Hûd’un kavmi (olan) Âd için (tüm rahmetlerden) tam bir uzaklık ile (uzaklaşma ve lânet olsun! Çünkü onlar bunu hak ettiler)!
61﴿ Semûd (toplumun)a da (soy bakımından) kardeşleri (olan) Sâlih’i (peygamber olarak gönderdik). O (elçilik vazîfesini alınca onlara) dedi ki: “Ey kavmim! (Sâdece) Allâh’a ibâdet edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O sizi yaratmaya topraktan başlamıştır ve size orada ömür vermiştir /size orayı îmâr gücü vermiştir (de böylece siz binâlar yaparak, kuyular açarak ve ağaçlar dikerek orayı mâmur kılabilmişsinizdir)/ sizden oranın îmârını istemiştir/.Artık (îmân ederek) Kendisinden bağışlanma talep edin, sonra da (evvelce işlemiş olduğunuz şirk koşma suçunuzdan) O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim (tevbe edip iyi amel işleyenlere karşı rahmeti pek yakın olan bir) Karîb’dir, (Kendisine duâ edenlerin isteklerine icâbet eden bir) Mücîb’dir.
62﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın bu nasîhatlerini dinleyen müşrik kavmi etkilenecek yerde inkârlarını daha da artırarak) dediler ki: “Ey Sâlih! İşte bu (sözleri bize konuşma)ndan önce gerçekten de sen (bizi yönetme ve her işte başvuracağımız bir müsteşâr seçme husûsunda) bizim aramızda (kendisine) umut bağlanan (ve dînimize uyum sağlaması beklenen) bir kimse idin (ama bu tevhîd dâvetinden sonra senden ümîdi kestik). Sen babalarımızın (ve atalarımızın) tapmakta olduğu şeylere tapmamızdan mı bizi nehyediyorsun?! Şüphesiz ki biz, senin bizi kendisine dâvet etmekte olduğun (tevhîde îmân ve putları inkâr gibi) şeylerden elbette çok huzursuz edici pek büyük bir şüphe içindeyiz.”
سُورَةُ هُودٍ
الجزء ١٢
٢٢٧
اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿٥٤
مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿٥٥
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٥٦
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ ﴿٥٧
وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ ﴿٥٨
وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ ﴿٥٩
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟ ﴿٦٠
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ ﴿٦١
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ ﴿٦٢
Hûd Sûresi
227
Cuz 12
اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿٥٤
54﴿ Biz (senin hakkında) ancak: ‘İlâhlarımızdan biri sana (delilik gibi) çok büyük bir kötülük isâbet ettirmiş (seni çarpmış)’ diyoruz.” (Bunun üzerine Hûd (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Şüphesiz ben Allâh’ı şâhit koşuyorum, siz de şâhit olun ki gerçekten ben sizin (Allâh’a) şirk koşmakta olduğunuz şeyler(e tapmaktan ve onları bir şey yerine koyup endişelenmek)den tamâmen uzak biriyim.
مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿٥٥
55﴿ (Yine şâhit olun ki; ben) O’ndan başkasın(ı O’na ortak koşmanızdan da, O’ndan gayrinden korkmak)dan (da uzağım)! Artık (sizin dediğiniz gibi ilâhlarınız, kendilerine ibâdeti engelleyen kişilere zarar verme gücüne sâhip bulunuyorlarsa, bunu ispatlamak üzere) hep birlikte bana tuzak kurun, sonra da bana (göz açacak kadar bile) mühlet vermeyin.
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٥٦
56﴿ Muhakkak ki ben; benim (de) Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül ettim (ancak O’na güvenip îtimâd ettim). Hafifçe hareket eden hiçbir (canlı) şey (bile) yoktur ki; illâ O (Rabbim) onun perçemini tutucudur (ve ona dilediğini uygulayıcıdır). Şüphesiz benim Rabbim (hak ve adâleti temsil eden) dosdoğru olan bir yol üzeredir. (Bu yüzden Kendisine sığınanı zâyi etmez ve hiçbir zâlimi cezâsız bırakmaz.)
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ ﴿٥٧
57﴿ Artık eğer (bu dâvetime icâbetten) yüz çevirirseniz, gerçekten de ben, kendisiyle size gönderilmiş olduğum şeyi size ulaştırdım. (Artık ben bu hususta yapmış olduğum bir ihmalden dolayı siteme mâruz kalmam.) Zâten Rabbim (bu inkârınız yüzünden sizi helâk edecek de) sizden başka bir toplumu (yurtlarınıza ve mallarınıza sâhip kılarak sizin) yerinize getirecektir. Ama siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak benim Rabbim her bir şey üzerine (hakkıyla gözetici ve koruyucu olan bir) Hafîz’dır. (Dolayısıyla yaptığınız hiçbir kötülük Kendisine gizli kalmayacağından, cezânızı ihmâl etmesi ve beni sizin şerrinizden korumaması gibi bir şey O’ndan beklenemez.)
وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ ﴿٥٨
58﴿ Böylece (o inkârcı topluma azap edilmesine dâir) emrimiz(in vakti saati) geldiği zaman, Hûd’u ve berâberinde îmân etmiş olan kimseleri Bizden (kendilerine lütfedilen îmânın kazandırdığı) büyük bir rahmet sebebiyle kurtardık ve böylece onları çok ağır ve çok büyük bir azaptan kurtardık.
وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ ﴿٥٩
59﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bunlar Âd (kavminin o zâlim halkı)dır. Onlar Rablerinin âyetlerini (ve peygamberinin getirdiği mûcizeleri) bile bile inkâr etmiştirler ve O’nun elçilerine isyân etmiştirler, bir de onlar (hakkı kabûle yanaşmayan) her çok inatçı zorbanın emrine tamâmen uymuşturlar.
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟ ﴿٦٠
60﴿ Böylece onlar işte bu dünyâda da, kıyâmet gününde de (bütün rahmet ve hayırlardan uzaklaştırılarak) büyük bir lânete tâbi tutulmuşturlar. İyi bilin ki; gerçekten Âd (kavmi), Rablerini inkâr etmiştirler. Âgâh olun ki; Hûd’un kavmi (olan) Âd için (tüm rahmetlerden) tam bir uzaklık ile (uzaklaşma ve lânet olsun! Çünkü onlar bunu hak ettiler)!
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ ﴿٦١
61﴿ Semûd (toplumun)a da (soy bakımından) kardeşleri (olan) Sâlih’i (peygamber olarak gönderdik). O (elçilik vazîfesini alınca onlara) dedi ki: “Ey kavmim! (Sâdece) Allâh’a ibâdet edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O sizi yaratmaya topraktan başlamıştır ve size orada ömür vermiştir /size orayı îmâr gücü vermiştir (de böylece siz binâlar yaparak, kuyular açarak ve ağaçlar dikerek orayı mâmur kılabilmişsinizdir)/ sizden oranın îmârını istemiştir/.Artık (îmân ederek) Kendisinden bağışlanma talep edin, sonra da (evvelce işlemiş olduğunuz şirk koşma suçunuzdan) O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim (tevbe edip iyi amel işleyenlere karşı rahmeti pek yakın olan bir) Karîb’dir, (Kendisine duâ edenlerin isteklerine icâbet eden bir) Mücîb’dir.
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ ﴿٦٢
62﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın bu nasîhatlerini dinleyen müşrik kavmi etkilenecek yerde inkârlarını daha da artırarak) dediler ki: “Ey Sâlih! İşte bu (sözleri bize konuşma)ndan önce gerçekten de sen (bizi yönetme ve her işte başvuracağımız bir müsteşâr seçme husûsunda) bizim aramızda (kendisine) umut bağlanan (ve dînimize uyum sağlaması beklenen) bir kimse idin (ama bu tevhîd dâvetinden sonra senden ümîdi kestik). Sen babalarımızın (ve atalarımızın) tapmakta olduğu şeylere tapmamızdan mı bizi nehyediyorsun?! Şüphesiz ki biz, senin bizi kendisine dâvet etmekte olduğun (tevhîde îmân ve putları inkâr gibi) şeylerden elbette çok huzursuz edici pek büyük bir şüphe içindeyiz.”