v02.01.25 Geliştirme Notları
Hûd Sûresi
232
Cuz 12
98﴿ O (Firavun), kıyâmet gününde kavminin önüne geçecektir, artık o onları (suya götürür gibi) o ateşe (kesinlikle) girdirmiştir. Ama (susuzluğu giderme ve ciğerleri soğutma gâyesiyle) varılacak o (ciğerleri yakan) su, ne kötü su olmuştur!
99﴿ Üstelik o (Firavun’a uya)nlar işte bun(ca kötülükleri işledikleri dünyâ hayâtın)da da, kıyâmet gününde de (bütün rahmet ve hayırlardan uzaklaştırılarak) büyük bir lânete tâbi tutulmuşturlar. (Bunun bir netîcesi olarak onlar dünyâda peşlerinden gelecek ümmetler nezdinde, âhirette ise tüm mahşer halkı tarafından lânet ve bedduâya uğratılacaktır. Türlü bedduâlara mâruz kalma türünden) bağış olarak verilen bu yardım (ise) ne kötü olmuştur!
100﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu(nca kıssa), o (helâk edilen) şehirlerin (halkının) haberlerinden bir kısmıdır ki, on(ların durumun)u sana peş peşe anlatmaktayız. Oralardan (dik duran başak gibi hâlâ varlığını sürdürerek) ayakta duran da vardır, biçilmiş (ekin gibi tamâmen izleri kayb)olan da!
101﴿ Ama Biz (kendilerini helâk ederek) onlara zulüm yapmadık velâkin onlar (kendilerini helâk ettirecek günahlar işleyerek) kendi nefislerine zulümde bulundular. Nihâyet senin Rabbinin (azap) emri geldiği zaman, onların Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta oldukları o (bâtıl) ilâhları (başlarına gelen azâbı kaldırmak için) kendilerinden hiçbir şeyi savuşturamadı. Böylece o (tapıla)nlar, zarara uğratma dışında bunlara bir artış sağlayamadılar.
102﴿ (Rasûlüm!) İşte sana! Kendileri(nin halkları müşrik ve) zâlim olan memleketleri(n ahâlisini) yakaladığı zaman, senin Rabbinin yakalayışı böylece (çok çetin)dir. Gerçekten de O’nun yakalaması çok acı vericidir, çok şiddetlidir (artık ona çarpılanın kurtuluşu aslâ beklenemez).
103﴿ (Ey Nebiyy-i zîşânım!) İşte sana! Muhakkak ki bu (şekilde geçmiş ümmetlerin yakalanışı)nda, âhiret azâbından korkmuş bulunan kimse için elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) bulunmaktadır. (Zîrâ günahkârların dünyâda çarpıldığı azâbı gören kimse, mecbûren onları âhirette bekleyen görülmemiş azapları düşünecek ve onların yaptıklarını terk edecektir.) İşte sana! O (kıyâmet günü), bütün insanların kendisi(nde hesâba çekilip, karşılıklarını almak) için bir araya getirildiği çok büyük bir gündür. Yine işte sana! O (gün), (herkes tarafından kendisinde) hâzır bulunulan çok büyük bir gündür. /Şâhitleri bol olan çok büyük bir gündür./
104﴿ Ama Biz o (istisnâsız herkesin kendisinde toplanıp birbirine şâhitlik yapacağı kıyâmet gününün vukûu)nu ancak sayılı olan (ve ileri geri yapması düşünülemeyen) az bir süre(nin bitmesini takdir ettiğimiz) için geciktiriyoruz.
105﴿ O (beklenen süre bitip, kıyâmetin kopma zamânı) geleceği gün, O (Allâh-u Sübhânehû)nun izni olmadıkça hiçbir nefis konuşamayacaktır. Artık (mahşerde toplanacak) o(la)nlardan (İlâhî tehdit gereği azâba çarptırılacak bedbaht ve) şakî(ler) de vardır, (vaad-i İlâhî muktezâsınca kendisine cennet vâcip olan bahtiyâr ve) sa‘îd(ler) de.
106﴿ Artık o kimseler ki (kâfirliği ve isyânı tercih ettikleri için, haklarında bedbahtlık karârı verilerek) şakî (ve bedbaht) olmuşturlar; işte o(nlar cehennem) ateş(in)in içerisindedir(ler). Onlar için orada (merkebin anırmasının başlangıç ve bitişini andıran) güçlü ve zayıf çok çirkin birtakım sesler vardır (ki bu onların gam ve kederlerinin bir alâmetidir).
107﴿ (Sonu olmayan âhiretin) gökler(i) ve yer(leri) durdukça (o kâfirler) onun içerisinde(ki sıcak tabakada) ebedî kalıcı kimseler olarak (bulunacaklardır)! Ancak senin Rabbinin (cehennemin soğuk tabakasıyla azap etmeyi) murâd etmiş olduğu süre müstesnâ! Gerçekten senin Rabbin, (iyiler ve kötüler hakkında yapmayı) murâd etmekte olduğu şeyleri (hiçbir îtirâz ve engellenmeyle karşılaşmaksızın) tam mânâsıyla yapan (bir Zât)dır. Müfessirlerden bâzısı âyet-i kerîmede geçen istisnâ hakkında: “Ancak (günahları yüzünden) Rabbinin (önce cehenneme sokmayı sonra da îmânları nedeniyle oradan çıkarıp cennete kavuşturmayı) murâd etmiş olduğu (Müslüman) kimseler dışında, kâfir olarak ölenler cehennemde ebedî kalacaktır” diye mânâ vermişlerdir. (el-Beyzâvî)
108﴿ Ama o kimseler ki (îmân ve sâlih amellerle yaşayıp ölerek) sa‘îd (ve bahtiyar) kılınmıştırlar; işte (onlar da ardı arkası) kesilmeyen bir bahşiş olarak, (âhiretin) gökler(i) ve yer(leri) durdukça cennettedir(ler). İçerisinde ebedî kalıcı kimseler olarak (cennette kalacaklardır)! Ancak senin Rabbinin murâd etmiş olduğu (üzere kabirde ve mahşerde kalacakları) süre müstesnâ!
سُورَةُ هُودٍ
الجزء ١٢
٢٣٢
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ ﴿٩٨
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ ﴿٩٩
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ ﴿١٠٠
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍ ﴿١٠١
وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ ﴿١٠٢
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ ﴿١٠٣
وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜ ﴿١٠٤
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ ﴿١٠٥
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ ﴿١٠٦
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ ﴿١٠٧
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿١٠٨
Hûd Sûresi
232
Cuz 12
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ ﴿٩٨
98﴿ O (Firavun), kıyâmet gününde kavminin önüne geçecektir, artık o onları (suya götürür gibi) o ateşe (kesinlikle) girdirmiştir. Ama (susuzluğu giderme ve ciğerleri soğutma gâyesiyle) varılacak o (ciğerleri yakan) su, ne kötü su olmuştur!
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ ﴿٩٩
99﴿ Üstelik o (Firavun’a uya)nlar işte bun(ca kötülükleri işledikleri dünyâ hayâtın)da da, kıyâmet gününde de (bütün rahmet ve hayırlardan uzaklaştırılarak) büyük bir lânete tâbi tutulmuşturlar. (Bunun bir netîcesi olarak onlar dünyâda peşlerinden gelecek ümmetler nezdinde, âhirette ise tüm mahşer halkı tarafından lânet ve bedduâya uğratılacaktır. Türlü bedduâlara mâruz kalma türünden) bağış olarak verilen bu yardım (ise) ne kötü olmuştur!
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ ﴿١٠٠
100﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu(nca kıssa), o (helâk edilen) şehirlerin (halkının) haberlerinden bir kısmıdır ki, on(ların durumun)u sana peş peşe anlatmaktayız. Oralardan (dik duran başak gibi hâlâ varlığını sürdürerek) ayakta duran da vardır, biçilmiş (ekin gibi tamâmen izleri kayb)olan da!
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍ ﴿١٠١
101﴿ Ama Biz (kendilerini helâk ederek) onlara zulüm yapmadık velâkin onlar (kendilerini helâk ettirecek günahlar işleyerek) kendi nefislerine zulümde bulundular. Nihâyet senin Rabbinin (azap) emri geldiği zaman, onların Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta oldukları o (bâtıl) ilâhları (başlarına gelen azâbı kaldırmak için) kendilerinden hiçbir şeyi savuşturamadı. Böylece o (tapıla)nlar, zarara uğratma dışında bunlara bir artış sağlayamadılar.
وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ ﴿١٠٢
102﴿ (Rasûlüm!) İşte sana! Kendileri(nin halkları müşrik ve) zâlim olan memleketleri(n ahâlisini) yakaladığı zaman, senin Rabbinin yakalayışı böylece (çok çetin)dir. Gerçekten de O’nun yakalaması çok acı vericidir, çok şiddetlidir (artık ona çarpılanın kurtuluşu aslâ beklenemez).
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ ﴿١٠٣
103﴿ (Ey Nebiyy-i zîşânım!) İşte sana! Muhakkak ki bu (şekilde geçmiş ümmetlerin yakalanışı)nda, âhiret azâbından korkmuş bulunan kimse için elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) bulunmaktadır. (Zîrâ günahkârların dünyâda çarpıldığı azâbı gören kimse, mecbûren onları âhirette bekleyen görülmemiş azapları düşünecek ve onların yaptıklarını terk edecektir.) İşte sana! O (kıyâmet günü), bütün insanların kendisi(nde hesâba çekilip, karşılıklarını almak) için bir araya getirildiği çok büyük bir gündür. Yine işte sana! O (gün), (herkes tarafından kendisinde) hâzır bulunulan çok büyük bir gündür. /Şâhitleri bol olan çok büyük bir gündür./
وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜ ﴿١٠٤
104﴿ Ama Biz o (istisnâsız herkesin kendisinde toplanıp birbirine şâhitlik yapacağı kıyâmet gününün vukûu)nu ancak sayılı olan (ve ileri geri yapması düşünülemeyen) az bir süre(nin bitmesini takdir ettiğimiz) için geciktiriyoruz.
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ ﴿١٠٥
105﴿ O (beklenen süre bitip, kıyâmetin kopma zamânı) geleceği gün, O (Allâh-u Sübhânehû)nun izni olmadıkça hiçbir nefis konuşamayacaktır. Artık (mahşerde toplanacak) o(la)nlardan (İlâhî tehdit gereği azâba çarptırılacak bedbaht ve) şakî(ler) de vardır, (vaad-i İlâhî muktezâsınca kendisine cennet vâcip olan bahtiyâr ve) sa‘îd(ler) de.
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ ﴿١٠٦
106﴿ Artık o kimseler ki (kâfirliği ve isyânı tercih ettikleri için, haklarında bedbahtlık karârı verilerek) şakî (ve bedbaht) olmuşturlar; işte o(nlar cehennem) ateş(in)in içerisindedir(ler). Onlar için orada (merkebin anırmasının başlangıç ve bitişini andıran) güçlü ve zayıf çok çirkin birtakım sesler vardır (ki bu onların gam ve kederlerinin bir alâmetidir).
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ ﴿١٠٧
107﴿ (Sonu olmayan âhiretin) gökler(i) ve yer(leri) durdukça (o kâfirler) onun içerisinde(ki sıcak tabakada) ebedî kalıcı kimseler olarak (bulunacaklardır)! Ancak senin Rabbinin (cehennemin soğuk tabakasıyla azap etmeyi) murâd etmiş olduğu süre müstesnâ! Gerçekten senin Rabbin, (iyiler ve kötüler hakkında yapmayı) murâd etmekte olduğu şeyleri (hiçbir îtirâz ve engellenmeyle karşılaşmaksızın) tam mânâsıyla yapan (bir Zât)dır. Müfessirlerden bâzısı âyet-i kerîmede geçen istisnâ hakkında: “Ancak (günahları yüzünden) Rabbinin (önce cehenneme sokmayı sonra da îmânları nedeniyle oradan çıkarıp cennete kavuşturmayı) murâd etmiş olduğu (Müslüman) kimseler dışında, kâfir olarak ölenler cehennemde ebedî kalacaktır” diye mânâ vermişlerdir. (el-Beyzâvî)
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿١٠٨
108﴿ Ama o kimseler ki (îmân ve sâlih amellerle yaşayıp ölerek) sa‘îd (ve bahtiyar) kılınmıştırlar; işte (onlar da ardı arkası) kesilmeyen bir bahşiş olarak, (âhiretin) gökler(i) ve yer(leri) durdukça cennettedir(ler). İçerisinde ebedî kalıcı kimseler olarak (cennette kalacaklardır)! Ancak senin Rabbinin murâd etmiş olduğu (üzere kabirde ve mahşerde kalacakları) süre müstesnâ!