v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûsuf Sûresi
236
Cuz 12
15﴿ İşte ne zaman ki (babalarını zorla râzı ederek) onu götürdüler ve onlar kendisini bir kuyunun derin yerine bırakma karârı üzerine birleştiler (işte o zaman ona büyük bir zulüm yaptılar). Biz de (kuyunun dibinde yalnızlık hissini gidermek ve rahmetimizi ulaştırarak) ona (tesellî ve müjde vermek üzere Cibrîl’i gönderip) vahyettik ki: “Andolsun; elbette (bir gün gelecek) sen (bu sıkıntılardan kurtularak yüce bir makam sâhibi olacak ve) onlara işte bu işlerini haber vereceksin. Hâlbuki onlar (senin kim olduğunu bile) idrâk edemeyecekler.”
16﴿ Derken onlar (Yûsuf (Aleyhisselâm)ı kuyuya attıktan sonra) akşamleyin ağlamakta oldukları hâlde babalarına geldiler.
17﴿ Dediler ki: “Ey Babamız! Gerçekten biz (kıra) gittik, (koşarak ve ok atışarak) yarışıyorduk. Yûsuf’u da eşyâmızın yanında bırakmıştık ki, âniden onu kurt yedi. Gerçi biz (insanlar nezdinde güven kazanmış) doğru konuşan kimseler olsak bile (Yûsuf’a karşı aşırı sevginden dolayı) sen aslâ bize inanacak değilsin. (Hâl böyleyken; bize güvenmediğin bir durumda bu haberimizle iknâ olmanı nasıl düşünebiliriz?!)
18﴿ Böylece onlar (bir kuzu kesip) onun (kanını Yûsuf’un) gömleğinin üzerine (sürerek) tamâmen yalan bir kan getirdiler. (Bu durumu gören Ya‘kûb (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Doğrusu nefisleriniz size (kötü işler arasında misli) görülmemiş bir işi hoş göstermiş /(çok büyük bir iş olduğu hâlde) hafif göstermiş/. Artık (bana düşen iş, kadere îtirâz içermeyen ve rızâ ifâde eden) çok güzel bir sabırdır! Zâten (olayın nasıl gerçekleştiğini canlandırırcasına) vasfeder şekilde anlatmakta olduğunuz (misli görülmemiş) bu şeye karşı ancak Allâh yardım istenecek Zâttır.”
19﴿ (Derken birkaç gün sonra Medyen’den Mısır istikāmetine gitmekte olan) bir kāfile (kuyunun yanına) geldi de (su temini için) hemen sucularını (kuyuya) gönderdiler. O da kovasını sarkıtmıştı ki (o anda kovaya bir çocuğun tutunduğunu görünce): “Ey (millet) müjde(mi duyun)! İşte bu, muhteşem bir erkek çocuk” dedi. (Kāfilede bulunan diğer insanlar onu görüp de köle olarak satıp kâr etme hevesine düşmesinler diye) böylece onlar onu bir sermâye olarak gizlediler. (Sonradan görenlere de: “Bunu bize o suyun yanında bulunan insanlar kendileri nâmına Mısır’da satalım diye verdiler” dediler.) Ama Allâh onların yapmakta olduklarını (çok iyi bilen bir) Alîm idi.
20﴿ (O sırada gelen bir kāfilenin Yûsuf (Aleyhisselâm)ı bulduğunu gören kardeşleri olaya müdâhele ederek: “Biz de bunu arıyorduk, bu bizim kaçan kölemizdi” dediler ve) böylece onlar onu kıymeti düşük bir pahaya; sayılı dirhemlere sattılar ve (Yûsuf (Aleyhisselâm) doğruyu söyler de ellerinden kurtulur endişesiyle üçe beşe bakmayıp) onun (satışı) hakkında (yüksek fiyat istemeye karşı) isteksiz (görünen)lerden oldular. (Ama Yûsuf (Aleyhisselâm) kendisini öldürmelerinden korkarak bu duruma sessiz kaldı.)
21﴿ (Birkaç kere köle olarak satıldıktan sonra) Mısır (halkın)dan onu satın almış olan o (mâliye vezîri olan Kutfîr isimli) kişi karısına: “Onun kalacağı yer(e varıncaya kadar her şeyin)i güzel yap. Umulur ki (yanımızda yetişip tecrübe kazanarak ileride) bize faydalı olur ya da (çocuğumuz olmadığı için) onu bir çocuk ediniriz” dedi. (Habîbim!) İşte sana! Biz (onu kuyunun dibinden çıkartarak) böylece (kurtardıktan sonra) Yûsuf’a o toprakta çok imkân verdik. Bir de Biz ona (insanların yönetimiyle ve rüyâların tâbiriyle ilgili) o (önemli) hâdiselerin (ne şekilde sonuçlanacağına dâir bilgi ve) te’vîlinden (büyük) bir kısmını öğretelim (de o, insanları adâletle yönetsin ve gelecekle ilgili tedbirler aldırarak herkese faydalı olsun) diye (ona bu imkânları verdik)! Allâh, (kararlarını bildiren tüm) em(i)r(ler)in(i icrâ etmey)e (hakkıyla gücü yeten ve bu hususta hiçbir engel tanımayan bir) Gâlib’dir. Ama insanların ekseriyeti (kendilerinin de bâzı şeylere güçlü olduklarını sandıkları için bu hakîkati) bilmezler.
22﴿ O (Yûsuf (Aleyhisselâm)), (aklının ve gücünün kemâle erdiği) kuvvetlenme çağının sonuna ulaştığı zaman Biz ona (amelle desteklenen faydalı ilim gibi) büyük bir hikmet /(insanlar arasında adâletli) bir hüküm (verme yeteneği)/ ve (insanlara yararlı olan şeyler hakkında, özellikle de rüyâ tâbiriyle ilgili) önemli bir ilim verdik. (Habîbim!) İşte sana! Biz (ilim ve amel bakımından güzel davranan, özellikle de gençken ibâdetlerine dikkat eden) o muhsin kimseleri (yaşadıkları sürece) böyle mükâfatlandırırız.
سُورَةُ يُوسُفَ
الجزء ١٢
٢٣٦
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٥
وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ ﴿١٦
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ ﴿١٧
وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿١٨
وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٩
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ ﴿٢٠
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًاۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢١
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٢٢
Yûsuf Sûresi
236
Cuz 12
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٥
15﴿ İşte ne zaman ki (babalarını zorla râzı ederek) onu götürdüler ve onlar kendisini bir kuyunun derin yerine bırakma karârı üzerine birleştiler (işte o zaman ona büyük bir zulüm yaptılar). Biz de (kuyunun dibinde yalnızlık hissini gidermek ve rahmetimizi ulaştırarak) ona (tesellî ve müjde vermek üzere Cibrîl’i gönderip) vahyettik ki: “Andolsun; elbette (bir gün gelecek) sen (bu sıkıntılardan kurtularak yüce bir makam sâhibi olacak ve) onlara işte bu işlerini haber vereceksin. Hâlbuki onlar (senin kim olduğunu bile) idrâk edemeyecekler.”
وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ ﴿١٦
16﴿ Derken onlar (Yûsuf (Aleyhisselâm)ı kuyuya attıktan sonra) akşamleyin ağlamakta oldukları hâlde babalarına geldiler.
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ ﴿١٧
17﴿ Dediler ki: “Ey Babamız! Gerçekten biz (kıra) gittik, (koşarak ve ok atışarak) yarışıyorduk. Yûsuf’u da eşyâmızın yanında bırakmıştık ki, âniden onu kurt yedi. Gerçi biz (insanlar nezdinde güven kazanmış) doğru konuşan kimseler olsak bile (Yûsuf’a karşı aşırı sevginden dolayı) sen aslâ bize inanacak değilsin. (Hâl böyleyken; bize güvenmediğin bir durumda bu haberimizle iknâ olmanı nasıl düşünebiliriz?!)
وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿١٨
18﴿ Böylece onlar (bir kuzu kesip) onun (kanını Yûsuf’un) gömleğinin üzerine (sürerek) tamâmen yalan bir kan getirdiler. (Bu durumu gören Ya‘kûb (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Doğrusu nefisleriniz size (kötü işler arasında misli) görülmemiş bir işi hoş göstermiş /(çok büyük bir iş olduğu hâlde) hafif göstermiş/. Artık (bana düşen iş, kadere îtirâz içermeyen ve rızâ ifâde eden) çok güzel bir sabırdır! Zâten (olayın nasıl gerçekleştiğini canlandırırcasına) vasfeder şekilde anlatmakta olduğunuz (misli görülmemiş) bu şeye karşı ancak Allâh yardım istenecek Zâttır.”
وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٩
19﴿ (Derken birkaç gün sonra Medyen’den Mısır istikāmetine gitmekte olan) bir kāfile (kuyunun yanına) geldi de (su temini için) hemen sucularını (kuyuya) gönderdiler. O da kovasını sarkıtmıştı ki (o anda kovaya bir çocuğun tutunduğunu görünce): “Ey (millet) müjde(mi duyun)! İşte bu, muhteşem bir erkek çocuk” dedi. (Kāfilede bulunan diğer insanlar onu görüp de köle olarak satıp kâr etme hevesine düşmesinler diye) böylece onlar onu bir sermâye olarak gizlediler. (Sonradan görenlere de: “Bunu bize o suyun yanında bulunan insanlar kendileri nâmına Mısır’da satalım diye verdiler” dediler.) Ama Allâh onların yapmakta olduklarını (çok iyi bilen bir) Alîm idi.
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ ﴿٢٠
20﴿ (O sırada gelen bir kāfilenin Yûsuf (Aleyhisselâm)ı bulduğunu gören kardeşleri olaya müdâhele ederek: “Biz de bunu arıyorduk, bu bizim kaçan kölemizdi” dediler ve) böylece onlar onu kıymeti düşük bir pahaya; sayılı dirhemlere sattılar ve (Yûsuf (Aleyhisselâm) doğruyu söyler de ellerinden kurtulur endişesiyle üçe beşe bakmayıp) onun (satışı) hakkında (yüksek fiyat istemeye karşı) isteksiz (görünen)lerden oldular. (Ama Yûsuf (Aleyhisselâm) kendisini öldürmelerinden korkarak bu duruma sessiz kaldı.)
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًاۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢١
21﴿ (Birkaç kere köle olarak satıldıktan sonra) Mısır (halkın)dan onu satın almış olan o (mâliye vezîri olan Kutfîr isimli) kişi karısına: “Onun kalacağı yer(e varıncaya kadar her şeyin)i güzel yap. Umulur ki (yanımızda yetişip tecrübe kazanarak ileride) bize faydalı olur ya da (çocuğumuz olmadığı için) onu bir çocuk ediniriz” dedi. (Habîbim!) İşte sana! Biz (onu kuyunun dibinden çıkartarak) böylece (kurtardıktan sonra) Yûsuf’a o toprakta çok imkân verdik. Bir de Biz ona (insanların yönetimiyle ve rüyâların tâbiriyle ilgili) o (önemli) hâdiselerin (ne şekilde sonuçlanacağına dâir bilgi ve) te’vîlinden (büyük) bir kısmını öğretelim (de o, insanları adâletle yönetsin ve gelecekle ilgili tedbirler aldırarak herkese faydalı olsun) diye (ona bu imkânları verdik)! Allâh, (kararlarını bildiren tüm) em(i)r(ler)in(i icrâ etmey)e (hakkıyla gücü yeten ve bu hususta hiçbir engel tanımayan bir) Gâlib’dir. Ama insanların ekseriyeti (kendilerinin de bâzı şeylere güçlü olduklarını sandıkları için bu hakîkati) bilmezler.
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٢٢
22﴿ O (Yûsuf (Aleyhisselâm)), (aklının ve gücünün kemâle erdiği) kuvvetlenme çağının sonuna ulaştığı zaman Biz ona (amelle desteklenen faydalı ilim gibi) büyük bir hikmet /(insanlar arasında adâletli) bir hüküm (verme yeteneği)/ ve (insanlara yararlı olan şeyler hakkında, özellikle de rüyâ tâbiriyle ilgili) önemli bir ilim verdik. (Habîbim!) İşte sana! Biz (ilim ve amel bakımından güzel davranan, özellikle de gençken ibâdetlerine dikkat eden) o muhsin kimseleri (yaşadıkları sürece) böyle mükâfatlandırırız.