v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûsuf Sûresi
238
Cuz 12
31﴿ Nihâyet o kadın onların hîle (ve tuzağa benzer şekilde gizlice yaptıkları dedikodu ve gıybet)lerini işitince, kendilerine (dâvetiye) gönderdi ve onlar için yaslanacak yerler hazırladı; böylece onlardan her birine bir bıçak verdi de (o sırada onlar önlerindeki meyveleri soymaya uğraşırlarken Yûsuf (Aleyhisselâm)a): “Onların karşısına çık(ıp kendilerine selâm ver)” dedi. Kadınlar onu gördükleri zaman kendisini(n eşsiz güzelliğinden dehşete kapılarak onu gözlerinde) büyük tuttular da, (onun cemâli karşısında kendilerine hâkim olamayıp) ellerini iyice kestiler (ama hiç acı hissetmediler) ve (böyle güzel birinin insan olamayacağını düşünerek): “(Böyle bir güzeli yaratmaktan âciz olmaktan) Allâh’ı tenzîh etmekle (münezzeh tutarız. Bunu yaratan ne büyük Allâh’tır)! İşte bu (kişi) bir beşer olamaz. Bu (olsa olsa) ancak çok değerli yüce bir melektir” dediler.
32﴿ O kadın (kendisini kınayanların düştüğü durum karşısında gâlibiyetini îlân etmek üzere) dedi ki: “(Ey kadınlar!) İşte size! Ancak bu (Yûsuf), kendisi(ne tutulmam) hakkında beni tenkit ettiğiniz o (suçsuz) kişidir. Andolsun ki; elbette hîlekârca gide gele (peşini bırakmayıp) ondan kendi nefsini (bana teslim etmesini) gerçekten ben istedim ama o (zinâya düşmekten) iyice sakındı. Yine de andolsun ki; eğer benim kendisine emretmekte olduğum (bu) işi (evvelce yapmadığı gibi şimdi de) yapmazsa, yemîn olsun ki; mutlaka (zindana atılıp) hapsolunacaktır ve kasem olsun kesinlikle o, küçük düşen kimselerden olacaktır.”
33﴿ (Azîz’in hanımının bu tehditlerini duyan Yûsuf (Aleyhisselâm) Allâh-u Te‘âlâ’ya yönelerek:) “Ey Rabbim! O kadınların beni kendisine dâvet etmekte oldukları o şeydense (o kadının beni korkuttuğu) o hapis bana (göre) çok sevilen bir şeydir. (Zîrâ ardında pek çok ve sonsuz rahatlıklara kavuşulacak olan birtakım geçici ve az meşakkatler elbette tahammül edilmeye değer şeylerdir.) (Ey Rabbim!) Eğer Sen onların (bana zinâyı hoş gösterme uğrunda sergiledikleri çaba ve) hîlesini benden uzaklaştırıp çevirmezsen, ben (nefsimin eline düşüp beşeriyet gereği) onlara meylederim de (o durumda bildiğiyle amel etmeyen ve zararlı işler yapan) câhil kimselerden olurum” dedi.
34﴿ Böylece hemen Rabbi on(un duâsın)a tam mânâsıyla icâbet etti de o kadınların hîlesini ondan uzaklaştırarak hemen çevirdi. Gerçekten O(nun Rabbi olan Allâh-u Te‘âlâ); ancak O, (Kendisine yalvaranların duâsını hakkıyla işitip kabûl eden) Semî‘dir, (herkesin niyetini ve amelini en iyi şekilde bilen) Alîm’dir.
35﴿ Sonra (çocuğun dile gelmesi, gömleğin arkadan yırtılması ve kadının hapis tehdîdine rağmen Yusuf (Aleyhisselâm)ın ona yaklaşmaması gibi, kendisinin berâatına delâlet eden ve ona eziyet yapılmasını engelleyen) o tüm delilleri görmelerinin ardından o (Azîz ve diğer yetkili ola)nlara (şu fikir hâkim ve) zâhir oldu ki; (bu fitneyi örtbas etmek için) andolsun, bir zamâna kadar (da olsa, çâre yok) mutlaka onu elbette hapsedecekler.
36﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm) hakkında hapis karârı kesinleşince) onunla birlikte hapse iki genç de girdi. (Onun güzel hâlinden etkilenen) o iki kişinin biri (gördüğü rüyâyı tâbir ettirmek üzere ona): “Şüphesiz ben kendimi şarap (olacak üzümü) sıkarken görüyorum” dedi. Diğeri de: “Muhakkak ben kendimi görüyorum ki, başımın üstünde bir ekmek taşıyorum da kuşlar ondan yiyor. Bize bunun te’vîl (ve tâbir)ini haber ver. Gerçekten biz seni (iyi davranışlı ve rüyâ te’vîlini iyi yapabilecek) muhsin kimselerden görmekteyiz” dedi.
37﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Sizin ikinize (rüyânızda veyâ gerçek hayatta) kendisiyle rızıklandırılacağınız herhangi bir yemek gelmez ki, mutlaka o sizin ikinize gelmeden önce ben ikinize (de) onun te’vîlini (mâhiyetini, şeklini, rengini ve ne zaman size ulaşacağını) haber veririm. İşte sizin ikinize (de söylüyorum)! (Gerçekten de) bu (şekilde rüyâların tâbiri ve ileride olacaklara dâir gaybî konularla ilgili bilgilerim), Rabbimin bana (ilhâm ve vahiy yoluyla kesinkes) öğretmiş olduğu şeylerdendir (yoksa kâhin ve müneccimlerin bilgisi kabîlinden değildir). (Rabbim bana bu üstün ilimleri niye verdi biliyor musunuz?) Çünkü muhakkak ben (putlara tapan) bir toplumun (bâtıl) dînini(n pis inançlarına öteden beri hiç bulaşmaksızın onları tümüyle) terk ettim ki, onlar Allâh’a îmân etmiyorlardı ve onlar özellikle âhireti inkâr edenlerin ta kendileriydi.
سُورَةُ يُوسُفَ
الجزء ١٢
٢٣٨
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـًٔا وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪ينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَرًاۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ ﴿٣١
قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ﴿٣٢
قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿٣٣
فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٣٤
ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟ ﴿٣٥
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْرًاۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٣٦
قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ ﴿٣٧
Yûsuf Sûresi
238
Cuz 12
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـًٔا وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪ينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَرًاۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ ﴿٣١
31﴿ Nihâyet o kadın onların hîle (ve tuzağa benzer şekilde gizlice yaptıkları dedikodu ve gıybet)lerini işitince, kendilerine (dâvetiye) gönderdi ve onlar için yaslanacak yerler hazırladı; böylece onlardan her birine bir bıçak verdi de (o sırada onlar önlerindeki meyveleri soymaya uğraşırlarken Yûsuf (Aleyhisselâm)a): “Onların karşısına çık(ıp kendilerine selâm ver)” dedi. Kadınlar onu gördükleri zaman kendisini(n eşsiz güzelliğinden dehşete kapılarak onu gözlerinde) büyük tuttular da, (onun cemâli karşısında kendilerine hâkim olamayıp) ellerini iyice kestiler (ama hiç acı hissetmediler) ve (böyle güzel birinin insan olamayacağını düşünerek): “(Böyle bir güzeli yaratmaktan âciz olmaktan) Allâh’ı tenzîh etmekle (münezzeh tutarız. Bunu yaratan ne büyük Allâh’tır)! İşte bu (kişi) bir beşer olamaz. Bu (olsa olsa) ancak çok değerli yüce bir melektir” dediler.
قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ﴿٣٢
32﴿ O kadın (kendisini kınayanların düştüğü durum karşısında gâlibiyetini îlân etmek üzere) dedi ki: “(Ey kadınlar!) İşte size! Ancak bu (Yûsuf), kendisi(ne tutulmam) hakkında beni tenkit ettiğiniz o (suçsuz) kişidir. Andolsun ki; elbette hîlekârca gide gele (peşini bırakmayıp) ondan kendi nefsini (bana teslim etmesini) gerçekten ben istedim ama o (zinâya düşmekten) iyice sakındı. Yine de andolsun ki; eğer benim kendisine emretmekte olduğum (bu) işi (evvelce yapmadığı gibi şimdi de) yapmazsa, yemîn olsun ki; mutlaka (zindana atılıp) hapsolunacaktır ve kasem olsun kesinlikle o, küçük düşen kimselerden olacaktır.”
قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿٣٣
33﴿ (Azîz’in hanımının bu tehditlerini duyan Yûsuf (Aleyhisselâm) Allâh-u Te‘âlâ’ya yönelerek:) “Ey Rabbim! O kadınların beni kendisine dâvet etmekte oldukları o şeydense (o kadının beni korkuttuğu) o hapis bana (göre) çok sevilen bir şeydir. (Zîrâ ardında pek çok ve sonsuz rahatlıklara kavuşulacak olan birtakım geçici ve az meşakkatler elbette tahammül edilmeye değer şeylerdir.) (Ey Rabbim!) Eğer Sen onların (bana zinâyı hoş gösterme uğrunda sergiledikleri çaba ve) hîlesini benden uzaklaştırıp çevirmezsen, ben (nefsimin eline düşüp beşeriyet gereği) onlara meylederim de (o durumda bildiğiyle amel etmeyen ve zararlı işler yapan) câhil kimselerden olurum” dedi.
فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٣٤
34﴿ Böylece hemen Rabbi on(un duâsın)a tam mânâsıyla icâbet etti de o kadınların hîlesini ondan uzaklaştırarak hemen çevirdi. Gerçekten O(nun Rabbi olan Allâh-u Te‘âlâ); ancak O, (Kendisine yalvaranların duâsını hakkıyla işitip kabûl eden) Semî‘dir, (herkesin niyetini ve amelini en iyi şekilde bilen) Alîm’dir.
ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟ ﴿٣٥
35﴿ Sonra (çocuğun dile gelmesi, gömleğin arkadan yırtılması ve kadının hapis tehdîdine rağmen Yusuf (Aleyhisselâm)ın ona yaklaşmaması gibi, kendisinin berâatına delâlet eden ve ona eziyet yapılmasını engelleyen) o tüm delilleri görmelerinin ardından o (Azîz ve diğer yetkili ola)nlara (şu fikir hâkim ve) zâhir oldu ki; (bu fitneyi örtbas etmek için) andolsun, bir zamâna kadar (da olsa, çâre yok) mutlaka onu elbette hapsedecekler.
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْرًاۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٣٦
36﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm) hakkında hapis karârı kesinleşince) onunla birlikte hapse iki genç de girdi. (Onun güzel hâlinden etkilenen) o iki kişinin biri (gördüğü rüyâyı tâbir ettirmek üzere ona): “Şüphesiz ben kendimi şarap (olacak üzümü) sıkarken görüyorum” dedi. Diğeri de: “Muhakkak ben kendimi görüyorum ki, başımın üstünde bir ekmek taşıyorum da kuşlar ondan yiyor. Bize bunun te’vîl (ve tâbir)ini haber ver. Gerçekten biz seni (iyi davranışlı ve rüyâ te’vîlini iyi yapabilecek) muhsin kimselerden görmekteyiz” dedi.
قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ ﴿٣٧
37﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Sizin ikinize (rüyânızda veyâ gerçek hayatta) kendisiyle rızıklandırılacağınız herhangi bir yemek gelmez ki, mutlaka o sizin ikinize gelmeden önce ben ikinize (de) onun te’vîlini (mâhiyetini, şeklini, rengini ve ne zaman size ulaşacağını) haber veririm. İşte sizin ikinize (de söylüyorum)! (Gerçekten de) bu (şekilde rüyâların tâbiri ve ileride olacaklara dâir gaybî konularla ilgili bilgilerim), Rabbimin bana (ilhâm ve vahiy yoluyla kesinkes) öğretmiş olduğu şeylerdendir (yoksa kâhin ve müneccimlerin bilgisi kabîlinden değildir). (Rabbim bana bu üstün ilimleri niye verdi biliyor musunuz?) Çünkü muhakkak ben (putlara tapan) bir toplumun (bâtıl) dînini(n pis inançlarına öteden beri hiç bulaşmaksızın onları tümüyle) terk ettim ki, onlar Allâh’a îmân etmiyorlardı ve onlar özellikle âhireti inkâr edenlerin ta kendileriydi.