v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûsuf Sûresi
239
Cuz 12
38﴿ Ayrıca ben babalarım İbrâhîm’in, İshâk’ın ve Ya‘kûb’un (tevhîd ve âhirete inanma esâsına dayalı olan hak) dînine hakkıyla tâbi oldum. Allâh’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (şeklinde bir bâtıl inancı savunmak) bizim (gibi peygamberler) için (düşünülecek bir şey) olmamıştır. (Ey hapis arkadaşım!) İşte sana! Bu (tevhîd inancına sâhip olma nîmeti), Allâh’ın (peygamberleri olan) bizim üzerimizdeki ve (bizim vâsıtamızla kendilerine ulaşan) insanlar üzerindeki (büyük lütuflarından ve) fazlındandır. Velâkin insanların çoğu (bu iyiliği bilip de tevhîde yönelerek) şükretmezler.
39﴿ Ey benim hapisteki iki arkadaşım! (Sizin altın, gümüş ve demir gibi mâdenlerden yapıp taptığınız) ayrı ayrı olan birçok rabler mi (sizce) çok iyidir yoksa O (ilâhlık tek başına Kendisine mahsus olan) Vâhid ve (herkese istediğini yaptıracak ezici güce sâhip bir) Kahhâr (olan) Allâh mı?!
40﴿ Siz O’nu bırakıp da ancak özellikle sizin ve babalarınızın kendilerini ad olarak taktığı birtakım (boş) isimlere tapıyorsunuz ki (böylece siz aklî ve naklî hiçbir delîle dayanmaksızın kendiliğinizden ilâh olduklarını varsaydığınız birtakım kuru lafızlara tapmış oluyorsunuz, oysa) onlar(ın tapınılmaya lâyık tanrılar olduğu) hakkında Allâh hiçbir delil indirmemiştir. (Kime ilâh denilmesinin doğru olacağı ve netîcesinde ona ibâdet yapılacağı husûsunda) hüküm (verme yetkisi) ancak Allâh’a âittir. O (da size) Kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir. (Ey hapis arkadaşım!) İşte sana! Ancak bu (ibâdetin sâdece Allâh-u Te‘âlâ’ya tahsîs edilmesi), dosdoğru (ve hem aklî hem de naklî tüm delillerle sâbit olan bir) dindir. Velâkin insanların ekseriyeti (bu delilleri anlamadıkları için neyin doğru neyin yanlış olduğunu) bilmezler.
41﴿ Ey benim iki hapis arkadaşım! Şimdi ikinizden biri(nin rüyâsının tâbirine gelince); o, (kısa bir zaman içinde hapisten kurtulup eski görevine dönerek) efendisine bir şarap içirecek. Ama diğeri(nin gördüğü rüyânın tâbiri ise); o da asılacak ve kuşlar onun başında (bulunan ette)n yiyecektir. (Doğru da söyleseniz, yalan da söyleseniz bir şey değişecek değildir. Zîrâ) kendisi(nin yorumu) hakkında ikinizin (de) hüküm istemekte olduğunuz o iş (Allâh-u Te‘âlâ tarafından) kesinleştirilmiştir.”
42﴿ (Hapisten çıkacağını anlayan kişi dışarıdan ne isteği olduğunu sorunca) o (Yûsuf (Aleyhisselâm)), ikisi içerisinden kendisinin gerçekten kurtulacak bir kimse olduğunu yakînen bildiği o kişiye: “Beni efendinin yanında (sâhip olduğum tüm vasıflarla) an” dedi. Fakat şeytan o (hapisten çıkan arkadaşı)na (Yûsuf (Aleyhisselâm)ın durumunu) efendisine anlatmasını unutturdu da bu nedenle o birkaç seneler (boyunca) hapiste durdu. Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allâh Yûsuf’a rahmet etsin. Eğer o (hapisten çıkan arkadaşına): ‘Efendinin yanında benden bahset’ demeseydi o kadar uzun süre hapiste beklemeyecekti.” (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, rakam:19319-19324, 7/221) Kâ‘b (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; bu sözü söylediğinde Allâh-u Te‘âlâ Yûsuf (Aleyhisselâm)a şöyle vahyetti: “Kardeşlerin seni öldürmek istediklerinde seni ölümden kim kurtardı?” Yûsuf (Aleyhisselâm): “Sen, yâ Rabbi!” dedi. “Seni kuyuya attıklarında kim kurtardı?” buyurunca: “Sen, yâ Rabbi!” dedi. “Peşine düşen o kadından seni kim kurtardı?” diye suâl buyurunca yine: “Sen, yâ Rabbi!” dedi. O zaman Allâh-u Te‘âlâ: “Peki ya ne diye Beni unuttun da bir insanı hatırladın?” buyurunca: “Yâ Rabbi! Bir kelime ki, dilim onu söyleyiverdi” diye özür diledi. (el-Âlûsî) Rivâyete göre; Cibrîl (Aleyhisselâm) hapiste Yûsuf (Aleyhisselâm)ı ziyâret edince Yûsuf (Aleyhisselâm) ona: “Ey peygamberlerin kardeşi! Ne oldu da seni günahkârların arasında görüyorum?” dediğinde o: “Ey temizlerin oğlu tertemiz kul! Âlemlerin Rabbi sana selâm ediyor ve: ‘İnsanlardan yardım isterken Benden utanmadı mı?! İzzim celâlim hakkı için elbette onu seneler boyu hapiste bekleteceğim’ buyuruyor.” dedi. O: “Ama yine de benden râzıdır, değil mi?” diye sorunca o: “Evet” dedi. Yûsuf (Aleyhisselâm) da: “O zaman hiçbir şeyi önemsemem” dedi. (et-Teysîr; el-Hâzin) Sıkıntılardan kurtulmak için Allâh-u Te‘âlâ’dan başkasından yardım istemek câiz, hattâ “İyilik ve takvâ üzere yardımlaşın” (el-Mâide Sûresi:2) âyet-i kerîmesinin hükmünce övgüye değer bir iş olduğu hâlde, Yûsuf (Aleyhisselâm)ın bundan dolayı siteme mâruz kalması; Beyzâvî (Rahimehullâh) gibi birçok ulemâ tarafından şöyle îzâh edilmiştir: Kullardan yardım istemenin hükmü şahıslara göre değişir. Peygamberlerin makāmına yakışan, ruhsatları terk edip azîmetle amel etmektir. (el-Beyzâvî)
43﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm)ın hapisten kurtulması yaklaştığı sıra ilginç bir rüyâ gören) o (zamânın) hükümdâr(ı Reyyân ibnü’l-Velîd, rüyâ tâbiri husûsunda büyük bir ilme sâhip olan kişileri toplayıp onlara) dedi ki: “Şüphesiz ben yedi besili inek görüyorum ki çok zayıf yedi inek onları yemektedir, bir de yedi yeşil başakla (yedi tâne) kupkuru olan diğerlerini (gördüm)! Ey ulu kişiler! Rüyâm(ın yorumu ve ne getireceği) hakkında bana hüküm açıklayın. Eğer siz özellikle rüyâyı tâbir etmekte olduysanız (bunu yapmanız gerekir)!”
سُورَةُ يُوسُفَ
الجزء ١٢
٢٣٩
وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٣٨
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ ﴿٣٩
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٠
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ اَمَّٓا اَحَدُكُمَا فَيَسْق۪ي رَبَّهُ خَمْرًاۚ وَاَمَّا الْاٰخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِه۪ۜ قُضِيَ الْاَمْرُ الَّذ۪ي ف۪يهِ تَسْتَفْتِيَانِۜ ﴿٤١
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ۟ ﴿٤٢
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ ﴿٤٣
Yûsuf Sûresi
239
Cuz 12
وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٣٨
38﴿ Ayrıca ben babalarım İbrâhîm’in, İshâk’ın ve Ya‘kûb’un (tevhîd ve âhirete inanma esâsına dayalı olan hak) dînine hakkıyla tâbi oldum. Allâh’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (şeklinde bir bâtıl inancı savunmak) bizim (gibi peygamberler) için (düşünülecek bir şey) olmamıştır. (Ey hapis arkadaşım!) İşte sana! Bu (tevhîd inancına sâhip olma nîmeti), Allâh’ın (peygamberleri olan) bizim üzerimizdeki ve (bizim vâsıtamızla kendilerine ulaşan) insanlar üzerindeki (büyük lütuflarından ve) fazlındandır. Velâkin insanların çoğu (bu iyiliği bilip de tevhîde yönelerek) şükretmezler.
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ ﴿٣٩
39﴿ Ey benim hapisteki iki arkadaşım! (Sizin altın, gümüş ve demir gibi mâdenlerden yapıp taptığınız) ayrı ayrı olan birçok rabler mi (sizce) çok iyidir yoksa O (ilâhlık tek başına Kendisine mahsus olan) Vâhid ve (herkese istediğini yaptıracak ezici güce sâhip bir) Kahhâr (olan) Allâh mı?!
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٠
40﴿ Siz O’nu bırakıp da ancak özellikle sizin ve babalarınızın kendilerini ad olarak taktığı birtakım (boş) isimlere tapıyorsunuz ki (böylece siz aklî ve naklî hiçbir delîle dayanmaksızın kendiliğinizden ilâh olduklarını varsaydığınız birtakım kuru lafızlara tapmış oluyorsunuz, oysa) onlar(ın tapınılmaya lâyık tanrılar olduğu) hakkında Allâh hiçbir delil indirmemiştir. (Kime ilâh denilmesinin doğru olacağı ve netîcesinde ona ibâdet yapılacağı husûsunda) hüküm (verme yetkisi) ancak Allâh’a âittir. O (da size) Kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir. (Ey hapis arkadaşım!) İşte sana! Ancak bu (ibâdetin sâdece Allâh-u Te‘âlâ’ya tahsîs edilmesi), dosdoğru (ve hem aklî hem de naklî tüm delillerle sâbit olan bir) dindir. Velâkin insanların ekseriyeti (bu delilleri anlamadıkları için neyin doğru neyin yanlış olduğunu) bilmezler.
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ اَمَّٓا اَحَدُكُمَا فَيَسْق۪ي رَبَّهُ خَمْرًاۚ وَاَمَّا الْاٰخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِه۪ۜ قُضِيَ الْاَمْرُ الَّذ۪ي ف۪يهِ تَسْتَفْتِيَانِۜ ﴿٤١
41﴿ Ey benim iki hapis arkadaşım! Şimdi ikinizden biri(nin rüyâsının tâbirine gelince); o, (kısa bir zaman içinde hapisten kurtulup eski görevine dönerek) efendisine bir şarap içirecek. Ama diğeri(nin gördüğü rüyânın tâbiri ise); o da asılacak ve kuşlar onun başında (bulunan ette)n yiyecektir. (Doğru da söyleseniz, yalan da söyleseniz bir şey değişecek değildir. Zîrâ) kendisi(nin yorumu) hakkında ikinizin (de) hüküm istemekte olduğunuz o iş (Allâh-u Te‘âlâ tarafından) kesinleştirilmiştir.”
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ۟ ﴿٤٢
42﴿ (Hapisten çıkacağını anlayan kişi dışarıdan ne isteği olduğunu sorunca) o (Yûsuf (Aleyhisselâm)), ikisi içerisinden kendisinin gerçekten kurtulacak bir kimse olduğunu yakînen bildiği o kişiye: “Beni efendinin yanında (sâhip olduğum tüm vasıflarla) an” dedi. Fakat şeytan o (hapisten çıkan arkadaşı)na (Yûsuf (Aleyhisselâm)ın durumunu) efendisine anlatmasını unutturdu da bu nedenle o birkaç seneler (boyunca) hapiste durdu. Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allâh Yûsuf’a rahmet etsin. Eğer o (hapisten çıkan arkadaşına): ‘Efendinin yanında benden bahset’ demeseydi o kadar uzun süre hapiste beklemeyecekti.” (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, rakam:19319-19324, 7/221) Kâ‘b (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; bu sözü söylediğinde Allâh-u Te‘âlâ Yûsuf (Aleyhisselâm)a şöyle vahyetti: “Kardeşlerin seni öldürmek istediklerinde seni ölümden kim kurtardı?” Yûsuf (Aleyhisselâm): “Sen, yâ Rabbi!” dedi. “Seni kuyuya attıklarında kim kurtardı?” buyurunca: “Sen, yâ Rabbi!” dedi. “Peşine düşen o kadından seni kim kurtardı?” diye suâl buyurunca yine: “Sen, yâ Rabbi!” dedi. O zaman Allâh-u Te‘âlâ: “Peki ya ne diye Beni unuttun da bir insanı hatırladın?” buyurunca: “Yâ Rabbi! Bir kelime ki, dilim onu söyleyiverdi” diye özür diledi. (el-Âlûsî) Rivâyete göre; Cibrîl (Aleyhisselâm) hapiste Yûsuf (Aleyhisselâm)ı ziyâret edince Yûsuf (Aleyhisselâm) ona: “Ey peygamberlerin kardeşi! Ne oldu da seni günahkârların arasında görüyorum?” dediğinde o: “Ey temizlerin oğlu tertemiz kul! Âlemlerin Rabbi sana selâm ediyor ve: ‘İnsanlardan yardım isterken Benden utanmadı mı?! İzzim celâlim hakkı için elbette onu seneler boyu hapiste bekleteceğim’ buyuruyor.” dedi. O: “Ama yine de benden râzıdır, değil mi?” diye sorunca o: “Evet” dedi. Yûsuf (Aleyhisselâm) da: “O zaman hiçbir şeyi önemsemem” dedi. (et-Teysîr; el-Hâzin) Sıkıntılardan kurtulmak için Allâh-u Te‘âlâ’dan başkasından yardım istemek câiz, hattâ “İyilik ve takvâ üzere yardımlaşın” (el-Mâide Sûresi:2) âyet-i kerîmesinin hükmünce övgüye değer bir iş olduğu hâlde, Yûsuf (Aleyhisselâm)ın bundan dolayı siteme mâruz kalması; Beyzâvî (Rahimehullâh) gibi birçok ulemâ tarafından şöyle îzâh edilmiştir: Kullardan yardım istemenin hükmü şahıslara göre değişir. Peygamberlerin makāmına yakışan, ruhsatları terk edip azîmetle amel etmektir. (el-Beyzâvî)
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ ﴿٤٣
43﴿ (Yûsuf (Aleyhisselâm)ın hapisten kurtulması yaklaştığı sıra ilginç bir rüyâ gören) o (zamânın) hükümdâr(ı Reyyân ibnü’l-Velîd, rüyâ tâbiri husûsunda büyük bir ilme sâhip olan kişileri toplayıp onlara) dedi ki: “Şüphesiz ben yedi besili inek görüyorum ki çok zayıf yedi inek onları yemektedir, bir de yedi yeşil başakla (yedi tâne) kupkuru olan diğerlerini (gördüm)! Ey ulu kişiler! Rüyâm(ın yorumu ve ne getireceği) hakkında bana hüküm açıklayın. Eğer siz özellikle rüyâyı tâbir etmekte olduysanız (bunu yapmanız gerekir)!”