v02.01.25 Geliştirme Notları
Ra`d Sûresi
251
Cuz 13
19﴿ Artık Rabbinden sana indirilmiş olan (Kur’ân)ın, şüphesiz hakkın ta kendisi olduğunu bilen (ve buna böyle inanan) kimse, hiç o (kalp gözü) kör olan (bu yüzden de kendisine açıklanan misallerden hiç mi hiç etkilenmeyerek cehâlet karanlıkları ve sapıklık uçurumlarında bocalayıp kalan) kişi gibi olur mu?! (Bunca açıklanan misallerden) ancak hâlis akıllara sâhip (olup alışkanlıklara uymaktan ve evhâma kapılmaktan uzak kalmış) kimseler iyice öğütlenir.
20﴿ (Kur’ân’ın misallerini ancak) o kimseler (iyice düşünür) ki; Allâh’ın (rabliğini îtirâf ve emirlerine uyma husûsunda onlardan aldığı tüm) ah(i)d(ler)ini (ve kullara verdikleri bütün sözleri) hakkıyla yerine getirirler ve (Allâh-u Te‘âlâ ile aralarında sözleşmiş oldukları îmân, ahkâm ve adaklara riâyeti, ayrıca kullarla aralarındaki antlaşmalar ve akitler gibi) o kuvvetli sözü bozmazlar.
21﴿ Yine öyle kimseler (Kur’ân’ın misallerini iyice düşünür) ki; onlar (Allâh’a îmânla peygambere îmânı vasletmek, îmânı amelle birleştirmek, sıla-i rahim, selâmı yaygınlaştırma, hasta ziyâreti, cenâzelere katılma ve kul haklarına riâyet gibi) Allâh’ın, kendisiyle alâkalı ulaştırılma emri verdiği şeyleri (eksik bırakmayıp yerli yerine) ulaştırırlar, ayrıca onlar Rablerin(in Zâtından ve ulaştırılmasını emrettiği şeyleri kesmeleri durumunda azâbına dûçâr edilmek)den korkarlar ve kötü muhâsebe (ile hesâba çekilmek)den endişe ederler.
22﴿ Yine o kişiler (Kur’ân’ın misallerini iyice düşünür) ki; Rablerinin Zâtını (ve rızâsını) arzulayarak (musîbetlere, rızâ üzere) sabretmiştirler, o (farz) namazları da hakkıyla kılmıştırlar, bir de onlar Bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerin (sadaka kabîlinden olan) bir kısmını gizleyerek ve (zekât gibi farzları) âşikâr ederek (Bizim yolumuzda) infâk etmiştirler, ayrıca onlar (yaptıkları) kötü şeyi (ve kazandıracağı günah sorumluluğunu, hemen peşine işleyecekleri amellerden) güzel şeyle savuşturmaktadırlar /(vermeyene vererek, gelmeyene giderek ve zulmedeni afv ederek) kötü şeyi güzel şeyle defetmektedirler/. İşte sana! Onlar (öyle kimselerdir) ki, o (dünyâ) yurd(un)un (güzel) âkıbeti (olan cennet) sâdece kendilerine âittir.
23﴿ (O dünyâ yurdunun güzel âkibeti olarak) Adn cennetleri (o kimselere âittir)dir ki; kendileri oraya (ana ve) babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden (îmân etmiş ve namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih (ameller işlemiş) olan kimselerle birlikte girecektirler. Melekler de (köşklerinin) her bir kapı(sın)dan yanlarına girecekler (ve şöyle selâm vererek onları müjdeleyecektirler):
24﴿(İslâm’ı yaşamaya) sabretmiş olmanız sebebiyle selâm olsun size! Artık o (dünyâ) yurd(un)un âkıbeti (olan cennet) ne güzel olmuştur.”
25﴿ Ama o kimseler ki; onlar Allâh’ın (rabliğini îtirâf ve emirlerine imtisâl husûsunda kendilerinden aldığı, kendilerinin de O’na ve kullarına verdikleri tüm) ah(i)d(ler)ini (ikrâr ve îtirâf edip, yeminlerle de) iyice sağlamlaştırdıktan sonra bozarlar, Allâh’ın, (tüm peygamberlere inanma gibi) kendisiyle ilgili ulaştırılma emri vermiş olduğu şeyleri (yerine getirmeyip) keserler ve (şirk, zulüm ve fitne gibi kötülükler yaparak) yer(yüzün)-de fesat çıkarırlar; işte sana! Onlar ki, (rahmetten uzaklaştırılmalarına sebebiyet verecek) o büyük lânet sâdece kendilerine âittir. O (dünyâ) yurd(un)un (âkıbetinin) kötülüğü(yle karşılaşacakları cehennem işkenceleri) de ancak onlara mahsustur.
26﴿ Allâh murâd ettiği kimseler için rızkı genişletir ve (dilediklerine) daraltır. (Mekke müşrikleri gibi nankör) o(la)nlar ise o en âdî (dünyâ) hayât(ıy)la ferahlan(ıp şımar)dılar. Hâlbuki âhirete nispetle o en alçak (dünyâ) hayât(ı, geçici olarak faydalanılacak) bir metâdan başkası olmamıştır.
27﴿ (Abdullâh ibnü Ebî Ümeyye ve arkadaşları gibi) o kâfir ol(up Allâh’ın elçisine düşman ol)muş kimseler der ki: “(Gök parça parça üstümüze düşürülerek veyâ dedemiz Kusayy diriltilerek) onun üzerine Rabbinden bir âyet indirilseydi ya!” (Habîbim!) De ki: “Gerçekten Allâh kimi(n sapıklığı seçtiğini bildiği için imtihan hikmeti gereği sapıtmasını) murâd ederse (onu) saptırır, (gördüğü delilleri iyice düşünüp hakka) yönelmiş olanı da Kendi (dîni)ne hidâyet eder (ve ona doğruyu buldurur).
28﴿ (Hakka yönelenler) o kimseler(dir) ki; (inanılması gereken tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler ve Allâh’ı zikretmekle (O’nun rahmetini hatırlamakla, varlığına ve birliğine delâlet eden delilleri tefekkür etme sâyesinde) kalpleri (tüm çalkantılardan, ızdırap ve şüphelerden kurtularak istikrâr ve) sükûnete kavuşmaktadır /ve Allâh’ın (Kur’ân’ını okumak ve öğretmiş olduğu) zik(i)r(ler)i (yapmak sûreti) ile kalpleri (yatışıp) sükûne erer/. Âgâh olun ki; kalpler (maddî bütün imkânlara sâhip olmakla değil) ancak Allâh’ı zikretmekle mutmain olur.”
سُورَةُ الرَّعْدِ
الجزء ١٣
٢٥١
اَفَمَنْ يَعْلَمُ اَنَّمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ اَعْمٰىۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِۙ ﴿١٩
اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ ﴿٢٠
وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ ﴿٢١
وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ ﴿٢٢
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ ﴿٢٣
سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ ﴿٢٤
وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ ﴿٢٥
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟ ﴿٢٦
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَۚ ﴿٢٧
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ ﴿٢٨
Ra`d Sûresi
251
Cuz 13
اَفَمَنْ يَعْلَمُ اَنَّمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ اَعْمٰىۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِۙ ﴿١٩
19﴿ Artık Rabbinden sana indirilmiş olan (Kur’ân)ın, şüphesiz hakkın ta kendisi olduğunu bilen (ve buna böyle inanan) kimse, hiç o (kalp gözü) kör olan (bu yüzden de kendisine açıklanan misallerden hiç mi hiç etkilenmeyerek cehâlet karanlıkları ve sapıklık uçurumlarında bocalayıp kalan) kişi gibi olur mu?! (Bunca açıklanan misallerden) ancak hâlis akıllara sâhip (olup alışkanlıklara uymaktan ve evhâma kapılmaktan uzak kalmış) kimseler iyice öğütlenir.
اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ ﴿٢٠
20﴿ (Kur’ân’ın misallerini ancak) o kimseler (iyice düşünür) ki; Allâh’ın (rabliğini îtirâf ve emirlerine uyma husûsunda onlardan aldığı tüm) ah(i)d(ler)ini (ve kullara verdikleri bütün sözleri) hakkıyla yerine getirirler ve (Allâh-u Te‘âlâ ile aralarında sözleşmiş oldukları îmân, ahkâm ve adaklara riâyeti, ayrıca kullarla aralarındaki antlaşmalar ve akitler gibi) o kuvvetli sözü bozmazlar.
وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ ﴿٢١
21﴿ Yine öyle kimseler (Kur’ân’ın misallerini iyice düşünür) ki; onlar (Allâh’a îmânla peygambere îmânı vasletmek, îmânı amelle birleştirmek, sıla-i rahim, selâmı yaygınlaştırma, hasta ziyâreti, cenâzelere katılma ve kul haklarına riâyet gibi) Allâh’ın, kendisiyle alâkalı ulaştırılma emri verdiği şeyleri (eksik bırakmayıp yerli yerine) ulaştırırlar, ayrıca onlar Rablerin(in Zâtından ve ulaştırılmasını emrettiği şeyleri kesmeleri durumunda azâbına dûçâr edilmek)den korkarlar ve kötü muhâsebe (ile hesâba çekilmek)den endişe ederler.
وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ ﴿٢٢
22﴿ Yine o kişiler (Kur’ân’ın misallerini iyice düşünür) ki; Rablerinin Zâtını (ve rızâsını) arzulayarak (musîbetlere, rızâ üzere) sabretmiştirler, o (farz) namazları da hakkıyla kılmıştırlar, bir de onlar Bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerin (sadaka kabîlinden olan) bir kısmını gizleyerek ve (zekât gibi farzları) âşikâr ederek (Bizim yolumuzda) infâk etmiştirler, ayrıca onlar (yaptıkları) kötü şeyi (ve kazandıracağı günah sorumluluğunu, hemen peşine işleyecekleri amellerden) güzel şeyle savuşturmaktadırlar /(vermeyene vererek, gelmeyene giderek ve zulmedeni afv ederek) kötü şeyi güzel şeyle defetmektedirler/. İşte sana! Onlar (öyle kimselerdir) ki, o (dünyâ) yurd(un)un (güzel) âkıbeti (olan cennet) sâdece kendilerine âittir.
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ ﴿٢٣
23﴿ (O dünyâ yurdunun güzel âkibeti olarak) Adn cennetleri (o kimselere âittir)dir ki; kendileri oraya (ana ve) babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden (îmân etmiş ve namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih (ameller işlemiş) olan kimselerle birlikte girecektirler. Melekler de (köşklerinin) her bir kapı(sın)dan yanlarına girecekler (ve şöyle selâm vererek onları müjdeleyecektirler):
سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ ﴿٢٤
24﴿(İslâm’ı yaşamaya) sabretmiş olmanız sebebiyle selâm olsun size! Artık o (dünyâ) yurd(un)un âkıbeti (olan cennet) ne güzel olmuştur.”
وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ ﴿٢٥
25﴿ Ama o kimseler ki; onlar Allâh’ın (rabliğini îtirâf ve emirlerine imtisâl husûsunda kendilerinden aldığı, kendilerinin de O’na ve kullarına verdikleri tüm) ah(i)d(ler)ini (ikrâr ve îtirâf edip, yeminlerle de) iyice sağlamlaştırdıktan sonra bozarlar, Allâh’ın, (tüm peygamberlere inanma gibi) kendisiyle ilgili ulaştırılma emri vermiş olduğu şeyleri (yerine getirmeyip) keserler ve (şirk, zulüm ve fitne gibi kötülükler yaparak) yer(yüzün)-de fesat çıkarırlar; işte sana! Onlar ki, (rahmetten uzaklaştırılmalarına sebebiyet verecek) o büyük lânet sâdece kendilerine âittir. O (dünyâ) yurd(un)un (âkıbetinin) kötülüğü(yle karşılaşacakları cehennem işkenceleri) de ancak onlara mahsustur.
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟ ﴿٢٦
26﴿ Allâh murâd ettiği kimseler için rızkı genişletir ve (dilediklerine) daraltır. (Mekke müşrikleri gibi nankör) o(la)nlar ise o en âdî (dünyâ) hayât(ıy)la ferahlan(ıp şımar)dılar. Hâlbuki âhirete nispetle o en alçak (dünyâ) hayât(ı, geçici olarak faydalanılacak) bir metâdan başkası olmamıştır.
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَۚ ﴿٢٧
27﴿ (Abdullâh ibnü Ebî Ümeyye ve arkadaşları gibi) o kâfir ol(up Allâh’ın elçisine düşman ol)muş kimseler der ki: “(Gök parça parça üstümüze düşürülerek veyâ dedemiz Kusayy diriltilerek) onun üzerine Rabbinden bir âyet indirilseydi ya!” (Habîbim!) De ki: “Gerçekten Allâh kimi(n sapıklığı seçtiğini bildiği için imtihan hikmeti gereği sapıtmasını) murâd ederse (onu) saptırır, (gördüğü delilleri iyice düşünüp hakka) yönelmiş olanı da Kendi (dîni)ne hidâyet eder (ve ona doğruyu buldurur).
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ ﴿٢٨
28﴿ (Hakka yönelenler) o kimseler(dir) ki; (inanılması gereken tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler ve Allâh’ı zikretmekle (O’nun rahmetini hatırlamakla, varlığına ve birliğine delâlet eden delilleri tefekkür etme sâyesinde) kalpleri (tüm çalkantılardan, ızdırap ve şüphelerden kurtularak istikrâr ve) sükûnete kavuşmaktadır /ve Allâh’ın (Kur’ân’ını okumak ve öğretmiş olduğu) zik(i)r(ler)i (yapmak sûreti) ile kalpleri (yatışıp) sükûne erer/. Âgâh olun ki; kalpler (maddî bütün imkânlara sâhip olmakla değil) ancak Allâh’ı zikretmekle mutmain olur.”