v02.01.25 Geliştirme Notları
Ra`d Sûresi
254
Cuz 13
43﴿ Ayrıca o kâfir olmuş kimseler diyor ki: “Sen rasûl olarak gönderilmiş bir kimse olmadın.” (Habîbim!) De ki: “Benimle sizin aranızda gerçek bir şâhit olarak Allâh da yeterli olmuştur, o (Tevrât, İncîl ve Kur’ân gibi) kitapların ilmi kendi yanında bulunan (ve onlardan gerçek mânâda haberdâr olan âlim) kimseler(in şâhitliği) de (kâfî gelmiştir)! (Zâten Allâh-u Te‘âlâ benim risâletimi öyle güçlü delillerle ortaya koymuştur ki, başka bir şâhidin şehâdetine de ihtiyaç kalmamıştır.)



ONDÖRDÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-İbrâhîm
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Ancak İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)`dan bir riva yete göre; Bedir’de katledilen müşrikler hakkında inmiş olan 28 ve 29. âyet-i kerîmeler Medîne-i Münevve-re’de nâzil olmuşlardır. 52 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Elif! Lâm! Râ! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (İşte bu öyle) büyük bir Kitap(tır) ki; Biz onu sana bütün insanları Rablerinin izni (ilmi, kolaylaştırması ve emri) ile o (kâfirlik, sapıklık ve cehâlet) karanlıklar(ın)dan o (îmân) nûr(un)a, O (hiç mağlup olmayacak yegâne güce sâhip bir) Azîz ve (her hâlükârda hamd-ü senâya müstehak olan) Hamîd’in yoluna çıkarman için indirdik.
2﴿ O Allâh ki; göklerde olan şeyler de, yerde bulunan şeyler de sâdece Kendisine âittir. Çok şiddetli bir azaptan dolayı (başlarına gelecek) çok büyük bir helâk (ve sonsuz bir felâket) ise (ibâdete müstehak yegâne Zâtın kulluğunu bırakıp, hiçbir şeye mâlik olmayan âciz putlara tapan ve O’nun gönderdiği Kitâb’a uymadıkları için karanlıklardan nûra çıkamayan) o kâfirler için olsun.
3﴿ O (kâfir) kimseler (için çok büyük bir helâk ve azap olsun) ki; onlar o en âdî (dünyâ) hayâtı(nı) âhirete karşı severek tercih etmektedirler. Üstelik Allâh’ın yolu (olan İslâm’a katılmaları)ndan (insanları) alıkoymaktadırlar ve ona (girmek isteyenleri engellemek için) bir eğrilik (ve çelişki) aramakta (böylece dosdoğru gerçekleri eğri büğrü göstererek, insanların doğru yolu kabullenmesine mâni çıkarmakta)dırlar. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (haktan) çok uzak olan büyük bir sapıklık içindedirler.
4﴿ Ayrıca Biz her bir rasûlü ancak kendi kavminin lisânıyla (konuşan bir) elçi olarak gönderdik ki, (amel etmeleri gereken hükümler hakkında) kendilerine (gönderildiği ümmetine) iyice açıklamada bulunabilsin (böylece onlar da çabucak ve kolayca o hükümleri anlayıp başkalarına tercüme edebilsin). Artık Allâh (sapıtma sebeplerini tercih edeceğini bildiği için imtihan hikmetine binâen sapıklıkta kalmasını) murâd ettiği kimseyi saptırır, (hidâyet bulma vesîlelerine başvurduğunu bildiği için, doğru yola iletmek) istediği kimseyi de hidâyet eder. Zâten ancak O (hiçbir irâdesi engellenemeyecek yegâne izzet sâhibi bir) Azîz’dir, (dilediği her şeyi üstün hikmetine göre irâde eden bir) Hakîm’dir.
5﴿ Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ’yı da âyet (ve mûcize)lerimizle birlikte: “Kavmini o (kâfirlik) karanlıklar(ın)dan o (îmân) nûr(un)a çıkar ve Allâh’ın (geçmiş ümmetlere gönderdiği nîmet ve belâlara mahal olmuş olan o ibretli) günleriyle kendilerine (uyarı ve) hatırlatmada bulun” diye (Kıptîlerden ve İsrâîloğullarından oluşan toplumlara) gerçekten rasûl (olarak) gönderdik. (Ey mümin!) İşte sana! Gerçekten (Allâh-u Te‘âlâ’nın emirlerini tutup yasaklarından sakınma husûsunda nefsinin kötü arzusuna uymamak için) çokça sabreden ve (O’nun nîmetlerine) hakkıyla şükreden her bir (îmânlı) kimse için elbette bu (şekilde vaaz-u nasîhatte bulunulması)nda pek çok ve çok büyük âyetler vardır.
سُورَةُ الرَّعْدِ
الجزء ١٣
٢٥٤
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًاۜ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ ﴿٤٣
سُورَةُاِبْرٰه۪يمَ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الٓرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ ﴿١
اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ ﴿٢
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿٣
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٤
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿٥
Ra`d Sûresi
254
Cuz 13
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًاۜ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ ﴿٤٣
43﴿ Ayrıca o kâfir olmuş kimseler diyor ki: “Sen rasûl olarak gönderilmiş bir kimse olmadın.” (Habîbim!) De ki: “Benimle sizin aranızda gerçek bir şâhit olarak Allâh da yeterli olmuştur, o (Tevrât, İncîl ve Kur’ân gibi) kitapların ilmi kendi yanında bulunan (ve onlardan gerçek mânâda haberdâr olan âlim) kimseler(in şâhitliği) de (kâfî gelmiştir)! (Zâten Allâh-u Te‘âlâ benim risâletimi öyle güçlü delillerle ortaya koymuştur ki, başka bir şâhidin şehâdetine de ihtiyaç kalmamıştır.)




ONDÖRDÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-İbrâhîm
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Ancak İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)`dan bir riva yete göre; Bedir’de katledilen müşrikler hakkında inmiş olan 28 ve 29. âyet-i kerîmeler Medîne-i Münevve-re’de nâzil olmuşlardır. 52 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
الٓرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ ﴿١
1﴿ Elif! Lâm! Râ! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (İşte bu öyle) büyük bir Kitap(tır) ki; Biz onu sana bütün insanları Rablerinin izni (ilmi, kolaylaştırması ve emri) ile o (kâfirlik, sapıklık ve cehâlet) karanlıklar(ın)dan o (îmân) nûr(un)a, O (hiç mağlup olmayacak yegâne güce sâhip bir) Azîz ve (her hâlükârda hamd-ü senâya müstehak olan) Hamîd’in yoluna çıkarman için indirdik.
اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ ﴿٢
2﴿ O Allâh ki; göklerde olan şeyler de, yerde bulunan şeyler de sâdece Kendisine âittir. Çok şiddetli bir azaptan dolayı (başlarına gelecek) çok büyük bir helâk (ve sonsuz bir felâket) ise (ibâdete müstehak yegâne Zâtın kulluğunu bırakıp, hiçbir şeye mâlik olmayan âciz putlara tapan ve O’nun gönderdiği Kitâb’a uymadıkları için karanlıklardan nûra çıkamayan) o kâfirler için olsun.
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿٣
3﴿ O (kâfir) kimseler (için çok büyük bir helâk ve azap olsun) ki; onlar o en âdî (dünyâ) hayâtı(nı) âhirete karşı severek tercih etmektedirler. Üstelik Allâh’ın yolu (olan İslâm’a katılmaları)ndan (insanları) alıkoymaktadırlar ve ona (girmek isteyenleri engellemek için) bir eğrilik (ve çelişki) aramakta (böylece dosdoğru gerçekleri eğri büğrü göstererek, insanların doğru yolu kabullenmesine mâni çıkarmakta)dırlar. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (haktan) çok uzak olan büyük bir sapıklık içindedirler.
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٤
4﴿ Ayrıca Biz her bir rasûlü ancak kendi kavminin lisânıyla (konuşan bir) elçi olarak gönderdik ki, (amel etmeleri gereken hükümler hakkında) kendilerine (gönderildiği ümmetine) iyice açıklamada bulunabilsin (böylece onlar da çabucak ve kolayca o hükümleri anlayıp başkalarına tercüme edebilsin). Artık Allâh (sapıtma sebeplerini tercih edeceğini bildiği için imtihan hikmetine binâen sapıklıkta kalmasını) murâd ettiği kimseyi saptırır, (hidâyet bulma vesîlelerine başvurduğunu bildiği için, doğru yola iletmek) istediği kimseyi de hidâyet eder. Zâten ancak O (hiçbir irâdesi engellenemeyecek yegâne izzet sâhibi bir) Azîz’dir, (dilediği her şeyi üstün hikmetine göre irâde eden bir) Hakîm’dir.
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿٥
5﴿ Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ’yı da âyet (ve mûcize)lerimizle birlikte: “Kavmini o (kâfirlik) karanlıklar(ın)dan o (îmân) nûr(un)a çıkar ve Allâh’ın (geçmiş ümmetlere gönderdiği nîmet ve belâlara mahal olmuş olan o ibretli) günleriyle kendilerine (uyarı ve) hatırlatmada bulun” diye (Kıptîlerden ve İsrâîloğullarından oluşan toplumlara) gerçekten rasûl (olarak) gönderdik. (Ey mümin!) İşte sana! Gerçekten (Allâh-u Te‘âlâ’nın emirlerini tutup yasaklarından sakınma husûsunda nefsinin kötü arzusuna uymamak için) çokça sabreden ve (O’nun nîmetlerine) hakkıyla şükreden her bir (îmânlı) kimse için elbette bu (şekilde vaaz-u nasîhatte bulunulması)nda pek çok ve çok büyük âyetler vardır.