HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْحِجْرِ  ٢٦٥ 
الجزء ١٤

قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ ﴿ ٧١ ﴾ لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿ ٧٢ ﴾ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ ﴿ ٧٣ ﴾ فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ ﴿ ٧٤ ﴾ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ ﴿ ٧٥ ﴾ وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ ﴿ ٧٦ ﴾ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ ﴿ ٧٧ ﴾ وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ ﴿ ٧٨ ﴾ فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟ ﴿ ٧٩ ﴾ وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ ﴿ ٨٠ ﴾ وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ ﴿ ٨١ ﴾ وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا اٰمِن۪ينَ ﴿ ٨٢ ﴾ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ ﴿ ٨٣ ﴾ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ ﴿ ٨٤ ﴾ وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ ﴿ ٨٥ ﴾ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ ﴿ ٨٦ ﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ ﴿ ٨٧ ﴾ لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿ ٨٨ ﴾ وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ ﴿ ٨٩ ﴾ كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ ﴿ ٩٠ ﴾

سُورَةُالْحِجْرِ  ٢٦٥ 
الجزء ١٤
Hicr Sûresi  265 
Cüz  14

71  O dedi ki: “İşte bunlar (ümmetimin kadınlarıdır ki, bir peygamber, ümmetinin babası makamında olduğu için, bunlar da) benim kızlarımdır. (Sözümü tutacağınızı zan netmiyorum ama) eğer siz (İslâm’ı kabul ederek, helâl yolla şehvetinizi tatmin etme)(ini) yapacak kimseler olduy sanız (bunu tercih edin)!”

72  (Habîbim!) Senin ömrüne andolsun ki; şüphesiz o (Lût (Aleyhisselâm)`a karşı çıka)nlar elbette azgınlıkları içerisinde (boğulmuş bir halde) bocalamaktaydılar.

73  Derken o (Cibrîl (Aleyhisselâm)`ın) dehşetli nâra (sı) güneş doğma vaktine girdikleri sırada onları ya kalayıverdi.

74  Böylece Biz (Lût (Aleyhisselâm)`ın ümmetinin yaşa dığı yedi adet şehri Cibrîl’in kanadıyla tersyüz ederek) ora ların yukarısını aşağısı yaptık ve onların üstüne katı laşmış çamurdan taşlar yağdırdık.

75  (Habîbim!) İşte inceleyici bir gözle bakan lar için/ alâmetlerle istedikleri hükme varanlar için/ ferâset sahipleri için/, gerçekten bu (anlatıla)n (lar)da, elbette (gerçeği gösteren) pek büyük ve birçok âyetler vardır.

76  Muhakkak ki orası elbette (insanların devamlı gidip geldiği ve kalıntılarını görebildiği) sabit(; işlek ve bilinen) bir yol (üzerinde bulunmak)dadır.

77  (Rasûlüm!) İşte mümin kimseler için gerçekten bu (anlatıla)n(lar)da elbette pek büyük bir âyet vardır.

78  Şüphesiz (Şu`ayb (Aleyhisselâm)`ın kavmi olan) o sık ağaçlıklı korunun sakinleri de elbette zâ lim kimselerdi.

79  Biz de (yedi gün süren şiddetli harâretten kurtulma ümidiyle altında toplandıkları buluttan üzerlerine ateşler yağdırarak) kendilerinden intikam almıştık. Elbette (Lût ve Şu`ayb (Aleyhimesselâm) ın kavimlerinin ikamet ettiği) o iki yer de, (oralara uğrayanlar için, çokça araştırma ge rektirmeyecek şekilde) gerçekten pek açık bir yol (üze rinde bulunmak) daydı.

80  Andolsun ki; (Sâlih (Aleyhisselâm)ın gönderilmiş olduğu) Hıcr (vadisinin) ashâbı (olan Semûd toplumu) da elbette (Sâlih (Aleyhis selâm)ı inkâr etmekle,) gönderilen (tüm peygamber)leri yalanlamış (sayıl)(lar).

81  Biz onlara (mûcize olarak kayadan çıkardığımız büyük ve hâmile bir devenin, tüm toplumlarına yetecek kadar süt vermesi gibi) âyetlerimizi vermiştik, kendileri ise on lardan (ders almaktan) yüz çeviren kimseler olmuştular.

82  Onlar (uzun ömürlü olduklarına aldanarak, ölümden ve azaptan) emin kimselermişçesine / (evlerinin sağlam lığından dolayı, yıkılmaktan, hırsızlığa maruz kalmaktan ve düşman tahribatından) güvenli kimseler ol(mayı arzula y)arak/ dağlardan (kendilerine) evler yontmaktaydılar.

83  Derken o (Cibrîl (Aleyhisselâm)`ın) dehşetli nâ ra(sı) sabah vaktine girmiş kimselerken onları yakalayıverdi.

84  Artık (sağlam evler yapmak ve çokça mal yığmak gibi) kazanmakta bulunmuş oldukları şeyler onlardan (azâbı) savuşturamadı.

85  Biz göklerle yeri ve arasındakileri ancak (mükelleflere imtihan yurdu olma gibi) hak(lı bir maksat)la yarattık. (Habîbim! İnkârcılardan bir kısmını helâk etmiş, bazı sına da kısa bir süre mühlet vermiş isek de, sen bundan hiç tasalanma! Zira) hiç şüphesiz ki o (kıyâmet) an(ı) mutlaka gelicidir. (Dolayısıyla er veya geç Biz bu gibilerinden mutlaka intikam alacağız.) O halde sen, (bu kesin vaadimizi göz önünde bulundurarak inkârcılardan hemen intikam almaya kalkışma da, hiçbir endişe içermeyen) pek güzel bir görmezden geliş hareketiyle (onların yaptıklarına) aldırış etme!
Âyet-i celîle, kâfirlerle mücadelede savaşı seçmeden önce, onları uyarma ve çağırma konularında, ağırbaşlılık, güzel ahlâk ve intikam hırsından vârestelik huylarına riâyeti emretme anlamında kabul edilmesi halinde, “Mensûh” değildir. İbni Abbâs, Katâde, Mücâhid ve Dah hâk (Radıyallâhu anhüm) gibi ulu müfessirlerin: “Seyf âyetiyle mensûhtur!” şeklindeki görüşlerine göreyse; “Hiçbir surette onlarla savaşma yoluna gitmeyip, dâima idareci tutum takınma” şeklinde anlaşılmalı dır ki, İslâm’ın bidâyetinde cihat için yeterli güç bulunmadığından böyle emredilmiş, daha sonra gerekli kuvvet sağlanınca, “Görmezden gelme”, “İdare etme” ve “Cizyeye bağlama hükmünden başka herhangi bir yönden antlaşma yoluna gitme” gibi müsâmahalı yaklaşımlar yasaklanmıştır. (Ebussu’ûd, Beyzâvî, Nesefî, Âlûsî)

86  Şüphesiz senin Rabbin; (tüm yaratıkları yoktan var eden) Hallâk da (her şeyi hakkıyla bilen) Alîm de, an cak O’dur. (Sen sadece O’na güven!)

87  Andolsun ki; elbette muhakkak Biz sa na, (namaz larda ve dualarda) tekrar edilen yedi (âyetli Fâtiha-i Şerî fe)yi/ (çeşitli vesilelerle) tekrar edilen (Kur’ân âyet)ler(in) den yediyi/ ve o çok büyük Kur’ân’ı verdik!

88  (Sen Fâtiha ve Kur’ân gibi bir zenginliğe sa - hipken artık) sakın ha; onlardan birtakımlarını kendisiyle ya rarlandırmış bulunduğumuz (maddî) şeylere (rağbet edip) iki gözünü uzatma! (“Niye inanmıyorlar!” diye) on lar (adın)a mahzun da olma! (Şefkat ve rahmet) kanad(la r)ını sadece inananlar(a kol-kanat germek) için alçalt!

89  (Habîbim! O müşriklere) de ki: “Şüphesiz ben, (inanmayanların başına gelecek azapla rı) çokça açıklayıcı olan uyarıcı ancak benim!”

90  O (Mekke’nin girişlerini) bölüşenlere indirmiş olduğumuz şeyin bir benzeri ile (sizleri uyarmaktayım)! /(Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr ederek, kitaplar ve peygamberleri) kısım kısım ayıran (Yahudi ve Hristiyan) lara (Tevrât ve İncîl kitaplarını) indirdiğimiz gibi (sana da Kur’ân’ı verdik)!/
Âyet-i kerîme hac mevsiminde Kâ`be’ye gelecek olanları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e imandan soğutmak için Mekke girişlerini bölüşen oniki müşriğin Bedir günü helâk edilişini örnek vererek diğer müşrikleri tehdit etmektedir.

Hicr Sûresi  265 
Cüz  14
cihanyamaneren