HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنَّحْلِ  ٢٧١ 
الجزء ١٤

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ ﴿ ٤٣ ﴾ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِۜ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿ ٤٤ ﴾ اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ ﴿ ٤٥ ﴾ اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ ﴿ ٤٦ ﴾ اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴿ ٤٧ ﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍ يَتَفَيَّؤُ۬ا ظِلَالُهُ عَنِ الْيَم۪ينِ وَالشَّمَٓائِلِ سُجَّدًا لِلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ ﴿ ٤٨ ﴾ وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿ ٤٩ ﴾ يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۟ ﴿ ٥٠ ﴾ وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ ﴿ ٥١ ﴾ وَلَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَهُ الدّ۪ينُ وَاصِبًاۜ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَتَّقُونَ ﴿ ٥٢ ﴾ وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ ثُمَّ اِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَاِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَۚ ﴿ ٥٣ ﴾ ثُمَّ اِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ ﴿ ٥٤ ﴾

سُورَةُالنَّحْلِ  ٢٧١ 
الجزء ١٤
Nahl Sûresi  271 
Cüz  14

43  (Habîbim! Allâh’ın beşerden bir rasûl göndermesine akıl erdiremeyip, peygamberin ancak melekten olması ge rektiğini sanan omüşriklere de ki:) Biz senden önce de (insanlara peygamber olarak melekler göndermeyip) ancak birtakım erkekler göndermiştik ki kendilerine va hiyde bulunuyorduk. Eğer siz (kitap ehli olmadığınız için bu konunun hakikatini) bilmemekte olduysanız o halde (sizden önce Tevrât ve İncîl kitaplarında kendilerine bu ger çek bildirilmiş olan) o zikir ehlin(den sizce güvenilir olan kimseler)e sorun (ki, evvelce de insanlara peygamber ola rak melekler değil de, ancak aralarından iyice tanıyıp bil dikleri bazı insanlar gönderilmiş olduğunu öğrenin)!/ Eğer siz bilmemekte olduysanız (kendilerine Kur’ân ilmi verilmiş olan) o zikir ehline sorun!/

44  (Biz senden önce de peygamberleri) pek açık mucizeler ve (ümmetleriyle ilgili emir ve yasakları bildiren) kitaplarla (göndermiştik)! Sana da bu (türlü türlü öğüt ve uyarıları ihtivâ eden Kur’ân gibi bir) zikri, kendilerine indirilmiş olan şeyi insanlara açıklayasın diye indirdik. Tâki böylece onlar (Kur’ân’da bulunan hakikatleri) iyice düşünsünler (de kötülüklerden sakınsınlar)!
Bu âyetten açıkça anlaşıldığı üzere; bazı yanlış görüşlülerin: “Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sadece kendisine indirileni tebliğ edicidir!” şeklindeki sözleri asla doğru değildir. Bilakis “Teblîğ” göreviyle birlikte “Tebyîn” vazifesi de sadece ona âittir. Buna göre; bir âyetin tefsiri hakkında hadîs-i şerîf ya da Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`den bizzat veya bilvasıta öğrenmiş bulunan sahâbe ve tâbi`înden gelen rivayetler varsa, artık o âyeti o rivayetlerle çelişecek şekilde yorumlamaya hiçbir kimsenin yetkisi yoktur.

45  (İslâm’ı imha etmek ve inanmak isteyenleri engellemek için her türlü) kötü işleri hile olarak kurmuş olan o kimseler, Allâh’ın kendilerini yere batırmasından ya da (belâya çarpılacaklarını) hiç fark etmedikleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden emin mi oldu- (lar ki, hâlâ bizim peygamberimizi inkârda ısrar etmekte dirler)?!

46  Ya da (o azâbın, yolculuklarda veya yataklarında) dönüp durmaları (sırası)nda onları yakalayıvermesin den (eman mı aldılar) ki onlar asla kaçabilen kimseler /âciz bırakabilecek kimseler/ değildirler?!

47  Veya (şiddetli kasırgalar ve zelzeleler gibi korkunç hâdiselerden) büyük bir korku üzere (bulundukları sıra azâbın) onları yakalamasından/ Veya (canları ve malları hakkında) yavaş yavaş eksiltme (ve çeşitli nedenlerle aşın dıra aşındıra yok etme kanunu) üzere onları yakalama sından/ (güvence mi aldılar da, hiç istiflerini bozmadan hâlâ gâvurlukta ısrar ediyorlar)?! (Evet! Rabbiniz size hiç bir alâmet hissettirmeksizin âniden azâba çarptırma yolu nu tercih etmemiştir. Çünkü) gerçekten sizin Rabbiniz elbette (sizi esirgediği için azâbı hak etmenize rağmen müh let veren bir) Raûf’dur, (kullarına son derece acıdığından, onlara çarçabuk azap etmeyip, günahlarından dönme imkânı veren bir) Rahîm’dir.

48  O (İslâm aleyhine gizli faaliyetlerde buluna)nlar Allâh’ın (gölgesi bulunan bir varlık olarak) yaratmış olduğu herhangi bir şeyi görmediler mi ki; onun gölgeleri (uzanma ve eksilme gibi hususlarda) Allâh’a (itaatle) secde ediciler halinde/Allâh için secde yapanlar (gibi yere yapışmışlar) halinde/ (bulundukları yönler itibarıyla, güneşin yükseliş ve alçalış zamanlarına göre) sağ(ların)dan ve sollar(ın)dan (doğru bir yandan bir yana) dönmektedir. Zaten onlar (kendilerinden istenen tüm görevlere karşı) boyun eğen emre âmâde varlıklardır.
Bu «Secde»den; «Teslimiyet, boyun eğme ve emre itaat» gibi ma nalar kastedilmiş olabilir ki buna göre her şeyin, Allâh-u Te`âlâ`nın muradı üzere deverân ettiği hakikatine işaret edilmiştir. Ama secdenin hakiki manada değerlendirilmesi de uzak sayılmaz. Nitekim Mücâhid (Rahimehullâh)ın: “Zevâl vakti her şey Allâh’a secde eder!” şek lindeki beyanı ve “Sahibi secde etsin etmesin, her şey hatta kâfirin gölgesi bile Allâh’a secde etmektedir!” şeklindeki rivayetler bu görüşü teyid eder mâhiyettedir.

49  (Secde, gölgesi olan varlıklara has olmayıp) göklerde olan ve yerde bulunan her hareket sahibi canlı da, o melekler de sadece Allâh’a secde eder ki onlar büyüklük taslama(k bir yana, bunun) arzusunda dahi bulunmazlar!

50  Onlar üzerlerinden doğru (başlarına gelebilecek bir azap endişesiyle) Rablerinden korkarlar/ (üst cihet dâhil tüm mekânlardan münezzeh olup, kahır ve gâlibiyet, kudret ve hâkimiyet bakımından) kendilerinden üstte olan Rablerinden korkarlar/ ve emrolunmakta bu lun dukları (ibadetleri de, âlemin yönetimiyle ilgili) şeyleri (de hiçbir ihmal göstermeksizin hakkıyla) yaparlar.

51  Allâh(u Te`âlâ peygamberleri vasıtasıyla) buyur muştur ki: “(Ey Benim kullarım!) İki ilâh edinmeyin! Ancak O tek bir ilâhtır! O halde artık (Bana şirk koşma hususunda) Benden korkun, sadece Benden!”

52  Göklerde ve yerde bulunanlar sadece O’na âittir! Gerekli ve sürekli itaat de/ külfetlere katlanılmaya de ğer ibadet(ler) de/ (iman edenlere sevabı, inkârcılara ise azâbı) sürekli (olan) ceza(ları uygulamak) da/ yalnızca O’na mahsustur! Siz hâlâ Allâh’tan başkasından mı sa kınmaktasınız?

53  (Maddî ve manevî) nimet olarak sizde ne bulunu yorsa sadece Allâh’tandır. (Şimdi bunun farkında değil seniz de) sonra size (en ufak) bir zarar dokunacak olsa (kurtulmak için) ancak O’na seslice yalvarıp yakarmak tasınız!

54  Sonra sizden o zararı açtığında ise, birdenbire içinizden bir fırka (dara düştüklerinde Kendisine yalvar dıkları) Rablerine şirk koşmayı sürdürürler.

Nahl Sûresi  271 
Cüz  14
cihanyamaneren