v02.01.25 Geliştirme Notları
Nahl Sûresi
273
Cuz 14
65﴿ Allâh gökten bir su indirmiştir de, (kupkuru olan) yeri ölümünden sonra onun sebebiyle (türlü türlü bitkilerle) canlandırmıştır. (Ey insan!) İşte sana! Muhakkak ki elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın varlığına, birliğine, sonsuz ilmine, üstün kudretine ve eşsiz hikmetine delâlet eden nice delil) vardır ki onlar (anlayış ve kabûl kulağıyla) işitmektedirler.
66﴿ Şüphesiz ki davarlarda da sizler için elbette çok büyük bir ibret vardır. (Şöyle ki) Biz size onların karınlarında bulunandan; bir dışkıyla bir kan arasından, içenler için boğazdan kolayca geçen, (yakınında bulunan iki necâsetten de kendisinde hiçbir eser barındırmayan) hâlis bir süt içirmekteyiz.
67﴿ Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden (sıkılarak elde edilen içeceklerden); işte özellikle on(lar)dan sarhoş edici bir içki, bir de (sirke, pekmez, reçel, kuru üzüm ve tüm hâlleriyle tüketilebilen hurma çeşitlerinden) çok güzel bir rızık edinmektesiniz. (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın varlığına, tevhîdine, nihâyetsiz ilmine, kāhir kudretine ve eşsiz hikmetine delâlet eden nice delil) vardır ki onlar (görmüş oldukları âyetler hakkında) akıllarını kullan(arak tefekkürde bulun)maktadırlar. Bu âyet-i celîle şarabın helâl olduğu ve birçok kimsenin onu kullandığı Mekke döneminde inmiştir. İçkinin harâmiyeti ise, ulemânın ittifâkıyla; Medîne-i Münevvere’de vâki olmuştur. Arap toplumunun alışkanlığı göz önünde bulundurularak, içkinin haram edilişinde tedrîcî bir tertip uygulanmıştır ki bu âyet-i kerîmede de onlardan biri söz konusudur. Nitekim bu âyet-i kerîmede sarhoş etmeyen ürünlerle ilgili “Güzel bir rızık” tâbiri kullanılarak, sarhoş edici içeceklerin güzel olmadığına dikkat çekilmek sûretiyle harâmiyyete kadar gidecek süreç başlatılmıştır. Daha geniş bilgi için bkz: el-Bakara Sûresi:219; el-Mâide Sûresi:90-91
68﴿ (Habîbim!) Senin Rabbin bal arısına da (Kendisinden başka kimsenin bilemeyeceği bir yolla ilhâm ve) vahiyde bulundu ki: “Dağlar(da bulunan oyuklar)dan, ağaçlarda(ki kovuklarda)n ve (insanların) yükseğe kurmakta oldukları çardaklardan bâzısını (bal yapman için) birtakım yuvalar (ve kovanlar) edin.
69﴿ (Ey balarısı!) Sonra her türlü üründen bir kısmını ye ve Rabbin (tarafından, uzak mesâfelerde yiyecek bulup, daha sonra da yuvanı bulabilmen iç)in kolaylaştırılmış yollarına gir /ve sen (Rabbinin ilhâmına) boyun eğer bir hâlde Rabbinin yollarına gir/.” (İşte böylece) onların karınlarından bir içecek çıkmaktadır ki, (mevsimlerin, otlakların ve arıların yaşının değişikliği nedeniyle) onun renkleri farklıdır ve kendisinde insanlar için büyük bir şifâ vardır. (Ey insân!) İşte sana! Gerçekten de elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın eşsiz kudretinin eserlerini ortaya koyan nice delil) bulunmaktadır ki onlar (arının bu ince ilimlerle ve eşsiz sanatlarla seçkin kılınması hakkında inceden inceye düşünüp) tefekkür etmektedirler.
70﴿ Yine Allâh sizi (yoktan) yaratmıştır, sonra sizi O öldürecektir! İçinizden bir kısmı ise, (evvelce sâhip olduğu) birçok bilgiden sonra (kuvvetleri eksiltilerek ve duyuları bozularak) hiçbir şey bileme(z hâle gel)sin diye (insan) ömrü(nü)n en rezil (çağı olan bunaklık durumuna ve bebekken yaşamış olduğu akıl ve güç zâfiyet)ine geri döndürülmektedir. Şüphesiz ki Allâh (her şeyi, özellikle de yaşayacağınız ömür miktarlarını hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (sağlam bir genci öldürüp, hasta bir pîr-i fânîyi uzun zaman yaşatmak dâhil her şeye gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Sizin bilginiz ve gücünüz dönem dönem farklılık arz etse de, O’nun mükemmel ilmi ve kâmil kudreti aslâ hiçbir değişikliğe mâruz kalmaz.)
71﴿ Yine Allâh (verdiği) rızık(lar) husûsunda bir kısmınızı diğer bir kısma karşı üstün kılmıştır. O üstün kılınmış olan (zengin ve yönetici durumundaki) kimseler sağ ellerinin mâlik bulunduğu (köleler ve işçiler konumunda olan) kişilere aslâ rızıklarını veren kimseler değildirler ki, kendileri o (sâhip oldukları değerler konusu)nda (köleleriyle) tamâmen eşit olsunlar. (Nitekim zenginler yanlarında çalıştırdıkları fakirlere ihtiyaçlarını giderecek kadar imkân sağlasalar da hiçbir zaman onları kendi seviyelerine çıkarmazlar. Onlar, insan olarak yaratılma ve rızıklandırılma gibi birçok ortak yönleri bulunan kişileri kendi mallarına ortak etmezken, nasıl oluyor da hiçbir yönden benzerlikleri bulunmayan eşsiz Yaratıcı’ya birtakım âciz ve muhtaç yaratılmışları ortak edebiliyorlar?!) Hâlâ onlar (putlara taparak) özellikle Allâh’ın (lütfetmiş olduğu bunca) nîmetlerini(n, kendilerine O’nun tarafından ihsân edildiğini) bile bile inkâr mı ediyorlar?!
72﴿ Yine Allâh sizin için kendi nefislerinizden (ve aynı cinsten olan) birtakım eşler vâr etmiş (ve böylece onlarla rahatça anlaşıp kaynaşabilmenizi ve onlardan çocuk sâhibi olmanızı temin etmiştir), o eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar/kızlar/ yaratmış ve sizi o helâl olan lezzetli şeylerin bir kısmından rızıklandırmıştır. Hâlâ onlar sâdece (putlardan fayda ummak gibi bir) bâtıla inanıyorlar da, özellikle onlar Allâh’ın nîmetlerine mi (göz göre göre) nankörlük ediyorlar?!
سُورَةُ النَّحْلِ
الجزء ١٤
٢٧٣
وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟ ﴿٦٥
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ ﴿٦٦
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٦٧
وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ ﴿٦٨
ثُمَّ كُل۪ي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟ ﴿٧٠
وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ فُضِّلُوا بِرَٓادّ۪ي رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ ﴿٧٢
Nahl Sûresi
273
Cuz 14
وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟ ﴿٦٥
65﴿ Allâh gökten bir su indirmiştir de, (kupkuru olan) yeri ölümünden sonra onun sebebiyle (türlü türlü bitkilerle) canlandırmıştır. (Ey insan!) İşte sana! Muhakkak ki elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın varlığına, birliğine, sonsuz ilmine, üstün kudretine ve eşsiz hikmetine delâlet eden nice delil) vardır ki onlar (anlayış ve kabûl kulağıyla) işitmektedirler.
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ ﴿٦٦
66﴿ Şüphesiz ki davarlarda da sizler için elbette çok büyük bir ibret vardır. (Şöyle ki) Biz size onların karınlarında bulunandan; bir dışkıyla bir kan arasından, içenler için boğazdan kolayca geçen, (yakınında bulunan iki necâsetten de kendisinde hiçbir eser barındırmayan) hâlis bir süt içirmekteyiz.
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٦٧
67﴿ Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden (sıkılarak elde edilen içeceklerden); işte özellikle on(lar)dan sarhoş edici bir içki, bir de (sirke, pekmez, reçel, kuru üzüm ve tüm hâlleriyle tüketilebilen hurma çeşitlerinden) çok güzel bir rızık edinmektesiniz. (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın varlığına, tevhîdine, nihâyetsiz ilmine, kāhir kudretine ve eşsiz hikmetine delâlet eden nice delil) vardır ki onlar (görmüş oldukları âyetler hakkında) akıllarını kullan(arak tefekkürde bulun)maktadırlar. Bu âyet-i celîle şarabın helâl olduğu ve birçok kimsenin onu kullandığı Mekke döneminde inmiştir. İçkinin harâmiyeti ise, ulemânın ittifâkıyla; Medîne-i Münevvere’de vâki olmuştur. Arap toplumunun alışkanlığı göz önünde bulundurularak, içkinin haram edilişinde tedrîcî bir tertip uygulanmıştır ki bu âyet-i kerîmede de onlardan biri söz konusudur. Nitekim bu âyet-i kerîmede sarhoş etmeyen ürünlerle ilgili “Güzel bir rızık” tâbiri kullanılarak, sarhoş edici içeceklerin güzel olmadığına dikkat çekilmek sûretiyle harâmiyyete kadar gidecek süreç başlatılmıştır. Daha geniş bilgi için bkz: el-Bakara Sûresi:219; el-Mâide Sûresi:90-91
وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ ﴿٦٨
68﴿ (Habîbim!) Senin Rabbin bal arısına da (Kendisinden başka kimsenin bilemeyeceği bir yolla ilhâm ve) vahiyde bulundu ki: “Dağlar(da bulunan oyuklar)dan, ağaçlarda(ki kovuklarda)n ve (insanların) yükseğe kurmakta oldukları çardaklardan bâzısını (bal yapman için) birtakım yuvalar (ve kovanlar) edin.
ثُمَّ كُل۪ي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩
69﴿ (Ey balarısı!) Sonra her türlü üründen bir kısmını ye ve Rabbin (tarafından, uzak mesâfelerde yiyecek bulup, daha sonra da yuvanı bulabilmen iç)in kolaylaştırılmış yollarına gir /ve sen (Rabbinin ilhâmına) boyun eğer bir hâlde Rabbinin yollarına gir/.” (İşte böylece) onların karınlarından bir içecek çıkmaktadır ki, (mevsimlerin, otlakların ve arıların yaşının değişikliği nedeniyle) onun renkleri farklıdır ve kendisinde insanlar için büyük bir şifâ vardır. (Ey insân!) İşte sana! Gerçekten de elbette bun(lar)da bir toplum için çok büyük bir âyet (ve Allâh-u Te‘âlâ’nın eşsiz kudretinin eserlerini ortaya koyan nice delil) bulunmaktadır ki onlar (arının bu ince ilimlerle ve eşsiz sanatlarla seçkin kılınması hakkında inceden inceye düşünüp) tefekkür etmektedirler.
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟ ﴿٧٠
70﴿ Yine Allâh sizi (yoktan) yaratmıştır, sonra sizi O öldürecektir! İçinizden bir kısmı ise, (evvelce sâhip olduğu) birçok bilgiden sonra (kuvvetleri eksiltilerek ve duyuları bozularak) hiçbir şey bileme(z hâle gel)sin diye (insan) ömrü(nü)n en rezil (çağı olan bunaklık durumuna ve bebekken yaşamış olduğu akıl ve güç zâfiyet)ine geri döndürülmektedir. Şüphesiz ki Allâh (her şeyi, özellikle de yaşayacağınız ömür miktarlarını hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (sağlam bir genci öldürüp, hasta bir pîr-i fânîyi uzun zaman yaşatmak dâhil her şeye gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Sizin bilginiz ve gücünüz dönem dönem farklılık arz etse de, O’nun mükemmel ilmi ve kâmil kudreti aslâ hiçbir değişikliğe mâruz kalmaz.)
وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ فُضِّلُوا بِرَٓادّ۪ي رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١
71﴿ Yine Allâh (verdiği) rızık(lar) husûsunda bir kısmınızı diğer bir kısma karşı üstün kılmıştır. O üstün kılınmış olan (zengin ve yönetici durumundaki) kimseler sağ ellerinin mâlik bulunduğu (köleler ve işçiler konumunda olan) kişilere aslâ rızıklarını veren kimseler değildirler ki, kendileri o (sâhip oldukları değerler konusu)nda (köleleriyle) tamâmen eşit olsunlar. (Nitekim zenginler yanlarında çalıştırdıkları fakirlere ihtiyaçlarını giderecek kadar imkân sağlasalar da hiçbir zaman onları kendi seviyelerine çıkarmazlar. Onlar, insan olarak yaratılma ve rızıklandırılma gibi birçok ortak yönleri bulunan kişileri kendi mallarına ortak etmezken, nasıl oluyor da hiçbir yönden benzerlikleri bulunmayan eşsiz Yaratıcı’ya birtakım âciz ve muhtaç yaratılmışları ortak edebiliyorlar?!) Hâlâ onlar (putlara taparak) özellikle Allâh’ın (lütfetmiş olduğu bunca) nîmetlerini(n, kendilerine O’nun tarafından ihsân edildiğini) bile bile inkâr mı ediyorlar?!
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ ﴿٧٢
72﴿ Yine Allâh sizin için kendi nefislerinizden (ve aynı cinsten olan) birtakım eşler vâr etmiş (ve böylece onlarla rahatça anlaşıp kaynaşabilmenizi ve onlardan çocuk sâhibi olmanızı temin etmiştir), o eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar/kızlar/ yaratmış ve sizi o helâl olan lezzetli şeylerin bir kısmından rızıklandırmıştır. Hâlâ onlar sâdece (putlardan fayda ummak gibi bir) bâtıla inanıyorlar da, özellikle onlar Allâh’ın nîmetlerine mi (göz göre göre) nankörlük ediyorlar?!