v02.01.25 Geliştirme Notları
Nahl Sûresi
274
Cuz 14
73﴿ O (şirk koşa)nlar Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka öyle şeylere tapıyorlar ki, onlar kendileri için göklerden (yağdırarak) ve yerden (bitirerek) herhangi bir şeyi rızık olarak verme imkânına sâhip olamazlar ve (aslâ hiçbir şeye) güç yetiremezler.
74﴿ Artık (bunca nîmetlerin sayılmasının ardından velînîmetiniz olan) Allâh’a birtakım eşler (ve ortaklar) tanımayın. /Artık (birbirinize karşı birtakım örnekler açıkladığınız gibi, O’nun yüce Zâtı ve sıfatları hakkında benzetmeler yaparak) Allâh (adın)a misaller açıklamayın./ Zîrâ gerçekten de Allâh (sizin içinizi, dışınızı, tüm yaptıklarınızı, amellerinizin size neler kazandıracağını ve gerçek mânâda neyin neye benzetilebileceği gibi tüm hususları hakkıyla) bilmektedir, sizler ise (ne Rabbinizi, ne de azâbının mâhiyetini) bilemezsiniz.
75﴿ Allâh (kullarını, Kendisi hakkında benzetmelere kalkışmaktan nehyettikten sonra, Kendi Zâtının yüce vasfını ve bâtıl ilâhların rezil durumunu bir benzetmeyle zihinlere yaklaştırmak için şöyle) bir misal açıklamıştır; sâhipli (olduğu için kendi adına hiçbir yetkisi bulunmayan) bir köleyi ki hiçbir şeye gücü yetmemektedir, bir de o kimseyi ki Biz(im nezdimiz)den kendisine (hem helâl hem de insanlar katında) çok güzel olan bir rızık vermişizdir de böylece o, gizlice ve âşikâre olarak bu (malı)ndan (cömertçe) harcamaktadır. (Ey insanlar! İşte bu misallerden yola çıkarak hürlerle kölelerin ve cimri fakirlerle cömert zenginlerin hallerini iyi düşünüp kıyâs edin) hiç bunlar eşit olabilirler mi?! (İşte Allâh-u Te‘âlâ ile de O’ndan gayri tapınılanlar aslâ kıyâs edilemez, zîrâ bütün nîmetler Allâh-u Te‘âlâ’dan olup O’nun gayrisi ise her şeyden âcizdir. Bütün nîmetler Allâh-u Te‘âlâ’dan geldiğine göre) tüm hamdler Allâh’a mahsustur. (O’nun dışındaki hiçbir varlık, tapınılmak bir yana bizâtihî övülmeye bile lâyık değildir.) Doğrusu o (insa)nların birçoğu (bu hakîkatleri) bilme(dikleri için şirk ve sapıklık hâllerini sürdürürler de bir türlü doğru yola gelme)zler. (Parantez içi mânâlar için bkz: et-Teysîr, 203-204)
76﴿ Allâh (şu) iki adamı da (kâfirle müminin durumuna) bir örnek olarak açıklamıştır; o ikisinden biri (kendisine söyleneni anlayamayan ve merâmını anlatamayan) dilsiz biridir ki (idrâk ve anlayışı da bozuk olduğu için ne ferâset ve ne de bir sezgi vâsıtasıyla) hiçbir şeye gücü yetmemektedir. Üstelik o, efendisinin üzerinde ağır bir yüktür, o onu nereye yöneltse (ve kendisinden ne istese hiçbir zaman) hiçbir hayır (meydana) getiremez. (Şimdi) hiç bu kişiyle, (üstün bir fikir ve güzel bir konuşma kābiliyetine sâhip bulunduğu için insanlara) adâleti emretmekte (ve böylece her konuda doğruluğa teşvik edip, her önemli meselede kullara birçok faydalar sağlamakta) olan ve kendisi dosdoğru bir yol üzere bulun(duğu için az bir gayretle her isteğine en yakın yoldan ulaş)an bir kimse eşit olabilir mi?!
77﴿ Ayrıca göklerin ve yerin (sâhip olduğu) gayb(ların, onların içerisinde ve aralarında bulunan gizli-kapalı tüm konuların mâlûmât)ı sâdece Allâh’a mahsustur. (Ne müstakillen, ne de O bildirmeksizin kendiliğinden kimsenin gaybî konularda bir hissesi yoktur. Gaybî konuların en başında gelmekte olan) o (kıyâmet) ânın(ın çarçabuk meydana gelişiyle alâkalı) önemli durumu, ancak gözün (bakışının üstten aşağı doğru ânîden) çevrilmesi gibi (süratle gerçekleşecek)dir /gözün çabucak bakması gibi (süratle gerçekleşecek bir iş)dir/ ya da o (kıyâmetin kopması, çabukluk bakımından bu anlatılanlardan) daha yakın (bir zamanda olacak)dır. Şüphesiz ki Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Böyle bir Zât elbette ki en büyük bir işi en kısa bir zamanda meydana getirebilir.)
78﴿ Yine Allâh sizi annelerinizin karınlarından çıkarmıştır ki (o vakit), siz hiçbir şey bilmezdiniz, bir de size kulaklar, gözler ve (anlayış merkezi olan) kapler vermiştir. Tâ ki siz (mazhar kılındığınız nîmetlerin büyüklüğünü fark ederek onların kadrini bilesiniz de sâhibine) şükredesiniz.
79﴿ O (inkârcı ola)nlar gök boşluğunda (uçma) emr(in)e boyun eğdirilmiş olan o kuşları görmediler mi ki, onları (havada) ancak Allâh tutmaktadır. (Bu yüzden bunca ağır cisimler, incecik hava boşluğunda, üst ve alt yönlerinden hiçbir tutucu bulunmazken düşmeden uçabilmektedir.) (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki elbette bu (kuşların uçmaya müsâit bir şekilde îcâd edilip, havanın da, özelliğinin tersine onları boşlukta tutacak bir şekilde yaratılması)nda bir kavim için pek çok ve çok büyük âyetler (ve yaratıcının üstün gücünü gözler önüne seren deliller) vardır ki onlar îmân (edip bütün bu fiillerin Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsus olduğunu kabûl) etmektedirler.
سُورَةُ النَّحْلِ
الجزء ١٤
٢٧٤
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ ﴿٧٣
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧٤
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٧٥
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ ﴿٧٦
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٧٧
وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٨
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٧٩
Nahl Sûresi
274
Cuz 14
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ ﴿٧٣
73﴿ O (şirk koşa)nlar Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka öyle şeylere tapıyorlar ki, onlar kendileri için göklerden (yağdırarak) ve yerden (bitirerek) herhangi bir şeyi rızık olarak verme imkânına sâhip olamazlar ve (aslâ hiçbir şeye) güç yetiremezler.
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧٤
74﴿ Artık (bunca nîmetlerin sayılmasının ardından velînîmetiniz olan) Allâh’a birtakım eşler (ve ortaklar) tanımayın. /Artık (birbirinize karşı birtakım örnekler açıkladığınız gibi, O’nun yüce Zâtı ve sıfatları hakkında benzetmeler yaparak) Allâh (adın)a misaller açıklamayın./ Zîrâ gerçekten de Allâh (sizin içinizi, dışınızı, tüm yaptıklarınızı, amellerinizin size neler kazandıracağını ve gerçek mânâda neyin neye benzetilebileceği gibi tüm hususları hakkıyla) bilmektedir, sizler ise (ne Rabbinizi, ne de azâbının mâhiyetini) bilemezsiniz.
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٧٥
75﴿ Allâh (kullarını, Kendisi hakkında benzetmelere kalkışmaktan nehyettikten sonra, Kendi Zâtının yüce vasfını ve bâtıl ilâhların rezil durumunu bir benzetmeyle zihinlere yaklaştırmak için şöyle) bir misal açıklamıştır; sâhipli (olduğu için kendi adına hiçbir yetkisi bulunmayan) bir köleyi ki hiçbir şeye gücü yetmemektedir, bir de o kimseyi ki Biz(im nezdimiz)den kendisine (hem helâl hem de insanlar katında) çok güzel olan bir rızık vermişizdir de böylece o, gizlice ve âşikâre olarak bu (malı)ndan (cömertçe) harcamaktadır. (Ey insanlar! İşte bu misallerden yola çıkarak hürlerle kölelerin ve cimri fakirlerle cömert zenginlerin hallerini iyi düşünüp kıyâs edin) hiç bunlar eşit olabilirler mi?! (İşte Allâh-u Te‘âlâ ile de O’ndan gayri tapınılanlar aslâ kıyâs edilemez, zîrâ bütün nîmetler Allâh-u Te‘âlâ’dan olup O’nun gayrisi ise her şeyden âcizdir. Bütün nîmetler Allâh-u Te‘âlâ’dan geldiğine göre) tüm hamdler Allâh’a mahsustur. (O’nun dışındaki hiçbir varlık, tapınılmak bir yana bizâtihî övülmeye bile lâyık değildir.) Doğrusu o (insa)nların birçoğu (bu hakîkatleri) bilme(dikleri için şirk ve sapıklık hâllerini sürdürürler de bir türlü doğru yola gelme)zler. (Parantez içi mânâlar için bkz: et-Teysîr, 203-204)
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ ﴿٧٦
76﴿ Allâh (şu) iki adamı da (kâfirle müminin durumuna) bir örnek olarak açıklamıştır; o ikisinden biri (kendisine söyleneni anlayamayan ve merâmını anlatamayan) dilsiz biridir ki (idrâk ve anlayışı da bozuk olduğu için ne ferâset ve ne de bir sezgi vâsıtasıyla) hiçbir şeye gücü yetmemektedir. Üstelik o, efendisinin üzerinde ağır bir yüktür, o onu nereye yöneltse (ve kendisinden ne istese hiçbir zaman) hiçbir hayır (meydana) getiremez. (Şimdi) hiç bu kişiyle, (üstün bir fikir ve güzel bir konuşma kābiliyetine sâhip bulunduğu için insanlara) adâleti emretmekte (ve böylece her konuda doğruluğa teşvik edip, her önemli meselede kullara birçok faydalar sağlamakta) olan ve kendisi dosdoğru bir yol üzere bulun(duğu için az bir gayretle her isteğine en yakın yoldan ulaş)an bir kimse eşit olabilir mi?!
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٧٧
77﴿ Ayrıca göklerin ve yerin (sâhip olduğu) gayb(ların, onların içerisinde ve aralarında bulunan gizli-kapalı tüm konuların mâlûmât)ı sâdece Allâh’a mahsustur. (Ne müstakillen, ne de O bildirmeksizin kendiliğinden kimsenin gaybî konularda bir hissesi yoktur. Gaybî konuların en başında gelmekte olan) o (kıyâmet) ânın(ın çarçabuk meydana gelişiyle alâkalı) önemli durumu, ancak gözün (bakışının üstten aşağı doğru ânîden) çevrilmesi gibi (süratle gerçekleşecek)dir /gözün çabucak bakması gibi (süratle gerçekleşecek bir iş)dir/ ya da o (kıyâmetin kopması, çabukluk bakımından bu anlatılanlardan) daha yakın (bir zamanda olacak)dır. Şüphesiz ki Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Böyle bir Zât elbette ki en büyük bir işi en kısa bir zamanda meydana getirebilir.)
وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٨
78﴿ Yine Allâh sizi annelerinizin karınlarından çıkarmıştır ki (o vakit), siz hiçbir şey bilmezdiniz, bir de size kulaklar, gözler ve (anlayış merkezi olan) kapler vermiştir. Tâ ki siz (mazhar kılındığınız nîmetlerin büyüklüğünü fark ederek onların kadrini bilesiniz de sâhibine) şükredesiniz.
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٧٩
79﴿ O (inkârcı ola)nlar gök boşluğunda (uçma) emr(in)e boyun eğdirilmiş olan o kuşları görmediler mi ki, onları (havada) ancak Allâh tutmaktadır. (Bu yüzden bunca ağır cisimler, incecik hava boşluğunda, üst ve alt yönlerinden hiçbir tutucu bulunmazken düşmeden uçabilmektedir.) (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki elbette bu (kuşların uçmaya müsâit bir şekilde îcâd edilip, havanın da, özelliğinin tersine onları boşlukta tutacak bir şekilde yaratılması)nda bir kavim için pek çok ve çok büyük âyetler (ve yaratıcının üstün gücünü gözler önüne seren deliller) vardır ki onlar îmân (edip bütün bu fiillerin Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsus olduğunu kabûl) etmektedirler.