v02.01.25 Geliştirme Notları
Nahl Sûresi
275
Cuz 14
80﴿ Yine Allâh (taştan, kerpiçten ve ahşaptan binâ etmekte olduğunuz) evlerinizi sizin için bir (huzur ve) sükûnet yeri yapmış, davarların derilerinden de sizin için, gerek göç gününüzde, gerekse ikāmet (ve konaklama) gününüzde kendilerini (taşımayı ve kurup kaldırmayı) hafif bulmakta olduğunuz farklı birtakım (çadır) evler; (koyunların, develerin ve keçilerin) yünlerinden de, tüylerinden ve kıllarından da (postlar, halılar ve battâniyeler gibi birçok) ev eşyâsı ve (eskiyip çürüyeceği) bir zamâna kadar faydalanılacak bir ticâret eşyâsı yaratmıştır.
81﴿ Yine Allâh (sizin hiçbir müdâhaleniz olmaksızın bi’z-Zât) Kendi yaratmış olduğu (bulutlar, ağaçlar, dağlar ve evler gibi) şeylerden sizin (güneşin harâretinden korunmanız) için birtakım gölgelikler yaratmış, yine sizin için dağlar(daki mağaralar, barınaklar ve sığınaklar)dan gizlenecek birtakım yerler halk etmiş, kendinizi sıcaktan (ve soğuktan) koruyacak olan birtakım elbiselerle, (harpte birbirinize çektireceğiniz eziyet ve) şiddetinizden sizi muhâfaza edecek (zırhlar gibi) birtakım giyecekleri de yine sizin için vâr etmiştir. (Ey insan!) İşte sana! Böylece O (Rabbiniz geçmişte size nîmetlerini tam olarak verdiği gibi, gelecekte de) üzerinize nîmetlerini tamamlayacaktır. Tâ ki siz (size ihsân edilen bunca nîmetleri düşünüp sâhibinin hakkını teslim ederek, üzerinizde hiçbir iyiliği bulunmayan varlıkları O’na ortak koşmayı bırakasınız da) İslâm’a giresiniz /(bu nîmetleri size lütfeden Zâtın tüm emirlerine) boyun eğesiniz/.
82﴿ (Habîbim!) Ama eğer onlar (İslâm’dan) yüz çevirir (ve bu hâllerini sürdürür)lerse, senin üzerine ancak apaçık/açıklayıcı/ bir tebliğ (vazîfesi) vardır (ki, sen de bu duyuruyu hakkıyla yerine getirdin. Artık onların inkârda ısrarları sana bir zarar veremez).
83﴿ (Bu kâfirlerin İslâm’dan yüz çevirmeleri Allâh’ın nîmetlerini bilmediklerinden değildir.) Onlar Allâh’ın nîmetlerini (pekâlâ bilmektedirler, özellikle de en büyük nîmeti olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i birçok mûcizeleriyle) tanımaktadırlar ama sonra (“Bu nîmetler bize babalarımızdan kaldı”, “Felanca olmasa ben zengin olamazdım veyâ bana şu belâ gelirdi” gibi laflar sarf ederek, kendilerine bunca nîmeti ihsân eden Zâta birtakım âcizleri ortak koştukları için, tutumlarıyla ve sözleriyle) onları inkâr etmektedirler. Zâten onların birçoğu (gerçeği bildikleri hâlde inadına) kâfir olan kimselerin ta kendileridir. (Geri kalan kısmıysa, akıl kıtlığından dolayı hakkı anlayacak kābiliyette bile değildirler.)
84﴿ Her bir ümmet içerisinden (kendilerine dünyâda gönderilmiş olan peygamberlerini seçip, îmân edip etmediklerine dâir onu) tam bir şâhit (olarak) ortaya çıkaracağımız günü de (onlara hatırlat) ki, sonra o (dünyâda) kâfir olmuş kimselere (özür dilemeleri için) izin verilmeyecektir ve (kendilerine: “Mâdemki dünyâda tevbe edip, amel-i sâlih işleyerek Rabbinizi râzı edemediniz, bâri burada O’nu hoşnut edin” denilmek sûretiyle) onlar, kendilerinden (Rablerini) râzı etme (diye bir şey) talep edilecek (kimseler) de olmadılar /ve onlar, kendilerinin memnûniyeti arzulanacak (kimseler) olmadılar (bu nedenle iyi bir muâmeleyle de karşılanmayacaklardır)/.
85﴿ (Îmân etmeyip de ancak kendi nefislerine yazık ederek) zâlim olmuş olan o kişiler (hak ettikleri) azâbı gördükleri zaman, artık (uğradıkları dayanılmaz acılar) onlardan hafifletilmeyecektir ve onlar mühlet verilecek (kimseler) de değillerdir /ve onlar (suratlarına rahmet nazarıyla) bakılacak (şahıslar) da olmamışlardır/.
86﴿ Bir de (âhirete vardıkları vakit) o şirk koşmuş olan kimseler (Allâh-u Te‘âlâ’nın) ortakları (sandıkları putları)nı gördükleri zaman: “Ey bizim Rabbimiz! İşte bunlar, o bizim Seni bırakıp (dünyâda kendilerine) tapmakta olduğumuz (ve Sana) ortak (koştuğumuz put)larımızdır. (O hâlde bize ağır gelen bu azâbı aramızda paylaştırmaz mısın?)” derler. Peşi sıra o (tapınıla)nlar da bunlara: “Şüphesiz ki (biz sizi kendi ibâdetimize çağırmadık! Siz gerçekte bize değil, kendi nefislerinizin arzularına tapmıştınız! Dolayısıyla) elbette siz (bizi ilâh edinme iddiânızda) yalancı kimselersiniz” diye laf atarlar.
87﴿ Böylece (dünyâdaki bunca kibir ve direnişlerine rağmen) işte o gün onlar Allâh’a karşı teslîmiyet ortaya koymuş (olacak)lardır, sürekli (Allâh’a ortak diye) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden (hiçbir azâbı giderememiş, hattâ ortadan) kaybolmuştur.
سُورَةُ النَّحْلِ
الجزء ١٤
٢٧٥
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثًا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ ﴿٨٠
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ ﴿٨١
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿٨٢
يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّٰهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَاَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ۟ ﴿٨٣
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٨٤
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ ﴿٨٥
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ ﴿٨٦
وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٨٧
Nahl Sûresi
275
Cuz 14
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثًا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ ﴿٨٠
80﴿ Yine Allâh (taştan, kerpiçten ve ahşaptan binâ etmekte olduğunuz) evlerinizi sizin için bir (huzur ve) sükûnet yeri yapmış, davarların derilerinden de sizin için, gerek göç gününüzde, gerekse ikāmet (ve konaklama) gününüzde kendilerini (taşımayı ve kurup kaldırmayı) hafif bulmakta olduğunuz farklı birtakım (çadır) evler; (koyunların, develerin ve keçilerin) yünlerinden de, tüylerinden ve kıllarından da (postlar, halılar ve battâniyeler gibi birçok) ev eşyâsı ve (eskiyip çürüyeceği) bir zamâna kadar faydalanılacak bir ticâret eşyâsı yaratmıştır.
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ ﴿٨١
81﴿ Yine Allâh (sizin hiçbir müdâhaleniz olmaksızın bi’z-Zât) Kendi yaratmış olduğu (bulutlar, ağaçlar, dağlar ve evler gibi) şeylerden sizin (güneşin harâretinden korunmanız) için birtakım gölgelikler yaratmış, yine sizin için dağlar(daki mağaralar, barınaklar ve sığınaklar)dan gizlenecek birtakım yerler halk etmiş, kendinizi sıcaktan (ve soğuktan) koruyacak olan birtakım elbiselerle, (harpte birbirinize çektireceğiniz eziyet ve) şiddetinizden sizi muhâfaza edecek (zırhlar gibi) birtakım giyecekleri de yine sizin için vâr etmiştir. (Ey insan!) İşte sana! Böylece O (Rabbiniz geçmişte size nîmetlerini tam olarak verdiği gibi, gelecekte de) üzerinize nîmetlerini tamamlayacaktır. Tâ ki siz (size ihsân edilen bunca nîmetleri düşünüp sâhibinin hakkını teslim ederek, üzerinizde hiçbir iyiliği bulunmayan varlıkları O’na ortak koşmayı bırakasınız da) İslâm’a giresiniz /(bu nîmetleri size lütfeden Zâtın tüm emirlerine) boyun eğesiniz/.
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿٨٢
82﴿ (Habîbim!) Ama eğer onlar (İslâm’dan) yüz çevirir (ve bu hâllerini sürdürür)lerse, senin üzerine ancak apaçık/açıklayıcı/ bir tebliğ (vazîfesi) vardır (ki, sen de bu duyuruyu hakkıyla yerine getirdin. Artık onların inkârda ısrarları sana bir zarar veremez).
يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّٰهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَاَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ۟ ﴿٨٣
83﴿ (Bu kâfirlerin İslâm’dan yüz çevirmeleri Allâh’ın nîmetlerini bilmediklerinden değildir.) Onlar Allâh’ın nîmetlerini (pekâlâ bilmektedirler, özellikle de en büyük nîmeti olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i birçok mûcizeleriyle) tanımaktadırlar ama sonra (“Bu nîmetler bize babalarımızdan kaldı”, “Felanca olmasa ben zengin olamazdım veyâ bana şu belâ gelirdi” gibi laflar sarf ederek, kendilerine bunca nîmeti ihsân eden Zâta birtakım âcizleri ortak koştukları için, tutumlarıyla ve sözleriyle) onları inkâr etmektedirler. Zâten onların birçoğu (gerçeği bildikleri hâlde inadına) kâfir olan kimselerin ta kendileridir. (Geri kalan kısmıysa, akıl kıtlığından dolayı hakkı anlayacak kābiliyette bile değildirler.)
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٨٤
84﴿ Her bir ümmet içerisinden (kendilerine dünyâda gönderilmiş olan peygamberlerini seçip, îmân edip etmediklerine dâir onu) tam bir şâhit (olarak) ortaya çıkaracağımız günü de (onlara hatırlat) ki, sonra o (dünyâda) kâfir olmuş kimselere (özür dilemeleri için) izin verilmeyecektir ve (kendilerine: “Mâdemki dünyâda tevbe edip, amel-i sâlih işleyerek Rabbinizi râzı edemediniz, bâri burada O’nu hoşnut edin” denilmek sûretiyle) onlar, kendilerinden (Rablerini) râzı etme (diye bir şey) talep edilecek (kimseler) de olmadılar /ve onlar, kendilerinin memnûniyeti arzulanacak (kimseler) olmadılar (bu nedenle iyi bir muâmeleyle de karşılanmayacaklardır)/.
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ ﴿٨٥
85﴿ (Îmân etmeyip de ancak kendi nefislerine yazık ederek) zâlim olmuş olan o kişiler (hak ettikleri) azâbı gördükleri zaman, artık (uğradıkları dayanılmaz acılar) onlardan hafifletilmeyecektir ve onlar mühlet verilecek (kimseler) de değillerdir /ve onlar (suratlarına rahmet nazarıyla) bakılacak (şahıslar) da olmamışlardır/.
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ ﴿٨٦
86﴿ Bir de (âhirete vardıkları vakit) o şirk koşmuş olan kimseler (Allâh-u Te‘âlâ’nın) ortakları (sandıkları putları)nı gördükleri zaman: “Ey bizim Rabbimiz! İşte bunlar, o bizim Seni bırakıp (dünyâda kendilerine) tapmakta olduğumuz (ve Sana) ortak (koştuğumuz put)larımızdır. (O hâlde bize ağır gelen bu azâbı aramızda paylaştırmaz mısın?)” derler. Peşi sıra o (tapınıla)nlar da bunlara: “Şüphesiz ki (biz sizi kendi ibâdetimize çağırmadık! Siz gerçekte bize değil, kendi nefislerinizin arzularına tapmıştınız! Dolayısıyla) elbette siz (bizi ilâh edinme iddiânızda) yalancı kimselersiniz” diye laf atarlar.
وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٨٧
87﴿ Böylece (dünyâdaki bunca kibir ve direnişlerine rağmen) işte o gün onlar Allâh’a karşı teslîmiyet ortaya koymuş (olacak)lardır, sürekli (Allâh’a ortak diye) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden (hiçbir azâbı giderememiş, hattâ ortadan) kaybolmuştur.