v02.01.25 Geliştirme Notları
Nahl Sûresi
279
Cuz 14
111﴿ Her bir nefsin, (ana-babasının, çocuklarının ve en yakınlarının derdine düşmeyip, sâdece) kendi nefsinden (azâbı savuşturmak için) mücâdele vermek üzere (mahşere) geleceği, böylece yapmış olduğu şeyin (karşılığı) her bir nefse tastamam verileceği ve onların (sevapları eksiltilerek ya da günahları artırılarak) zulme uğratılmayacakları günde (Allâh-u Te‘âlâ’nın, dostlarına rahmeti belirgin hâle gelecektir)! Rivâyete göre; Ömer ibnü’l-Hattâb (Radıyallâhu Anh) bir gün Kâ‘bü’l-Ahbâr (Radıyallâhu Anh)a: “Bizi biraz korkut!” deyince o: “Ey müminlerin emîri! Canım yed-i kudretinde olan Zâta yemîn ederim ki; kıyâmet gününe yetmiş peygamberin ameli gibi sâlih amellerle kavuşsan da elbette öyle anlar gelecek ki, kendinden başka kimseyi dert etmeyeceksin! Şüphesiz cehennem öyle bir gürüldeyecek ki, ne kadar mukarreb melek ve İbrâhîm (Aleyhisselâm) dâhil ne kadar gönderilmiş nebî varsa mutlaka dizleri üstü çökerek: ‘Yâ Rabbi! Kendimden başka kimseyi istemiyorum!’ diyecektir. Allâh’ın indirdiği âyetler içerisinde bunun tasdîki: ‘Herkesin kendi adına mücâdele edeceği o gün...’ âyetindedir” dedi. (el-Hâzin)
112﴿ Allâh (kendilerine nîmetler ihsân eden velînîmetlerini inkâr eden ve böylece azâba müstehak olan toplumlara ibret olsun diye) bir memleketi(n ahâlisini) de örnek olmak üzere (insanlara) açıklamıştır ki, orası güvenli ve çok sâkin bir yerdi. (Başka memleketlerde olduğu gibi orada, yağma ve baskınlar şeklinde huzur kaçıracak hâdiseler vukû bulmazdı.) (Etrâfında bulunan) her yerden rız(ı)k(lar)ı oraya bolca gelmekteydi. Fakat o(rada yaşayanlar), Allâh’ın (bunca) nîmetlerine nankörlük yaptı(lar) da böylece Allâh, sürekli sanat hâline getirmekte oldukları (inkâr ve nankörlük gibi) şeyler nedeniyle on(un halkın)a açlık ve korku(yu) elbise (gibi giydirip onların işkence)sini (kendilerine) tattırdı. Müfessirlerin ekserîsine göre; örnek verilen bu karye Mekke-i Mükerreme’dir. Ama bâzı âlimler bunun eski ümmetlerin helâkine sahne olan karyelerden biri olduğu ve inkârcı Mekke toplumuna örnek verildiği görüşünü daha uygun görmüşlerdir.
113﴿ Andolsun ki; elbette onlara içlerinden çok değerli bir Rasûl (olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)) muhakkak gelmişti de, onlar onu yalanlamıştılar, bu sebeple de onlar (karşılaştıkları öncü felâketlerden ibret alıp da nankörlüğü ve inkârcılığı bırakmayan) zâlim kimseler hâlindeyken o (sonlarını getiren Bedir’deki) azap onları yakalayıvermişti.
114﴿ (Ey müminler! Artık Allâh’ın nîmetlerini inkâr edip, elçilerini yalanlayanların başına gelen belâlar sizce de belirgin bir şekilde anlaşıldığına göre) öyleyse (temiz ve lezzetli rızıkları kendi kafanızdan haram etmeyi bırakın da) Allâh’ın sizi rızıklandırmış olduğu şeylerden helâl ve tertemiz olanı yiyin ve eğer siz ancak O’na ibâdet etme (niyetinde iseniz ve kulluğu sâdece O’na tahsis etme)kte olduysanız (size verdiği bunca helâl rızıklara karşılık) Allâh’ın nîmetlerine şükr(etmeye devâm) edin.
115﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) size ancak, (şer‘î usûle göre avlanmadan veyâ kesilmeden kendi kendine ölmüş olan) meyte (konumundaki hayvanlardan istifâde etme)yi, bir de (kesim ânında fışkıran) o kanı, ayrıca domuzun etini ve kendisiyle (ilgili yanlış tasarrufta bulunulmak üzere) Allâh’tan başkası için ses yükselti(lerek kesi)lmiş olan (hayvanlar)ı haram kılmıştır. Artık her kim (kendisi gibi zorda kalmış başka birine) saldıran biri olmaksızın ve (yaşamak için yeterli) haddi aşan biri de olmayarak (bahsi geçenlerden herhangi bir şeyi yemeye) mecbur bırakılırsa, işte şüphesiz Allâh (zarûretten dolayı yapılan işleri son derece bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (kullarına çok acıdığı için ruhsatlar veren bir) Rahîm’dir.
116﴿ Ayrıca siz (haklarındaki serbestlik ve yasaklık hükmünü) dillerinizin (gerçek gibi) sürekli nitelemekte bulunduğu (bahîre ve sâibe gibi özel vasıflara sâhip olan hayvanlardan ibâret) şeyler için: “İşte şu helâldir, işte bu da haramdır” yalanını söylemeyin, sonra Allâh(ın helâl ettiğine haram, haram ettiğine de helâl demiş olacağınızdan O’n)a karşı yalan uydurmuş olursunuz. (Herhangi bir hususta) Allâh’a karşı yalan uydurmakta bulunan o kimseler ise, hiç şüphesiz ki felah bulamayacak (ve hiçbir isteklerine kavuşamayacak)lardır.
117﴿ (Onların bu iftirâlardan hedefledikleri kâr, dünyâda elde edecekleri) çok az olan bir faydalanma (ile sınırlı kalacak)dır! Ama (hakîkati idrâk edilemeyecek derecede) çok acı verici olan büyük bir azap (âhirette) özellikle onlar içindir.
118﴿ Bu (âyet-i kerîmenin ulaşması)ndan önce sana anlatmış olduğumuz şeyleri ise (evvelki ümmetlere değil de) sâdece o Yahûdî olmuş kimselere haram kılmıştık. Böylece (tırnaklı hayvanları, iç yağlarını, bağırsaklara yapışan ve kemiğe karışan etleri yasaklayarak) Biz onlara zulmetmemiştik velâkin onlar (Bize isyân ederek bu lezzetli şeylerin kendilerine haram edilmesine sebebiyet vererek) sâdece kendi nefislerine zulmetmekte idiler.
سُورَةُ النَّحْلِ
الجزء ١٤
٢٧٩
يَوْمَ تَأْت۪ي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١١١
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿١١٢
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ ﴿١١٣
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١١٤
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١١٥
وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ ﴿١١٦
مَتَاعٌ قَل۪يلٌۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١١٧
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُۚ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١١٨
Nahl Sûresi
279
Cuz 14
يَوْمَ تَأْت۪ي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١١١
111﴿ Her bir nefsin, (ana-babasının, çocuklarının ve en yakınlarının derdine düşmeyip, sâdece) kendi nefsinden (azâbı savuşturmak için) mücâdele vermek üzere (mahşere) geleceği, böylece yapmış olduğu şeyin (karşılığı) her bir nefse tastamam verileceği ve onların (sevapları eksiltilerek ya da günahları artırılarak) zulme uğratılmayacakları günde (Allâh-u Te‘âlâ’nın, dostlarına rahmeti belirgin hâle gelecektir)! Rivâyete göre; Ömer ibnü’l-Hattâb (Radıyallâhu Anh) bir gün Kâ‘bü’l-Ahbâr (Radıyallâhu Anh)a: “Bizi biraz korkut!” deyince o: “Ey müminlerin emîri! Canım yed-i kudretinde olan Zâta yemîn ederim ki; kıyâmet gününe yetmiş peygamberin ameli gibi sâlih amellerle kavuşsan da elbette öyle anlar gelecek ki, kendinden başka kimseyi dert etmeyeceksin! Şüphesiz cehennem öyle bir gürüldeyecek ki, ne kadar mukarreb melek ve İbrâhîm (Aleyhisselâm) dâhil ne kadar gönderilmiş nebî varsa mutlaka dizleri üstü çökerek: ‘Yâ Rabbi! Kendimden başka kimseyi istemiyorum!’ diyecektir. Allâh’ın indirdiği âyetler içerisinde bunun tasdîki: ‘Herkesin kendi adına mücâdele edeceği o gün...’ âyetindedir” dedi. (el-Hâzin)
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿١١٢
112﴿ Allâh (kendilerine nîmetler ihsân eden velînîmetlerini inkâr eden ve böylece azâba müstehak olan toplumlara ibret olsun diye) bir memleketi(n ahâlisini) de örnek olmak üzere (insanlara) açıklamıştır ki, orası güvenli ve çok sâkin bir yerdi. (Başka memleketlerde olduğu gibi orada, yağma ve baskınlar şeklinde huzur kaçıracak hâdiseler vukû bulmazdı.) (Etrâfında bulunan) her yerden rız(ı)k(lar)ı oraya bolca gelmekteydi. Fakat o(rada yaşayanlar), Allâh’ın (bunca) nîmetlerine nankörlük yaptı(lar) da böylece Allâh, sürekli sanat hâline getirmekte oldukları (inkâr ve nankörlük gibi) şeyler nedeniyle on(un halkın)a açlık ve korku(yu) elbise (gibi giydirip onların işkence)sini (kendilerine) tattırdı. Müfessirlerin ekserîsine göre; örnek verilen bu karye Mekke-i Mükerreme’dir. Ama bâzı âlimler bunun eski ümmetlerin helâkine sahne olan karyelerden biri olduğu ve inkârcı Mekke toplumuna örnek verildiği görüşünü daha uygun görmüşlerdir.
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ ﴿١١٣
113﴿ Andolsun ki; elbette onlara içlerinden çok değerli bir Rasûl (olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)) muhakkak gelmişti de, onlar onu yalanlamıştılar, bu sebeple de onlar (karşılaştıkları öncü felâketlerden ibret alıp da nankörlüğü ve inkârcılığı bırakmayan) zâlim kimseler hâlindeyken o (sonlarını getiren Bedir’deki) azap onları yakalayıvermişti.
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١١٤
114﴿ (Ey müminler! Artık Allâh’ın nîmetlerini inkâr edip, elçilerini yalanlayanların başına gelen belâlar sizce de belirgin bir şekilde anlaşıldığına göre) öyleyse (temiz ve lezzetli rızıkları kendi kafanızdan haram etmeyi bırakın da) Allâh’ın sizi rızıklandırmış olduğu şeylerden helâl ve tertemiz olanı yiyin ve eğer siz ancak O’na ibâdet etme (niyetinde iseniz ve kulluğu sâdece O’na tahsis etme)kte olduysanız (size verdiği bunca helâl rızıklara karşılık) Allâh’ın nîmetlerine şükr(etmeye devâm) edin.
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١١٥
115﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) size ancak, (şer‘î usûle göre avlanmadan veyâ kesilmeden kendi kendine ölmüş olan) meyte (konumundaki hayvanlardan istifâde etme)yi, bir de (kesim ânında fışkıran) o kanı, ayrıca domuzun etini ve kendisiyle (ilgili yanlış tasarrufta bulunulmak üzere) Allâh’tan başkası için ses yükselti(lerek kesi)lmiş olan (hayvanlar)ı haram kılmıştır. Artık her kim (kendisi gibi zorda kalmış başka birine) saldıran biri olmaksızın ve (yaşamak için yeterli) haddi aşan biri de olmayarak (bahsi geçenlerden herhangi bir şeyi yemeye) mecbur bırakılırsa, işte şüphesiz Allâh (zarûretten dolayı yapılan işleri son derece bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (kullarına çok acıdığı için ruhsatlar veren bir) Rahîm’dir.
وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ ﴿١١٦
116﴿ Ayrıca siz (haklarındaki serbestlik ve yasaklık hükmünü) dillerinizin (gerçek gibi) sürekli nitelemekte bulunduğu (bahîre ve sâibe gibi özel vasıflara sâhip olan hayvanlardan ibâret) şeyler için: “İşte şu helâldir, işte bu da haramdır” yalanını söylemeyin, sonra Allâh(ın helâl ettiğine haram, haram ettiğine de helâl demiş olacağınızdan O’n)a karşı yalan uydurmuş olursunuz. (Herhangi bir hususta) Allâh’a karşı yalan uydurmakta bulunan o kimseler ise, hiç şüphesiz ki felah bulamayacak (ve hiçbir isteklerine kavuşamayacak)lardır.
مَتَاعٌ قَل۪يلٌۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١١٧
117﴿ (Onların bu iftirâlardan hedefledikleri kâr, dünyâda elde edecekleri) çok az olan bir faydalanma (ile sınırlı kalacak)dır! Ama (hakîkati idrâk edilemeyecek derecede) çok acı verici olan büyük bir azap (âhirette) özellikle onlar içindir.
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُۚ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١١٨
118﴿ Bu (âyet-i kerîmenin ulaşması)ndan önce sana anlatmış olduğumuz şeyleri ise (evvelki ümmetlere değil de) sâdece o Yahûdî olmuş kimselere haram kılmıştık. Böylece (tırnaklı hayvanları, iç yağlarını, bağırsaklara yapışan ve kemiğe karışan etleri yasaklayarak) Biz onlara zulmetmemiştik velâkin onlar (Bize isyân ederek bu lezzetli şeylerin kendilerine haram edilmesine sebebiyet vererek) sâdece kendi nefislerine zulmetmekte idiler.