v02.01.25 Geliştirme Notları
İsrâ Sûresi
282
Cuz 15
8﴿ (Sonra Biz onlara buyurduk ki: Bu ikinci defâdan sonra da günahları bırakıp gerçekten tevbe ederseniz) umulur ki Rabbiniz size merhamet edecektir. Ama eğer (âhir zamanda göndereceğim peygamberi inkâr edip öldürmeye kalkarak, üçüncü defâ da ifsatlarınıza) dönecek olursanız, Biz (de size azap etmeye) döneriz. Zâten Biz cehennemi o kâfirler için bir hapis yeri /(cehennem ateşini) bir hasır (gibi altlarına döşek)/ yapmışızdır.” Tefsirlerde zikredildiğine göre; İsrâîloğulları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek ifsatlarını tâzeleyince Allâh-u Te‘âlâ, Habîbini ve müminleri onlara musallat ederek, onlardan Kureyzaoğullarını katlettirmiş, Nadîroğullarını sürgüne göndermiş, diğerlerine de cizye vurdurmuştur ve bu tasallut kıyâmet gününe kadar devâm edecektir. Yahûdîlerin binlerce sene çektikleri azapların yanında bugün görünen birkaç yıllık devletleri yok hükmünde olduğu gibi, İlâhî vaad gereğince, kendilerine en kötü azapları tattıracak olan kimseler de kıyâmete kadar başlarına musallat edilecektir. Bu konularda ziyâde mâlûmât için bkz: el-Bakara:61; Âl-i İmrân:112; el-A‘râf:167; el-Ahzâb:25-27; el-Haşr:2-6
9﴿ Şüphesiz işte bu Kur’ân, o kendisi çok doğru olan (îmân ve amel-i sâlih) yol(un)a ulaştırmaktadır ve sâlih ameller işlemekte bulunan o müminleri müjdelemektedir ki, (cennet gibi) çok büyük ve değerli bir mükâfât şüphesiz sâdece onlara âittir.
10﴿ (Kur’ân o müminlere şu müjdeyi de vermektedir ki) kendileri âhirete îmân etmeyen o kimseler ise; gerçekten Biz onlara (cehennem gibi) çok acı verici çok büyük bir azap hazırlamışızdır.
11﴿ Bir de insan (kızdığı zaman) hayır istermişçesine (kendisi, âilesi ve malı hakkında) şer (ve kötü olan bir istek)le (Allâh-u Te‘âlâ’ya) duâ eder. (Bâzen de hayır sanarak şer ister.) Zâten insan (netîcesini düşünmeksizin aklına gelen ve kalbine düşen her şeyi isteme husûsunda) çok aceleci biri olmuştur.
12﴿ Ayrıca Biz (mevsimler îtibârıyla uzayıp kısalan ve sürekli birbirini izleyen) geceyle gündüzü (üstün gücümüze delâlet etmekte bulunan) iki âyet yaptık. (Gündüzleri) Rabbinizden bir lütuf (olan rızkınızı ve geçim sebeplerinizi) arayasınız ve senelerin sayısını da, (imsâk, iftar, hac zamânı, iddet müddetleri ve borç ödeme dönemleri gibi birçok vakitlerin) hesâbı(nı) da bilesiniz diye gece âyetini (kendisinde en büyük varlıkların bile görülemeyeceği şekilde) silik yaptık, gündüz âyetini ise (en ufak şeylerin bile kendisinde net görüneceği sûrette) parlak kıldık /gecenin âyetini (temsil eden ayı güneşe nispetle) silik yaptık, gündüzün âyetini (teşkil eden güneşi) ise gösterici yaptık./ Zâten Biz (din ve dünyâ husûsunda muhtaç olacağınız) her bir şeyi; (hiçbir karışıklığa mahal bırakmayan) ayrıntılı bir îzahla on(larla ilgili her konuy)u iyice açıkladık.
13﴿ Her bir insan (doğarken on)a da; (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelde takdir buyurduğu kader yuvasından kendisine doğru) uçan (amellerinin) yazısını(n sicil defterini) onun boynuna takmışızdır. (Artık tüm yaşayacakları ve karşılaşacakları onun ayrılmaz bir parçası hâlini almıştır.) Kıyâmet gününde ise onun için (amellerinin kendisinde yazılı olduğu) bir kitap çıkaracağız ki kendisi ona (önüne) açılmış vaziyette kavuşacaktır (ve açma zahmetinde dahî bulunmayarak onda yazılı amellerini rahatça okuyabilecektir).
14﴿ (O zaman o kişiye şöyle buyuracağız:) “Oku (bakalım, amellerini yazdırdığın) kitabını! Bugün iyi bir muhâsebeci olarak kendi nefsin sana yeterli olmuştur.”
15﴿ Kim hidâyet bulduysa, o ancak kendisi(nin menfaati) için doğru yolu bulmuştur. (Zîrâ sâlih amelin sevâbı sâhibine mahsustur.) Kim de sapıttıysa, o ancak kendi aleyhine sapıtmıştır. (Çünkü onun sapıklığı kendisinden başkasını helâk etmez.) Ayrıca hiçbir ağır günah taşıyıcı diğerinin ağır günah yükünü taşımayacaktır. Zâten Biz (herhangi bir topluma, emir ve yasaklarımızı duyurmak üzere) bir rasül (ve elçi) gönderinceye kadar (cezâsını bilmeyerek işledikleri şeylerden dolayı) azap ediciler olmadık.
16﴿ Biz (ezelî takdîrimizi infâz etmek üzere) bir memleketi helâk etmeyi murâd ettiğimiz zaman, oranın bolluk verilmiş kimselerine (göndermiş olduğumuz peygamber vâsıtasıyla, Kendimize itâati) emrederiz. Sonra onlar orada (Bize itâatten çıkarak) fâsıklık yaparlar da, böylece o (azap) söz(ümüz) onun (halkı) üzerine hak olur. Biz de eser bırakmayacak şekilde görülmemiş bir helâk edişle hemen orayı helâk ederiz.
17﴿ Zâten Biz Nûh’tan sonra (gelip geçen Âd ve Semûd gibi) asırlar (halkın)dan nicelerini (inkâr ve isyanları sebebiyle) helâk etmişizdir. (Habîbim!) Kullarının günahlarını(n iç yüzünü de, görünen kısmını da hakkıyla idrâk edip ona göre cezâlarını verecek olan bir) Habîr ve Basîr olarak da senin Rabbin yeterli olmuştur.
سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ
الجزء ١٥
٢٨٢
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يرًا ﴿٨
اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْرًا كَب۪يرًاۙ ﴿٩
وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا۟ ﴿١٠
وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولًا ﴿١١
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلًا ﴿١٢
وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَابًا يَلْقٰيهُ مَنْشُورًا ﴿١٣
اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يبًاۜ ﴿١٤
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولًا ﴿١٥
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يرًا ﴿١٦
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا ﴿١٧
İsrâ Sûresi
282
Cuz 15
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يرًا ﴿٨
8﴿ (Sonra Biz onlara buyurduk ki: Bu ikinci defâdan sonra da günahları bırakıp gerçekten tevbe ederseniz) umulur ki Rabbiniz size merhamet edecektir. Ama eğer (âhir zamanda göndereceğim peygamberi inkâr edip öldürmeye kalkarak, üçüncü defâ da ifsatlarınıza) dönecek olursanız, Biz (de size azap etmeye) döneriz. Zâten Biz cehennemi o kâfirler için bir hapis yeri /(cehennem ateşini) bir hasır (gibi altlarına döşek)/ yapmışızdır.” Tefsirlerde zikredildiğine göre; İsrâîloğulları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek ifsatlarını tâzeleyince Allâh-u Te‘âlâ, Habîbini ve müminleri onlara musallat ederek, onlardan Kureyzaoğullarını katlettirmiş, Nadîroğullarını sürgüne göndermiş, diğerlerine de cizye vurdurmuştur ve bu tasallut kıyâmet gününe kadar devâm edecektir. Yahûdîlerin binlerce sene çektikleri azapların yanında bugün görünen birkaç yıllık devletleri yok hükmünde olduğu gibi, İlâhî vaad gereğince, kendilerine en kötü azapları tattıracak olan kimseler de kıyâmete kadar başlarına musallat edilecektir. Bu konularda ziyâde mâlûmât için bkz: el-Bakara:61; Âl-i İmrân:112; el-A‘râf:167; el-Ahzâb:25-27; el-Haşr:2-6
اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْرًا كَب۪يرًاۙ ﴿٩
9﴿ Şüphesiz işte bu Kur’ân, o kendisi çok doğru olan (îmân ve amel-i sâlih) yol(un)a ulaştırmaktadır ve sâlih ameller işlemekte bulunan o müminleri müjdelemektedir ki, (cennet gibi) çok büyük ve değerli bir mükâfât şüphesiz sâdece onlara âittir.
وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا۟ ﴿١٠
10﴿ (Kur’ân o müminlere şu müjdeyi de vermektedir ki) kendileri âhirete îmân etmeyen o kimseler ise; gerçekten Biz onlara (cehennem gibi) çok acı verici çok büyük bir azap hazırlamışızdır.
وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولًا ﴿١١
11﴿ Bir de insan (kızdığı zaman) hayır istermişçesine (kendisi, âilesi ve malı hakkında) şer (ve kötü olan bir istek)le (Allâh-u Te‘âlâ’ya) duâ eder. (Bâzen de hayır sanarak şer ister.) Zâten insan (netîcesini düşünmeksizin aklına gelen ve kalbine düşen her şeyi isteme husûsunda) çok aceleci biri olmuştur.
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلًا ﴿١٢
12﴿ Ayrıca Biz (mevsimler îtibârıyla uzayıp kısalan ve sürekli birbirini izleyen) geceyle gündüzü (üstün gücümüze delâlet etmekte bulunan) iki âyet yaptık. (Gündüzleri) Rabbinizden bir lütuf (olan rızkınızı ve geçim sebeplerinizi) arayasınız ve senelerin sayısını da, (imsâk, iftar, hac zamânı, iddet müddetleri ve borç ödeme dönemleri gibi birçok vakitlerin) hesâbı(nı) da bilesiniz diye gece âyetini (kendisinde en büyük varlıkların bile görülemeyeceği şekilde) silik yaptık, gündüz âyetini ise (en ufak şeylerin bile kendisinde net görüneceği sûrette) parlak kıldık /gecenin âyetini (temsil eden ayı güneşe nispetle) silik yaptık, gündüzün âyetini (teşkil eden güneşi) ise gösterici yaptık./ Zâten Biz (din ve dünyâ husûsunda muhtaç olacağınız) her bir şeyi; (hiçbir karışıklığa mahal bırakmayan) ayrıntılı bir îzahla on(larla ilgili her konuy)u iyice açıkladık.
وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَابًا يَلْقٰيهُ مَنْشُورًا ﴿١٣
13﴿ Her bir insan (doğarken on)a da; (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelde takdir buyurduğu kader yuvasından kendisine doğru) uçan (amellerinin) yazısını(n sicil defterini) onun boynuna takmışızdır. (Artık tüm yaşayacakları ve karşılaşacakları onun ayrılmaz bir parçası hâlini almıştır.) Kıyâmet gününde ise onun için (amellerinin kendisinde yazılı olduğu) bir kitap çıkaracağız ki kendisi ona (önüne) açılmış vaziyette kavuşacaktır (ve açma zahmetinde dahî bulunmayarak onda yazılı amellerini rahatça okuyabilecektir).
اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يبًاۜ ﴿١٤
14﴿ (O zaman o kişiye şöyle buyuracağız:) “Oku (bakalım, amellerini yazdırdığın) kitabını! Bugün iyi bir muhâsebeci olarak kendi nefsin sana yeterli olmuştur.”
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولًا ﴿١٥
15﴿ Kim hidâyet bulduysa, o ancak kendisi(nin menfaati) için doğru yolu bulmuştur. (Zîrâ sâlih amelin sevâbı sâhibine mahsustur.) Kim de sapıttıysa, o ancak kendi aleyhine sapıtmıştır. (Çünkü onun sapıklığı kendisinden başkasını helâk etmez.) Ayrıca hiçbir ağır günah taşıyıcı diğerinin ağır günah yükünü taşımayacaktır. Zâten Biz (herhangi bir topluma, emir ve yasaklarımızı duyurmak üzere) bir rasül (ve elçi) gönderinceye kadar (cezâsını bilmeyerek işledikleri şeylerden dolayı) azap ediciler olmadık.
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يرًا ﴿١٦
16﴿ Biz (ezelî takdîrimizi infâz etmek üzere) bir memleketi helâk etmeyi murâd ettiğimiz zaman, oranın bolluk verilmiş kimselerine (göndermiş olduğumuz peygamber vâsıtasıyla, Kendimize itâati) emrederiz. Sonra onlar orada (Bize itâatten çıkarak) fâsıklık yaparlar da, böylece o (azap) söz(ümüz) onun (halkı) üzerine hak olur. Biz de eser bırakmayacak şekilde görülmemiş bir helâk edişle hemen orayı helâk ederiz.
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا ﴿١٧
17﴿ Zâten Biz Nûh’tan sonra (gelip geçen Âd ve Semûd gibi) asırlar (halkın)dan nicelerini (inkâr ve isyanları sebebiyle) helâk etmişizdir. (Habîbim!) Kullarının günahlarını(n iç yüzünü de, görünen kısmını da hakkıyla idrâk edip ona göre cezâlarını verecek olan bir) Habîr ve Basîr olarak da senin Rabbin yeterli olmuştur.