HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاِسْرَاۤءِ  ٢٨٧ 
الجزء ١٥

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفًا ﴿ ٥٩ ﴾ وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَانًا كَب۪يرًا۟ ﴿ ٦٠ ﴾ وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪ينًاۚ ﴿ ٦١ ﴾ قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿ ٦٢ ﴾ قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُورًا ﴿ ٦٣ ﴾ وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا ﴿ ٦٤ ﴾ اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلًا ﴿ ٦٥ ﴾ رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا ﴿ ٦٦ ﴾

سُورَةُالْاِسْرَاۤءِ  ٢٨٧ 
الجزء ١٥
İsrâ Sûresi  287 
Cüz  15

59  Bizim (Kureyş’in istediği) o âyet (ve mucize)leri göndermemize sadece evvelkilerin onları yalanlamış olması mâni olmuştur. Biz Semûd (toplumun)a, açıkça görünen bir âyet/(kendilerine) basîret veren bir âyet/ olarak o (kayadan çıkardığımız) dişi deveyi vermiştik. Ama onlar (o deveye bir mûcize olarak inanacak yerde, onu boğazlayarak) ona (karşı nankörlük etmiştiler ve bu sebeple kendilerini azâba maruz bırakarak nefislerine) zulmetmiştiler. Oysa Biz (ümmetlerin istediği) o âyetleri ancak (inanmamaları hâlinde köklerini kazıyacak bir azâbın âcilen kendilerine geleceğine dâir) büyük bir korkutma olarak göndermekteyiz./ Oysa Biz (istenmeden gönderdiğimiz mûcizeleri ve Kur ân’a âit) o âyetleri ancak (âhiret azâbından) büyük bir korkutma olsun diye göndermekteyiz./
Kureyş müşrikleriyle aynı tabîata sahip olan Âd ve Semûd kavimleri, istedikleri mucizeleri gördükleri halde inanmamaları yüzünden, köklerini kazıyacak peşin bir azâba maruz kalmışlardır. Mekke müşrikleri de Safâ dağının altına dönüştürülmesi, Mekke’deki dağların giderilmesi, ölülerin diriltilmesi gibi bir takım mucizeler istemişlerdir. Fakat geçmiş ümmetlere uygulanan o değişmez İlâhî sünnet gereği, istedikleri verildiği halde inanmamaları durumunda acilen hepsi birlikte helâk edileceklerdir. Ama Allâh-u Te’âlâ âhir zaman ümmetinin kıyâmet gününe kadar geciktirilmesine hükmettiği için onlara her istediklerini vermemiştir. (Nesefî)

60  Hani Biz sana: “Gerçekten senin Rabbin tüm insanları/o (sana düşman olan) insanları/ (ilmiyle ve kudretiyle) kuşatmıştır. (Dolayısıyla onların hiçbir yaptıkları Allâh-u Teâlâ’ya asla gizli değildir. Yakında Kureyş müşriklerini de Bedir’de çökertecektir. Zira tüm kullar O’nun kudret elindedir. Artık onlara aldırma ve vazifen olan teblîğ işini yerine getirmeye devam et!)” buyurmuştuk. Biz (Mi’râc gecesi) sana (ayan beyan) göstermiş olduğumuz o hâdiseyi/Biz sana (Hudeybiye senesi Mekke’ye girişinle ve daha sonra Bedir vak’asıyla alâkalı) göstermiş olduğumuz o rüyayı/ bir de (yiyicileri) Kur’ân’da lânetlenmiş olan o (zakkum) ağacı(nı) ancak insanlar için bir fitne (ve bir imtihan vesîlesi) yapmışızdır. Biz onları (dünya ve âhiret tehlikeleriyle) korkutmaktayız! Ama bu onları ancak pek büyük bir azgınlık bakımından artırmaktadır.
Nitekim Mi`râc hâdisesini duyan bazı Müslümanlar bu imtihanı kaldıramayarak dinden dönmüştür. Ebû Cehil, cehennemde yetişen zakkum ağacını duyunca: “Duymuyor musunuz ki, Bu Muhammed hem sizi taşları yakan bir ateşle korkutuyor, hem de o ateşte ağaç yetiştiğini iddia ediyor!” diyerek insanları fitneye düşürmüş, sonra da: “Biz kaymak ve hurmadan başka bir zakkum tanımıyoruz! Ey arkadaşlar, haydi gelin de biraz zıkkımlanalım!” diye alay etmeye başlamıştır.

61  Vaktâ ki Biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” (diye emir) buyurmuştuk. Bunun üzerine İblîs dışın da hepsi secde yapmıştılar, o ise: “Bir çamur olarak yaratmış olduğun kimseye mi secde yapacağım?” demişti.

62  O (yüce Zât’ıma karşı küstahça): “Gördün mü kendini(n ne yaptığını)? İşte şu bana karşı üstün kılmış olduğun kimse (var ya); eğer beni kıyâmet gününe kadar geciktirecek olursan, andolsun ki; elbette pek azı dışında onun zürriyetini mutlaka (azdırarak) helâk edeceğim/(istediğim ta rafa doğru) sürükleyeceğim/(kendilerini) kuvvetlice istilâ ede (rek hâkimiyetim altına girdire)ceğim/!” demişti.

63  (Allâh-u Te`âlâ) buyurdu ki: “(Yürü) git (istedi ğini yap)! Artık içlerinden kim sana uyarsa, şüphe siz ki mükemmel bir karşılık olarak ancak cehen nem sizin cezanızdır.

64  Onlardan gücün yetmiş olduğu kimseyi (kötülüklere ça ğırmak üzere vesvese veren) sesinle (çal gı aletleriyle, oyun ve eğlencelerle) kaydır/rahatsız et/hareketlendir(erek neşelendir)/, (Allâh’a isyan uğrunda mesâi sarf edeninsan ve cin) süvârilerin ve pi yâdelerinle onlara haykır/onlara karşı (tüm hilele rini) yığın yap/, bir de sen (putları adına kurban ettik leri ve dilediklerine haram kıldıkları hayvanlarda, fâiz, rüşvet gibi haram yollardan kazandıkları ve kötü yolla ra harcadıklarında, bir de israfla çarçur ettikleri) malla r(ın)da ve (diri diri gömdükleri, zinadan doğurdukları, Allâh’tan gayrine nispet ederek: “Şunun kulu, bunun kulu” diye ad taktıkları ve besmelesiz ilişkilerden do ğurdukları) çocuklar(ın)da kendilerine ortak ol! Böylece sen onlara (“Putlar size şefaat edecektir!”, “Kıymetli soyunuz nedeniyle Allâh katında değerlisi niz!”, “Âhiret yoktur, siz dünyadan istifâdeye bakın!” gibi birtakım) vaad(ler) de bulun!” Oysa şeytan on lara (doğru gösterdiği) bir aldatmacadan başkasını vaad etmemektedir.

65  (O zaman Allâh-u Te’âlâ buyurdu ki) “Benim (muhlas, seçkin ve fazîlet ehli olan) kullarım (var ya); gerçekten de senin için onlar üzerinde hiçbir güç olamaz. (Ey insan! Seni şeytanın şerrinden koruması için Kendisine güvenip işlerini ısmarlayacağın) bir Vekîl olarak Rabbin yeterli olmuştur!

66  (Ey insanlar!) Rabbiniz ancak O Zât’tır ki; faz lından (rızkınızı) arayasınız diye sizin için denizde gemileri yürütmektedir. Şüphesiz ki O, dâima size (çok acıyan bir) Rahîm olmuştur.

İsrâ Sûresi  287 
Cüz  15
cihanyamaneren