v02.01.25 Geliştirme Notları
İsrâ Sûresi
289
Cuz 15
76﴿ Yine onlar seni oradan çıkartsınlar diye (türlü türlü muhâsara ve sıkıştırmalara mâruz bırakarak) elbette seni o (Mekke’deki) yer(in)den zorla hareket ettir(ip sürgün et)meye gerçekten yakın oldular. Ama o takdirde onlar da senin arkanda ancak çok az (bir zaman) durabileceklerdir. Bu âyetin haberi bir mûcize olarak aynen gerçekleşmiştir. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hicretinden bir sene sonra şirkin elebaşları Bedir’de helâk edilmişlerdir.
77﴿ Gerçekten elçilerimizden senden önce rasûl göndermiş olduğumuz kimselerin (karşısına dikilip onları yurtlarından çıkaran kâfirlere sürekli uyguladığımız âdetimiz ve) sünneti(miz) gibi (seni hicrete mecbur bırakanları da senin ardından kısa bir zaman içerisinde helâk edeceğiz)! Zâten sen Bizim sünnetimiz (ve karâra bağladığımız sürekli âdetlerimiz) için hiçbir değiştirme bulamazsın. (Zîrâ Bizim kānunlarımızı değiştirecek hiçbir güç yoktur. Biz de kurallarımızı bozmamaya kararlıyız!)
78﴿ (Habîbim!) Güneşin (gündüzün yarı dâiresinden) kayması ânında (öğle namazını), gecenin karanlığına dek (uzanan süreçte ise; ikindi, akşam ve yatsı vakitlerine ulaştığın zaman) o (farz) namazları, bir de (imsâk vakti ile güneş doğumu arasında) sabah namazını hakkıyla kıl. Çünkü şüphesiz sabah namazı hâzır bulunulmuş (ve gece ile gündüz meleklerinin nöbet devri yaparken bir araya geldikleri çok makbûl) bir amel olmuştur.
79﴿ (Habîbim!) Gecenin (tümünü uykuyla geçirmeyip) bir kısmında da onun (âyetlerini okumak sûreti) ile namaz (kılmak) için uykuyu terk et, (bu teheccüd namazını) sâdece senin için (beş vakit namaza) fazladan ilâve edilmiş bir farz olarak (edâ et)! (Bunu yapacağın için) Rabbinin seni (kıyâmet günü dirilterek, herkesin imrenip övgüler yağdıracağı şefâat makāmı olan) Makām-ı Mahmûd’a yerleştirmesi kesinleşmiştir.
80﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey Rabbim! Beni (günahlardan arınmış olarak) dosdoğru (ve hayırlı) bir girdirişle (hicret edeceğim Medîne-i Münevvere’ye ve vefâtımın ardından kabrime) girdir ve beni (Mekke’den çıkartırken de, kabirden diriltirken de, tenkitlerden uzak) dosdoğru (ve hayırlı) bir çıkarışla çıkar. (Düşmanlarıma gâlip olmam için) Kendi tarafından da bana çokça yardımcı bir güç ihsân et.”
81﴿ (Habîbim! Sana Mekke fethi müyesser olduğunda, Kâ‘be’nin etrâfındaki putları bir bir kırarken) de ki: “Hak (olan İslâm ve Kur’ân) geldi, bâtıl (olan şirk ve şeytan) ise helâk olup gitti. Zâten bâtıl (bir zaman köpük gibi üstte görünse de) gerçekten (varlığı sürekli olmayan ve netîcede) helâk(e mahkûm) olan bir şey olmuştur.”
82﴿ Ayrıca Biz o müminler için öyle bir Kur’ân indirmekteyiz ki o (Kitap maddî ve mânevî tüm hastalıklar için) büyük bir şifâdır ve yüce bir rahmettir. Ama o (Kur’ân-ı Kerîm), (inkârda ısrâr eden) o zâlimleri ancak büyük bir zarar bakımından artırır.
83﴿ Bir de Biz insana (sağlık ve bolluk gibi) nîmet(ler) verdiğimiz zaman (Allâh’ın zikrinden) yüz çevirir ve (kibrinden dolayı Bizim tâatımıza sırt çevirerek) yanını uzaklaştırır. Ama kendisine (hastalık ve fakirlik gibi bir) şer dokunduğu zaman (Allâh’ın rahmetinden) tamâmen ümit kesen biri olur.
84﴿ (Habîbim!) De ki: “(İnsanlardan) her biri (hidâyet ve dalâlet husûsunda) kendi (yaratılış ve bünye)sine uygun bir yol üzere çalış(ıp dur)maktadır. Ama kendisi yol bakımından en çok hidâyette olan kimseyi Rabbiniz hakkıyla bilendir.”
85﴿ (Habîbim!) Sana (insan bedeninin kendisiyle hayat bulup yönetildiği) rûh(un mâhiyetinin ne olduğun)dan da soruyorlar. De ki: “Rûh (hiçbir ana madde bulunmaksızın sâdece) Rabbimin (kendisine yönelttiği: ‘Vâr ol’) emrinden (yaratılmış olan şeylerden biri)dir. /Rûh (sâdece) Rabbimin (bildiği ve mâhiyetini kimseye bildirmediği özel)(ler)inden (biri)dir./ Zâten (Allâh-u Te‘âlâ’ya âit sonsuz ve sınırsız) ilim(ler)den size ancak çok az bir şey verilmiştir (ki, o bilgilere de duyularınız vâsıtasıyla ulaşmaktasınız. Böylece rûhu diğer yaratılmışlardan ayıracak bâzı özel vasıflarıyla ilgili bilgi edinebilirsiniz, ancak gerçek mâhiyetini bilmeniz mümkün değildir).”
86﴿ Ayrıca andolsun ki; Biz murâd etseydik, sana vahyetmiş olduğumuz o (çok değerli) şeyi yemîn olsun; elbette (mushaflardan da, zihinlerden de tümüyle) giderirdik. Sonra sen onun (geri alınması) hakkında kendin için Bize karşı (mücâdele verecek ve onu sana iâdeye Bizi mecbur bırakma işini üstlenecek) bir vekîl de bulamazdın.
سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ
الجزء ١٥
٢٨٩
وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٧٦
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟ ﴿٧٧
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا ﴿٧٨
وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا ﴿٧٩
وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانًا نَص۪يرًا ﴿٨٠
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ﴿٨١
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا ﴿٨٢
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُ۫سًا ﴿٨٣
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا۟ ﴿٨٤
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٨٥
وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلًاۙ ﴿٨٦
İsrâ Sûresi
289
Cuz 15
وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٧٦
76﴿ Yine onlar seni oradan çıkartsınlar diye (türlü türlü muhâsara ve sıkıştırmalara mâruz bırakarak) elbette seni o (Mekke’deki) yer(in)den zorla hareket ettir(ip sürgün et)meye gerçekten yakın oldular. Ama o takdirde onlar da senin arkanda ancak çok az (bir zaman) durabileceklerdir. Bu âyetin haberi bir mûcize olarak aynen gerçekleşmiştir. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hicretinden bir sene sonra şirkin elebaşları Bedir’de helâk edilmişlerdir.
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟ ﴿٧٧
77﴿ Gerçekten elçilerimizden senden önce rasûl göndermiş olduğumuz kimselerin (karşısına dikilip onları yurtlarından çıkaran kâfirlere sürekli uyguladığımız âdetimiz ve) sünneti(miz) gibi (seni hicrete mecbur bırakanları da senin ardından kısa bir zaman içerisinde helâk edeceğiz)! Zâten sen Bizim sünnetimiz (ve karâra bağladığımız sürekli âdetlerimiz) için hiçbir değiştirme bulamazsın. (Zîrâ Bizim kānunlarımızı değiştirecek hiçbir güç yoktur. Biz de kurallarımızı bozmamaya kararlıyız!)
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا ﴿٧٨
78﴿ (Habîbim!) Güneşin (gündüzün yarı dâiresinden) kayması ânında (öğle namazını), gecenin karanlığına dek (uzanan süreçte ise; ikindi, akşam ve yatsı vakitlerine ulaştığın zaman) o (farz) namazları, bir de (imsâk vakti ile güneş doğumu arasında) sabah namazını hakkıyla kıl. Çünkü şüphesiz sabah namazı hâzır bulunulmuş (ve gece ile gündüz meleklerinin nöbet devri yaparken bir araya geldikleri çok makbûl) bir amel olmuştur.
وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا ﴿٧٩
79﴿ (Habîbim!) Gecenin (tümünü uykuyla geçirmeyip) bir kısmında da onun (âyetlerini okumak sûreti) ile namaz (kılmak) için uykuyu terk et, (bu teheccüd namazını) sâdece senin için (beş vakit namaza) fazladan ilâve edilmiş bir farz olarak (edâ et)! (Bunu yapacağın için) Rabbinin seni (kıyâmet günü dirilterek, herkesin imrenip övgüler yağdıracağı şefâat makāmı olan) Makām-ı Mahmûd’a yerleştirmesi kesinleşmiştir.
وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانًا نَص۪يرًا ﴿٨٠
80﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey Rabbim! Beni (günahlardan arınmış olarak) dosdoğru (ve hayırlı) bir girdirişle (hicret edeceğim Medîne-i Münevvere’ye ve vefâtımın ardından kabrime) girdir ve beni (Mekke’den çıkartırken de, kabirden diriltirken de, tenkitlerden uzak) dosdoğru (ve hayırlı) bir çıkarışla çıkar. (Düşmanlarıma gâlip olmam için) Kendi tarafından da bana çokça yardımcı bir güç ihsân et.”
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ﴿٨١
81﴿ (Habîbim! Sana Mekke fethi müyesser olduğunda, Kâ‘be’nin etrâfındaki putları bir bir kırarken) de ki: “Hak (olan İslâm ve Kur’ân) geldi, bâtıl (olan şirk ve şeytan) ise helâk olup gitti. Zâten bâtıl (bir zaman köpük gibi üstte görünse de) gerçekten (varlığı sürekli olmayan ve netîcede) helâk(e mahkûm) olan bir şey olmuştur.”
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا ﴿٨٢
82﴿ Ayrıca Biz o müminler için öyle bir Kur’ân indirmekteyiz ki o (Kitap maddî ve mânevî tüm hastalıklar için) büyük bir şifâdır ve yüce bir rahmettir. Ama o (Kur’ân-ı Kerîm), (inkârda ısrâr eden) o zâlimleri ancak büyük bir zarar bakımından artırır.
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُ۫سًا ﴿٨٣
83﴿ Bir de Biz insana (sağlık ve bolluk gibi) nîmet(ler) verdiğimiz zaman (Allâh’ın zikrinden) yüz çevirir ve (kibrinden dolayı Bizim tâatımıza sırt çevirerek) yanını uzaklaştırır. Ama kendisine (hastalık ve fakirlik gibi bir) şer dokunduğu zaman (Allâh’ın rahmetinden) tamâmen ümit kesen biri olur.
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا۟ ﴿٨٤
84﴿ (Habîbim!) De ki: “(İnsanlardan) her biri (hidâyet ve dalâlet husûsunda) kendi (yaratılış ve bünye)sine uygun bir yol üzere çalış(ıp dur)maktadır. Ama kendisi yol bakımından en çok hidâyette olan kimseyi Rabbiniz hakkıyla bilendir.”
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٨٥
85﴿ (Habîbim!) Sana (insan bedeninin kendisiyle hayat bulup yönetildiği) rûh(un mâhiyetinin ne olduğun)dan da soruyorlar. De ki: “Rûh (hiçbir ana madde bulunmaksızın sâdece) Rabbimin (kendisine yönelttiği: ‘Vâr ol’) emrinden (yaratılmış olan şeylerden biri)dir. /Rûh (sâdece) Rabbimin (bildiği ve mâhiyetini kimseye bildirmediği özel)(ler)inden (biri)dir./ Zâten (Allâh-u Te‘âlâ’ya âit sonsuz ve sınırsız) ilim(ler)den size ancak çok az bir şey verilmiştir (ki, o bilgilere de duyularınız vâsıtasıyla ulaşmaktasınız. Böylece rûhu diğer yaratılmışlardan ayıracak bâzı özel vasıflarıyla ilgili bilgi edinebilirsiniz, ancak gerçek mâhiyetini bilmeniz mümkün değildir).”
وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلًاۙ ﴿٨٦
86﴿ Ayrıca andolsun ki; Biz murâd etseydik, sana vahyetmiş olduğumuz o (çok değerli) şeyi yemîn olsun; elbette (mushaflardan da, zihinlerden de tümüyle) giderirdik. Sonra sen onun (geri alınması) hakkında kendin için Bize karşı (mücâdele verecek ve onu sana iâdeye Bizi mecbur bırakma işini üstlenecek) bir vekîl de bulamazdın.