v02.01.25 Geliştirme Notları
Meryem Sûresi
305
Cuz 16
12﴿ (Biz Zekeriyyâ’ya Yahyâ’yı bağışladıktan sonra daha ergenlik çağına ulaşmamışken ona:) “Ey Yahyâ! O (Tevrât) Kitâb’ı(nı) kuvvet (ciddiyet ve gayret)le al(ıp ezberle ve onun hükümleriyle amel et)(buyurduk.) Böylece Biz ona (daha henüz o) bir sabî iken o hükmü (ve hikmeti, peygamberliği ve anlama kābiliyetini, mârifet ve ferâseti) vermiştik.
13﴿ Bir de tarafımızdan (ana-babasına ve diğer kullarımıza karşı) büyük bir şefkat (ve merhamet duygusu, güzel ahlâk ve yumuşak kalplilik), ayrıca (hiçbir günahı akıldan geçirtmeyecek derecede) tam bir temizlik /büyük bir bereket/ (vermiştik). Zâten o (hiçbir günah işlemediği gibi, günaha meyilden dahî sakınan) çok takvâ sâhibi bir kimse idi.
14﴿ (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm)) ana-babasına da çok iyilik edici (idi). O (hiçbir zaman hakkı kabûl etmekten kaçınan) kibirli /zorba/ ve isyankâr biri olmamıştı.
15﴿ Doğurulduğu günde de, öleceği günde de, diri bir kimse olarak (kabrinden) çıkarılacağı günde de (Allâh-u Te‘âlâ’dan gelen) selâm (ve selâmet, her türlü belâdan kurtuluş ve emniyet) onun üzerine olsun! (İşte bu vesîleyle şeytanın şerrinden, Münker-Nekîr suâlinden, kabir azâbından, mahşerin dehşetlerinden ve cehennemden kurtuluş vardır ona!)
16﴿ (Habîbim! Sana vahyedilen) o Kitâb’ta Meryem’i de anlat (ki, onun başına gelenler hakkında gerçek mâlûmâta vâkıf olsunlar). Vaktâ ki o, âilesinden uzaklaşıp (Beyt-i Makdis’in) doğu(sun)daki bir yerde tek kalmıştı.
17﴿ Derken o (Meryem), onların (kendisini görmemeleri için) önlerinde (bulunan dağı) bir perde edinmişti. O anda Biz (bedeni dirilten) rûh (gibi, ölü kapleri dirilten vahyi getiren Cibrîl kul)umuzu ona gönderdik de böylece o onun (görebilmesi) için (kıvırcık saçlı, parlak yüzlü ve yakışıklı bir gence dönüştü de sonra eli-yüzü) çok düzgün (uzuvları mükemmel) olan bir beşer şekline bürünü(p ona görünü)vermişti.
18﴿ O(nu gören Meryem bu durumda ne yapacağını şaşırarak): “Gerçekten ben senden Rahmân’a sığınıyorum. Eğer sen (Allâh’tan korkan ve O’na sığınılmanın ne demek olduğunu bilen) takvâ sâhibi bir kimse oldu isen (bana dokunma)” dedi.
19﴿ O da: “Ben ancak sana (günahlardan uzak) tertemiz olan /hayırla büyüyecek/ bir erkek çocuk bağışlamam için, senin (Kendisine sığındığın) Rabbinin (göndermiş olduğu) elçisiyim” dedi.
20﴿ O (Meryem): “Benim için bir erkek çocuk nasıl olabilir?! Oysa (bu zamâna kadar kimse ile nikâhlanmadığım için) bana (helâl yolla bile) hiçbir insan dokunmamıştır, ben (hiçbir zaman) zinâ eden biri de olmamışımdır” dedi.
21﴿ O (Cibrîl) dedi ki: “İşte sana! (Senin durumun) böylece (söylediğin gibi)dir. (Gerçekten sana ne meşrû, ne de gayr-i meşrû bir yolla hiçbir erkek eli değmemiştir.) Ama senin Rabbin: ‘O (çocuğu babasız bir şekilde yaratmak) Bana göre çok kolay bir iştir. Böylece Biz o (senin çocuğu)nu insanlar(ın îmân etmeleri) için (üstün gücümüzü gösteren) büyük bir âyet ve Biz(im nezdimiz)-den (kulları doğru yola sevketmek için gönderilen) büyük bir rahmet yapalım diye (sana böyle bir hârikulâde olay yaşatacağız). Zâten bu, (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelî ilminde) kesinkes hükmü verilmiş (olduğu için, reddi ve tebdîli düşünülemeyen) bir iş olmuştur’ buyurdu.”
22﴿ (Cebrâîl, Meryem kulumuzun elbisesinin yakasından doğru bir üfleme yapınca) o hemen (hâmile kalarak) o (çocuğu)nu yüklendi de, onunla birlikte olarak (âilesinden) çok uzak olan bir yerde tek başına kaldı.
23﴿ Derken doğum sancısı onu (kendisine yaslanacağı ve onunla örtüneceği) o (kuru) hurma ağacının kütüğüne getirdi. O (Meryem kulumuz bir mûcize eseri olarak doğuracağı o çocuğu İsrâîloğullarına îzâh edemeyeceğinden endişelenince çok utanarak ve kınanmaktan korkarak): “İşte (başıma gelen)! Keşke ben bundan önce öleydim de, (değersiz olduğu için) unutulmaklık bir şey (gibi); (kimsenin aklına gelmeyecek derecede terkedilip) tamâmen unutulmuş biri olaydım” dedi.
24﴿ O anda o (Cebrâîl (Aleyhisselâm)), alt (taraf)ından doğru kendisine şöyle nidâ etti: “Üzülme! Muhakkak Rabbin, senin alt (taraf)ında küçük bir nehir yaratmıştır.
25﴿ (Evvelce bir hurma kütüğü iken mûcize eseri olarak bir anda üstelik kış vaktinde yeşeren) hurma ağacının dalını da kendine doğru salla ki (o ağaç) senin üzerine peş peşe yaş ve iyice olgunlaşmış hurma düşürsün.
سُورَةُ مَرْيَمَ
الجزء ١٦
٣٠٥
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّاۙ ﴿١٢
وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِيًّاۙ ﴿١٣
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا ﴿١٤
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا۟ ﴿١٥
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّاۙ ﴿١٦
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ﴿١٧
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا ﴿١٨
قَالَ اِنَّمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا ﴿١٩
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِيًّا ﴿٢٠
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْرًا مَقْضِيًّا ﴿٢١
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿٢٢
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا ﴿٢٣
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا ﴿٢٤
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّاۘ ﴿٢٥
Meryem Sûresi
305
Cuz 16
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّاۙ ﴿١٢
12﴿ (Biz Zekeriyyâ’ya Yahyâ’yı bağışladıktan sonra daha ergenlik çağına ulaşmamışken ona:) “Ey Yahyâ! O (Tevrât) Kitâb’ı(nı) kuvvet (ciddiyet ve gayret)le al(ıp ezberle ve onun hükümleriyle amel et)(buyurduk.) Böylece Biz ona (daha henüz o) bir sabî iken o hükmü (ve hikmeti, peygamberliği ve anlama kābiliyetini, mârifet ve ferâseti) vermiştik.
وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِيًّاۙ ﴿١٣
13﴿ Bir de tarafımızdan (ana-babasına ve diğer kullarımıza karşı) büyük bir şefkat (ve merhamet duygusu, güzel ahlâk ve yumuşak kalplilik), ayrıca (hiçbir günahı akıldan geçirtmeyecek derecede) tam bir temizlik /büyük bir bereket/ (vermiştik). Zâten o (hiçbir günah işlemediği gibi, günaha meyilden dahî sakınan) çok takvâ sâhibi bir kimse idi.
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا ﴿١٤
14﴿ (Zekeriyyâ (Aleyhisselâm)) ana-babasına da çok iyilik edici (idi). O (hiçbir zaman hakkı kabûl etmekten kaçınan) kibirli /zorba/ ve isyankâr biri olmamıştı.
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا۟ ﴿١٥
15﴿ Doğurulduğu günde de, öleceği günde de, diri bir kimse olarak (kabrinden) çıkarılacağı günde de (Allâh-u Te‘âlâ’dan gelen) selâm (ve selâmet, her türlü belâdan kurtuluş ve emniyet) onun üzerine olsun! (İşte bu vesîleyle şeytanın şerrinden, Münker-Nekîr suâlinden, kabir azâbından, mahşerin dehşetlerinden ve cehennemden kurtuluş vardır ona!)
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّاۙ ﴿١٦
16﴿ (Habîbim! Sana vahyedilen) o Kitâb’ta Meryem’i de anlat (ki, onun başına gelenler hakkında gerçek mâlûmâta vâkıf olsunlar). Vaktâ ki o, âilesinden uzaklaşıp (Beyt-i Makdis’in) doğu(sun)daki bir yerde tek kalmıştı.
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ﴿١٧
17﴿ Derken o (Meryem), onların (kendisini görmemeleri için) önlerinde (bulunan dağı) bir perde edinmişti. O anda Biz (bedeni dirilten) rûh (gibi, ölü kapleri dirilten vahyi getiren Cibrîl kul)umuzu ona gönderdik de böylece o onun (görebilmesi) için (kıvırcık saçlı, parlak yüzlü ve yakışıklı bir gence dönüştü de sonra eli-yüzü) çok düzgün (uzuvları mükemmel) olan bir beşer şekline bürünü(p ona görünü)vermişti.
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا ﴿١٨
18﴿ O(nu gören Meryem bu durumda ne yapacağını şaşırarak): “Gerçekten ben senden Rahmân’a sığınıyorum. Eğer sen (Allâh’tan korkan ve O’na sığınılmanın ne demek olduğunu bilen) takvâ sâhibi bir kimse oldu isen (bana dokunma)” dedi.
قَالَ اِنَّمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا ﴿١٩
19﴿ O da: “Ben ancak sana (günahlardan uzak) tertemiz olan /hayırla büyüyecek/ bir erkek çocuk bağışlamam için, senin (Kendisine sığındığın) Rabbinin (göndermiş olduğu) elçisiyim” dedi.
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِيًّا ﴿٢٠
20﴿ O (Meryem): “Benim için bir erkek çocuk nasıl olabilir?! Oysa (bu zamâna kadar kimse ile nikâhlanmadığım için) bana (helâl yolla bile) hiçbir insan dokunmamıştır, ben (hiçbir zaman) zinâ eden biri de olmamışımdır” dedi.
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْرًا مَقْضِيًّا ﴿٢١
21﴿ O (Cibrîl) dedi ki: “İşte sana! (Senin durumun) böylece (söylediğin gibi)dir. (Gerçekten sana ne meşrû, ne de gayr-i meşrû bir yolla hiçbir erkek eli değmemiştir.) Ama senin Rabbin: ‘O (çocuğu babasız bir şekilde yaratmak) Bana göre çok kolay bir iştir. Böylece Biz o (senin çocuğu)nu insanlar(ın îmân etmeleri) için (üstün gücümüzü gösteren) büyük bir âyet ve Biz(im nezdimiz)-den (kulları doğru yola sevketmek için gönderilen) büyük bir rahmet yapalım diye (sana böyle bir hârikulâde olay yaşatacağız). Zâten bu, (Allâh-u Te‘âlâ’nın ezelî ilminde) kesinkes hükmü verilmiş (olduğu için, reddi ve tebdîli düşünülemeyen) bir iş olmuştur’ buyurdu.”
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿٢٢
22﴿ (Cebrâîl, Meryem kulumuzun elbisesinin yakasından doğru bir üfleme yapınca) o hemen (hâmile kalarak) o (çocuğu)nu yüklendi de, onunla birlikte olarak (âilesinden) çok uzak olan bir yerde tek başına kaldı.
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا ﴿٢٣
23﴿ Derken doğum sancısı onu (kendisine yaslanacağı ve onunla örtüneceği) o (kuru) hurma ağacının kütüğüne getirdi. O (Meryem kulumuz bir mûcize eseri olarak doğuracağı o çocuğu İsrâîloğullarına îzâh edemeyeceğinden endişelenince çok utanarak ve kınanmaktan korkarak): “İşte (başıma gelen)! Keşke ben bundan önce öleydim de, (değersiz olduğu için) unutulmaklık bir şey (gibi); (kimsenin aklına gelmeyecek derecede terkedilip) tamâmen unutulmuş biri olaydım” dedi.
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا ﴿٢٤
24﴿ O anda o (Cebrâîl (Aleyhisselâm)), alt (taraf)ından doğru kendisine şöyle nidâ etti: “Üzülme! Muhakkak Rabbin, senin alt (taraf)ında küçük bir nehir yaratmıştır.
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّاۘ ﴿٢٥
25﴿ (Evvelce bir hurma kütüğü iken mûcize eseri olarak bir anda üstelik kış vaktinde yeşeren) hurma ağacının dalını da kendine doğru salla ki (o ağaç) senin üzerine peş peşe yaş ve iyice olgunlaşmış hurma düşürsün.