v02.01.25 Geliştirme Notları
Meryem Sûresi
309
Cuz 16
65﴿ (O Allâh-u Te‘âlâ) göklerin de, yerin de, o ikisinin arasındakilerin de Rabbidir. Öyleyse sen O’na ibâdet et ve Kendisine ibâdet için çok sabır (ve sebat)lı ol. Sen hiç O’nun için bir (eş ve) benzer biliyor musun?!
66﴿ (Allâh-u Te‘âlâ her şeyin yaratıcısı ve sâhibiyken) yine de o (kâfir) insan: “Ben öldüğüm zaman elbette ileride diri bir kimse olarak mı (kabrimden) çıkartılacağım?!” diyor.
67﴿ (Bu lafı söyleyen) o insan (hiç) düşünmez mi ki, daha önce kendisi hiçbir şey değilken (ismi dahî bilinmez, esâmesi bile okunmazken) gerçekten onu da Biz yaratmıştık.
68﴿ (Habîbim!) Artık senin Rabbine andolsun ki; elbette o (dirilmeyi inkâr etmiş ola)nları, (kendilerini kötü yola sevkeden) şeytanlar(ıy)la birlikte (kıyâmet günü) mutlaka (mahşerde) toplayacağız. Sonra elbette onları dizleri üstü çöken kimseler hâlinde cehennemin etrâfında mutlaka hâzır bulunduracağız.
69﴿ Sonra yemîn olsun ki; (bâtılda) yardımlaşan her bir (kâfir) cemâatten, Rahmân (Te‘âlâ’y)a karşı cüret /isyân/ azgınlık/ bakımından en kuvvetli olan hangileri ise (işte onları azgınlık sıralarına göre, mahşerde toplanan kullar arasından) mutlaka çekip çıkaracağız.
70﴿ Sonra andolsun; Biz o kimseleri ziyâdesiyle biliciyiz ki onlar o (cehennem azâbı)na girmeyi en çok hak edicidir.
71﴿ (Ey insanlar!) Andolsun ki; sizin içinizden (kâfir-mümin) hiçbir kimse yoktur ki mutlaka (herkes) o (cehennemin yakını)na ulaşıcıdır. (Habîbim!) Bu (karar tâ ezelde), senin Rabbinin (gerçekleştirmeyi) üstlenmiş bulunduğu (bir karar olması hasebiyle) kesinleşmiş, karar verilmiş bir şey olmuştur. Müfessirlerin beyânı vechile; bu âyet-i kerîmede herkesin mutlaka cehenneme uğrayacağından bahsedilmektedir. Zîrâ Sırât, cehennem üzerine kurulacak bir köprü olduğundan, onu geçemeyen de cennete giremeyeceği için herkesin cehenneme uğraması kaçınılmazdır. Ancak müminler geçerken cehennem sönük duracak, kâfirler ve bâzı âsîler ise Sırât’tan aşağı cehenneme yuvarlanacaktır. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 4/174-175)
72﴿ Sonra Biz (şirkten hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuş o (mümin) kimseleri (cehenneme düşmekten) kurtaracağız. (Şirk suçunu işleyerek en büyük zulmü işlemiş olan) o zâlimleri ise diz üstü çökmüş kimseler olarak orada (ebediyyen) bırakacağız.
73﴿ Ayrıca Bizim âyetlerimiz(in mânâları) çok açık oldukları hâlde onların üzerine peş peşe okunduğu zaman o (Nadr ibnü’l-Hâris gibi) kâfir olmuş kimseler îmân etmiş olan o (fakir) kişiler(i aşağılamak) için: “(Biz ya da siz) iki fırkadan hangisi, yerleşim yeri bakımından daha iyi, meclis yönünden de daha güzeldir?!” dedi(ler. Böylece kendi evlerinin ve toplantı yerlerinin güzelliğiyle övünerek, âhirette de kendilerine buna göre muâmele yapılacağını, fakir Müslümanların ise her yerde aynı hakîr konumda kalacaklarını iddiâ ettiler).
74﴿ Hâlbuki Biz onlardan önce nice asır(ların halkın)ı helâk etmiştik ki, onlar ev eşyâsı bakımından da, (giydikleri süslü kılık-kıyâfetlerle alâkalı) görüntü bakımından da (bunlardan) daha güzeldi. (Geçmiş ümmetlerin zenginlik ve kuvvetlerinin onları kurtaramadığını gördükleri hâlde hâlâ mı ibret almıyorlar?!)
75﴿ (Habîbim! O kâfirlere verilen imkânların, kendilerinin lehine olmadığını beyân etmek üzere) de ki: “Her kim sapıklık içinde olduysa, artık (murâd ederse) Rahmân (Te‘âlâ) ona (günahı ve azgınlığı artsın diye uzun ömür ve bol rızıklar vererek) tam bir süre vermekle mühlet versin. Nihâyet tehdit edilmekte oldukları o şeyi; ya o (dünyâda başlarına gelecek; öldürülme yâhut esir edilme) azâbı(nı) veyâ o (kıyâmet) ânı(nda karşılaşacakları zor durumu) gördükleri zaman, (bulundukları konum ve) mekân bakımından kimin daha kötü, (ümit bağladıkları cemâat ve) ordu bakımından da kimin daha güçsüz olduğunu kesinlikle bileceklerdir.”
76﴿ Ayrıca Allâh (sapıklığı seçenleri imtihan etmek için imkânlarını artırdığı gibi, kendi irâdeleri ve Allâh-u Te‘âlâ’nın müsâadesiyle doğru yola) hidâyet bulmuş olan o kimseleri hidâyet bakımından artırır. Zâten (kulun dünyâda sâhip olduğu geçici imkânlara nispetle; tesbîh, hamd, tevhîd ve tekbîr zikirleri, beş vakit namaz, oruç, hac ve zekât gibi faydası sonsuza dek) kalıcı olan sâlih ameller, senin Rabbin nezdinde sevap bakımından da çok hayırlıdır, âkıbet(te ve netîcede elde edilecek mükâfât) cihetinden de çok hayırlıdır.
سُورَةُ مَرْيَمَ
الجزء ١٦
٣٠٩
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟ ﴿٦٥
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَيًّا ﴿٦٦
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًٔا ﴿٦٧
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّاۚ ﴿٦٨
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِيًّاۚ ﴿٦٩
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا ﴿٧٠
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّاۚ ﴿٧١
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِيًّا ﴿٧٢
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَاَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿٧٣
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثًا وَرِءْيًا ﴿٧٤
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَدًّاۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضْعَفُ جُنْدًا ﴿٧٥
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا ﴿٧٦
Meryem Sûresi
309
Cuz 16
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟ ﴿٦٥
65﴿ (O Allâh-u Te‘âlâ) göklerin de, yerin de, o ikisinin arasındakilerin de Rabbidir. Öyleyse sen O’na ibâdet et ve Kendisine ibâdet için çok sabır (ve sebat)lı ol. Sen hiç O’nun için bir (eş ve) benzer biliyor musun?!
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَيًّا ﴿٦٦
66﴿ (Allâh-u Te‘âlâ her şeyin yaratıcısı ve sâhibiyken) yine de o (kâfir) insan: “Ben öldüğüm zaman elbette ileride diri bir kimse olarak mı (kabrimden) çıkartılacağım?!” diyor.
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًٔا ﴿٦٧
67﴿ (Bu lafı söyleyen) o insan (hiç) düşünmez mi ki, daha önce kendisi hiçbir şey değilken (ismi dahî bilinmez, esâmesi bile okunmazken) gerçekten onu da Biz yaratmıştık.
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّاۚ ﴿٦٨
68﴿ (Habîbim!) Artık senin Rabbine andolsun ki; elbette o (dirilmeyi inkâr etmiş ola)nları, (kendilerini kötü yola sevkeden) şeytanlar(ıy)la birlikte (kıyâmet günü) mutlaka (mahşerde) toplayacağız. Sonra elbette onları dizleri üstü çöken kimseler hâlinde cehennemin etrâfında mutlaka hâzır bulunduracağız.
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِيًّاۚ ﴿٦٩
69﴿ Sonra yemîn olsun ki; (bâtılda) yardımlaşan her bir (kâfir) cemâatten, Rahmân (Te‘âlâ’y)a karşı cüret /isyân/ azgınlık/ bakımından en kuvvetli olan hangileri ise (işte onları azgınlık sıralarına göre, mahşerde toplanan kullar arasından) mutlaka çekip çıkaracağız.
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا ﴿٧٠
70﴿ Sonra andolsun; Biz o kimseleri ziyâdesiyle biliciyiz ki onlar o (cehennem azâbı)na girmeyi en çok hak edicidir.
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّاۚ ﴿٧١
71﴿ (Ey insanlar!) Andolsun ki; sizin içinizden (kâfir-mümin) hiçbir kimse yoktur ki mutlaka (herkes) o (cehennemin yakını)na ulaşıcıdır. (Habîbim!) Bu (karar tâ ezelde), senin Rabbinin (gerçekleştirmeyi) üstlenmiş bulunduğu (bir karar olması hasebiyle) kesinleşmiş, karar verilmiş bir şey olmuştur. Müfessirlerin beyânı vechile; bu âyet-i kerîmede herkesin mutlaka cehenneme uğrayacağından bahsedilmektedir. Zîrâ Sırât, cehennem üzerine kurulacak bir köprü olduğundan, onu geçemeyen de cennete giremeyeceği için herkesin cehenneme uğraması kaçınılmazdır. Ancak müminler geçerken cehennem sönük duracak, kâfirler ve bâzı âsîler ise Sırât’tan aşağı cehenneme yuvarlanacaktır. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 4/174-175)
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِيًّا ﴿٧٢
72﴿ Sonra Biz (şirkten hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuş o (mümin) kimseleri (cehenneme düşmekten) kurtaracağız. (Şirk suçunu işleyerek en büyük zulmü işlemiş olan) o zâlimleri ise diz üstü çökmüş kimseler olarak orada (ebediyyen) bırakacağız.
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَاَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿٧٣
73﴿ Ayrıca Bizim âyetlerimiz(in mânâları) çok açık oldukları hâlde onların üzerine peş peşe okunduğu zaman o (Nadr ibnü’l-Hâris gibi) kâfir olmuş kimseler îmân etmiş olan o (fakir) kişiler(i aşağılamak) için: “(Biz ya da siz) iki fırkadan hangisi, yerleşim yeri bakımından daha iyi, meclis yönünden de daha güzeldir?!” dedi(ler. Böylece kendi evlerinin ve toplantı yerlerinin güzelliğiyle övünerek, âhirette de kendilerine buna göre muâmele yapılacağını, fakir Müslümanların ise her yerde aynı hakîr konumda kalacaklarını iddiâ ettiler).
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثًا وَرِءْيًا ﴿٧٤
74﴿ Hâlbuki Biz onlardan önce nice asır(ların halkın)ı helâk etmiştik ki, onlar ev eşyâsı bakımından da, (giydikleri süslü kılık-kıyâfetlerle alâkalı) görüntü bakımından da (bunlardan) daha güzeldi. (Geçmiş ümmetlerin zenginlik ve kuvvetlerinin onları kurtaramadığını gördükleri hâlde hâlâ mı ibret almıyorlar?!)
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَدًّاۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضْعَفُ جُنْدًا ﴿٧٥
75﴿ (Habîbim! O kâfirlere verilen imkânların, kendilerinin lehine olmadığını beyân etmek üzere) de ki: “Her kim sapıklık içinde olduysa, artık (murâd ederse) Rahmân (Te‘âlâ) ona (günahı ve azgınlığı artsın diye uzun ömür ve bol rızıklar vererek) tam bir süre vermekle mühlet versin. Nihâyet tehdit edilmekte oldukları o şeyi; ya o (dünyâda başlarına gelecek; öldürülme yâhut esir edilme) azâbı(nı) veyâ o (kıyâmet) ânı(nda karşılaşacakları zor durumu) gördükleri zaman, (bulundukları konum ve) mekân bakımından kimin daha kötü, (ümit bağladıkları cemâat ve) ordu bakımından da kimin daha güçsüz olduğunu kesinlikle bileceklerdir.”
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا ﴿٧٦
76﴿ Ayrıca Allâh (sapıklığı seçenleri imtihan etmek için imkânlarını artırdığı gibi, kendi irâdeleri ve Allâh-u Te‘âlâ’nın müsâadesiyle doğru yola) hidâyet bulmuş olan o kimseleri hidâyet bakımından artırır. Zâten (kulun dünyâda sâhip olduğu geçici imkânlara nispetle; tesbîh, hamd, tevhîd ve tekbîr zikirleri, beş vakit namaz, oruç, hac ve zekât gibi faydası sonsuza dek) kalıcı olan sâlih ameller, senin Rabbin nezdinde sevap bakımından da çok hayırlıdır, âkıbet(te ve netîcede elde edilecek mükâfât) cihetinden de çok hayırlıdır.