v02.01.25 Geliştirme Notları
Meryem Sûresi
310
Cuz 16
77﴿ (Habîbim!) Sonra sen gördün mü o kişiyi ki; o Bizim âyetlerimizi inkâr etmiş ve: “Andolsun (diriltilecek olsam bile) elbette bana çok mal ve evlat verilecektir” demişti?! Bu âyet-i kerîme, Âs ibnü Vâil hakkında nâzil olmuştur, şöyle ki; Habbâb (Radıyallâhu Anh) kendisinden alacağını istediği zaman: “Sen Muhammed’i inkâr etmedikçe vermem” demiş, o da: “Ne diriyken, ne ölüyken, ne de sen diriltildiğinde ben aslâ onu inkâr etmeyeceğim” diye cevap vermişti. Bunun üzerine o: “Ben diriltilecek miyim?” diye sormuş, “Evet” cevâbını alınca da: “Bırak! O zaman öleyim, dirileyim, nasıl olsa ben orada da mal ve evlat sâhibi olacağım için, o zaman ödeşiriz” deyince bu ve sonraki âyetler nâzil olmuştur. (el-Buhârî, rakam:2091; Müslim, rakam:2795; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 10/127-128)
78﴿ O (kâfir kişi), (Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsus olan) gayba (âit mâlûmâta) mı vâkıf olmuştur yoksa Rahmân nezdinde (kendisine mal ve evlat verileceğine dâir) bir söz mü almıştır (da, bu hususta kesin konuşabiliyor)?!
79﴿ Hayır! (Bu kişi yanlış bir düşünceye sâhiptir.) Biz onun söylemekte olduğu o şeyi mutlaka yazıyoruz. Ama (iddiâ ettiği mal ve evlat bolluğu yerine aksine) tam bir artırma (muâmelesi) ile (hak ettiği şekilde) ona azap olarak (kat kat) ilâve yapacağız.
80﴿ Ayrıca (kendisini öldürdükten sonra) ona ve (sâhip olduğu mal-mülk husûsunda övünerek) söylemekte olduğu şeyler(in tümün)e Biz mîrasçı olacağız. O ise Biz(im toplanma yeri olarak tâyin ettiğimiz mahşer)e (sâhip olduğu tüm değerlerden mahrum biri hâlinde) tek olarak gelecektir.
81﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar, kendileri için bir şeref (ve azaptan kurtuluş vesîlesi) olsunlar diye Allâh’tan başkasını birtakım ilâhlar hâline dönüştürdüler.
82﴿ Hayır! (İş onların sandığı gibi değildir!) Kesinlikle onlar(ın taptıkları bâtıl ilâhlar, kıyâmet günü) bunların ibâdetlerini tanımaya(rak onlardan tamâmen uzaklaşa)-caklar ve onların aleyhine yardım edenler (ve kendilerine düşman kesilenler) olacaklardır. (İşte böylece müşrikler izzet ve şeref bekledikleri yerden tam aksine büyük bir zillet ve rezilliğe kavuşacaklardır.)
83﴿ (Habîbim!) Görmedin mi ki gerçekten Biz, şeytanları kâfirler üzerine gönderdik de, onlar (inkâr ve günahlara karşı) kendilerini tam bir kışkırtmayla tahrik etmektedirler.
84﴿ (Habîbim!) Öyleyse (azâba ne zaman çarpılacaklarına dâir) onlara karşı acele etme. (Zîrâ pek yakında onları helâk ettiğimizde sen de, müminler de onların şerrinden kurtulacaksınız ve böylece yeryüzü onların fesâdından temizlenecektir. Çünkü) Biz onlar(ı helâk etmek) için ancak (sınırlı günleri ve sayılı nefesleri) tam bir saymakla saymaktayız.
85﴿ (Habîbim!) Takvâ sâhiplerini (sâlih amellerinin ve kestikleri kurbanların bir karşılığı olarak altın eyerli ve yâkut semerli develerle taşınan) binekli heyetler hâlinde O Rahmân(ın hesap yurdun)a haşredeceğimiz günü (anlat)!
86﴿ O (en büyük cürüm olan şirk suçunu işlemiş) mücrimleri ise, (suya sürülen hayvanlar gibi) susuz oldukları hâlde cehenneme sevk edeceğiz.
87﴿ O (şefâat hakkına sâhip ola)n (nebîler, sıddîklar, şehitler ve sâlih kul)lar, Rahmân (Te‘âlâ) nezdinde (şefâate ehil olduğuna dâir) bir söz edinmiş (o îmânlı) kimseden başkasın(ın kurtulmasın)a (dâir) şefâat (etme yetkisin)e sâhip olamazlar.
88﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar: “Rahmân (Te‘âlâ) bir çocuk edindi” dediler.
89﴿ (Ey müşrikler! Yüce Zâtıma) andolsun ki; muhakkak siz (Allâh’a çocuk isnâd ederek) çok çirkin (bir günah) ve şaşırtıcı büyük bir şey işlediniz.
90﴿ Bu (sözün ağırlığı)ndan dolayı yakın olmaktadır ki (İlâhî bir gazap netîcesi) gökler art arda çatlayacak, yer (dibe doğru batarak) iyice yarılacak (da parçaları birbirinden ayrılacak) ve dağlar büyük bir gürültüyle kırılarak düşecektir. Müfessirler bu âyet-i celîleyi: “Bu şirk sözü o kadar büyüktür ki; bir şekle girip görünecek olsaydı, bu kadar büyük cisimler dahî onu taşıyamayıp ağırlığından darmadağın olurlardı. Ayrıca bu sözün çirkinliği Allâh-u Te‘âlâ’nın gazabını o derece celbedicidir ki, ‘Cezâları peşin vermeme’ anlamına gelen ‘Hilm’ sıfatına sâhip olmasaydı, bu sözü telaffuz edenlere karşı zuhûr edecek gazab-ı İlâhîden dolayı çoktan bütün âlem harap olup giderdi” diye îzâh etmişlerdir. (el-Beyzâvî)
91﴿ O (müşrik ola)nlar Rahmân (Te‘âlâ’y)a bir çocuk nispet ettikleri için (gökler-yerler çoktan harâb olacaktı. Lâkin Allâh-u Te‘âlâ cezâlarını âhirete tehir etmiştir)!
92﴿ Hâlbuki bir çocuk edinmesi Rahmân (Te‘âlâ) için (aslâ) lâyık olmaz. Müfessirlerin beyânı vechile; her çocuğun, mutlaka herhangi bir yönden babasına benzemesi gerekir. Allâh-u Te‘âlâ’ya ise hiçbir şey benzeyemez! Ayrıca çocuk; göz aydınlığı, babasının ardından vârislik ve ihtiyaçları karşılamak gibi birtakım maksatlarla istenen bir şeydir ki, bunların hiçbirini Allâh-u Te‘âlâ hakkında düşünmek mümkün değildir. (el-Hâzin)
93﴿ Göklerde ve yerde bulunanların hepsi, mutlaka Rahmân (Te‘âlâ’nın hesap yurdun)a zelîl bir kul olarak (boynunu bükmüş bir hâlde) gelicidir. (Kul ve köle olarak mahşere çıkacak bir kişinin ise o mahkeme-i kübrânın yegâne sâhibi olan Yüce Zâtın çocuğu olabileceği nasıl düşünülebilir?!)
94﴿ Andolsun ki; muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ kullarının hiçbirinin herhangi bir hâli ilminin ve kudretinin etkisinden hâriç olmayacak şekilde) onları kuşatmış ve kendilerini(n şahıslarını, fiillerini, nefeslerine varıncaya kadar her şeylerini) tam bir saymakla saymıştır.
95﴿ Böylece onların hepsi de kıyâmet günü (malsız-evlâtsız, dostsuz ve yardımcısız bir vaziyette) tek bir kimse olarak O(nun hesap yurdu)na (yalnız başına) gelicidir.
سُورَةُ مَرْيَمَ
الجزء ١٦
٣١٠
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًاۜ ﴿٧٧
اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ ﴿٧٨
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّاۙ ﴿٧٩
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْدًا ﴿٨٠
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّاۙ ﴿٨١
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا۟ ﴿٨٢
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزًّاۙ ﴿٨٣
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّاۚ ﴿٨٤
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ ﴿٨٥
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْدًاۢ ﴿٨٦
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ ﴿٨٧
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًاۜ ﴿٨٨
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا اِدًّاۙ ﴿٨٩
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّاۙ ﴿٩٠
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًاۚ ﴿٩١
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًاۜ ﴿٩٢
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْدًاۜ ﴿٩٣
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّاۜ ﴿٩٤
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْدًا ﴿٩٥
Meryem Sûresi
310
Cuz 16
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًاۜ ﴿٧٧
77﴿ (Habîbim!) Sonra sen gördün mü o kişiyi ki; o Bizim âyetlerimizi inkâr etmiş ve: “Andolsun (diriltilecek olsam bile) elbette bana çok mal ve evlat verilecektir” demişti?! Bu âyet-i kerîme, Âs ibnü Vâil hakkında nâzil olmuştur, şöyle ki; Habbâb (Radıyallâhu Anh) kendisinden alacağını istediği zaman: “Sen Muhammed’i inkâr etmedikçe vermem” demiş, o da: “Ne diriyken, ne ölüyken, ne de sen diriltildiğinde ben aslâ onu inkâr etmeyeceğim” diye cevap vermişti. Bunun üzerine o: “Ben diriltilecek miyim?” diye sormuş, “Evet” cevâbını alınca da: “Bırak! O zaman öleyim, dirileyim, nasıl olsa ben orada da mal ve evlat sâhibi olacağım için, o zaman ödeşiriz” deyince bu ve sonraki âyetler nâzil olmuştur. (el-Buhârî, rakam:2091; Müslim, rakam:2795; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 10/127-128)
اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ ﴿٧٨
78﴿ O (kâfir kişi), (Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsus olan) gayba (âit mâlûmâta) mı vâkıf olmuştur yoksa Rahmân nezdinde (kendisine mal ve evlat verileceğine dâir) bir söz mü almıştır (da, bu hususta kesin konuşabiliyor)?!
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّاۙ ﴿٧٩
79﴿ Hayır! (Bu kişi yanlış bir düşünceye sâhiptir.) Biz onun söylemekte olduğu o şeyi mutlaka yazıyoruz. Ama (iddiâ ettiği mal ve evlat bolluğu yerine aksine) tam bir artırma (muâmelesi) ile (hak ettiği şekilde) ona azap olarak (kat kat) ilâve yapacağız.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْدًا ﴿٨٠
80﴿ Ayrıca (kendisini öldürdükten sonra) ona ve (sâhip olduğu mal-mülk husûsunda övünerek) söylemekte olduğu şeyler(in tümün)e Biz mîrasçı olacağız. O ise Biz(im toplanma yeri olarak tâyin ettiğimiz mahşer)e (sâhip olduğu tüm değerlerden mahrum biri hâlinde) tek olarak gelecektir.
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّاۙ ﴿٨١
81﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar, kendileri için bir şeref (ve azaptan kurtuluş vesîlesi) olsunlar diye Allâh’tan başkasını birtakım ilâhlar hâline dönüştürdüler.
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا۟ ﴿٨٢
82﴿ Hayır! (İş onların sandığı gibi değildir!) Kesinlikle onlar(ın taptıkları bâtıl ilâhlar, kıyâmet günü) bunların ibâdetlerini tanımaya(rak onlardan tamâmen uzaklaşa)-caklar ve onların aleyhine yardım edenler (ve kendilerine düşman kesilenler) olacaklardır. (İşte böylece müşrikler izzet ve şeref bekledikleri yerden tam aksine büyük bir zillet ve rezilliğe kavuşacaklardır.)
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزًّاۙ ﴿٨٣
83﴿ (Habîbim!) Görmedin mi ki gerçekten Biz, şeytanları kâfirler üzerine gönderdik de, onlar (inkâr ve günahlara karşı) kendilerini tam bir kışkırtmayla tahrik etmektedirler.
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّاۚ ﴿٨٤
84﴿ (Habîbim!) Öyleyse (azâba ne zaman çarpılacaklarına dâir) onlara karşı acele etme. (Zîrâ pek yakında onları helâk ettiğimizde sen de, müminler de onların şerrinden kurtulacaksınız ve böylece yeryüzü onların fesâdından temizlenecektir. Çünkü) Biz onlar(ı helâk etmek) için ancak (sınırlı günleri ve sayılı nefesleri) tam bir saymakla saymaktayız.
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ ﴿٨٥
85﴿ (Habîbim!) Takvâ sâhiplerini (sâlih amellerinin ve kestikleri kurbanların bir karşılığı olarak altın eyerli ve yâkut semerli develerle taşınan) binekli heyetler hâlinde O Rahmân(ın hesap yurdun)a haşredeceğimiz günü (anlat)!
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْدًاۢ ﴿٨٦
86﴿ O (en büyük cürüm olan şirk suçunu işlemiş) mücrimleri ise, (suya sürülen hayvanlar gibi) susuz oldukları hâlde cehenneme sevk edeceğiz.
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ ﴿٨٧
87﴿ O (şefâat hakkına sâhip ola)n (nebîler, sıddîklar, şehitler ve sâlih kul)lar, Rahmân (Te‘âlâ) nezdinde (şefâate ehil olduğuna dâir) bir söz edinmiş (o îmânlı) kimseden başkasın(ın kurtulmasın)a (dâir) şefâat (etme yetkisin)e sâhip olamazlar.
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًاۜ ﴿٨٨
88﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar: “Rahmân (Te‘âlâ) bir çocuk edindi” dediler.
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا اِدًّاۙ ﴿٨٩
89﴿ (Ey müşrikler! Yüce Zâtıma) andolsun ki; muhakkak siz (Allâh’a çocuk isnâd ederek) çok çirkin (bir günah) ve şaşırtıcı büyük bir şey işlediniz.
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّاۙ ﴿٩٠
90﴿ Bu (sözün ağırlığı)ndan dolayı yakın olmaktadır ki (İlâhî bir gazap netîcesi) gökler art arda çatlayacak, yer (dibe doğru batarak) iyice yarılacak (da parçaları birbirinden ayrılacak) ve dağlar büyük bir gürültüyle kırılarak düşecektir. Müfessirler bu âyet-i celîleyi: “Bu şirk sözü o kadar büyüktür ki; bir şekle girip görünecek olsaydı, bu kadar büyük cisimler dahî onu taşıyamayıp ağırlığından darmadağın olurlardı. Ayrıca bu sözün çirkinliği Allâh-u Te‘âlâ’nın gazabını o derece celbedicidir ki, ‘Cezâları peşin vermeme’ anlamına gelen ‘Hilm’ sıfatına sâhip olmasaydı, bu sözü telaffuz edenlere karşı zuhûr edecek gazab-ı İlâhîden dolayı çoktan bütün âlem harap olup giderdi” diye îzâh etmişlerdir. (el-Beyzâvî)
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًاۚ ﴿٩١
91﴿ O (müşrik ola)nlar Rahmân (Te‘âlâ’y)a bir çocuk nispet ettikleri için (gökler-yerler çoktan harâb olacaktı. Lâkin Allâh-u Te‘âlâ cezâlarını âhirete tehir etmiştir)!
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًاۜ ﴿٩٢
92﴿ Hâlbuki bir çocuk edinmesi Rahmân (Te‘âlâ) için (aslâ) lâyık olmaz. Müfessirlerin beyânı vechile; her çocuğun, mutlaka herhangi bir yönden babasına benzemesi gerekir. Allâh-u Te‘âlâ’ya ise hiçbir şey benzeyemez! Ayrıca çocuk; göz aydınlığı, babasının ardından vârislik ve ihtiyaçları karşılamak gibi birtakım maksatlarla istenen bir şeydir ki, bunların hiçbirini Allâh-u Te‘âlâ hakkında düşünmek mümkün değildir. (el-Hâzin)
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْدًاۜ ﴿٩٣
93﴿ Göklerde ve yerde bulunanların hepsi, mutlaka Rahmân (Te‘âlâ’nın hesap yurdun)a zelîl bir kul olarak (boynunu bükmüş bir hâlde) gelicidir. (Kul ve köle olarak mahşere çıkacak bir kişinin ise o mahkeme-i kübrânın yegâne sâhibi olan Yüce Zâtın çocuğu olabileceği nasıl düşünülebilir?!)
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّاۜ ﴿٩٤
94﴿ Andolsun ki; muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ kullarının hiçbirinin herhangi bir hâli ilminin ve kudretinin etkisinden hâriç olmayacak şekilde) onları kuşatmış ve kendilerini(n şahıslarını, fiillerini, nefeslerine varıncaya kadar her şeylerini) tam bir saymakla saymıştır.
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْدًا ﴿٩٥
95﴿ Böylece onların hepsi de kıyâmet günü (malsız-evlâtsız, dostsuz ve yardımcısız bir vaziyette) tek bir kimse olarak O(nun hesap yurdu)na (yalnız başına) gelicidir.