v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
33
Cuz 2
216﴿ (Ey müminler! Kâfirlerle) savaş, üzerinize (farz olarak) yazılmıştır. Oysa o sizin için istenmedik bir şeydir. Ama olur ki bir şeyi istemezsiniz de, o sizin için bir hayırdır. Olur ki bir şeyi de seversiniz, hâlbuki o sizin için bir şerdir. Zâten (sizin için neyin faydalı, neyinse zararlı olduğunu) Allâh bilir, sizler ise bilemezsiniz.
217﴿ (Habîbim! Bedir’den iki ay önce, haram aylardan biri olan receb ayının başında; Abdullâh ibnü Cahş (Radıyallâhu Anh)ın seriyyesine katılan Müslümanlar ve bundan zarar gören kâfirler) sana o haram aydan; ondaki savaşma(nın sorumluluğun)dan soruyorlar. De ki: “O (receb ayı)nda savaşmak büyük (bir günah ve cürüm)dür. Ama (insanları) Allâh’ın (İslâm) yolundan engellemek, O’nu (Allâh-u Te‘âlâ’yı) ve Mescid-i Harâm’ı(n hürmetini) inkâr etmek (ve o kutsal mâbedi gerçek sâhipleri olan Müslümanlara yasaklamak), bir de (oranın) ehli (ve gerçek sâkinleri olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve sahâbesi)-ni oradan çıkarmak, (İslâm müfrezesinin haram olan receb ayının başında yanlışlıkla giriştikleri savaştan) Allâh indinde daha büyük (bir zulüm ve cürüm)dür. Ama o (kâfirlerin Allâh’a ortak koşmaları ve Müslümanlara yaptıkları işkence ve sürgün gibi) fitne(ler), (Müslümanların, müşrik İbnü Hadramî’yi yanlışlıkla) öldürme(lerin)den daha büyüktür.” Eğer (kâfirler) güç yetirebilirlerse, onlar sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşır olmalarını sürdüreceklerdir. Ama içinizden her kim irtidât eder (dîninden döner) ve kendisi kâfir olarak ölürse, (ey mümin) işte sana! O (mürted ola)nlar (öyle kimselerdir) ki; yaptıkları (işler) dünyâda da âhirette de boşa gitmiştir. (Zîrâ bu kişiler uhrevî sevaptan mahrum olacakları gibi, üstelik İslâm’ın sağladığı dünyevî menfaatlerini de kaybedeceklerdir.) Yine işte sana! Onlar, ancak o (cehennem) ateşin(in ayrılmaz) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde ebedî kalıcı kimselerdir.
218﴿ (Müşriklere saldıran Abdullah ibnü Cahş seriyyesi, sâdece günahtan kurtulmakla kalmayıp, üstelik sevap da kazanmışlardır, zîrâ) o kimseler ki îmân etmiştirler, (vatanlarından din için) hicret etmiştirler ve Allâh yolunda (müşriklerle) cihâd yapmıştırlar, (Habîbim!) işte sana! Gerçekten onlar Allâh’ın rahmetini umabilirler. Zâten Allâh (kulların, ihtiyâtı terk ederek yanlışlıkla yaptıklarını çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (kendilerini çok esirgediği için, ecir ve sevaplarını zâyi etmeyecek) bir Rahîm’dir.
219﴿ (Habîbim!) Sana o şarap (gibi akıl giderici) ve kumar (gibi mala zarar verici şeyler hakkında Allâh-u Te‘âlâ’nın hükmünün ne olduğun)dan soruyorlar. De ki: “O ikisinde (de kavga, çatışma, fuhşiyyât ve yalan gibi fenâlıklar, bir de aklı giderdikleri için telâfisi mümkün olmayan sayısız zararlar söz konusu olduğundan, kullanımlarında) pek büyük bir günah vardır, fakat (onlarda), insanlar için (keyif ve lezzet, cesâret verme ve kolayca para kazandırma gibi çok cüzî ve kalıcı olmayan) bâzı faydalar da vardır. Ama o ikisinin (sâbit) günahı, (muhtemel) faydalarından (kat kat) daha büyüktür.” Yine onlar sana (evvelce kime infakta bulunacaklarını sormuşlarken, bu sefer malın hangi kısmından) neyi infâk edeceklerini soruyorlar. De ki: “(İhtiyaçtan) fazlayı (verin de, kendinizi muhtaç duruma düşürmeyin).” (Ey mümin!) İşte sana! Böylece Allâh (sorularınıza cevap mâhiyetinde olan) bu âyetleri size iyice açıklıyor, tâ ki siz (delilleri ve hükümleri) inceden inceye düşünebilesiniz (ve o hükümlere bağlı olan menfaatleri anlayarak ona göre amel edebilesiniz). Câhiliyet devrinde Araplar içki ve kumara çok düşkün oldukları için bunların birden haram edilmesi, ilk anda birçoğuna İslâm’ı yaşanılmaz gibi gösterebileceğinden, bu alışkanlıkların peyderpey yasaklanması tercih edilmiştir. Böylece evvelâ Nahl Sûresi’nin 67. âyet-i kerîmesinde “Hurma ve üzümden elde edilen ürünlerden sarhoşluk verecek raddeye gelmiş olanlar” hakkında “Güzel ve çirkin” gibi ifâdeler kullanılmadığı hâlde ardından, pekmez ve şıra gibi sarhoşluk vermeyen ürünler hakkında: “Güzel rızık” ifâdesi kullanılarak, sarhoş edici maddelerin Allâh tarafından hoş karşılanmadığına işâret edilmiştir. Sâniyen meâlinde bulunduğumuz bu âyet-i kerîme indirilerek, içki ve kumarın birtakım kıymetsiz ve geçici faydalarına nazaran, zararlarının kat kat fazla olduğu sarâhaten ifâde edilmiştir. Üçüncü kademede ise Nisâ Sûresi’nin 43. âyet-i kerîmesinin inzâliyle “Sarhoş olarak namaza yaklaşmak” yasaklanmış, böylece beş vakit namazla mükellef olan müminlerin hayâtının birçok safhasından içki uzaklaştırılmıştır. Dördüncü ve nihâî mertebede de; Mâide Sûresi 90 ve 91. âyet-i kerîmelerinin nüzûlü ile “İçki ve kumarın şeytan işlerinden ibâret murdar şeyler” oldukları bildirilerek bu konuya son nokta konmuştur. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 2/554-564 Bu âyet-i celîlenin son kısmı 215. âyet-i celîlede olduğu gibi yine Amr ibnü’l-Cemûh (Radıyallâhu Anh)ın suâli üzerine nâzil olmuş olup evvelce infâkların kimlere yapılacağı beyân edildikten sonra burada ise infâkın keyfiyeti açıklanmıştır. (el-Beyzâvî)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٢
٣٣
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟ ﴿٢١٦
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢١٧
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٢١٨
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ ﴿٢١٩
Bakara Sûresi
33
Cuz 2
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟ ﴿٢١٦
216﴿ (Ey müminler! Kâfirlerle) savaş, üzerinize (farz olarak) yazılmıştır. Oysa o sizin için istenmedik bir şeydir. Ama olur ki bir şeyi istemezsiniz de, o sizin için bir hayırdır. Olur ki bir şeyi de seversiniz, hâlbuki o sizin için bir şerdir. Zâten (sizin için neyin faydalı, neyinse zararlı olduğunu) Allâh bilir, sizler ise bilemezsiniz.
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢١٧
217﴿ (Habîbim! Bedir’den iki ay önce, haram aylardan biri olan receb ayının başında; Abdullâh ibnü Cahş (Radıyallâhu Anh)ın seriyyesine katılan Müslümanlar ve bundan zarar gören kâfirler) sana o haram aydan; ondaki savaşma(nın sorumluluğun)dan soruyorlar. De ki: “O (receb ayı)nda savaşmak büyük (bir günah ve cürüm)dür. Ama (insanları) Allâh’ın (İslâm) yolundan engellemek, O’nu (Allâh-u Te‘âlâ’yı) ve Mescid-i Harâm’ı(n hürmetini) inkâr etmek (ve o kutsal mâbedi gerçek sâhipleri olan Müslümanlara yasaklamak), bir de (oranın) ehli (ve gerçek sâkinleri olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve sahâbesi)-ni oradan çıkarmak, (İslâm müfrezesinin haram olan receb ayının başında yanlışlıkla giriştikleri savaştan) Allâh indinde daha büyük (bir zulüm ve cürüm)dür. Ama o (kâfirlerin Allâh’a ortak koşmaları ve Müslümanlara yaptıkları işkence ve sürgün gibi) fitne(ler), (Müslümanların, müşrik İbnü Hadramî’yi yanlışlıkla) öldürme(lerin)den daha büyüktür.” Eğer (kâfirler) güç yetirebilirlerse, onlar sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşır olmalarını sürdüreceklerdir. Ama içinizden her kim irtidât eder (dîninden döner) ve kendisi kâfir olarak ölürse, (ey mümin) işte sana! O (mürted ola)nlar (öyle kimselerdir) ki; yaptıkları (işler) dünyâda da âhirette de boşa gitmiştir. (Zîrâ bu kişiler uhrevî sevaptan mahrum olacakları gibi, üstelik İslâm’ın sağladığı dünyevî menfaatlerini de kaybedeceklerdir.) Yine işte sana! Onlar, ancak o (cehennem) ateşin(in ayrılmaz) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde ebedî kalıcı kimselerdir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٢١٨
218﴿ (Müşriklere saldıran Abdullah ibnü Cahş seriyyesi, sâdece günahtan kurtulmakla kalmayıp, üstelik sevap da kazanmışlardır, zîrâ) o kimseler ki îmân etmiştirler, (vatanlarından din için) hicret etmiştirler ve Allâh yolunda (müşriklerle) cihâd yapmıştırlar, (Habîbim!) işte sana! Gerçekten onlar Allâh’ın rahmetini umabilirler. Zâten Allâh (kulların, ihtiyâtı terk ederek yanlışlıkla yaptıklarını çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (kendilerini çok esirgediği için, ecir ve sevaplarını zâyi etmeyecek) bir Rahîm’dir.
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ ﴿٢١٩
219﴿ (Habîbim!) Sana o şarap (gibi akıl giderici) ve kumar (gibi mala zarar verici şeyler hakkında Allâh-u Te‘âlâ’nın hükmünün ne olduğun)dan soruyorlar. De ki: “O ikisinde (de kavga, çatışma, fuhşiyyât ve yalan gibi fenâlıklar, bir de aklı giderdikleri için telâfisi mümkün olmayan sayısız zararlar söz konusu olduğundan, kullanımlarında) pek büyük bir günah vardır, fakat (onlarda), insanlar için (keyif ve lezzet, cesâret verme ve kolayca para kazandırma gibi çok cüzî ve kalıcı olmayan) bâzı faydalar da vardır. Ama o ikisinin (sâbit) günahı, (muhtemel) faydalarından (kat kat) daha büyüktür.” Yine onlar sana (evvelce kime infakta bulunacaklarını sormuşlarken, bu sefer malın hangi kısmından) neyi infâk edeceklerini soruyorlar. De ki: “(İhtiyaçtan) fazlayı (verin de, kendinizi muhtaç duruma düşürmeyin).” (Ey mümin!) İşte sana! Böylece Allâh (sorularınıza cevap mâhiyetinde olan) bu âyetleri size iyice açıklıyor, tâ ki siz (delilleri ve hükümleri) inceden inceye düşünebilesiniz (ve o hükümlere bağlı olan menfaatleri anlayarak ona göre amel edebilesiniz). Câhiliyet devrinde Araplar içki ve kumara çok düşkün oldukları için bunların birden haram edilmesi, ilk anda birçoğuna İslâm’ı yaşanılmaz gibi gösterebileceğinden, bu alışkanlıkların peyderpey yasaklanması tercih edilmiştir. Böylece evvelâ Nahl Sûresi’nin 67. âyet-i kerîmesinde “Hurma ve üzümden elde edilen ürünlerden sarhoşluk verecek raddeye gelmiş olanlar” hakkında “Güzel ve çirkin” gibi ifâdeler kullanılmadığı hâlde ardından, pekmez ve şıra gibi sarhoşluk vermeyen ürünler hakkında: “Güzel rızık” ifâdesi kullanılarak, sarhoş edici maddelerin Allâh tarafından hoş karşılanmadığına işâret edilmiştir. Sâniyen meâlinde bulunduğumuz bu âyet-i kerîme indirilerek, içki ve kumarın birtakım kıymetsiz ve geçici faydalarına nazaran, zararlarının kat kat fazla olduğu sarâhaten ifâde edilmiştir. Üçüncü kademede ise Nisâ Sûresi’nin 43. âyet-i kerîmesinin inzâliyle “Sarhoş olarak namaza yaklaşmak” yasaklanmış, böylece beş vakit namazla mükellef olan müminlerin hayâtının birçok safhasından içki uzaklaştırılmıştır. Dördüncü ve nihâî mertebede de; Mâide Sûresi 90 ve 91. âyet-i kerîmelerinin nüzûlü ile “İçki ve kumarın şeytan işlerinden ibâret murdar şeyler” oldukları bildirilerek bu konuya son nokta konmuştur. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 2/554-564 Bu âyet-i celîlenin son kısmı 215. âyet-i celîlede olduğu gibi yine Amr ibnü’l-Cemûh (Radıyallâhu Anh)ın suâli üzerine nâzil olmuş olup evvelce infâkların kimlere yapılacağı beyân edildikten sonra burada ise infâkın keyfiyeti açıklanmıştır. (el-Beyzâvî)