HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَنْبِيَاءِ  ٣٣٠ 
الجزء ١٧

لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ ﴿ ١٠٢ ﴾ لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿ ١٠٣ ﴾ يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْدًا عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ ﴿ ١٠٤ ﴾ وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ ﴿ ١٠٥ ﴾ اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ ﴿ ١٠٦ ﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ ﴿ ١٠٧ ﴾ قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿ ١٠٨ ﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ ﴿ ١٠٩ ﴾ اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ ﴿ ١١٠ ﴾ وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ ﴿ ١١١ ﴾ قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿ ١١٢ ﴾

سُورَةُالْاَنْبِيَاءِ  ٣٣٠ 
الجزء ١٧
Enbiyâ Sûresi  330 
Cüz  17

102  Onlar onun en gizli sesini (bile) işitmeye ceklerdir. Üstelik onlar özellikle canlarının çokça arzu la dığı şeyler içerisinde sonsuz kalıcılardır.

103  (Kâfirlerin, bir daha ölmemek üzere cehenne me yollanırken ve ateşe kapaklandıklarında yaşayacak ları) o en büyük dehşet onları üzmeyecektir. Zaten (kabirlerinden kalkarken) onları melekler karşılaya caktır. (Selâmlamanın ardından onlara:) “İşte bu, (sa hip olduğunuz iman ve taata karşılık dünyada) vaad olunmakta bulunmuş olduğunuz o gününüzdür!” (diyeceklerdir.)

104  Kitaplara âit sayfanın dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü (hatırla)!/Sicill (nâmın daki mele ğ)in, (kulların amelleriyle ilgili) defterleri dürmesi gibi, göğü düreceğimiz gün (dostlarımız mahzun olmayacaktır)!/ (Vahiy kâtibi olan) Sicill’in, (yazmış ol duğu) sayfaları (katlayıp) dürmesi gibi, göğü düreceğimiz günü (yâd et)!/ İlk yaratık olarak (yoktan var etmeye) başlamış olduğumuz şey(leri îcat hususunda hiç zorlanmadığımız) gibi, onu (dirilterek tekrar haya ta) geri döndüreceğiz./ İlk yaratırken (îcât işine ko layca) başladığımız gibi, onu (o Bizden başka kimsenin yapamayacağı yaratma işini yine hiçbir güçlükle karşılaşmadan) tekrar yapacağız./ (Zira yoktan yarat makla, dağılmış parçaları toplamak arasında Bizce hiç bir fark yoktur!) Üstlendiğimiz bir söz olarak (bunu vaad etmekteyiz)! Şüphesiz Biz (engellenmeksizin her istediğimizi) dâima yapanlar olduk!

105  Andolsun ki; elbette o zikir (lerle dolu Tevrât-ı şerîf)den sonra Ze bûr’da da/o (tüm semâvî) kitaplarda da/o zikirde (ve Levh-i Mahfûz’da kaydedi şimizde)n sonra (gönderdiğimiz) tüm kitaplarda/ yazmışızdır ki; o (Kudüs ve Şam vilâyetlerinin bulun duğu) toprak, gerçekten de ona Be nim (emirlerime uyan) sâlih kullarım mirasçı olacaktır (ki, onlar da; Mu hammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ümmetidir)./ O (cennet) yurd(u), muhakkak ki ona Benim (imanlı ve) sâlih kullarım mirasçı olacaktır./ O yerin tama mı, gerçekten de (Mehdî ve Îsâ (Aleyhimesselâm) döne minde) ona benim sâlih kullarım vâris olacaktır./

106  Muhakkak ki işte bu (Kur’ân’da ve bu sûrede anlatıla)n(lar)da, (âdet ve geleneklere takılmayan, tüm dertleri Allâh’a kulluk olup, beş vakit namazı cemaatle kılan) ibadet edici kimseler için elbette yeterlilik/(gayeye) ulaşma vesilesi/ vardır.

107  (Habîbim!) Biz seni (cinler, melekler, kâfir ve Müslüman tüm insanlar dâhil) bütün âlemler için an cak büyük bir rahmet olarak/bütün âlemlere an cak büyük bir acıma(mızın eseri) olarak/ gönderdik. (Nitekim kâfirler bile maymuna, domuza dönmekten ve topluca he lâk olmaktan senin hürmetine korunmuşlardır!)

108  (Rasûlüm!) De ki: “Bana ancak ilâhınızın, sadece bir tek ilâh olduğu (, dolayısıyla sadece O’nun bü tün hükümlerine uyulması gerektiği) vahyedilmekte dir. Artık siz (bu vahye uyarak) Müslümanlarsınız değil mi?”

109  Eğer onlar (vahye itibar etmeyip, İslâm’dan) yüz çevirirlerse, (onlara) de ki: “Ben (em rolunduğum şeyleri, içinizden hiçbir kimseyi ayırmaksızın) siz (in he piniz)e bir eşitlik üze re bildiride bulundum./Ben si ze bir adâlet üzere (bulunduğumu) bildirmekteyim./ Ama (Müslümanların gâlibi yeti ve İslâm’ın hâkimi yetine dâir) vaad olunmakta olduğunuz o şey yakınmıdır, yoksa uzak mıdır bilemiyorum!

110  Şüphesiz ki O (Rabbim ), (İslâm aleyhine kul landığınız) o açık sözleri de bilmektedir, (kin ve nef ret adına içinizde) gizlemekte olduğunuz şeyi debilmektedir.

111  Bilmiyorum; belki de o (cezanızın geciktirilmesi), sizin için bir imtihan ve (takdir edilen eceliniz le alâkalı) yakın bir zamana kadar bir yaşatmadır.”

112  (Ey müşrikler! Benim peygamberim siz -den çektiği eziyetlere karşı Bana sığınarak) dedi ki: “Ey Rabbim! (Benimle, o azâbı acele isteyen Mekke müş rikleri arasında) hak ile hüküm ver! (İslâm sancağı nın yükselmeyeceği ve devletin dâima kâfirlere âit ola cağı gibi ballandıra ballandıra) niteleyerek anlatmakta olduğunuz şeylere karşı Kendisinden yardım istenen Zât, ancak O Rahmân olan Rabbimizdir. (Dolayısıyla azâbı acele göndermemesi, sözünden dön düğü için değil, kullarına çok acıdığındandır!)

Enbiyâ Sûresi  330 
Cüz  17
cihanyamaneren