HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْحَجِّ  ٣٣٢ 
الجزء ١٧

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ ﴿ ٦ ﴾ وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ ﴿ ٧ ﴾ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ ﴿ ٨ ﴾ ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ ﴿ ٩ ﴾ ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ ﴿ ١٠ ﴾ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ ﴿ ١١ ﴾ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ ﴿ ١٢ ﴾ يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ ﴿ ١٣ ﴾ اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ ﴿ ١٤ ﴾ مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ ﴿ ١٥ ﴾

سُورَةُالْحَجِّ  ٣٣٢ 
الجزء ١٧
Hac Sûresi  332 
Cüz  17

6  İşte bu (şekilde insanın farklı tavırlarda yaratılıp, aralarında uyum olmayan farklı hallere döndürülmesi ve kuru toprağın diriltilmesi) şu sebepledir ki; gerçekten Allâh (her şeyin Kendisiyle var olduğu) Hakk’ın (ve gerçeğin) ta Kendisidir. Bir de şüphe siz ki O, ölüleri diriltecektir ve muhakkak ki O, her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.

7  Ve yine şu sebepledir ki; o (kıyâ met) ân(ı) mutlaka gelecektir, kendisinde hiçbir şüphe yoktur. Bir de gerçekten Allâh kabirlerde bulunanları diriltecektir. (Nitekim Allâh-u Te`âlâ sö zünü bozmayan bir Hakîm olarak bunları vaad etmiştir. Artık O’nun bu sözünü tutması kaçınılmazdır!)

8  İnsanlardan öylesi de vardır ki, ne (zorunlu) bir bilgisi, ne (delil araştırarak ulaştığı) bir rehberi, ne de (vahye âit) nur saçan bir kitabı bulunmaksı zın (sırf cehâlet ve inada dayalı bir şekilde) Allâh hak kında sürekli tartışır. (Nitekim Ebû Cehil bunun en belirgin örneğidir!)

9  (İnsanları) Allâh’ın yolundan sap tırsın diye (hakka karşı burnu havada ve kibirli bir tavırla) yanını çeviren biri olarak (tartışmaları sürdürür)! Bu kişi için dünyada büyük bir rezillik vardır. Kıyâmet günü ise ona o çok yakıcı (cehennem) azâbı(nı) tattıracağız.

10  (O zaman ona: “) İşte bu, iki elinin (işleyip) öne sürdüğü (kâfirlik ve günahlar gibi kötü) şeyler sebebiyledir. (Şunu bil ki;) gerçekten de Allâh asla kullarına azıcık dahi zulmeden biri değildir. (” buyuracağız!)

11  İnsanlardan öylesi de vardır ki, (sebatkâr bir şekilde değil de,) bir kenar üzerinde (bulunup, işine gelmediği anda kaçma imkânı aramak üzere) Allâh’a ibadet etmektedir. Artık ona (bolluk ve âfiyet gibi) bir hayır isâbet edecek olsa, onunla iyice yatış(a rak göründüğü gibi İslâm’da sabit kal)ır. Ama (canı, malı ve âilesi hususunda) ona (sıkıntı çıkaracak) bir fitne dokunacak olsa, (yöneldiği imansızlık) yönü üzere geri(sin geri eski kâfirliğine) döner. O, dünya yı da , âhireti de kaybetmiştir. (Çünkü dünyada kanı helâl, âhirette ise yeri cehennem olmuştur.) İşte ancak bu, (herkesin anlayacağı şekilde) pek açık bir zararın ta kendisidir.

12  O (mürtet kişi), Allâh’ı bırakıp, kendisine ne zarar verebilen, ne de ona fayda sağlayabilen şeylere tapar. İşte ancak bu, (haktan) pek uzak bir sapıklığın ta kendisidir!

13  O, elbette öyle bir şeye tapmaktadır ki onun (varsayılan) zararı faydasından daha yakındır. (Çün kü taptığı putlar, dünyada kanının heder olmasına, âhi rette ise azâba uğramasına sebep olmuştur.) Andol sun ki; elbette o, ne kötü yardımcı olmuştur! Yemin olsun ki; elbette o, ne de kötü arkadaş olmuştur!

14  Şüphesiz ki Allâh o iman(da sebat) etmiş olanları ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiş bulunanları öyle değerli cennetlere girdire cektir ki, (ağaçlarının ve köşklerinin ) altlarından sürekli ırmaklar akmaktadır! Muhakkak ki Al lâh (imanlılara mükâfat, in kârcılara azap hususunda) dilemekte olduğu her şeyi (engel tanımaksızın) yapar.

15  Her kim Allâh’ın, dünya da ve âhirette o (Muhammed Mustafa’sı)na asla yardım etmeyeceğini zannetmekte bulunmuşsa, artık hemen o, (öfkesini gidermek için elinden geleni yapmak üzere, evinin tavanının bulunduğu) göğe doğru bir ip uzatsın, sonra (onu boğazına geçirip iyice sıkarak nefesini) kessin (ve böylece intihar edip gebersin) de baksın (bakalım) ki (peygamberime verdiğim desteği engelleme uğrunda kurduğu) hilesi o öfke duyduğu şeyi gerçekten giderebilecek mi?/(Elinden geliyorsa) göğe bir ip uzatsın, sonra (yüzlerce senelik mesafeyi) kat(ederek ona gelecek yardımı ve vahyi engellemeye gayret) etsin de baksın ki hilesi öfkesini hiç giderebilecek mi?/ (Asla! Kâfirler kahrından geberse de, Allâh’ın peygamberine yardımı, dünyada da âhirette de sürecektir.)
Rivayete göre; bu âyet-i kerîme Esed ve Ğatafân kabilelerine mensup bir topluluk hakkında nâzil olmuştur. Nitekim Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onları İslâm’a davet etmişti. Fakat onların Yahudilerle bazı antlaşmaları bulunduğu için: “Bizim Müslüman olmamız mümkün değil, çünkü korkarız Muhammed’e yardım gelmez. Bu sefer de Yahudilerle aramızdaki antlaşmalar bozulduğu için onlar da bize erzak vermezler ve bizi barındırmazlar!” diyerek bu teklifi reddettiler. Allâh-u Teâ`lâ da onları bu âyetle kahr-u perişan etti. (Hâzin, Âlûsî)

Hac Sûresi  332 
Cüz  17
cihanyamaneren