v02.01.25 Geliştirme Notları
Hac Sûresi
333
Cuz 17
16﴿ (Habîbim!) İşte sana! (Bu konuda) böylece (açık seçik âyetler vahyettiğimiz gibi) Biz onu(n tamâmını) çok açık açık olan âyetler hâlinde indirdik. Bir de (o âyetler içerisinde şunu da indirdik ki) gerçekten Allâh kimi (doğru yola iletmeyi) dilerse (onu) hidâyet eder (ve hidâyetini artırarak dosdoğru yolda sâbit kılar).
17﴿ Şüphesiz o kimseler ki (inanılması gereken tüm meselelere) îmân etmiştirler, yine o kimseler ki Yahûdî olmuşturlar, ayrıca (meleklere ve yıldızlara tapan) Sâbiîler, bir de Hristiyanlar, yine o (ateşe tapan) Mecûsîler, bir de o kimseler ki (putlar gibi bâtıl ilâhları Allâh’a ortak ederek) müşrik olmuşturlar; muhakkak ki Allâh kıyâmet günü onların (hepsine aynı muâmeleyi yapmayacak, bilakis şeytana âit bu beş dinle, Rahmân’a âit tek din olan İslâm’ın mensuplarının) arasında ayırıcı bir hüküm vere(rek beş bâtıl dînin mensûbu olan o kâfirleri cehenneme, müminleri ise cennete göndere)cektir. Muhakkak ki Allâh her şeye (hakkıyla şâhit ve gözcü olan bir) Şehîd’dir. (Artık herkes bu gerçeği göz önünde bulundurarak, neye nasıl inandığına, ne konuştuğuna ve ne yaptığına dikkat etsin!)
18﴿ (Ey insan!) Gör(ür gibi bil)medin mi ki; gerçekten Allâh(ın azameti karşısında); göklerde bulunan kimseler, yerde olan (mümin-kâfir) kimseler de, güneş ve ay da, yıldızlar da, dağlar da, ağaçlar da, kımıldayan canlılar(ın gölgeleri de gayr-ı ihtiyârî olarak) ve insanlar içerisinden (mümin olan) birçoğu da (itâat ve ibâdet üzere kendi irâdeleriyle) O’na secde etmektedir?! (İnkâr edip itâatten kaçınan) birçoğu(nun gölgeleri de ister istemez Allâh’a secde etmekte) ise (de onlardan hiçbiri kendi irâdesiyle secde etmediğinden) onun üzerine azap (karârı) hak olmuştur. Zâten (kötü inancı ve ameli nedeniyle) Allâh her kimi alçaltırsa, artık onu değerli kılacak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki Allâh (azîz kılma ve zelîl etme dâhil) murâd eder olduğu şeyleri (engel tanımaksızın) yapar. Tefsirlerde zikredildiğine göre; mümin insanların alınlarını yere koyarak yaptıkları secde mâlumsa da, diğer canlıların secdeleri iki şekilde açıklanmıştır:
a) Şuursuz varlıkların, Yaratıcının koyduğu tabîat kurallarına boyun eğerek, vazîfelerinde hiçbir aksama göstermemeleri, “Tam bir boyun eğme” anlamına gelen “Secde” tâbiri ile ifâde edilmiştir.
b) Her bir yaratılmışta hakkānî ve mânevî bir hayat mevcut olup, bizler tarafından anlaşılamayan bir şekilde her şeyin kendilerine göre secde ve tesbîhleri vardır. İsrâ Sûresi’nin 44. âyet-i kerîmesi de bu görüşü tercihe uygun kılmaktadır. (Mecmû‘atü’t-tefâsîr)
19﴿ İşte (beş fırka olan kâfirlerle, müminlerin teşkil ettiği) bu ikisi iki hasımdır ki; onlar Rableri(nin Zâtı, sıfatları ve dîni) hakkında mücâdele etmiştirler. Artık o kimseler ki kâfir olmuşturlar (kıyâmet günü çıkarılacakları İlâhî mahkemedeki karar netîcesinde); büyük bir ateşten birtakım elbiseler (cüsselerine göre) onlar için iyice biçilmiştir. Başlarının üzerinden doğru da (onlara) son derece kaynamış su dökülecektir. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Yahûdîler: “Bizim kitabımız ve peygamberimiz sizinkinden eski olduğu için, biz Allâh’a daha yakınız” deyince, müminler: “Siz bizim kitabımızın ve peygamberimizin hak olduğunu bile bile kıskançlıktan dolayı inkâr etmişken biz tüm kitaplara ve peygamberlere inandığımız için Allâh’a sizden daha yakınız” diye cevap vermişler, işte bu tartışma üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur.
20﴿ Onların karınlarında bulunan (bağırsak)lar ve deriler(i) onunla eritile(rek içleri dışlarına çıkarılacak, sonra azap devâm etsin diye eski hâline döndürüle)cektir.
21﴿ Yine onlar(a azap etmek) için demirden kamçılar /tokmaklar/ da vardır (ki insanlar ve cinler bir araya gelse onların bir tânesini bile yerinden kaldıramazlar).
22﴿ Onlar her ne zaman (kendilerini yukarıya kaldıran alevler onları cehennemin ağzına yaklaştırsa, çektikleri) büyük bir gam (ve sıkıntı)dan dolayı oradan çıkmayı isteseler, (kafalarına vurulan demir tokmaklarla, yetmiş senelik derinliğe atılarak) onun içerisine geri döndürülürler (de o zaman onlara denilir) ki: “O çok yakıcı (ateşin) azâbı(nı) tadın (bakalım)!”
23﴿ Muhakkak ki Allâh o îmân(da sebât) etmiş olan kimseleri ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiş bulunan kişileri öyle değerli cennetlere girdirecektir ki, (ağaçlarının ve köşklerinin) altından sürekli nehirler akmaktadır. Onlar orada altından bileziklerle ve incilerle süslendirilecektirler. Oradaki giyecekleri ise çok değerli bir ipektir.
سُورَةُ الْحَجِّ
الجزء ١٧
٣٣٣
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ ﴿١٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ ﴿١٧
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ﴿١٨
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ ﴿١٩
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ ﴿٢٠
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ ﴿٢١
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟ ﴿٢٢
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ ﴿٢٣
Hac Sûresi
333
Cuz 17
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ ﴿١٦
16﴿ (Habîbim!) İşte sana! (Bu konuda) böylece (açık seçik âyetler vahyettiğimiz gibi) Biz onu(n tamâmını) çok açık açık olan âyetler hâlinde indirdik. Bir de (o âyetler içerisinde şunu da indirdik ki) gerçekten Allâh kimi (doğru yola iletmeyi) dilerse (onu) hidâyet eder (ve hidâyetini artırarak dosdoğru yolda sâbit kılar).
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ ﴿١٧
17﴿ Şüphesiz o kimseler ki (inanılması gereken tüm meselelere) îmân etmiştirler, yine o kimseler ki Yahûdî olmuşturlar, ayrıca (meleklere ve yıldızlara tapan) Sâbiîler, bir de Hristiyanlar, yine o (ateşe tapan) Mecûsîler, bir de o kimseler ki (putlar gibi bâtıl ilâhları Allâh’a ortak ederek) müşrik olmuşturlar; muhakkak ki Allâh kıyâmet günü onların (hepsine aynı muâmeleyi yapmayacak, bilakis şeytana âit bu beş dinle, Rahmân’a âit tek din olan İslâm’ın mensuplarının) arasında ayırıcı bir hüküm vere(rek beş bâtıl dînin mensûbu olan o kâfirleri cehenneme, müminleri ise cennete göndere)cektir. Muhakkak ki Allâh her şeye (hakkıyla şâhit ve gözcü olan bir) Şehîd’dir. (Artık herkes bu gerçeği göz önünde bulundurarak, neye nasıl inandığına, ne konuştuğuna ve ne yaptığına dikkat etsin!)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ﴿١٨
18﴿ (Ey insan!) Gör(ür gibi bil)medin mi ki; gerçekten Allâh(ın azameti karşısında); göklerde bulunan kimseler, yerde olan (mümin-kâfir) kimseler de, güneş ve ay da, yıldızlar da, dağlar da, ağaçlar da, kımıldayan canlılar(ın gölgeleri de gayr-ı ihtiyârî olarak) ve insanlar içerisinden (mümin olan) birçoğu da (itâat ve ibâdet üzere kendi irâdeleriyle) O’na secde etmektedir?! (İnkâr edip itâatten kaçınan) birçoğu(nun gölgeleri de ister istemez Allâh’a secde etmekte) ise (de onlardan hiçbiri kendi irâdesiyle secde etmediğinden) onun üzerine azap (karârı) hak olmuştur. Zâten (kötü inancı ve ameli nedeniyle) Allâh her kimi alçaltırsa, artık onu değerli kılacak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki Allâh (azîz kılma ve zelîl etme dâhil) murâd eder olduğu şeyleri (engel tanımaksızın) yapar. Tefsirlerde zikredildiğine göre; mümin insanların alınlarını yere koyarak yaptıkları secde mâlumsa da, diğer canlıların secdeleri iki şekilde açıklanmıştır:
a) Şuursuz varlıkların, Yaratıcının koyduğu tabîat kurallarına boyun eğerek, vazîfelerinde hiçbir aksama göstermemeleri, “Tam bir boyun eğme” anlamına gelen “Secde” tâbiri ile ifâde edilmiştir.
b) Her bir yaratılmışta hakkānî ve mânevî bir hayat mevcut olup, bizler tarafından anlaşılamayan bir şekilde her şeyin kendilerine göre secde ve tesbîhleri vardır. İsrâ Sûresi’nin 44. âyet-i kerîmesi de bu görüşü tercihe uygun kılmaktadır. (Mecmû‘atü’t-tefâsîr)

هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ ﴿١٩
19﴿ İşte (beş fırka olan kâfirlerle, müminlerin teşkil ettiği) bu ikisi iki hasımdır ki; onlar Rableri(nin Zâtı, sıfatları ve dîni) hakkında mücâdele etmiştirler. Artık o kimseler ki kâfir olmuşturlar (kıyâmet günü çıkarılacakları İlâhî mahkemedeki karar netîcesinde); büyük bir ateşten birtakım elbiseler (cüsselerine göre) onlar için iyice biçilmiştir. Başlarının üzerinden doğru da (onlara) son derece kaynamış su dökülecektir. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Yahûdîler: “Bizim kitabımız ve peygamberimiz sizinkinden eski olduğu için, biz Allâh’a daha yakınız” deyince, müminler: “Siz bizim kitabımızın ve peygamberimizin hak olduğunu bile bile kıskançlıktan dolayı inkâr etmişken biz tüm kitaplara ve peygamberlere inandığımız için Allâh’a sizden daha yakınız” diye cevap vermişler, işte bu tartışma üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur.
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ ﴿٢٠
20﴿ Onların karınlarında bulunan (bağırsak)lar ve deriler(i) onunla eritile(rek içleri dışlarına çıkarılacak, sonra azap devâm etsin diye eski hâline döndürüle)cektir.
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ ﴿٢١
21﴿ Yine onlar(a azap etmek) için demirden kamçılar /tokmaklar/ da vardır (ki insanlar ve cinler bir araya gelse onların bir tânesini bile yerinden kaldıramazlar).
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟ ﴿٢٢
22﴿ Onlar her ne zaman (kendilerini yukarıya kaldıran alevler onları cehennemin ağzına yaklaştırsa, çektikleri) büyük bir gam (ve sıkıntı)dan dolayı oradan çıkmayı isteseler, (kafalarına vurulan demir tokmaklarla, yetmiş senelik derinliğe atılarak) onun içerisine geri döndürülürler (de o zaman onlara denilir) ki: “O çok yakıcı (ateşin) azâbı(nı) tadın (bakalım)!”
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ ﴿٢٣
23﴿ Muhakkak ki Allâh o îmân(da sebât) etmiş olan kimseleri ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiş bulunan kişileri öyle değerli cennetlere girdirecektir ki, (ağaçlarının ve köşklerinin) altından sürekli nehirler akmaktadır. Onlar orada altından bileziklerle ve incilerle süslendirilecektirler. Oradaki giyecekleri ise çok değerli bir ipektir.