v02.01.25 Geliştirme Notları
Hac Sûresi
334
Cuz 17
24﴿ Böylece onlar (kelime-i tevhîd, Kur’ân âyetleri vesâir zikirler gibi) o çok hoş sözler(le Rablerini zikretmey)e hidâyet olunmuşturlar. Yine onlar o çok övülen (İslâm) yol(un)a /O (bütün hamdler Kendisine lâyık olan) Hamîd’in yoluna/ eriştirilmiştirler.
25﴿ Şüphesiz o kimseler ki kâfir olmuşturlar, (kendi kâfirlikleriyle yetinmeyip) bir de (Hudeybiye senesi umreye gelen Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbını) Allâh’ın yolundan ve o Mescid-i Harâm’dan alıkoymaktadırlar ki, Biz kendisinde yerleşenle, yolcu olan tüm insanlar için onu (ibâdet fazîleti bakımından) eşit kılmışızdır (işte insanları o mescitten engelleyenlere yakında çok can yakıcı bir azâbı tattıracağız). Ama her kim orada (günahlar işlemek gibi) bir zulüm sebebiyle haktan sapmak isterse, ona da çok acı verici bir azaptan tattırırız. Bu âyet-i kerîmeden dolayı İbnü Abbâs ve İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anhüm) gibi zâtlar, Mekke’de günah işleme arzusu taşımanın, bu istek amel safhasına geçmese de azâbı gerektireceğini söylemişlerdir. Bu yüzden İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): “Uzuvlarıma sâhip olabilirim ama kalbime nasıl mâlik olayım?!” diyerek Mekke’de ikāmet edememiş, Tâif’e hicret ederek orada vefât etmiştir. Diğer bâzıları ise bu arzunun, icraata kararlılık içeren ya da amelle birlikte bulunan bir istek olması hâlinde cezâ gerektireceğini söylemişlerdir. (el-Âlûsî)
26﴿ (Habîbim!) O zamânı da (ümmetine anlat) ki Biz: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, bir de tavâf edenler, (namazın) kıyâm(ın)da duranlar, rükû edenler ve secde yapanlar için Benim Beytimi (hem maddî pisliklerden, hem de putlar gibi mânevî necâsetlerden) tertemiz et” diye (vahyederek) İbrâhîm’e o Beyt’in mekânını (ibâdet ve bakım için gidip geleceği bir) uğrak yeri yapmıştık.
27﴿ (Eski temeller üzerine Kâ‘be’yi binâ etmesinin ardından İbrâhîm’e şöyle emretmiştik:) Ayrıca sen insanlar içerisinde haccı(n farz kılındığını) îlân et ki, (kıyâmete kadar gelecek müminler) yaya kimseler olarak ve kendileri her uzak yoldan gelen zayıf düşmüş her bir (yorgun) deve üzerinde (hac ve umre yapmak için) sana (yaptırdığım Kâ‘be’ye) gelsinler. İbnü Abbâs ve Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre; İbrâhîm (Aleyhisselâm) Beytullâh’ı binâ işini bitirince Allâh-u Te‘âlâ ona insanlara haccı îlân etmesini emretti, o: “Yâ Rabbi! Sesim insanlara nasıl ulaşacak?” deyince: Allâh-u Te‘âlâ: “Sen îlân et, ulaştırmak Bana âittir” buyurdu. İbrâhîm (Aleyhisselâm) haccın insanlara farz olduğunu îlân edince gökle yer arasında bulunan herkes bunu işitti. Hattâ babalarının sulplerinde ve analarının rahimlerinde bulunanlara dahî Allâh-u Te‘âlâ bu îlânı işittirdi de ilm-i ezelîde kıyâmete kadar hacc yapacağı bilinen kimseler “Lebbeyk” diyerek onun dâvetine icâbet ettiler.” (İbnü Ebî Şeybe, 11/518; el-Fâkihî, Ehbâru Mekke, rakam:973, 1/445; et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 16/515; el-Hâkim el-Müstedrek, 2/388-389; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5/176)
28﴿ Tâ ki o (hac yapa)nlar (Mekke’ye gelerek) kendilerine âit birçok değerli faydalara şâhit olsunlar ve onlara rızık olarak verdiği davar (cinsinden) olan hayvanlar(dan ibâret; deve, sığır, koyun ve keçi türlerini keserken besmele çekerek her biri) üzerine (Kurban Bayramı’nın ilk üç günü olarak) bilinen günlerde Allâh’ın adını zikretsinler. (Ey kurban kesenler! Kesim esnâsında Allâh’ın adını zikredin ve) artık onlardan kendiniz de yiyin, darda kalmış fakire de yedirin.
29﴿ (Hac yapan kimseler kurbanlarını kesip, traş olarak ihramdan çıktıktan) sonra (bıyıklarını ve tırnaklarını kısaltıp, etek ve koltukaltı traşı olarak) kirlerini gidersinler, (haccın tamamlanması için gerekli olan) vâciplerini tam mânâsıyla yerine getirsinler ve (insanların ibâdeti için ilk olarak binâ edilen en eski ibâdetgâh olan) o Beyt-i Atîk’i (haccın farzlarından biri olan ziyâret tavâfını edâ etme niyetiyle) tavâf etsinler. Âyet-i kerîmede geçen “Beyt-i Atîk” tâbirini geride zikrettiğimiz mânâ dışında; zorbaların tasallutundan ve tûfan gibi âfetlerden korunmuş olması hasebiyle “Âzatlı ev” mânâsında îzah edenler olmakla berâber, kendisini tavâf edenlerin boyunlarını cehennemden âzât ettirmesi cihetiyle “Âzât ettiren ev” şeklinde tefsîr edenler de olmuştur.
30﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (emirleri tutun)! Her kim Allâh’ın hürmetli kıldığı şeylere (îmân edip gereğiyle amel ederek onlara lâyık saygı ve) tâzimde bulunursa, işte o (kişinin bu hürmeti) kendisi için Rabbi nezdinde tam bir hayırdır. Böylece (haramlıkları) size art arda okunmakta olan (lâşe ve besmelesiz kesilen hayvan)lar dışında (deve, sığır, koyun ve keçi gibi) davarlar(ı kesip yemek) size helâl kılınmıştır. Artık (maddî pisliklerden sakındığınız gibi, mânen) tam bir pislik olan putlar(a tapmak)dan tamâmen uzak olun, yalan söz (iftirâ ve yalan yere şâhitlik)den de iyice uzak olun! (Putların ibâdete lâyık ilâhlar olduğu iddiâsı ve birtakım hayvanlardan istifâdenin bilgisizce yasaklanması, Allâh’a karşı yapılan en büyük bir iftirâ ve yalandır. Dolayısıyla hem yaratana, hem de yaratılanlara karşı yalan ve iftirâ içeren şirk ve günah sözlerini bırakın!)
سُورَةُ الْحَجِّ
الجزء ١٧
٣٣٤
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ ﴿٢٤
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِاِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟ ﴿٢٥
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ﴿٢٦
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ﴿٢٧
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ ﴿٢٨
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ ﴿٢٩
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ ﴿٣٠
Hac Sûresi
334
Cuz 17
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ ﴿٢٤
24﴿ Böylece onlar (kelime-i tevhîd, Kur’ân âyetleri vesâir zikirler gibi) o çok hoş sözler(le Rablerini zikretmey)e hidâyet olunmuşturlar. Yine onlar o çok övülen (İslâm) yol(un)a /O (bütün hamdler Kendisine lâyık olan) Hamîd’in yoluna/ eriştirilmiştirler.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِاِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟ ﴿٢٥
25﴿ Şüphesiz o kimseler ki kâfir olmuşturlar, (kendi kâfirlikleriyle yetinmeyip) bir de (Hudeybiye senesi umreye gelen Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbını) Allâh’ın yolundan ve o Mescid-i Harâm’dan alıkoymaktadırlar ki, Biz kendisinde yerleşenle, yolcu olan tüm insanlar için onu (ibâdet fazîleti bakımından) eşit kılmışızdır (işte insanları o mescitten engelleyenlere yakında çok can yakıcı bir azâbı tattıracağız). Ama her kim orada (günahlar işlemek gibi) bir zulüm sebebiyle haktan sapmak isterse, ona da çok acı verici bir azaptan tattırırız. Bu âyet-i kerîmeden dolayı İbnü Abbâs ve İbnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anhüm) gibi zâtlar, Mekke’de günah işleme arzusu taşımanın, bu istek amel safhasına geçmese de azâbı gerektireceğini söylemişlerdir. Bu yüzden İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): “Uzuvlarıma sâhip olabilirim ama kalbime nasıl mâlik olayım?!” diyerek Mekke’de ikāmet edememiş, Tâif’e hicret ederek orada vefât etmiştir. Diğer bâzıları ise bu arzunun, icraata kararlılık içeren ya da amelle birlikte bulunan bir istek olması hâlinde cezâ gerektireceğini söylemişlerdir. (el-Âlûsî)
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ﴿٢٦
26﴿ (Habîbim!) O zamânı da (ümmetine anlat) ki Biz: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, bir de tavâf edenler, (namazın) kıyâm(ın)da duranlar, rükû edenler ve secde yapanlar için Benim Beytimi (hem maddî pisliklerden, hem de putlar gibi mânevî necâsetlerden) tertemiz et” diye (vahyederek) İbrâhîm’e o Beyt’in mekânını (ibâdet ve bakım için gidip geleceği bir) uğrak yeri yapmıştık.
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ﴿٢٧
27﴿ (Eski temeller üzerine Kâ‘be’yi binâ etmesinin ardından İbrâhîm’e şöyle emretmiştik:) Ayrıca sen insanlar içerisinde haccı(n farz kılındığını) îlân et ki, (kıyâmete kadar gelecek müminler) yaya kimseler olarak ve kendileri her uzak yoldan gelen zayıf düşmüş her bir (yorgun) deve üzerinde (hac ve umre yapmak için) sana (yaptırdığım Kâ‘be’ye) gelsinler. İbnü Abbâs ve Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre; İbrâhîm (Aleyhisselâm) Beytullâh’ı binâ işini bitirince Allâh-u Te‘âlâ ona insanlara haccı îlân etmesini emretti, o: “Yâ Rabbi! Sesim insanlara nasıl ulaşacak?” deyince: Allâh-u Te‘âlâ: “Sen îlân et, ulaştırmak Bana âittir” buyurdu. İbrâhîm (Aleyhisselâm) haccın insanlara farz olduğunu îlân edince gökle yer arasında bulunan herkes bunu işitti. Hattâ babalarının sulplerinde ve analarının rahimlerinde bulunanlara dahî Allâh-u Te‘âlâ bu îlânı işittirdi de ilm-i ezelîde kıyâmete kadar hacc yapacağı bilinen kimseler “Lebbeyk” diyerek onun dâvetine icâbet ettiler.” (İbnü Ebî Şeybe, 11/518; el-Fâkihî, Ehbâru Mekke, rakam:973, 1/445; et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 16/515; el-Hâkim el-Müstedrek, 2/388-389; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5/176)
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ ﴿٢٨
28﴿ Tâ ki o (hac yapa)nlar (Mekke’ye gelerek) kendilerine âit birçok değerli faydalara şâhit olsunlar ve onlara rızık olarak verdiği davar (cinsinden) olan hayvanlar(dan ibâret; deve, sığır, koyun ve keçi türlerini keserken besmele çekerek her biri) üzerine (Kurban Bayramı’nın ilk üç günü olarak) bilinen günlerde Allâh’ın adını zikretsinler. (Ey kurban kesenler! Kesim esnâsında Allâh’ın adını zikredin ve) artık onlardan kendiniz de yiyin, darda kalmış fakire de yedirin.
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ ﴿٢٩
29﴿ (Hac yapan kimseler kurbanlarını kesip, traş olarak ihramdan çıktıktan) sonra (bıyıklarını ve tırnaklarını kısaltıp, etek ve koltukaltı traşı olarak) kirlerini gidersinler, (haccın tamamlanması için gerekli olan) vâciplerini tam mânâsıyla yerine getirsinler ve (insanların ibâdeti için ilk olarak binâ edilen en eski ibâdetgâh olan) o Beyt-i Atîk’i (haccın farzlarından biri olan ziyâret tavâfını edâ etme niyetiyle) tavâf etsinler. Âyet-i kerîmede geçen “Beyt-i Atîk” tâbirini geride zikrettiğimiz mânâ dışında; zorbaların tasallutundan ve tûfan gibi âfetlerden korunmuş olması hasebiyle “Âzatlı ev” mânâsında îzah edenler olmakla berâber, kendisini tavâf edenlerin boyunlarını cehennemden âzât ettirmesi cihetiyle “Âzât ettiren ev” şeklinde tefsîr edenler de olmuştur.
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ ﴿٣٠
30﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (emirleri tutun)! Her kim Allâh’ın hürmetli kıldığı şeylere (îmân edip gereğiyle amel ederek onlara lâyık saygı ve) tâzimde bulunursa, işte o (kişinin bu hürmeti) kendisi için Rabbi nezdinde tam bir hayırdır. Böylece (haramlıkları) size art arda okunmakta olan (lâşe ve besmelesiz kesilen hayvan)lar dışında (deve, sığır, koyun ve keçi gibi) davarlar(ı kesip yemek) size helâl kılınmıştır. Artık (maddî pisliklerden sakındığınız gibi, mânen) tam bir pislik olan putlar(a tapmak)dan tamâmen uzak olun, yalan söz (iftirâ ve yalan yere şâhitlik)den de iyice uzak olun! (Putların ibâdete lâyık ilâhlar olduğu iddiâsı ve birtakım hayvanlardan istifâdenin bilgisizce yasaklanması, Allâh’a karşı yapılan en büyük bir iftirâ ve yalandır. Dolayısıyla hem yaratana, hem de yaratılanlara karşı yalan ve iftirâ içeren şirk ve günah sözlerini bırakın!)