v02.01.25 Geliştirme Notları
Hac Sûresi
336
Cuz 17
39﴿ (Bu zamâna kadar Mekke müşriklerinden eziyet çeken sahâbeye, onlarla savaşma müsâadesi verilmediyse de şimdi) o kendileriyle savaşılmakta olan kimseler için, gerçekten onlar zulme uğratıldıklarından dolayı (müşriklere savaş açmaları husûsunda) izin verilmiştir. Zâten şüphesiz ki Allâh onlara yardım (edip kâfirlere gâlip) etmeye elbette (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.
40﴿ (Bu izin) o kimseler(e âittir) ki, sâdece: “Rabbimiz ancak Allâh’tır” dediler diye hak olmayan bir nedenle yurtlarından çıkarılmıştırlar. Zâten Allâh’ın, (müminlere kâfirlerle savaşma izni verip onları gâlip ederek) insanları; bir kısımla(rının caydırıcı gücüyle) diğer bâzısını(n şerrini savuşturup) defetmesi olmasaydı, o (Îsâ (Aleyhisselâm)ın ümmetinin âlimlerine âit) manastırlar, kiliseler, (Mûsâ (Aleyhisselâm) ve ümmetinin döneminde bulunan) havralar ve (âhir zaman ümmetine mahsus olup) içlerinde Allâh’ın ismi çokça zikredilmekte olan mescitler elbette tamâmen yıkılır (ve hiçbir zaman Allâh’a ibâdet yapılamaz)dı. Ve andolsun ki; Allâh Kendisin(in dostlarına ve dînin)e yardım edenlere elbette yardım edecektir. Gerçekten Allâh elbette (dostlarına yardım dâhil onların tüm isteklerini yerine getirmeye son derece güçlü olan bir) Kaviyy’dir, (düşmanlarından intikāmı engellenemeyecek bir) Azîz’dir. Allâh-u Te‘âlâ’nın bahsettiği bu koruma, Ehl-i Kitâb’ın, dinlerini değiştirmeden önce bulundukları hidâyet hâline işâret etmektedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderildikten sonra ise onun dînine muhâlif her din geçersiz olmuştur. (es-Sâvî) Nitekim A‘râf Sûresi’nin 159. âyet-i kerîmesi ile Hadîd Sûresi’nin 27. âyet-i celîlesi gibi bâzı âyet-i kerîmeler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderilene kadar Ehl-i Kitap’tan hak üzere olan bâzı azınlıklar bulunduğunu beyân etmektedir. Dolayısıyla mescitler dışındaki mâbetlerin bugün için bir hürmeti söz konusu olmadığı gibi şirk yuvaları olarak görülmeleri gerekmektedir.
41﴿ (Bu yardıma) o kimseler (mazhar olacaktır) ki; kendilerine yer(yüzün)de bir güç ve hâkimiyet versek, o (farz) namazları hakkıyla kılarlar, zekâtı da verirler, (tevhîd başta olmak üzere aklın ve dînin iyi kabûl ettiği) mârûf şeyleri emrederler, (şirk ve günahlar gibi dînin reddettiği) münker şeylerden de nehyederler. Zâten bütün işlerin âkıbeti sâdece Allâh(ın takdîrine, hüküm ve kazâsın)a âittir. (Dolayısıyla dostlarına yardım sözünü er geç yerine getirecektir.)
42﴿ (Habîbim!) Eğer (müşrikler) seni yalanlıyorlarsa, (bu hususta sen bir ilki yaşamıyorsun. Zîrâ) onlardan önce Nûh’un kavmi de, Âd (toplumu) da, Semûd da (kendilerine gönderilmiş olan Nûh, Hûd ve Sâlih (Aleyhimüsselâm)ı) gerçekten yalanlamıştı.
43﴿ Ayrıca İbrâhîm’in kavmi ve Lût’un kavmi (de peygamberlerini inkâr etmişti).
44﴿ Medyen ashâbı da (Şu‘ayb (Aleyhisselâm)ı inkâra kalkışmıştı)! Ayrıca Mûsâ da (bunca güçlü ve açık mûcizeler göstermesine rağmen Kıptîler tarafından) yalanlanmıştı. Ama Ben o kâfirlere (bir süreliğine) mühlet vermiştim, sonra da onları (fecî azaplarla) yakalamıştım. Peki (onların nîmetlerini sıkıntıya, hayatlarını ölüme ve imkânlarını yıkıma çevirerek) Benim (onları hiçe sayıp) tanıma(yarak azâba uğrat)mam nasıl oldu?!
45﴿ Nice karye de vardır ki; kendisi(nin halkı şirk koşan) zâlim (kimseler)ken Biz onu helâk etmişizdir de, bu sebeple orası (tamâmen yıkıldığından binâlarının duvarları evvelce çökmüş) tavanları üzerine düşmüştür, bir de (istifâde edecek kimsesi kalmadığı için) iptal edilmiş nice (işlek) kuyu ve yüksek yapılmış nice (sâhipsiz kalan) saray (bulunmaktadır, onları görüp de hâlâ mı ibret almıyorlar?)!
46﴿ Artık (seni inkâr eden Mekke kâfirleri, kendilerinden evvel helâk edilen inkârcıların yıkım yerlerini görmek için) yer(yüzün)de yürü(yüp gez)mediler mi ki; bu sebeple onlar için birtakım kalpler olsun da (anlamaları gereken hakîkatleri) onlarla anlayabilsinler ya da bir tür kulaklar bulunsun ki (dinlemeleri gereken vahiy ve öğütleri) onlarla işitebilsinler?! (Ama nerede onlar için böyle bir gayret ve basîret?!) Fakat hakîkat gerçekten şudur ki; (kafalarda bulunan) gözler kör olmaz (olsa da bir zararı olmaz) velâkin göğüsler içindeki o kalpler kör olur. (Nitekim kalp gözü görürken göz körlüğü zarar veremeyeceği gibi, kalp körken de baş gözünün görmesi fayda veremez.)
سُورَةُ الْحَجِّ
الجزء ١٧
٣٣٦
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ ﴿٣٩
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ ﴿٤٠
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ ﴿٤١
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ ﴿٤٢
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ ﴿٤٣
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿٤٤
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ ﴿٤٥
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ ﴿٤٦
Hac Sûresi
336
Cuz 17
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ ﴿٣٩
39﴿ (Bu zamâna kadar Mekke müşriklerinden eziyet çeken sahâbeye, onlarla savaşma müsâadesi verilmediyse de şimdi) o kendileriyle savaşılmakta olan kimseler için, gerçekten onlar zulme uğratıldıklarından dolayı (müşriklere savaş açmaları husûsunda) izin verilmiştir. Zâten şüphesiz ki Allâh onlara yardım (edip kâfirlere gâlip) etmeye elbette (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ ﴿٤٠
40﴿ (Bu izin) o kimseler(e âittir) ki, sâdece: “Rabbimiz ancak Allâh’tır” dediler diye hak olmayan bir nedenle yurtlarından çıkarılmıştırlar. Zâten Allâh’ın, (müminlere kâfirlerle savaşma izni verip onları gâlip ederek) insanları; bir kısımla(rının caydırıcı gücüyle) diğer bâzısını(n şerrini savuşturup) defetmesi olmasaydı, o (Îsâ (Aleyhisselâm)ın ümmetinin âlimlerine âit) manastırlar, kiliseler, (Mûsâ (Aleyhisselâm) ve ümmetinin döneminde bulunan) havralar ve (âhir zaman ümmetine mahsus olup) içlerinde Allâh’ın ismi çokça zikredilmekte olan mescitler elbette tamâmen yıkılır (ve hiçbir zaman Allâh’a ibâdet yapılamaz)dı. Ve andolsun ki; Allâh Kendisin(in dostlarına ve dînin)e yardım edenlere elbette yardım edecektir. Gerçekten Allâh elbette (dostlarına yardım dâhil onların tüm isteklerini yerine getirmeye son derece güçlü olan bir) Kaviyy’dir, (düşmanlarından intikāmı engellenemeyecek bir) Azîz’dir. Allâh-u Te‘âlâ’nın bahsettiği bu koruma, Ehl-i Kitâb’ın, dinlerini değiştirmeden önce bulundukları hidâyet hâline işâret etmektedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderildikten sonra ise onun dînine muhâlif her din geçersiz olmuştur. (es-Sâvî) Nitekim A‘râf Sûresi’nin 159. âyet-i kerîmesi ile Hadîd Sûresi’nin 27. âyet-i celîlesi gibi bâzı âyet-i kerîmeler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderilene kadar Ehl-i Kitap’tan hak üzere olan bâzı azınlıklar bulunduğunu beyân etmektedir. Dolayısıyla mescitler dışındaki mâbetlerin bugün için bir hürmeti söz konusu olmadığı gibi şirk yuvaları olarak görülmeleri gerekmektedir.
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ ﴿٤١
41﴿ (Bu yardıma) o kimseler (mazhar olacaktır) ki; kendilerine yer(yüzün)de bir güç ve hâkimiyet versek, o (farz) namazları hakkıyla kılarlar, zekâtı da verirler, (tevhîd başta olmak üzere aklın ve dînin iyi kabûl ettiği) mârûf şeyleri emrederler, (şirk ve günahlar gibi dînin reddettiği) münker şeylerden de nehyederler. Zâten bütün işlerin âkıbeti sâdece Allâh(ın takdîrine, hüküm ve kazâsın)a âittir. (Dolayısıyla dostlarına yardım sözünü er geç yerine getirecektir.)
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ ﴿٤٢
42﴿ (Habîbim!) Eğer (müşrikler) seni yalanlıyorlarsa, (bu hususta sen bir ilki yaşamıyorsun. Zîrâ) onlardan önce Nûh’un kavmi de, Âd (toplumu) da, Semûd da (kendilerine gönderilmiş olan Nûh, Hûd ve Sâlih (Aleyhimüsselâm)ı) gerçekten yalanlamıştı.
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ ﴿٤٣
43﴿ Ayrıca İbrâhîm’in kavmi ve Lût’un kavmi (de peygamberlerini inkâr etmişti).
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿٤٤
44﴿ Medyen ashâbı da (Şu‘ayb (Aleyhisselâm)ı inkâra kalkışmıştı)! Ayrıca Mûsâ da (bunca güçlü ve açık mûcizeler göstermesine rağmen Kıptîler tarafından) yalanlanmıştı. Ama Ben o kâfirlere (bir süreliğine) mühlet vermiştim, sonra da onları (fecî azaplarla) yakalamıştım. Peki (onların nîmetlerini sıkıntıya, hayatlarını ölüme ve imkânlarını yıkıma çevirerek) Benim (onları hiçe sayıp) tanıma(yarak azâba uğrat)mam nasıl oldu?!
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ ﴿٤٥
45﴿ Nice karye de vardır ki; kendisi(nin halkı şirk koşan) zâlim (kimseler)ken Biz onu helâk etmişizdir de, bu sebeple orası (tamâmen yıkıldığından binâlarının duvarları evvelce çökmüş) tavanları üzerine düşmüştür, bir de (istifâde edecek kimsesi kalmadığı için) iptal edilmiş nice (işlek) kuyu ve yüksek yapılmış nice (sâhipsiz kalan) saray (bulunmaktadır, onları görüp de hâlâ mı ibret almıyorlar?)!
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ ﴿٤٦
46﴿ Artık (seni inkâr eden Mekke kâfirleri, kendilerinden evvel helâk edilen inkârcıların yıkım yerlerini görmek için) yer(yüzün)de yürü(yüp gez)mediler mi ki; bu sebeple onlar için birtakım kalpler olsun da (anlamaları gereken hakîkatleri) onlarla anlayabilsinler ya da bir tür kulaklar bulunsun ki (dinlemeleri gereken vahiy ve öğütleri) onlarla işitebilsinler?! (Ama nerede onlar için böyle bir gayret ve basîret?!) Fakat hakîkat gerçekten şudur ki; (kafalarda bulunan) gözler kör olmaz (olsa da bir zararı olmaz) velâkin göğüsler içindeki o kalpler kör olur. (Nitekim kalp gözü görürken göz körlüğü zarar veremeyeceği gibi, kalp körken de baş gözünün görmesi fayda veremez.)