v02.01.25 Geliştirme Notları
Hac Sûresi
338
Cuz 17
56﴿ İşte o (Kur’ân hakkındaki şüphelerin tamâmen kaybolacağı kıyâmet) gün(ün)de bütün mülk(ler hakkında tam bir yetki ve saltanatın) Allâh’a âit (olduğu herkesçe bilinecek)dir. O (inanan ve inanmaya)n (kul)-lar arasında O hüküm verecektir. Arık o kimseler ki; îmân etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler; (tabî ki onlar nîmetlerle dolu) Na‘îm cennetlerindedirler.
57﴿ Ama o kimseler ki; kâfir olmuşturlar ve Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar; (Habîbim) artık işte sana! Onlar (var ya), ziyâde alçaltıcı (ve rezil edici) olan çok büyük bir azap sâdece onlara âittir.
58﴿ Ama o kimseler ki; Allâh’ın yolunda (cihat için) hicret etmiştirler de, sonra (hicret esnâsında müşrikler tarafından şehit edilerek) öldürülmüştürler ya da (başka bir sebeple kendiliklerinden) ölmüştürler, (işte) andolsun ki; Allâh onları (berzah âleminde de, cennette de, ardı arkası kesilmeyen) çok güzel bir rızıkla mutlaka rızıklandıracaktır. Zâten şüphesiz ki Allâh; elbette ancak O, (karşılıksız ve hesapsız verdiği için) rızık verenlerin hayırlısıdır. (Zâten diğer rızık verenler O’nun yarattığı rızkı ulaştırma sebebi olmaktan öte geçememektedir.)
59﴿ Kasem olsun ki; O (Allâh-u Te‘âlâ) onları girdirilecek çok değerli bir yer (olan cennetteki inci köşkler)e mutlaka girdirecektir ki onlar (kendisini çok beğenip) ondan râzı olacaktırlar. Zâten şüphesiz Allâh elbette (Kendi yolunda ölenlerin hâllerini de, şehit olmayı bekleyenlerin arzularını da pekiyi bilen bir) Alîm’dir, (inadına onlarla savaşanlara cezâlarını peşin vermeyip süre tanıyan bir) Halîm’dir.
60﴿ (Ey insan!) İşte sana! (Eziyet çeken muhâcirlere maddî-mânevî büyük rızıklar verileceği husûsunda vaad edilen mükâfât) budur! Zâten her kim (eziyet gördüğü kişiye) kendisine yapılan azâbın (fazlasıyla değil de, kısas olmak üzere bir) benzeriyle cezâlandırma yaparsa sonra da o (hakkını arayan) kişiye karşı (eziyete başvurularak) azgınlıkta bulunulursa, yemîn olsun ki; Allâh ona mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allâh elbette (mümin kullarından günah izlerini silen bir) Afüvv’dür, (görmezden gelme, afv ve ıslâh gibi Allâh-u Te‘âlâ’nın teşvik ettiği muâmeleleri bırakıp da kısas hakkını kullanarak intikam almaya çalışan kişinin ayıplarını tamâmen örten bir) Ğafûr’dur.
61﴿ (Ey Allâh için hicret eden kimse!) İşte sana! Bu (yardıma mazhar olacağına) şu sebeple (daha iyi îtikād etmen gerekmekte)dir ki; gerçekten Allâh (gündüzü uzatıp, geceyi kısaltarak) geceyi gündüz(ün için)e girdirmekte, (geceyi uzatıp, gündüzü kısaltarak) gündüzü(n saatlerini) de gecenin içerisine girdirmekte (ve böylece dilediğini yapmaya Kādir olduğunu size göstermekte)dir, bir de muhakkak Allâh (zulüm yapanla zulme uğrayan herkesin konuştuklarını hakkıyla duyan bir) Semî‘dir, (herkesin ne yaptığını tam mânâsıyla görüp karşılığını veren bir) Basîr’dir.
62﴿ (Ey insan!) İşte sana! (Allâh-u Te‘âlâ’nın) bu (üstün kudret ve ilim vasfına sâhip olduğuna) şu sebeple (daha iyi inanmanız îcâb etmekte)dir ki; gerçekten Allâh, (varlığı husûsunda kimseye muhtaç olmayıp her şeyi Kendisi vâr eden, dolayısıyla varlığı için başlangıç ve nihâyet düşünülemeyen) Hakk’ın ta Kendisidir, (müşriklerin) O’nun dışında (ilâh olarak) tapmakta oldukları ise, şüphesiz ki o (putlar) ancak bâtılın (ve ilâhlığı sâbit olmayan hattâ haddi zâtında varlığı dahî düşünülemeyen boş şeylerin) ta kendisidir. Bir de (şu sebeple bu inancını kesinleştir ki) muhakkak Allâh (var ya); ancak O, (tüm varlıklara karşı üstünlük sâhibi olan bir) Aliyy’dir, (ortaktan pek münezzeh ve çok büyük olan bir) Kebîr’dir.
63﴿ (Ey insan!) Görmedin mi ki; gerçekten Allâh gökten bir su indirmiştir de, bu sebeple toprak yemyeşil bir şey hâline dönüşmektedir. Şüphesiz ki Allâh (ilmi ve lütfu küçük-büyük her varlığa ulaşan, mahlûkātına yeterli olacak rızıkların miktârını bilen, tüm yaptıklarını sağlam ve yarayışlı yapan bir) Latîf’tir, (yarattıklarına yararlı olan şeyleri ve görünen-görünmeyen tüm yönetimleri kuşatıcı şekilde bilen, kullarının kalplerinde bulunan geçim endişesinden haberdâr olan ve hangi canlıya hangi rızkın uygun olacağını çok iyi bilen bir) Habîr’dir.
64﴿ Göklerde bulunan şeyler de, yerde olan şeyler de (yaratılış, mülkiyet ve yönetim bakımından) sâdece O (Allâh-u Azîmüşşâ)na âittir. Bir de şüphe yok ki Allâh; elbette ancak O, (her şey yok olduktan sonra varlığını sürdürecek olan ve hiçbir hususta hiçbir şeye muhtaç olmayan bir) Ğaniyy’dir, (övgüye lâyık üstün sıfatların tümüne sâhip olup kimse hamd etmese de bütün hamdler ancak Kendisine mahsus olan bir) Hamîd’dir.
سُورَةُ الْحَجِّ
الجزء ١٧
٣٣٨
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿٥٦
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ﴿٥٧
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿٥٨
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ ﴿٥٩
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ ﴿٦٠
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ ﴿٦١
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ ﴿٦٢
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ ﴿٦٣
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟ ﴿٦٤
Hac Sûresi
338
Cuz 17
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿٥٦
56﴿ İşte o (Kur’ân hakkındaki şüphelerin tamâmen kaybolacağı kıyâmet) gün(ün)de bütün mülk(ler hakkında tam bir yetki ve saltanatın) Allâh’a âit (olduğu herkesçe bilinecek)dir. O (inanan ve inanmaya)n (kul)-lar arasında O hüküm verecektir. Arık o kimseler ki; îmân etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler; (tabî ki onlar nîmetlerle dolu) Na‘îm cennetlerindedirler.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ﴿٥٧
57﴿ Ama o kimseler ki; kâfir olmuşturlar ve Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar; (Habîbim) artık işte sana! Onlar (var ya), ziyâde alçaltıcı (ve rezil edici) olan çok büyük bir azap sâdece onlara âittir.
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿٥٨
58﴿ Ama o kimseler ki; Allâh’ın yolunda (cihat için) hicret etmiştirler de, sonra (hicret esnâsında müşrikler tarafından şehit edilerek) öldürülmüştürler ya da (başka bir sebeple kendiliklerinden) ölmüştürler, (işte) andolsun ki; Allâh onları (berzah âleminde de, cennette de, ardı arkası kesilmeyen) çok güzel bir rızıkla mutlaka rızıklandıracaktır. Zâten şüphesiz ki Allâh; elbette ancak O, (karşılıksız ve hesapsız verdiği için) rızık verenlerin hayırlısıdır. (Zâten diğer rızık verenler O’nun yarattığı rızkı ulaştırma sebebi olmaktan öte geçememektedir.)
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ ﴿٥٩
59﴿ Kasem olsun ki; O (Allâh-u Te‘âlâ) onları girdirilecek çok değerli bir yer (olan cennetteki inci köşkler)e mutlaka girdirecektir ki onlar (kendisini çok beğenip) ondan râzı olacaktırlar. Zâten şüphesiz Allâh elbette (Kendi yolunda ölenlerin hâllerini de, şehit olmayı bekleyenlerin arzularını da pekiyi bilen bir) Alîm’dir, (inadına onlarla savaşanlara cezâlarını peşin vermeyip süre tanıyan bir) Halîm’dir.
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ ﴿٦٠
60﴿ (Ey insan!) İşte sana! (Eziyet çeken muhâcirlere maddî-mânevî büyük rızıklar verileceği husûsunda vaad edilen mükâfât) budur! Zâten her kim (eziyet gördüğü kişiye) kendisine yapılan azâbın (fazlasıyla değil de, kısas olmak üzere bir) benzeriyle cezâlandırma yaparsa sonra da o (hakkını arayan) kişiye karşı (eziyete başvurularak) azgınlıkta bulunulursa, yemîn olsun ki; Allâh ona mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allâh elbette (mümin kullarından günah izlerini silen bir) Afüvv’dür, (görmezden gelme, afv ve ıslâh gibi Allâh-u Te‘âlâ’nın teşvik ettiği muâmeleleri bırakıp da kısas hakkını kullanarak intikam almaya çalışan kişinin ayıplarını tamâmen örten bir) Ğafûr’dur.
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ ﴿٦١
61﴿ (Ey Allâh için hicret eden kimse!) İşte sana! Bu (yardıma mazhar olacağına) şu sebeple (daha iyi îtikād etmen gerekmekte)dir ki; gerçekten Allâh (gündüzü uzatıp, geceyi kısaltarak) geceyi gündüz(ün için)e girdirmekte, (geceyi uzatıp, gündüzü kısaltarak) gündüzü(n saatlerini) de gecenin içerisine girdirmekte (ve böylece dilediğini yapmaya Kādir olduğunu size göstermekte)dir, bir de muhakkak Allâh (zulüm yapanla zulme uğrayan herkesin konuştuklarını hakkıyla duyan bir) Semî‘dir, (herkesin ne yaptığını tam mânâsıyla görüp karşılığını veren bir) Basîr’dir.
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ ﴿٦٢
62﴿ (Ey insan!) İşte sana! (Allâh-u Te‘âlâ’nın) bu (üstün kudret ve ilim vasfına sâhip olduğuna) şu sebeple (daha iyi inanmanız îcâb etmekte)dir ki; gerçekten Allâh, (varlığı husûsunda kimseye muhtaç olmayıp her şeyi Kendisi vâr eden, dolayısıyla varlığı için başlangıç ve nihâyet düşünülemeyen) Hakk’ın ta Kendisidir, (müşriklerin) O’nun dışında (ilâh olarak) tapmakta oldukları ise, şüphesiz ki o (putlar) ancak bâtılın (ve ilâhlığı sâbit olmayan hattâ haddi zâtında varlığı dahî düşünülemeyen boş şeylerin) ta kendisidir. Bir de (şu sebeple bu inancını kesinleştir ki) muhakkak Allâh (var ya); ancak O, (tüm varlıklara karşı üstünlük sâhibi olan bir) Aliyy’dir, (ortaktan pek münezzeh ve çok büyük olan bir) Kebîr’dir.
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ ﴿٦٣
63﴿ (Ey insan!) Görmedin mi ki; gerçekten Allâh gökten bir su indirmiştir de, bu sebeple toprak yemyeşil bir şey hâline dönüşmektedir. Şüphesiz ki Allâh (ilmi ve lütfu küçük-büyük her varlığa ulaşan, mahlûkātına yeterli olacak rızıkların miktârını bilen, tüm yaptıklarını sağlam ve yarayışlı yapan bir) Latîf’tir, (yarattıklarına yararlı olan şeyleri ve görünen-görünmeyen tüm yönetimleri kuşatıcı şekilde bilen, kullarının kalplerinde bulunan geçim endişesinden haberdâr olan ve hangi canlıya hangi rızkın uygun olacağını çok iyi bilen bir) Habîr’dir.
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟ ﴿٦٤
64﴿ Göklerde bulunan şeyler de, yerde olan şeyler de (yaratılış, mülkiyet ve yönetim bakımından) sâdece O (Allâh-u Azîmüşşâ)na âittir. Bir de şüphe yok ki Allâh; elbette ancak O, (her şey yok olduktan sonra varlığını sürdürecek olan ve hiçbir hususta hiçbir şeye muhtaç olmayan bir) Ğaniyy’dir, (övgüye lâyık üstün sıfatların tümüne sâhip olup kimse hamd etmese de bütün hamdler ancak Kendisine mahsus olan bir) Hamîd’dir.