v02.01.25 Geliştirme Notları
Hac Sûresi
340
Cuz 17
73﴿ Ey o (müşrik) insanlar! (Allâh’tan başka tapılanların âcizliği hakkında, kıyâmete kadar memleketlerde dilden dile anlatılmaya değer çok) ilginç bir misal açıklanmıştır; artık onu iyice dinleyin! Sizin, Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta olduğunuz o şeyler gerçekten aslâ bir sinek bile yaratamazlar, velev ki onun (yaratılması) için bir araya gelmiş olsunlar! Üstelik (putların âcizliği o derece tescillenmiştir ki en güçsüz yaratık olan) sinek onlar(ın önüne koyulan yemeklerden veyâ üzerlerine sürülen kokulu boyalar)dan bir şey soyup alacak olsa, onu (bile) ondan kurtar(ıp geri al)amazlar. (Artık onlardan bir şey) isteyen (müşrikler) ve istekte bulunulan (putlardan her birinin) zayıf (ve âciz) kal(dığı ortaya çık)mıştır. (Nitekim putperestlerin kimden ne isteyeceklerini bilmediği, putların da onların hiçbir isteğini yerine getiremeyeceği delile muhtaç değildir.)
74﴿ O (şirk koşa)nlar Allâh’ı, hak ettiği değeriyle takdir etmediler (de o yüzden ibâdete lâyık olmayan şeyleri O’na ortak ettiler. Hâlbuki Allâh’a karşı gereken tâzim ve hürmet, O’nun yüce Zâtını ancak Kendisinin vasıfladığı üstün sıfatlarla mevsûf bilip, emrettiği gibi sâdece O’na ibâdet etmekten ibâretti). Şüphesiz ki Allâh elbette (her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kaviyy’dir, (hiç yenik düşmeyen ve yegâne gâlip olan bir) Azîz’dir.
75﴿ (Habîbim! Müşrikler senin peygamber olarak gönderilmeni kabullenemeyip: “Bizim aramızdan vahiy ona mı indirildi?!” dediler. Hâlbuki) Allâh meleklerden de (Cibrîl, Mîkâîl ve İsrâfîl (Aleyhimüsselâm) gibi) birtakım rasüller seçmekte (ve Kendisiyle peygamberleri arasında vahyi ulaştırmakla vesâir yönetimlerle onları görevlendirmekte)dir, insanlardan da (İbrâhîm, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed (Aleyhimüsselâm) gibi zatları Kendi adına diğer kullarına elçi göndermektedir)! Muhakkak ki Allâh (elçilerinin sözleri dâhil her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (ümmetlerin elçileri nasıl karşıladıkları dâhil her şeyi hakkıyla gören bir) Basîr’dir. (Artık hiçbir yaptığından mesûl olmayan bir Zât, peygamber olarak kimi seçip göndereceğini onlara soracak değildir!)
76﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) onların önlerinde (gelecek) olan şeyleri de, arkalarında (kalmış) bulunan şeyleri de (yaratılmışların geçmiş-gelecek, görülen ve görülmeyen her şeyini de) bilmektedir. Zâten bütün işler ancak Allâh’a döndürülecektir.
77﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Namaz kılarken) rükû yapın, secde yapın, ayrıca (tüm farzları yerine getirerek) Rabbinize ibâdet (ve kulluk) edin ve (yapacağınız, terk edeceğiniz her konuda en iyi ve en doğru olanı araştırarak nâfile ibâdetler, sıla-i rahim ve güzel ahlâka riâyet gibi) hayırlı şeyler yapın. Tâ ki siz felâh (ve kurtuluş)a erişebilesiniz.
78﴿ Allâh(ın dînini hâkim kılmak) için (kimsenin tenkidine aldırmayarak ve olanca gücünüzü sarf ederek) O’nun hak ettiği (ve sırf O’nun rızâsının hedeflendiği) bir cihâd ile cihatta bulunun. (Bu hizmete) sizi O seçmiştir ve (cihat emri dâhil) dîn(in hiçbir hükmün)de üzerinize hiçbir darlık (ve zorluk) yapmamıştır. (Arapların ekseriyetinin öz babası olan ve bütün ümmetin babası mesâbesinde olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de babası olması hasebiyle) babanız (sayılan) İbrâhîm’in milletine (ve dînine sarılın)! O (Allâh-u Te‘âlâ) bu (Kur’â)ndan önce (gönderilen Tevrât ve İncîl gibi kütüb-ü semâviyyede) de, işte bu (Kur’â)nda da sizi Müslümanlar diye adlandırmıştır ki, nihâyet (âhirete vardığınızda) o Rasûl (elçilik vazîfesini ulaştırdığına dâir) sizin üzerinize tam bir şâhit olacak, sizler de (peygamberlerin kendi ümmetlerine Allâh’ın elçiliğini ulaştırdığı husûsunda) bütün insanlar üzerine hakkıyla şâhitler olacaksınız! Artık siz (bu özel seçime mazhar olmanıza şükretmek için) o (farz) namazları hakkıyla kılın; zekâtı da verin ve (ibâdetlerinize güvenmeyip, her işinizde sâdece O’na güvenerek) Allâh(ın dîninin ahkâmın)a sımsıkı sarılın. (Ey müminler!) O ancak sizin Mevlânız (velînîmetiniz ve yardımcınız)dır. İşte O ne güzel Mevlâ (ve yardımcı)dır ve ne güzel Nasîr’dir (ki O’nun sâhip çıktığı kimse rezil olmaz, yardım ettiği kimse de mağlup olmaz). İmâm-ı Râğıb (Rahimehullâh)ın beyânı üzere cihat; düşmanı savma uğrunda olanca gücü kullanma anlamına gelmektedir ki üç kısımdır: Birincisi; kâfirler gibi, görünen düşmanlarla cihat yapmaktır. İkincisi; görülmeyen şeytanla mücâhededir. Üçüncüsü ise; nefisle savaşmaktır, tabî ki bu, görünen düşmanlarla cihattan daha büyüktür. Nitekim Câbir (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gazâdan dönmüş olan bir topluma: “En küçük cihattan en büyük cihâda hoş geldiniz!” buyurunca, onlar: “En büyük cihat nedir?” diye sordukları zaman: “Kulun, nefsinin kötü arzusuyla cihâdıdır!” buyurmuştur. (el-Beyhakî, ez-Zühd, rakam:374, sh:198; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, rakam:7345, 13/498) Tabî ki burada cihâdın üç kısmının birlikte kastedilmiş olmasını düşünmek daha uygundur. Nitekim Hasen (Radıyallâhu Anh) bu âyet-i kerîmeyi okuduktan sonra: “Kişi bir kılıç darbesi yemeden de Allâh yolunda cihat edebilir” diyerek bu mânâya işâret etmiştir. Ehl-i Sünnet dışı yanlış fikirlere sâhip olan bid‘at ehlinin bozuk inançlarını reddetme çabaları da bu cihâda evleviyetle dâhildir. (el-Âlûsî)
سُورَةُ الْحَجِّ
الجزء ١٧
٣٤٠
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ ﴿٧٣
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ ﴿٧٤
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ ﴿٧٥
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ ﴿٧٦
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ ﴿٧٧
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ ﴿٧٨
Hac Sûresi
340
Cuz 17
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ ﴿٧٣
73﴿ Ey o (müşrik) insanlar! (Allâh’tan başka tapılanların âcizliği hakkında, kıyâmete kadar memleketlerde dilden dile anlatılmaya değer çok) ilginç bir misal açıklanmıştır; artık onu iyice dinleyin! Sizin, Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta olduğunuz o şeyler gerçekten aslâ bir sinek bile yaratamazlar, velev ki onun (yaratılması) için bir araya gelmiş olsunlar! Üstelik (putların âcizliği o derece tescillenmiştir ki en güçsüz yaratık olan) sinek onlar(ın önüne koyulan yemeklerden veyâ üzerlerine sürülen kokulu boyalar)dan bir şey soyup alacak olsa, onu (bile) ondan kurtar(ıp geri al)amazlar. (Artık onlardan bir şey) isteyen (müşrikler) ve istekte bulunulan (putlardan her birinin) zayıf (ve âciz) kal(dığı ortaya çık)mıştır. (Nitekim putperestlerin kimden ne isteyeceklerini bilmediği, putların da onların hiçbir isteğini yerine getiremeyeceği delile muhtaç değildir.)
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ ﴿٧٤
74﴿ O (şirk koşa)nlar Allâh’ı, hak ettiği değeriyle takdir etmediler (de o yüzden ibâdete lâyık olmayan şeyleri O’na ortak ettiler. Hâlbuki Allâh’a karşı gereken tâzim ve hürmet, O’nun yüce Zâtını ancak Kendisinin vasıfladığı üstün sıfatlarla mevsûf bilip, emrettiği gibi sâdece O’na ibâdet etmekten ibâretti). Şüphesiz ki Allâh elbette (her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kaviyy’dir, (hiç yenik düşmeyen ve yegâne gâlip olan bir) Azîz’dir.
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ ﴿٧٥
75﴿ (Habîbim! Müşrikler senin peygamber olarak gönderilmeni kabullenemeyip: “Bizim aramızdan vahiy ona mı indirildi?!” dediler. Hâlbuki) Allâh meleklerden de (Cibrîl, Mîkâîl ve İsrâfîl (Aleyhimüsselâm) gibi) birtakım rasüller seçmekte (ve Kendisiyle peygamberleri arasında vahyi ulaştırmakla vesâir yönetimlerle onları görevlendirmekte)dir, insanlardan da (İbrâhîm, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed (Aleyhimüsselâm) gibi zatları Kendi adına diğer kullarına elçi göndermektedir)! Muhakkak ki Allâh (elçilerinin sözleri dâhil her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (ümmetlerin elçileri nasıl karşıladıkları dâhil her şeyi hakkıyla gören bir) Basîr’dir. (Artık hiçbir yaptığından mesûl olmayan bir Zât, peygamber olarak kimi seçip göndereceğini onlara soracak değildir!)
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ ﴿٧٦
76﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) onların önlerinde (gelecek) olan şeyleri de, arkalarında (kalmış) bulunan şeyleri de (yaratılmışların geçmiş-gelecek, görülen ve görülmeyen her şeyini de) bilmektedir. Zâten bütün işler ancak Allâh’a döndürülecektir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ ﴿٧٧
77﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Namaz kılarken) rükû yapın, secde yapın, ayrıca (tüm farzları yerine getirerek) Rabbinize ibâdet (ve kulluk) edin ve (yapacağınız, terk edeceğiniz her konuda en iyi ve en doğru olanı araştırarak nâfile ibâdetler, sıla-i rahim ve güzel ahlâka riâyet gibi) hayırlı şeyler yapın. Tâ ki siz felâh (ve kurtuluş)a erişebilesiniz.
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ ﴿٧٨
78﴿ Allâh(ın dînini hâkim kılmak) için (kimsenin tenkidine aldırmayarak ve olanca gücünüzü sarf ederek) O’nun hak ettiği (ve sırf O’nun rızâsının hedeflendiği) bir cihâd ile cihatta bulunun. (Bu hizmete) sizi O seçmiştir ve (cihat emri dâhil) dîn(in hiçbir hükmün)de üzerinize hiçbir darlık (ve zorluk) yapmamıştır. (Arapların ekseriyetinin öz babası olan ve bütün ümmetin babası mesâbesinde olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de babası olması hasebiyle) babanız (sayılan) İbrâhîm’in milletine (ve dînine sarılın)! O (Allâh-u Te‘âlâ) bu (Kur’â)ndan önce (gönderilen Tevrât ve İncîl gibi kütüb-ü semâviyyede) de, işte bu (Kur’â)nda da sizi Müslümanlar diye adlandırmıştır ki, nihâyet (âhirete vardığınızda) o Rasûl (elçilik vazîfesini ulaştırdığına dâir) sizin üzerinize tam bir şâhit olacak, sizler de (peygamberlerin kendi ümmetlerine Allâh’ın elçiliğini ulaştırdığı husûsunda) bütün insanlar üzerine hakkıyla şâhitler olacaksınız! Artık siz (bu özel seçime mazhar olmanıza şükretmek için) o (farz) namazları hakkıyla kılın; zekâtı da verin ve (ibâdetlerinize güvenmeyip, her işinizde sâdece O’na güvenerek) Allâh(ın dîninin ahkâmın)a sımsıkı sarılın. (Ey müminler!) O ancak sizin Mevlânız (velînîmetiniz ve yardımcınız)dır. İşte O ne güzel Mevlâ (ve yardımcı)dır ve ne güzel Nasîr’dir (ki O’nun sâhip çıktığı kimse rezil olmaz, yardım ettiği kimse de mağlup olmaz). İmâm-ı Râğıb (Rahimehullâh)ın beyânı üzere cihat; düşmanı savma uğrunda olanca gücü kullanma anlamına gelmektedir ki üç kısımdır: Birincisi; kâfirler gibi, görünen düşmanlarla cihat yapmaktır. İkincisi; görülmeyen şeytanla mücâhededir. Üçüncüsü ise; nefisle savaşmaktır, tabî ki bu, görünen düşmanlarla cihattan daha büyüktür. Nitekim Câbir (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gazâdan dönmüş olan bir topluma: “En küçük cihattan en büyük cihâda hoş geldiniz!” buyurunca, onlar: “En büyük cihat nedir?” diye sordukları zaman: “Kulun, nefsinin kötü arzusuyla cihâdıdır!” buyurmuştur. (el-Beyhakî, ez-Zühd, rakam:374, sh:198; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, rakam:7345, 13/498) Tabî ki burada cihâdın üç kısmının birlikte kastedilmiş olmasını düşünmek daha uygundur. Nitekim Hasen (Radıyallâhu Anh) bu âyet-i kerîmeyi okuduktan sonra: “Kişi bir kılıç darbesi yemeden de Allâh yolunda cihat edebilir” diyerek bu mânâya işâret etmiştir. Ehl-i Sünnet dışı yanlış fikirlere sâhip olan bid‘at ehlinin bozuk inançlarını reddetme çabaları da bu cihâda evleviyetle dâhildir. (el-Âlûsî)