v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
35
Cuz 2
225﴿ (Yanılma ve yanlış anlama yüzünden, doğru sanıp da yaptığınız) yeminlerinizdeki lağiv (ve kasıtsız kasemler) sebebiyle Allâh sizi (herhangi bir keffâretle sorumlu tutup) cezâlandırmaz velâkin (yalan olduğunu bile bile yemîn etmeniz durumunda) kalplerinizin kazanmış olduğu (günaha azmetme gibi kötü) şeyler yüzünden sizi cezâlandırır. Zâten Allâh (yanılarak yaptığınız yeminlerin sorumluluğunu çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (kasıtlı yaptığınız yeminlerde ise tevbe etmeniz için size mühlet verip hemen cezâ vermeyen) bir Halîm’dir.
226﴿ Kadınlarından (uzaklaşıp onlarla cimâ etmeyeceklerine dâir yemîn ederek) îlâ yapan kimseler için dört ay (cimâ etmeden) bekleme (hakkı) vardır. (Bu müddet zarfında eşine geri dönmeye veyâ boşamaya zorlanamazlar.) Ama eğer (bu aylar içinde yeminlerini bozup hanımlarıyla cimâ etmeye) dönerlerse, şüphesiz ki Allâh (keffâret vermeleri hâlinde, yemîn bozma günahlarını çokça afv eden) bir Ğafûr’dur, (eşine zarar verme günahından tevbe etmek isteyen kişilere keffâret vermeyi meşrû kılarak onlara çok acıdığını izhâr eden) bir Rahîm’dir.
227﴿ Ama eğer boşamaya karar verirler (de, bu müddet zarfında eşleriyle cimâ etmeyip, sürenin bitimini beklerler)se, şüphesiz ki Allâh (yeminlerini çok iyi duyan) bir Semî‘dir, (boşama niyeti taşıyıp taşımadıklarını hakkıyla bilen) bir Alîm’dir. Câhiliyet devrinde karısından istediği bir şeyi elde edemeyen erkekler, eşine birkaç sene yaklaşmayacaklarına yemîn ederler, böylece kadını ne dul, ne evli bir hâlde bırakarak zarara uğratırlardı. İslâm geldiğinde bu âyet-i kerîmenin inzâli ile, bu konudaki en uzun süre dört ayla sınırlanmış ve bu zaman zarfında cimâ ederek yemînini bozanların, keffâret vermeleri durumunda günahlarının bağışlanacağı vaad edilmiştir. Lâkin dört ay geçip de, mümkünse cimâ etmek, değilse söz vermek sûretiyle eşine dönmeyenlerin hanımları, Hanefî mezhebine göre; bir talâk-ı bâin ile boşanmış kabûl edilmiştir ki bu durumda yeni bir nikâh kıyılmadan birleşmeleri câiz olmaz.
228﴿ (Eşleri tarafından kendilerine) talâk verilmiş (ve bu sûretle boşanmış hür) kadınlar ise (kendileriyle cimâ edilmiş olmaları ve hayız görür durumda bulunmaları şartıyla), üç hayız (ve aralarındaki temizlikler süresince evlenmeksizin) kendi kendilerine bekle(melidi)rler. O (kadı)nların rahimlerinde Allâh’ın yaratmış olduğu (çocuk ve hayız hâli gibi) şeyleri gizlemeleri de kendileri için helâl olmaz. Eğer onlar Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelecek mahşer) gün(ün)e îmân ediyor oldu iseler (böyle bir şey yapmazlar, çünkü Allâh’a ve âhirete îmân, bu gibi büyük günahlara karşı cesâreti kırar). (Ey bu husustaki hükmü soran kişi!) İşte sana! Şâyet (koca eşine dönmek istediği hâlde kadın aksilik ederse) onların kocaları (da, eşlerine zarar vermek gibi kötü bir niyet taşımayıp, aralarında) bir ıslâhı (ve arayı düzeltmeyi) isterlerse, bu (üç hayız süresince beklemesi gereken iddet zarfı)nda kendi (eş)-lerini (nikâhlarına) döndürmeye tamâmen hak sâhibidir(ler, bu konuda erkeğin sözü kadınınkine tercih edilir. Ama bu müddet geçip eşlerine ric‘at etmemeleri durumunda bir talâk kesinleşmiş olacağından artık erkeğin hanımını nikâha zorlama hakkı kalmaz). Ayrıca o (kadı)nların üzerlerinde (erkeklere âit) bulunan (haklar)ın misli, o (kadı)nlar lehine de (erkekler üzerinde bir mesûliyet olarak) mârûf (olan; dînen ve örfen kabûl gören meşrû bir yol) ile mevcuttur. (Bu nedenle kadının, kocasının meşrû emir ve yasaklarına boyun eğip itâat etmesi gerektiği gibi, erkeğin de, kadına âit mehir, nafaka, güzel geçim ve zarardan koruma haklarını gözetmesi gerekir.) Ama (hak ve fazîlet bakımından) erkekler için o (kadı)nlara karşı üstün bir derece vardır. Allâh(-u Te‘âlâ hiçbir hükmüne îtirâz edilemeyecek kadar güçlü) bir Azîz’dir, (doğru ve güzel olandan başkasını emretmeyecek derecede hikmet sâhibi) bir Hakîm’dir. Erkeğin şâhitliğinin iki kadına denk olması, mîrastan tam hisse alması, diyet ödemekle mükellef tutulması, öldürülmesi hâlinde diyetinin tam olması, imamlık ve kadılığa (hâkimliğe) seçilmesi, karısını boşayabilmesi, ric‘î talakla boşadığında geri alabilmesi, üstüne evlenebilmesi gibi konular, bu “Üstün derece”nin îzâhına birer örnek teşkil etmektedirler. (el-Beyzâvî, 1/141, en-Nesefî, 1/188, el-Hâzin, 1/344, el-Âlûsî, 3/295)
229﴿ (Şerîata göre dönüşü mümkün olan) o talâk (ve boşama câhiliyet devrinde olduğu gibi yüzlerce kere tekrarlanamaz. İslâm’a göre ancak) iki keredir; artık ondan sonra (kocanın yapması gereken şey) ya (dönüş yapıp) mârûf (ve güzel geçim) ile (eşini nikâhında) tutmak veyâ (dönüş yapmayıp ya da üçüncü talâkı verip) iyilikte bulunarak (ve zarara uğratmayarak) salıvermektir. (Ey kocalar! Eşlerinizi boşayacağınız zaman) onlara (mehir hakkı yâhut sadaka veyâ hediye olarak) vermiş olduğunuz şeylerden en ufak bir şeyi dahî (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Lâkin (karı-kocanın) ikisi de Allâh’ın (evlilik haklarıyla alâkalı) hudûdunu (muhâfaza edip, hükümlerini) hakkıyla tatbik edemeyeceklerinden korkarlarsa (o durumda adamın karısından bedel alması) müstesnâ! İşte (ey hâkimler! Siz de) o ikisinin Allâh’ın (karı-koca haklarıyla ilgili) hudûdunu (muhâfaza edemeyip O’nun hükümlerini) hakkıyla yerine getiremeyeceklerinden korkar (ve birtakım emârelere dayanarak onların geçinemeyeceği kanâatine varır)sanız, (ikisi arasında hüküm verirken şunu bilin ki; kadının) kendisini (boşaması için) fidye (olarak malından kocasına) verdiği şeyde (de, kocanın hul‘ bedeli almasında da) ikisi üzerine de hiçbir günah yoktur. (Ey mümin!) İşte sana! (Yemîn, îlâ, talâk ve hul‘ gibi) bun(ca İlâhî kānun)lar Allâh’ın sınırlarıdır, artık bunları aşmayın. Ama her kim Allâh’ın hudûdunu geçerse, işte sana! Ancak onlar (nefislerine) zulmedenlerin ta kendileridir.
230﴿ (Ayrı ayrı veyâ bir anda iki defâ eşini boşamış olan kişi) sonra eğer (üçüncü kere de) onu boşarsa, artık o (kadın), bundan sonra o (kocası)ndan başka bir eşle evlen(ip cimâ et)medikçe o (eski kocası)na helâl olmaz. Şâyet o (boşandığı eşinden sonra evlendiği koca) da onu boşar ve o (önceki eşlerin her) ikisi (bu sefer) Allâh’ın (evlilikle alâkalı) hudûdunu (ve hükümlerini) hakkıyla tatbik edebileceklerini zan (ve ümit) ederlerse, artık o ikisinin birbirine dönmelerinde ikisi üzerine de hiçbir günah yoktur. (Habîbim!) İşte sana! Bunlar Allâh’ın (karı-koca hakkında ortaya koyduğu) hudûdudur! O bunları bir toplum için iyice açıklamaktadır ki onlar (bu hükümlerin Allâh tarafından meşrû edildiğini) bilmekte (ve gereğiyle amel etmekte)dirler.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٢
٣٥
لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ ﴿٢٢٥
لِلَّذ۪ينَ يُؤْلُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَٓاؤُ۫ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٢٢٦
وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢٢٧
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿٢٢٨
اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٢٩
فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۜ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يَتَرَاجَعَٓا اِنْ ظَنَّٓا اَنْ يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٢٣٠
Bakara Sûresi
35
Cuz 2
لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ ﴿٢٢٥
225﴿ (Yanılma ve yanlış anlama yüzünden, doğru sanıp da yaptığınız) yeminlerinizdeki lağiv (ve kasıtsız kasemler) sebebiyle Allâh sizi (herhangi bir keffâretle sorumlu tutup) cezâlandırmaz velâkin (yalan olduğunu bile bile yemîn etmeniz durumunda) kalplerinizin kazanmış olduğu (günaha azmetme gibi kötü) şeyler yüzünden sizi cezâlandırır. Zâten Allâh (yanılarak yaptığınız yeminlerin sorumluluğunu çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (kasıtlı yaptığınız yeminlerde ise tevbe etmeniz için size mühlet verip hemen cezâ vermeyen) bir Halîm’dir.
لِلَّذ۪ينَ يُؤْلُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَٓاؤُ۫ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٢٢٦
226﴿ Kadınlarından (uzaklaşıp onlarla cimâ etmeyeceklerine dâir yemîn ederek) îlâ yapan kimseler için dört ay (cimâ etmeden) bekleme (hakkı) vardır. (Bu müddet zarfında eşine geri dönmeye veyâ boşamaya zorlanamazlar.) Ama eğer (bu aylar içinde yeminlerini bozup hanımlarıyla cimâ etmeye) dönerlerse, şüphesiz ki Allâh (keffâret vermeleri hâlinde, yemîn bozma günahlarını çokça afv eden) bir Ğafûr’dur, (eşine zarar verme günahından tevbe etmek isteyen kişilere keffâret vermeyi meşrû kılarak onlara çok acıdığını izhâr eden) bir Rahîm’dir.
وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢٢٧
227﴿ Ama eğer boşamaya karar verirler (de, bu müddet zarfında eşleriyle cimâ etmeyip, sürenin bitimini beklerler)se, şüphesiz ki Allâh (yeminlerini çok iyi duyan) bir Semî‘dir, (boşama niyeti taşıyıp taşımadıklarını hakkıyla bilen) bir Alîm’dir. Câhiliyet devrinde karısından istediği bir şeyi elde edemeyen erkekler, eşine birkaç sene yaklaşmayacaklarına yemîn ederler, böylece kadını ne dul, ne evli bir hâlde bırakarak zarara uğratırlardı. İslâm geldiğinde bu âyet-i kerîmenin inzâli ile, bu konudaki en uzun süre dört ayla sınırlanmış ve bu zaman zarfında cimâ ederek yemînini bozanların, keffâret vermeleri durumunda günahlarının bağışlanacağı vaad edilmiştir. Lâkin dört ay geçip de, mümkünse cimâ etmek, değilse söz vermek sûretiyle eşine dönmeyenlerin hanımları, Hanefî mezhebine göre; bir talâk-ı bâin ile boşanmış kabûl edilmiştir ki bu durumda yeni bir nikâh kıyılmadan birleşmeleri câiz olmaz.
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿٢٢٨
228﴿ (Eşleri tarafından kendilerine) talâk verilmiş (ve bu sûretle boşanmış hür) kadınlar ise (kendileriyle cimâ edilmiş olmaları ve hayız görür durumda bulunmaları şartıyla), üç hayız (ve aralarındaki temizlikler süresince evlenmeksizin) kendi kendilerine bekle(melidi)rler. O (kadı)nların rahimlerinde Allâh’ın yaratmış olduğu (çocuk ve hayız hâli gibi) şeyleri gizlemeleri de kendileri için helâl olmaz. Eğer onlar Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelecek mahşer) gün(ün)e îmân ediyor oldu iseler (böyle bir şey yapmazlar, çünkü Allâh’a ve âhirete îmân, bu gibi büyük günahlara karşı cesâreti kırar). (Ey bu husustaki hükmü soran kişi!) İşte sana! Şâyet (koca eşine dönmek istediği hâlde kadın aksilik ederse) onların kocaları (da, eşlerine zarar vermek gibi kötü bir niyet taşımayıp, aralarında) bir ıslâhı (ve arayı düzeltmeyi) isterlerse, bu (üç hayız süresince beklemesi gereken iddet zarfı)nda kendi (eş)-lerini (nikâhlarına) döndürmeye tamâmen hak sâhibidir(ler, bu konuda erkeğin sözü kadınınkine tercih edilir. Ama bu müddet geçip eşlerine ric‘at etmemeleri durumunda bir talâk kesinleşmiş olacağından artık erkeğin hanımını nikâha zorlama hakkı kalmaz). Ayrıca o (kadı)nların üzerlerinde (erkeklere âit) bulunan (haklar)ın misli, o (kadı)nlar lehine de (erkekler üzerinde bir mesûliyet olarak) mârûf (olan; dînen ve örfen kabûl gören meşrû bir yol) ile mevcuttur. (Bu nedenle kadının, kocasının meşrû emir ve yasaklarına boyun eğip itâat etmesi gerektiği gibi, erkeğin de, kadına âit mehir, nafaka, güzel geçim ve zarardan koruma haklarını gözetmesi gerekir.) Ama (hak ve fazîlet bakımından) erkekler için o (kadı)nlara karşı üstün bir derece vardır. Allâh(-u Te‘âlâ hiçbir hükmüne îtirâz edilemeyecek kadar güçlü) bir Azîz’dir, (doğru ve güzel olandan başkasını emretmeyecek derecede hikmet sâhibi) bir Hakîm’dir. Erkeğin şâhitliğinin iki kadına denk olması, mîrastan tam hisse alması, diyet ödemekle mükellef tutulması, öldürülmesi hâlinde diyetinin tam olması, imamlık ve kadılığa (hâkimliğe) seçilmesi, karısını boşayabilmesi, ric‘î talakla boşadığında geri alabilmesi, üstüne evlenebilmesi gibi konular, bu “Üstün derece”nin îzâhına birer örnek teşkil etmektedirler. (el-Beyzâvî, 1/141, en-Nesefî, 1/188, el-Hâzin, 1/344, el-Âlûsî, 3/295)
اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٢٩
229﴿ (Şerîata göre dönüşü mümkün olan) o talâk (ve boşama câhiliyet devrinde olduğu gibi yüzlerce kere tekrarlanamaz. İslâm’a göre ancak) iki keredir; artık ondan sonra (kocanın yapması gereken şey) ya (dönüş yapıp) mârûf (ve güzel geçim) ile (eşini nikâhında) tutmak veyâ (dönüş yapmayıp ya da üçüncü talâkı verip) iyilikte bulunarak (ve zarara uğratmayarak) salıvermektir. (Ey kocalar! Eşlerinizi boşayacağınız zaman) onlara (mehir hakkı yâhut sadaka veyâ hediye olarak) vermiş olduğunuz şeylerden en ufak bir şeyi dahî (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Lâkin (karı-kocanın) ikisi de Allâh’ın (evlilik haklarıyla alâkalı) hudûdunu (muhâfaza edip, hükümlerini) hakkıyla tatbik edemeyeceklerinden korkarlarsa (o durumda adamın karısından bedel alması) müstesnâ! İşte (ey hâkimler! Siz de) o ikisinin Allâh’ın (karı-koca haklarıyla ilgili) hudûdunu (muhâfaza edemeyip O’nun hükümlerini) hakkıyla yerine getiremeyeceklerinden korkar (ve birtakım emârelere dayanarak onların geçinemeyeceği kanâatine varır)sanız, (ikisi arasında hüküm verirken şunu bilin ki; kadının) kendisini (boşaması için) fidye (olarak malından kocasına) verdiği şeyde (de, kocanın hul‘ bedeli almasında da) ikisi üzerine de hiçbir günah yoktur. (Ey mümin!) İşte sana! (Yemîn, îlâ, talâk ve hul‘ gibi) bun(ca İlâhî kānun)lar Allâh’ın sınırlarıdır, artık bunları aşmayın. Ama her kim Allâh’ın hudûdunu geçerse, işte sana! Ancak onlar (nefislerine) zulmedenlerin ta kendileridir.
فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۜ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يَتَرَاجَعَٓا اِنْ ظَنَّٓا اَنْ يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٢٣٠
230﴿ (Ayrı ayrı veyâ bir anda iki defâ eşini boşamış olan kişi) sonra eğer (üçüncü kere de) onu boşarsa, artık o (kadın), bundan sonra o (kocası)ndan başka bir eşle evlen(ip cimâ et)medikçe o (eski kocası)na helâl olmaz. Şâyet o (boşandığı eşinden sonra evlendiği koca) da onu boşar ve o (önceki eşlerin her) ikisi (bu sefer) Allâh’ın (evlilikle alâkalı) hudûdunu (ve hükümlerini) hakkıyla tatbik edebileceklerini zan (ve ümit) ederlerse, artık o ikisinin birbirine dönmelerinde ikisi üzerine de hiçbir günah yoktur. (Habîbim!) İşte sana! Bunlar Allâh’ın (karı-koca hakkında ortaya koyduğu) hudûdudur! O bunları bir toplum için iyice açıklamaktadır ki onlar (bu hükümlerin Allâh tarafından meşrû edildiğini) bilmekte (ve gereğiyle amel etmekte)dirler.