v02.01.25 Geliştirme Notları
Nûr Sûresi
355
Cuz 18
44﴿ Allâh gece ile gündüzü (birbiri ardınca getirerek, birinin saatlerini eksiltip diğerine ekleyerek, ayrıca sıcaklık ve soğukluk durumlarını değiştirerek) çokça çevirmektedir. (Ey insan!) İşte sana! Gerçekten bu (anlatıla)n(lar)da, basîretlere (ve düşünen akıllara) sâhip kimseler için elbette çok büyük bir ibret vardır (ki, böylece onlar Kadîm yaratıcının varlığına, birliğine, üstün gücüne ve sonsuz ilmine dâir yakînî bir inanca sâhip olabilirler).
45﴿ Yine (O yüce) Allâh (yerde) hareket eden her bir canlıyı bir sudan yaratmış (ve suyu, o yaratığın dört temel unsurundan biri yapmış)tır. İşte onlardan (sürüngenler gibi) karnı üzere yürümekte olanlar vardır; onlardan (insanlar ve kuşlar gibi) iki ayak üzere yürümekte bulunanlar da vardır; yine onlardan (davarlar vesâir hayvanlar gibi) dört (ayak) üzerinde yürümekte olanlar vardır. (Aklınız erse de, ermese de) Allâh murâd ettiği şeyleri (dilediği şekilde) yaratmaktadır. Şüphesiz ki Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten ve Kendisine hiçbir şey zor gelmeyen bir) Kadîr’dir.
46﴿ Andolsun ki; elbette Biz gerçekten kendileri(nin mânâları) çok açık olan /kendileri (hem lafızlarının, hem de mânâlarının ihtivâ ettiği türlü türlü delillerle hakîkatleri) iyice açıklayıcı olan/ nice âyetler indirdik. Böylece Allâh (delilleri düşünerek hidâyeti seçtiğini bildiği için, doğru inanca muvaffak kılmayı) dilediği kimseleri dosdoğru (bir şekilde cennete kavuşturacak) olan bir yola hidâyet etmektedir.
47﴿ Ama o (Allâh’ın hidâyetinden mahrum kalarak münâfık ola)nlar (îmân etmeksizin sâdece dilleriyle): “Biz Allâh’a da, o Rasûl’e de îmân ettik ve (onların emir ve yasaklarına) itâat ettik” derler. (Habîbim!) Sonra işte sana! Bunun ardından onlardan (bozgunculukta aşırı giden) bir fırka (bu iddiânın gereğini yerine getirmekten) yüz çevirir. İşte sana! Zâten onlar (gerçek mânâda) aslâ mümin kimseler değildiler. Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zamânında bir adamla diğerinin arasında husûmet olduğu zaman hakem olarak Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çağrılması durumunda haklı olduğunu bilirse kabûl ederdi, çünkü Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ona hakkını vereceğini bilirdi. Ama zulüm yapmak niyetindeyse o zaman Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hükmüne çağrıldığında yüz çevirir ve başka hakemlere mürâcaat isterdi. İşte bu ve bir sonraki âyet-i kerîme böyle münâfık kimseler hakkında nâzil olmuştur ki bu âyet-i kerîmeden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Her kimin kendisiyle (Müslüman) kardeşi arasında (dâvâlık) bir şey bulunur da o kişi onu Müslümanların hâkimlerinden bir hakeme dâvet ettiği hâlde o icâbet etmezse işte o kişi zâlimdir kendisi için hiçbir hak yoktur” buyurdu. (İbnü Ebî Hâtim, 8/2622-2623; İbnü Kesîr, 6/81, ed-Dürru’l-mensûr, 11/94)
48﴿ Yine onlar Allâh(ın karârın)a ve aralarında (ihtilâf ettikleri konuda) hüküm vermesi için O’nun Rasûlüne çağrıldıkları zaman içlerinden bir fırka (haksız olduklarını bildikleri için, İslâm’ın hükmünden) birdenbire yüz çevirici kimselerdir.
49﴿ Ama hak onların (aleyhine değil de) lehine olursa, itâat eden kimseler olarak süratle o (Rasûl’ün karârı)na gelirler.
50﴿ Onların kalplerinde (kâfirlik ve zâlimliğe meyil gibi) bir nevî hastalık mı vardır; yoksa (senden bir yanlışlık görüp de güvenleri sarsılarak senin hakkında) şüphe mi ettiler yâhut Allâh’ın ve Rasûlünün (yanlış karar vererek) onlara zulüm (ve haksızlık) yapacağından mı korkuyorlar?! Hayır! (Bu sayılanların hiçbiri mevzubahis değildir, çünkü onlar İslâm’ın verdiği hükmün âdil olacağını pekâlâ bilmektedir. Habîbim!) İşte sana! (Aslında) ancak onlar (başkalarına haksızlığa yeltenen) zâlimlerin ta kendileridir.
51﴿ O (îmân sâhibi ola)nlar Allâh(ın karârın)a ve aralarında (tartışılan meselelerde) hüküm vermesi için (O’nun hükmünü açıklayacak olan) Rasûlüne çağrıldıkları zaman, müminlerin sözü ancak: “İşittik ve itâat ettik” demeleri olmuştur. (Onlara yakışan budur!) (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar felâha erenlerin ta kendileridir.
52﴿ Zâten her kim Allâh’a ve Rasûlüne itâat eder de, (geçmiş günahları yüzünden) Allâh’tan korkar ve (gelecekte de) O’n(un yasakların)dan hakkıyla sakınırsa, işte sana! Ancak onlar (sonsuz nîmetleri kazanarak) kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
53﴿ (Habîbim!) Bir de o (münâfık ola)nlar yeminlerinde son derece gayret ederek Allâh’a yemîn ettiler ki; andolsun sen kendilerine (cihâda çıkmaları için) emir verecek olursan, elbette kesinlikle çıkacaklar. De ki: “(Yalan yere) yemîn etmeyin. Çünkü (sizin bu itâatiniz, yalan olduğu) bilinen bir tâattir./(Meşrû) tanınan (şekilde gücünüze göre) bir itâat (etmeniz yalan yere yemîn etmekten çok faydalıdır)./ Şüphesiz ki Allâh sizin yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen ve görünmeyen tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan ve herkese hak ettiği karşılığı verecek olan bir) Habîr’dir.”
سُورَةُ النُّورِ
الجزء ١٨
٣٥٥
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿٤٤
وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٤٥
لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٤٦
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٤٧
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٤٨
وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ ﴿٤٩
اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟ ﴿٥٠
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥١
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ ﴿٥٢
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٥٣
Nûr Sûresi
355
Cuz 18
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ ﴿٤٤
44﴿ Allâh gece ile gündüzü (birbiri ardınca getirerek, birinin saatlerini eksiltip diğerine ekleyerek, ayrıca sıcaklık ve soğukluk durumlarını değiştirerek) çokça çevirmektedir. (Ey insan!) İşte sana! Gerçekten bu (anlatıla)n(lar)da, basîretlere (ve düşünen akıllara) sâhip kimseler için elbette çok büyük bir ibret vardır (ki, böylece onlar Kadîm yaratıcının varlığına, birliğine, üstün gücüne ve sonsuz ilmine dâir yakînî bir inanca sâhip olabilirler).
وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٤٥
45﴿ Yine (O yüce) Allâh (yerde) hareket eden her bir canlıyı bir sudan yaratmış (ve suyu, o yaratığın dört temel unsurundan biri yapmış)tır. İşte onlardan (sürüngenler gibi) karnı üzere yürümekte olanlar vardır; onlardan (insanlar ve kuşlar gibi) iki ayak üzere yürümekte bulunanlar da vardır; yine onlardan (davarlar vesâir hayvanlar gibi) dört (ayak) üzerinde yürümekte olanlar vardır. (Aklınız erse de, ermese de) Allâh murâd ettiği şeyleri (dilediği şekilde) yaratmaktadır. Şüphesiz ki Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten ve Kendisine hiçbir şey zor gelmeyen bir) Kadîr’dir.
لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٤٦
46﴿ Andolsun ki; elbette Biz gerçekten kendileri(nin mânâları) çok açık olan /kendileri (hem lafızlarının, hem de mânâlarının ihtivâ ettiği türlü türlü delillerle hakîkatleri) iyice açıklayıcı olan/ nice âyetler indirdik. Böylece Allâh (delilleri düşünerek hidâyeti seçtiğini bildiği için, doğru inanca muvaffak kılmayı) dilediği kimseleri dosdoğru (bir şekilde cennete kavuşturacak) olan bir yola hidâyet etmektedir.
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٤٧
47﴿ Ama o (Allâh’ın hidâyetinden mahrum kalarak münâfık ola)nlar (îmân etmeksizin sâdece dilleriyle): “Biz Allâh’a da, o Rasûl’e de îmân ettik ve (onların emir ve yasaklarına) itâat ettik” derler. (Habîbim!) Sonra işte sana! Bunun ardından onlardan (bozgunculukta aşırı giden) bir fırka (bu iddiânın gereğini yerine getirmekten) yüz çevirir. İşte sana! Zâten onlar (gerçek mânâda) aslâ mümin kimseler değildiler. Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zamânında bir adamla diğerinin arasında husûmet olduğu zaman hakem olarak Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çağrılması durumunda haklı olduğunu bilirse kabûl ederdi, çünkü Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ona hakkını vereceğini bilirdi. Ama zulüm yapmak niyetindeyse o zaman Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hükmüne çağrıldığında yüz çevirir ve başka hakemlere mürâcaat isterdi. İşte bu ve bir sonraki âyet-i kerîme böyle münâfık kimseler hakkında nâzil olmuştur ki bu âyet-i kerîmeden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Her kimin kendisiyle (Müslüman) kardeşi arasında (dâvâlık) bir şey bulunur da o kişi onu Müslümanların hâkimlerinden bir hakeme dâvet ettiği hâlde o icâbet etmezse işte o kişi zâlimdir kendisi için hiçbir hak yoktur” buyurdu. (İbnü Ebî Hâtim, 8/2622-2623; İbnü Kesîr, 6/81, ed-Dürru’l-mensûr, 11/94)
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٤٨
48﴿ Yine onlar Allâh(ın karârın)a ve aralarında (ihtilâf ettikleri konuda) hüküm vermesi için O’nun Rasûlüne çağrıldıkları zaman içlerinden bir fırka (haksız olduklarını bildikleri için, İslâm’ın hükmünden) birdenbire yüz çevirici kimselerdir.
وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ ﴿٤٩
49﴿ Ama hak onların (aleyhine değil de) lehine olursa, itâat eden kimseler olarak süratle o (Rasûl’ün karârı)na gelirler.
اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟ ﴿٥٠
50﴿ Onların kalplerinde (kâfirlik ve zâlimliğe meyil gibi) bir nevî hastalık mı vardır; yoksa (senden bir yanlışlık görüp de güvenleri sarsılarak senin hakkında) şüphe mi ettiler yâhut Allâh’ın ve Rasûlünün (yanlış karar vererek) onlara zulüm (ve haksızlık) yapacağından mı korkuyorlar?! Hayır! (Bu sayılanların hiçbiri mevzubahis değildir, çünkü onlar İslâm’ın verdiği hükmün âdil olacağını pekâlâ bilmektedir. Habîbim!) İşte sana! (Aslında) ancak onlar (başkalarına haksızlığa yeltenen) zâlimlerin ta kendileridir.
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥١
51﴿ O (îmân sâhibi ola)nlar Allâh(ın karârın)a ve aralarında (tartışılan meselelerde) hüküm vermesi için (O’nun hükmünü açıklayacak olan) Rasûlüne çağrıldıkları zaman, müminlerin sözü ancak: “İşittik ve itâat ettik” demeleri olmuştur. (Onlara yakışan budur!) (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar felâha erenlerin ta kendileridir.
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ ﴿٥٢
52﴿ Zâten her kim Allâh’a ve Rasûlüne itâat eder de, (geçmiş günahları yüzünden) Allâh’tan korkar ve (gelecekte de) O’n(un yasakların)dan hakkıyla sakınırsa, işte sana! Ancak onlar (sonsuz nîmetleri kazanarak) kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٥٣
53﴿ (Habîbim!) Bir de o (münâfık ola)nlar yeminlerinde son derece gayret ederek Allâh’a yemîn ettiler ki; andolsun sen kendilerine (cihâda çıkmaları için) emir verecek olursan, elbette kesinlikle çıkacaklar. De ki: “(Yalan yere) yemîn etmeyin. Çünkü (sizin bu itâatiniz, yalan olduğu) bilinen bir tâattir./(Meşrû) tanınan (şekilde gücünüze göre) bir itâat (etmeniz yalan yere yemîn etmekten çok faydalıdır)./ Şüphesiz ki Allâh sizin yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen ve görünmeyen tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan ve herkese hak ettiği karşılığı verecek olan bir) Habîr’dir.”