v02.01.25 Geliştirme Notları
Nûr Sûresi
357
Cuz 18
59﴿ Ayrıca siz(in gibi hürler)den (olan) çocuklar (bülûğa erip) rüyâlan(arak erkeklik bakımından olgunlaş)maya ulaştıkları zaman, onlardan önceki (bülûğa ermiş) kimseler (yanınıza girerken dâimâ) izin istediği gibi onlar da (her vakit) izin istesinler! İşte sana! Allâh (çok kıymetli) âyetlerini böylece (tam bir tafsîlatla) sizin için beyân etmektedir. Zâten Allâh (açıkladığı hükümlerin hikmetlerini çok iyi bilen bir) Alîm’dir, (bütün hükümlerinde kulların kârlarını esas alan bir) Hakîm’dir.
60﴿ Ayrıca kendileri (hayızdan ve çocuk doğurmaktan geri kalarak) oturmuş o kadınlar ki (yaşlılıklarından dolayı) hiçbir nikâh (ve evlilik) ümîd etmemektedirler; işte onların (saç, boyun, boğaz ve diz gibi gizlemeleri gereken) herhangi bir ziynet (yerlerin)i açığa çıkarma çabasında olmayan kimseler olarak (çâr, çarşaf ve ferâce gibi dış) elbiselerini (çıkarıp bir kenara) bırakmaları husûsunda onlar üzerine hiçbir günah olmamıştır. Ama (onların da gençler gibi çarşaflarını çıkarmayarak) iffetli olmaya çalışmaları onlar(ın töhmetten uzak kalmaları) için daha iyidir. Zâten Allâh (onların erkeklerle ne konuştuklarını hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (maksatlarını pekiyi bilen bir) Alîm’dir. Görüldüğü gibi; bu hüküm, şehvetten kesilen çok yaşlı kadınlara örtünme husûsunda belli şartlar çerçevesinde biraz daha serbest hareket imkânı vermekteyse de: “Her düşeni bir kapan bulunur” kelâmınca; onların da tesettüre son derece riâyetleri daha uygun görülmüştür.
61﴿ (Ey özürlü kimseler! Sağlıklı kişiler sizinle birlikte oturup yemek istemezler düşüncesiyle veyâ gazâya çıkarken evlerinin anahtarlarını size teslim edenler, evlerinden bir şey yemeniz husûsunda size izin vermiş olsalar da, gönülden rızâ göstermezler endişesiyle onlarla birlikte yemekten ya da evlerine girip ihtiyaçlarınızı gidermekten geri kalmayın! Ey sağlıklı kişiler! Siz de özürlü kişilerle birlikte yerken, hak geçer endişesine kapılmayın. Zîrâ) kendi (eşlerinize ve çocuklarınıza âit) evlerinizden yâhut babalarınızın evlerinden veyâ annelerinizin evlerinden ya da erkek kardeşlerinizin evlerinden yâhut kız kardeşlerinizin evlerinden veyâ amcalarınızın evlerinden ya da halalarınızın evlerinden yâhut dayılarınızın evlerinden veyâ teyzelerinizin evlerinden ya da (vekâleten veyâ koruma görevlisi olarak) anahtarlarına mâlik (ve sâhip) olduğunuz (kölelerinizin evlerinden veyâ bostan ve ağıl gibi) şeylerden yâhut (kendileri yokken evlerine girip yediğinizde son derece memnun olacaklarını bildiğiniz) dostlarınız(ın mekânların)dan (bir şeyler alıp) yemeniz husûsunda, kör olan kimse üzerine hiçbir zorluk (ve günah) olmamıştır; topal üzerine de hiçbir zorluk (ve vebâl) yoktur; hasta üzerine de hiçbir zorluk (ve günah) yoktur; (bu sayılan yerlerden bir şey alıp yemenizde) kendi nefisleriniz aleyhine de (bir günah) yoktur. (Ey Müslümanlar! Kiminiz tek başına misâfirsiz yemekten çekiniyorsunuz, kiminiz de bir misâfir geldiğinde mutlaka birlikte yemek için sıkıntılar çekiyorsunuz, bâzınız kimin ne kadar yediği husûsunda hak geçmesinden korkarak veyâ zengin fakir ayırımı yüzünden birlikte yemekten sakınıyorsunuz ama bunlara lüzum yoktur, zîrâ) sizin bir araya gelici olarak veyâ dağınık kimseler hâlinde (tek tek) yemenizde sizin üzerinize hiçbir günah olmamıştır. Artık siz (bahsi geçen mekânlardan) birtakım evlere girdiğiniz zaman, Allâh tarafından (vaad edilen büyük sevaplarla) çokça bereketlenmiş, (duyanın gönlünü de) çok hoş (eden, hayırlı ve uzun) bir hayat dileğiyle (din ve nesep bakımından) kendi nefisleriniz (mesâbesinde olan bu kişiler)e hemen selâm verin /(girdiğiniz yerler boş veyâ mescit gibi yerlerse: “Selâm bize ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine olsun” anlamına gelen: “es-Selâmü aleynâ ve alâ i‘bâdillâhi’s-sâlihîn” sözünü söyleyerek) kendi nefislerinize hemen selâm verin/. (Ey mümin!) İşte sana! Allâh bu (üstün ahkâmı ihtivâ eden) âyetleri böylece (misli görülmemiş bir açıklamayla) sizin için beyân etmektedir. Tâ ki siz (açıklanan hükümleri iyice) anlayasınız (da gereğiyle amel ederek iki cihan saâdetini kazanasınız)! İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ: “Ey îmân edenler! Aranızda mallarınızı bâtıl yolla yemeyin” âyetini indirince, Müslümanlar, hasta, kötürüm, topal ve kör gibi özürlülerle birlikte yemekten çekinmeye başladılar ve: “Yemek bizim en değerli malımız, Allâh bize mallarımızı bâtıl yolla yemeyi yasakladığına göre dikkatli olmalıyız, çünkü görmeyen kişi yemeğin güzel tarafını fark edemez, topal rahat oturup yemekte bize iştirâk edemez, hasta da iştahsız olacağından hakkını yiyemeyebilir” gibi laflar ederek sıkıntıya girdiler. Ayrıca özürlüler, misâfir olarak birinin evine giderlerdi. Ev sâhibi onlara ikrâm edecek bir şey bulamayınca onları alır, âyette zikredilen yakınlarının evlerine götürüp yedirirdi. Kötürümler de: “Bizi aldı başkasının evine götürdü” diyerek bu hususta sıkıntıya girerlerdi. Yine böylece cihâda gidenler evlerinin anahtarlarını kötürümlere verir ve: “Biz size evimizde bulunandan yemenizi helâl ettik” derlerdi. Ama özürlüler: “Sâhibi olmayan evlere giremeyiz” diyerek bundan sakınırlardı. İşte Allâh-u Te‘âlâ da bu âyet-i kerîmeyi indirerek onlardan bu sıkıntıları giderdi ve bu hususta mesûliyeti kaldırdı. (el-Hâzin)
سُورَةُ النُّورِ
الجزء ١٨
٣٥٧
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٥٩
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٦٠
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعًا اَوْ اَشْتَاتًاۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ ﴿٦١
Nûr Sûresi
357
Cuz 18
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٥٩
59﴿ Ayrıca siz(in gibi hürler)den (olan) çocuklar (bülûğa erip) rüyâlan(arak erkeklik bakımından olgunlaş)maya ulaştıkları zaman, onlardan önceki (bülûğa ermiş) kimseler (yanınıza girerken dâimâ) izin istediği gibi onlar da (her vakit) izin istesinler! İşte sana! Allâh (çok kıymetli) âyetlerini böylece (tam bir tafsîlatla) sizin için beyân etmektedir. Zâten Allâh (açıkladığı hükümlerin hikmetlerini çok iyi bilen bir) Alîm’dir, (bütün hükümlerinde kulların kârlarını esas alan bir) Hakîm’dir.
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٦٠
60﴿ Ayrıca kendileri (hayızdan ve çocuk doğurmaktan geri kalarak) oturmuş o kadınlar ki (yaşlılıklarından dolayı) hiçbir nikâh (ve evlilik) ümîd etmemektedirler; işte onların (saç, boyun, boğaz ve diz gibi gizlemeleri gereken) herhangi bir ziynet (yerlerin)i açığa çıkarma çabasında olmayan kimseler olarak (çâr, çarşaf ve ferâce gibi dış) elbiselerini (çıkarıp bir kenara) bırakmaları husûsunda onlar üzerine hiçbir günah olmamıştır. Ama (onların da gençler gibi çarşaflarını çıkarmayarak) iffetli olmaya çalışmaları onlar(ın töhmetten uzak kalmaları) için daha iyidir. Zâten Allâh (onların erkeklerle ne konuştuklarını hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (maksatlarını pekiyi bilen bir) Alîm’dir. Görüldüğü gibi; bu hüküm, şehvetten kesilen çok yaşlı kadınlara örtünme husûsunda belli şartlar çerçevesinde biraz daha serbest hareket imkânı vermekteyse de: “Her düşeni bir kapan bulunur” kelâmınca; onların da tesettüre son derece riâyetleri daha uygun görülmüştür.
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعًا اَوْ اَشْتَاتًاۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ ﴿٦١
61﴿ (Ey özürlü kimseler! Sağlıklı kişiler sizinle birlikte oturup yemek istemezler düşüncesiyle veyâ gazâya çıkarken evlerinin anahtarlarını size teslim edenler, evlerinden bir şey yemeniz husûsunda size izin vermiş olsalar da, gönülden rızâ göstermezler endişesiyle onlarla birlikte yemekten ya da evlerine girip ihtiyaçlarınızı gidermekten geri kalmayın! Ey sağlıklı kişiler! Siz de özürlü kişilerle birlikte yerken, hak geçer endişesine kapılmayın. Zîrâ) kendi (eşlerinize ve çocuklarınıza âit) evlerinizden yâhut babalarınızın evlerinden veyâ annelerinizin evlerinden ya da erkek kardeşlerinizin evlerinden yâhut kız kardeşlerinizin evlerinden veyâ amcalarınızın evlerinden ya da halalarınızın evlerinden yâhut dayılarınızın evlerinden veyâ teyzelerinizin evlerinden ya da (vekâleten veyâ koruma görevlisi olarak) anahtarlarına mâlik (ve sâhip) olduğunuz (kölelerinizin evlerinden veyâ bostan ve ağıl gibi) şeylerden yâhut (kendileri yokken evlerine girip yediğinizde son derece memnun olacaklarını bildiğiniz) dostlarınız(ın mekânların)dan (bir şeyler alıp) yemeniz husûsunda, kör olan kimse üzerine hiçbir zorluk (ve günah) olmamıştır; topal üzerine de hiçbir zorluk (ve vebâl) yoktur; hasta üzerine de hiçbir zorluk (ve günah) yoktur; (bu sayılan yerlerden bir şey alıp yemenizde) kendi nefisleriniz aleyhine de (bir günah) yoktur. (Ey Müslümanlar! Kiminiz tek başına misâfirsiz yemekten çekiniyorsunuz, kiminiz de bir misâfir geldiğinde mutlaka birlikte yemek için sıkıntılar çekiyorsunuz, bâzınız kimin ne kadar yediği husûsunda hak geçmesinden korkarak veyâ zengin fakir ayırımı yüzünden birlikte yemekten sakınıyorsunuz ama bunlara lüzum yoktur, zîrâ) sizin bir araya gelici olarak veyâ dağınık kimseler hâlinde (tek tek) yemenizde sizin üzerinize hiçbir günah olmamıştır. Artık siz (bahsi geçen mekânlardan) birtakım evlere girdiğiniz zaman, Allâh tarafından (vaad edilen büyük sevaplarla) çokça bereketlenmiş, (duyanın gönlünü de) çok hoş (eden, hayırlı ve uzun) bir hayat dileğiyle (din ve nesep bakımından) kendi nefisleriniz (mesâbesinde olan bu kişiler)e hemen selâm verin /(girdiğiniz yerler boş veyâ mescit gibi yerlerse: “Selâm bize ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine olsun” anlamına gelen: “es-Selâmü aleynâ ve alâ i‘bâdillâhi’s-sâlihîn” sözünü söyleyerek) kendi nefislerinize hemen selâm verin/. (Ey mümin!) İşte sana! Allâh bu (üstün ahkâmı ihtivâ eden) âyetleri böylece (misli görülmemiş bir açıklamayla) sizin için beyân etmektedir. Tâ ki siz (açıklanan hükümleri iyice) anlayasınız (da gereğiyle amel ederek iki cihan saâdetini kazanasınız)! İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Allâh-u Te‘âlâ: “Ey îmân edenler! Aranızda mallarınızı bâtıl yolla yemeyin” âyetini indirince, Müslümanlar, hasta, kötürüm, topal ve kör gibi özürlülerle birlikte yemekten çekinmeye başladılar ve: “Yemek bizim en değerli malımız, Allâh bize mallarımızı bâtıl yolla yemeyi yasakladığına göre dikkatli olmalıyız, çünkü görmeyen kişi yemeğin güzel tarafını fark edemez, topal rahat oturup yemekte bize iştirâk edemez, hasta da iştahsız olacağından hakkını yiyemeyebilir” gibi laflar ederek sıkıntıya girdiler. Ayrıca özürlüler, misâfir olarak birinin evine giderlerdi. Ev sâhibi onlara ikrâm edecek bir şey bulamayınca onları alır, âyette zikredilen yakınlarının evlerine götürüp yedirirdi. Kötürümler de: “Bizi aldı başkasının evine götürdü” diyerek bu hususta sıkıntıya girerlerdi. Yine böylece cihâda gidenler evlerinin anahtarlarını kötürümlere verir ve: “Biz size evimizde bulunandan yemenizi helâl ettik” derlerdi. Ama özürlüler: “Sâhibi olmayan evlere giremeyiz” diyerek bundan sakınırlardı. İşte Allâh-u Te‘âlâ da bu âyet-i kerîmeyi indirerek onlardan bu sıkıntıları giderdi ve bu hususta mesûliyeti kaldırdı. (el-Hâzin)