HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْفُرْقَانِ  ٣٦٣ 
الجزء ١٩

اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟ ﴿ ٤٤ ﴾ اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًاۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلًاۙ ﴿ ٤٥ ﴾ ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضًا يَس۪يرًا ﴿ ٤٦ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا ﴿ ٤٧ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُورًاۙ ﴿ ٤٨ ﴾ لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَامًا وَاَنَاسِيَّ كَث۪يرًا ﴿ ٤٩ ﴾ وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا ﴿ ٥٠ ﴾ وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يرًاۘ ﴿ ٥١ ﴾ فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا ﴿ ٥٢ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا ﴿ ٥٣ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًاۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يرًا ﴿ ٥٤ ﴾ وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يرًا ﴿ ٥٥ ﴾

سُورَةُالْفُرْقَانِ  ٣٦٣ 
الجزء ١٩
Furkân Sûresi  363 
Cüz  19

44  Yoksa sen sanıyor musun ki, onların pek çoğu gerçekten (anlattığın nasihatleri istekli bir kulakla) dinlemektedirler ya da (gördükleri bunca huccet ve ibretleri) anlamaktadırlar (da bu nedenle iman ede cektirler)? Onlar ancak (duyduklarından ve gördüklerinden faydalanmayan bir takım) davarlar gibidir! Doğrusu onlar yolca daha da sapıktır(lar, çünkü hayvanlar sa hiplerine boyun eğer, iyilik edenle kötülük edeni ayırt eder, faydasının peşine düşüp zararından sakınır, bun lar ise velînimetleri olan Rablerini bile tanımazlar. Öy leyse artık yola gelirler diye onları çok önemseme)!

45  (Habîbim!) Rabbin(in sanat eserin)e bakma dın mı ki; (gün doğumuyla güneş doğumu arasında) gölgeyi nasıl uzat(ıp yerküreyionunla kaplat)mıştır? Dileseydi elbette onu (güneşin gideremeyeceği bir şe kilde sabit ve) sakin kılardı! (Biraz) sonra güneşi o (gölgenin varlığı)na bir delil kıldık. (Zira gölge, güneş ışığının cisimlere vurmasıyla bilinmektedir, gölgelerin halleri de, bir yerde ne kadar kalıp ne zaman kaybolacağı da yine güneşin hareketiyle tespit edilmektedir.)

46  (Daha) sonra Biz (güneşi parlatarak) o (gölgenin uzunluğu)nu Kendi (istediği)miz (yer) e doğru (çekip, güneşin yükselmesi nispetinde azar azar, dikkatleri çekmeyecek şekilde) pek kolay/pek az/ bir alışla çekip aldık.

47  Ancak O’dur O Zât ki; sizin (istirahatınız) için geceyi (karanlığıyla sizi örten) mükemmel bir elbise, uykuyu ise (his ve hareketleri durdurarak faaliyetle rinize) kesinti sağlayan tam bir rahatlık (sebebi) yap mıştır, gündüzü de (ihtiyaçlarınızı temin için) bir ya yılma (vakti)/ bir dirilme (zamanı)/ kılmıştır!

48  Yine ancak O’dur O Zât ki; rüz gârları (kulları na) rahmetinin (bir eseri olan yağmurun) öncesinde müjdeciler hâlinde göndermiştir! Böylece Biz gök te(ki bulutlarda)n tertemiz/ temizleyici/ bir su in dirmişizdir.

49  Tâ ki (kendisinde hiçbir bitki bulunmayan) ölü bir toprağı onun sebebiyle (türlü türlü bitkilerle ye şillendirip) canlandıralım ve onu (vâ dilerde akıtalım, havuz, sarnıç ve kuyu gibi yerlerde toplayalım da, su kaynaklarından uzak yerlerde) yaratmış bulunduğu muz birçok davarlara ve insanlara içirelim!

50  Andolsun ki; elbette Biz on(ca yağmur) u o (insa)nlar(ın yaşadığı fark lı topraklar) arasında mu hakkak evirip çevirdik. (Böylece bazı yağmuru bol, bazısını hafif, kimi yeri kurak, kimi yeri de çok yağış alan bir hâle getirdik.) Tâ ki onlar iyice (düşünüp) öğütlensinler (de ni metimizi takdir ederek şükretsinler)! Ama insanların pek çoğu (öğütlenmek bir yana,) inkârdan/ nankör lükten / baş ka her şeyden kaçınmış (,kâfirlik ve nan körlükte ısrar edip kalmış)tır.

51  Dileseydik, elbette her bir karyede bir uyarıcı (peygamber) gönder(ip senin yükünü hafiflet)irdik. (Lâkin Biz seni bütün insanlığa bir rasûl olarak gön derdik ki, bu ağır yükü tek başına taşıyasın da, sana hazırlamış olduğumuz tüm fazîletleri hak edesin!)

52  Öyleyse kâfirler(in uyumlu geçinme tek lifleri n)e itaat etme ve o (Kur’ân’ın akıcı üslûbu)nun (can alıcı beyanlarıy)la onlara karşı pek büyük bir cihatla mücâhede et!

53  Ancak O’dur O Zât ki iki denizi salıvermiştir; işte bu (ırmaklar) tatlıdır, susuzluğu gidericidir/ se rinlik vericidir/, işte şu (denizler) ise tuzludur, ço raktır/ çok harâret vericidir/çok acıdır/! O, ikisi arasına da (kudretinden) bir engel ve gö rünmez bir örtü koymuştur. (Nitekim Dicle, denize karışıp yara yara fersahlarca akıp gittiği halde tadı bozulmaz.)

54  Yine ancak O’dur O Zât ki; (meni gibi hakîr bir) sudan (mükemmel) bir insan yaratmıştır da böylece onu (iki kısma ayırarak, kimini) nesep ve (soy bağını sağlayan erkekler, kimini de evlilik bakımından) hısım (lık kazandıran dişiler) yapmıştır. Senin Rabbin dâima (her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.

55  Onlar ise; Allâh’ı bırakıp, kendilerine ne fayda verebilen, ne de onlara zarar edebilen (âciz) şey lere tapmaktadırlar. Böylece kâfir kimse Rabbine karşı (isyanda şeytana) sırt veren (, şerre destekçi) biri olmuştur.

Furkân Sûresi  363 
Cüz  19
cihanyamaneren