v02.01.25 Geliştirme Notları
Furkân Sûresi
363
Cuz 19
44﴿ (Habîbim!) Yoksa sen onların ekseriyeti gerçekten (anlattığın nasîhatleri istekli bir kulakla) işitmektedirler ya da (gördükleri bunca huccet ve ibretleri) anlamaktadırlar (da bu nedenle îmân etmeleri umulur) diye mi sanıyorsun?! Onlar(ın durumu) ancak (duyduklarından ve gördüklerinden faydalanmayan birtakım) davarlar(ın hâli) gibidir! Doğrusu onlar (izledikleri) yol bakımından daha da sapıktır(lar, çünkü hayvanlar sâhiplerine boyun eğer, iyilik edenle kötülük edeni ayırt eder, faydasının peşine düşüp zararından sakınır, bunlar ise velînîmetleri olan Rablerini bile tanımazlar. Öyleyse artık onların yola gelip gelmeyeceklerini çok önemseme)!
45﴿ (Habîbim!) Rabbin(in sanat eserin)e bakmadın mı ki; (gün doğumuyla güneş doğumu arasında) gölgeyi nasıl uzat(ıp yerküreyi onunla kaplat)mıştır?! Ama O dileseydi elbette onu (güneşin gideremeyeceği bir şekilde sâbit ve) sâkin bir şey yapardı! (Biraz) sonra güneşi o (gölgenin varlığı)na bir delil yaptık. (Zîrâ gölge ancak güneş ışığının cisimler üzerine vurmasıyla anlaşılabilmektedir ve gölgelerin hâlleri de, bir yerde ne kadar kalıp ne zaman kaybolacakları da yine güneşin hareketiyle tespit edilebilmektedir.)
46﴿ (Daha) sonra Biz (güneşi parlatarak) o (gölgenin uzunluğu)nu Kendi (istediği)miz (yer)e doğru (çekip, güneşin yükselmesi nispetinde dikkatleri çekmeyecek şekilde yavaş yavaş ve) çok az olan bir alışla çekip aldık.
47﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizin (istirâhatiniz) için geceyi (karanlığıyla sizi örten) mükemmel bir elbise, uykuyu ise (his ve hareketleri durdurarak faaliyetleriniz için) kesinti sağlayan tam bir istirâhat (sebebi) yapmıştır, gündüzü de (ihtiyaçlarınızı temin için) bir yayılma (vakti) /bir dirilme (ve canlanma zamânı)/ kılmıştır.
48﴿ Yine ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; rahmetinin (eseri olan yağmurun) önünde rüzgârları müjdeciler olarak (kullarına) göndermiştir. Böylece Biz gökte(ki bulutlarda)n tertemiz /temizlik sebebi/ olan bir su indirdik.
49﴿ Tâ ki (kendisinde hiçbir bitki bulunmayan) ölü bir beldeyi (ve toprağını) onun sebebiyle (türlü türlü bitkilerle yeşillendirip canlandırarak) ihyâ edelim ve onu (vâdîlerde akıtarak havuz, sarnıç ve kuyu gibi yerlerde toplayalım da böylece su kaynaklarından uzak yerlerde) yaratmış bulunduğumuz birçok davarlara ve insanlara özellikle içirelim.
50﴿ Andolsun ki; elbette Biz o (göğün suyu)nu o (insa)nlar(ın yaşadığı farklı topraklar) arasında muhakkak evirip çevirdik. (Böylece bâzı yağmuru bol, bâzısını hafif, kimi yeri kurak, kimi yeri de çok yağış alan bir hâle getirdik.) Tâ ki onlar iyice (düşünüp) öğütlensinler (de nîmetimizi takdir ederek şükretsinler). Ama insanların ekseriyeti (öğütlenmek bir yana) inkârdan başka her şeyden kaçınmış (kâfirlik ve nankörlükte ısrâr edip kalmış)tır.
51﴿ Ama Biz dileseydik, elbette her bir karyenin içerisinde (uyarıcı peygamber vasfında) bir nezîr gönder(ip senin yükünü hafiflet)irdik. (Lâkin Biz seni bütün insanlığa bir rasûl olarak gönderdik ki, bu ağır yükü tek başına taşıyasın da böylece sana hazırlamış olduğumuz tüm fazîletleri hak edesin!)
52﴿ (Habîbim!) Öyleyse sen kâfirler(in uyumlu geçinme tekliflerin)e itâat etme ve o (Kur’ân’ın akıcı üslûbu)nun (can alıcı beyanlarıy)la onlara karşı (çıkarak hîlelerini iptal için) çok büyük olan bir cihâd ile mücâhede et.
53﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; iki denizi salıvermiştir; işte bu (nehirlerin tadı) çok lezzetlidir, çok tatlıdır (ve susuzluğu gidericidir); işte şu (denizler) ise tuzludur, (ağzı yakacak derecede) çok acıdır! Ama O (Allâh-u Te‘âlâ), ikisinin arasına da (kara parçalarından ibâret) bir berzah (aralık ve boşluk) ve (sular birbirine karışmasın diye) engel yapılmış (topraklardan ibâret) bir sınır koymuştur.
54﴿ Yine ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; o (menî gibi hakîr bir) sudan (mükemmel) bir insan yaratmıştır da böylece onu (iki kısma ayırarak, kimini soy bağını sağlayan erkeklerden müteşekkil) bir neseb ve (kimini de kendileriyle evlenilmek sûretiyle) bir hısım(lık ve dünürlük kazandıran dişiler) yapmıştır. Zâten senin Rabbin dâimâ (her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.
55﴿ Ama o (şirk koşa)nlar; Allâh(ı bırakıp da O’n)-dan başka öyle (âciz) şeylere tapmaktadırlar ki (o taptıkları) onlara fayda verememektedir, onlara zarar da edememektedir. Böylece kâfir kimse kendi Rabbinin aleyhine (bulunarak isyanda şeytana yardım etmek için) sırt veren (şerre destekçi) biri olmuştur.
سُورَةُ الْفُرْقَانِ
الجزء ١٩
٣٦٣
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟ ﴿٤٤
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًاۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلًاۙ ﴿٤٥
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضًا يَس۪يرًا ﴿٤٦
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا ﴿٤٧
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُورًاۙ ﴿٤٨
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَامًا وَاَنَاسِيَّ كَث۪يرًا ﴿٤٩
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا ﴿٥٠
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يرًاۘ ﴿٥١
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا ﴿٥٢
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا ﴿٥٣
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًاۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يرًا ﴿٥٤
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يرًا ﴿٥٥
Furkân Sûresi
363
Cuz 19
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟ ﴿٤٤
44﴿ (Habîbim!) Yoksa sen onların ekseriyeti gerçekten (anlattığın nasîhatleri istekli bir kulakla) işitmektedirler ya da (gördükleri bunca huccet ve ibretleri) anlamaktadırlar (da bu nedenle îmân etmeleri umulur) diye mi sanıyorsun?! Onlar(ın durumu) ancak (duyduklarından ve gördüklerinden faydalanmayan birtakım) davarlar(ın hâli) gibidir! Doğrusu onlar (izledikleri) yol bakımından daha da sapıktır(lar, çünkü hayvanlar sâhiplerine boyun eğer, iyilik edenle kötülük edeni ayırt eder, faydasının peşine düşüp zararından sakınır, bunlar ise velînîmetleri olan Rablerini bile tanımazlar. Öyleyse artık onların yola gelip gelmeyeceklerini çok önemseme)!
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًاۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلًاۙ ﴿٤٥
45﴿ (Habîbim!) Rabbin(in sanat eserin)e bakmadın mı ki; (gün doğumuyla güneş doğumu arasında) gölgeyi nasıl uzat(ıp yerküreyi onunla kaplat)mıştır?! Ama O dileseydi elbette onu (güneşin gideremeyeceği bir şekilde sâbit ve) sâkin bir şey yapardı! (Biraz) sonra güneşi o (gölgenin varlığı)na bir delil yaptık. (Zîrâ gölge ancak güneş ışığının cisimler üzerine vurmasıyla anlaşılabilmektedir ve gölgelerin hâlleri de, bir yerde ne kadar kalıp ne zaman kaybolacakları da yine güneşin hareketiyle tespit edilebilmektedir.)
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضًا يَس۪يرًا ﴿٤٦
46﴿ (Daha) sonra Biz (güneşi parlatarak) o (gölgenin uzunluğu)nu Kendi (istediği)miz (yer)e doğru (çekip, güneşin yükselmesi nispetinde dikkatleri çekmeyecek şekilde yavaş yavaş ve) çok az olan bir alışla çekip aldık.
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا ﴿٤٧
47﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizin (istirâhatiniz) için geceyi (karanlığıyla sizi örten) mükemmel bir elbise, uykuyu ise (his ve hareketleri durdurarak faaliyetleriniz için) kesinti sağlayan tam bir istirâhat (sebebi) yapmıştır, gündüzü de (ihtiyaçlarınızı temin için) bir yayılma (vakti) /bir dirilme (ve canlanma zamânı)/ kılmıştır.
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُورًاۙ ﴿٤٨
48﴿ Yine ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; rahmetinin (eseri olan yağmurun) önünde rüzgârları müjdeciler olarak (kullarına) göndermiştir. Böylece Biz gökte(ki bulutlarda)n tertemiz /temizlik sebebi/ olan bir su indirdik.
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَامًا وَاَنَاسِيَّ كَث۪يرًا ﴿٤٩
49﴿ Tâ ki (kendisinde hiçbir bitki bulunmayan) ölü bir beldeyi (ve toprağını) onun sebebiyle (türlü türlü bitkilerle yeşillendirip canlandırarak) ihyâ edelim ve onu (vâdîlerde akıtarak havuz, sarnıç ve kuyu gibi yerlerde toplayalım da böylece su kaynaklarından uzak yerlerde) yaratmış bulunduğumuz birçok davarlara ve insanlara özellikle içirelim.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا ﴿٥٠
50﴿ Andolsun ki; elbette Biz o (göğün suyu)nu o (insa)nlar(ın yaşadığı farklı topraklar) arasında muhakkak evirip çevirdik. (Böylece bâzı yağmuru bol, bâzısını hafif, kimi yeri kurak, kimi yeri de çok yağış alan bir hâle getirdik.) Tâ ki onlar iyice (düşünüp) öğütlensinler (de nîmetimizi takdir ederek şükretsinler). Ama insanların ekseriyeti (öğütlenmek bir yana) inkârdan başka her şeyden kaçınmış (kâfirlik ve nankörlükte ısrâr edip kalmış)tır.
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يرًاۘ ﴿٥١
51﴿ Ama Biz dileseydik, elbette her bir karyenin içerisinde (uyarıcı peygamber vasfında) bir nezîr gönder(ip senin yükünü hafiflet)irdik. (Lâkin Biz seni bütün insanlığa bir rasûl olarak gönderdik ki, bu ağır yükü tek başına taşıyasın da böylece sana hazırlamış olduğumuz tüm fazîletleri hak edesin!)
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا ﴿٥٢
52﴿ (Habîbim!) Öyleyse sen kâfirler(in uyumlu geçinme tekliflerin)e itâat etme ve o (Kur’ân’ın akıcı üslûbu)nun (can alıcı beyanlarıy)la onlara karşı (çıkarak hîlelerini iptal için) çok büyük olan bir cihâd ile mücâhede et.
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا ﴿٥٣
53﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; iki denizi salıvermiştir; işte bu (nehirlerin tadı) çok lezzetlidir, çok tatlıdır (ve susuzluğu gidericidir); işte şu (denizler) ise tuzludur, (ağzı yakacak derecede) çok acıdır! Ama O (Allâh-u Te‘âlâ), ikisinin arasına da (kara parçalarından ibâret) bir berzah (aralık ve boşluk) ve (sular birbirine karışmasın diye) engel yapılmış (topraklardan ibâret) bir sınır koymuştur.
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًاۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يرًا ﴿٥٤
54﴿ Yine ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; o (menî gibi hakîr bir) sudan (mükemmel) bir insan yaratmıştır da böylece onu (iki kısma ayırarak, kimini soy bağını sağlayan erkeklerden müteşekkil) bir neseb ve (kimini de kendileriyle evlenilmek sûretiyle) bir hısım(lık ve dünürlük kazandıran dişiler) yapmıştır. Zâten senin Rabbin dâimâ (her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يرًا ﴿٥٥
55﴿ Ama o (şirk koşa)nlar; Allâh(ı bırakıp da O’n)-dan başka öyle (âciz) şeylere tapmaktadırlar ki (o taptıkları) onlara fayda verememektedir, onlara zarar da edememektedir. Böylece kâfir kimse kendi Rabbinin aleyhine (bulunarak isyanda şeytana yardım etmek için) sırt veren (şerre destekçi) biri olmuştur.