v02.01.25 Geliştirme Notları
Furkân Sûresi
364
Cuz 19
56﴿ (Habîbim!) Biz seni ancak (îmân edenler için) bir müjdeleyici ve (kâfirler için) bir uyarıcı olarak gönderdik.
57﴿ (Rasûlüm!) De ki: “(Îmân ve ibâdetle) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıran) bir yol edinmeyi istemiş olan kimse(nin Allâh yoluna infakta bulunması) dışında bu (peygamberlik görevimin size ulaştırılması)na karşılık ben sizden (kendim için) hiçbir ücret istemiyorum. (Artık siz: ‘Muhammed, dâveti karşılığında bizden mallarımızı istiyor. Bu da bize ağır geldiğinden kendisine tâbi olamıyoruz’ diyemezsiniz.)
58﴿ (Habîbim!) Sen (ölümlülere güvenmeyip, kâfirlerin şerlerinden kurtulmak ve maddî imkânlarına muhtaç olmamak için) O (hiç) ölmeyecek olan diri Zâta tevekkül et (ve sâdece O’na güvenip tüm işlerini ancak O’na havâle et) ve O’na hamd (etme) ile birlikte (övgülerde bulunarak ve “Sübhânellâhi ve bihamdihî” zikri ile meşgul) olarak (Yüce Zâtının tüm noksan vasıflardan berî olduğunu ifâde etmek için tenzîh ve) tesbîhte bulun! Zâten O (Rabbin), kullarının günahları(nın gizli ve açık olanları)(tam mânâsıyla bilip karşılıklarını hakkıyla verecek bir) Habîr olarak yeterli olmuştur.
59﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) öyle (yüce bir) Zâttır ki; göklerle yeri ve ikisi arasında olan şeyleri (dünyâ günlerinden) altı gün (miktârına denk gelecek vakit)de (yoktan) yaratmış, sonra O (yüce Rabbinizin emir ve yasakları, nurları ve tecellîleri) Arş(a yönelmiş ve böylece Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümranlığı en büyük cisim olan Arş dâhil tüm yaratılmışlar)ı istivâ (ve istîlâ) etmiş (hepsine de hükmünü kabûl ettirmiş)tir. O Rahmân ki, işte sen (bu yaratılış konusunu, kendileri yaratılmış olanlara değil de, yarattıklarını hakkıyla bilen bir) Habîr olarak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na sor. “Allâh-u Te‘âlâ’nın, kullarının fevkınde oluşu” ve “Allâh-u Te‘âlâ’nın mekândan münezzeh oluşu” gibi îtikādî meselelerle ilgili aklî ve naklî birçok delil, ayrıca asırlarının imamları olan otuz üç müfessirin bu konudaki eşsiz beyanları; Rûhu’l-Furkān Tefsîrimizde, En‘âm Sûresi:3. ve 18. âyet-i kerîmelerin îzahlarında tafsîlâtla zikredilmiştir ki, mütâlaası kaçınılmazdır. (8/418-425, 511-535) Ayrıca müteşâbih âyetlerden olan “Arş’a istivâ” konusunun îzâhı için bu eserde: Âl-i ‘İmrân Sûresi:7; A‘râf Sûresi:54; Tâhâ Sûresi:5. âyetlerine bakınız!
60﴿ (Habîbim!) Bir de o (müşrik ola)nlara (senin tarafından): “Rahmân için secde yapın” denildiği zaman, onlar (senin kendilerini Allâh’tan başkasına secdeye dâvet ettiğini sanarak): “Nedir O Rahmân?! Biz senin emretmekte olduğun şeye secde yapar mıyız?!” derler, böylece bu (Rahmân’a secde emri) onları (îmâna karşı) tam bir nefret (ve uzaklık) bakımından artırmıştır.
61﴿ O Zâtın (hayrı ve) bereketi dâimâ çok olmuştur /O Zât dâimâ çok yüce olmuştur/ ki, gökte (yüksek köşk gibi görünen yıldız kümeleri, gezegenler ve büyük yıldızlardan oluşan) birçok burçlar var etmiştir ve onda (ısı ve ışık kaynağı) bir kandil (olan güneş) ile aydınlatan bir ay yaratmıştır.
62﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (nîmetlerini) iyice düşün(üp de, yaratıcısının büyüklüğünü idrâk et)mek istemiş olan ya da (sâhip olduğu nîmetlerden dolayı Allâh’a karşı) bir şükürde bulunmak arzulamış olan kimseler için geceyle gündüzü, (birinde yapılamayanın diğerinde kazâ edilebilmesi için) birbirinin yerine geçen şeyler yapmıştır.
63﴿ Ve Rahmân’ın (özel rahmet ve nîmetine mazhar olan has) kulları ancak o kimselerdir ki, onlar yerin üzerinde (şımarıkça ve kibirlice değil de doğal hâlleri üzere tevâzu ve sâkinlikle) vakar ve sekînetle yürürler. Ayrıca câhil (ve beyinsiz) kimseler onlara (eziyet edici bir şekilde) hitapta bulundukları zaman (onlara uymayıp, kendilerini sıkıntı ve iftirâdan kurtaracak) selâmetli bir söz söylerler.
64﴿ (Allâh’ın özel kulları) yine o kimselerdir ki; Rableri için secde edenler ve kıyam dura(rak namaz kıla)nlar hâlinde geceye ererler /geceyi geçirirler/.
65﴿ (Allâh’ın husûsî kulları) yine o kimselerdir ki, onlar (Bana duâ ederken şöyle) derler: “Ey Rabbimiz! Cehennem azâbını bizden çevir. Gerçekten de onun azâbı (borçluya yapışan alacaklı gibi ayrılmaz ve bertaraf edilemez bir şekilde sâhibine) yapışan bir helâk (sebebi) olmuştur.
66﴿ Muhakkak ki orası, bir yerleşim yeri ve bir ikāmetgâh bakımından çok kötü olmuştur.”
67﴿ (Allâh’ın özel kulları) yine o kimselerdir ki; (kendileri veyâ çoluk çocukları hakkında) harcama yaptıkları zaman (cömertlik hudûdunu aşıp, saçıp savurarak) isrâf da etmezler, (cimriler gibi hakları çiğneyerek) daraltma da yapmazlar. İşte sana! O(nların yaptığı harcamalar), bunun (ikisi) arasında tam ölçülü bir şey olmuştur.
سُورَةُ الْفُرْقَانِ
الجزء ١٩
٣٦٤
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًا ﴿٥٦
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا ﴿٥٧
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ ﴿٥٨
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يرًا ﴿٥٩
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا۟ ﴿٦٠
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُن۪يرًا ﴿٦١
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا ﴿٦٢
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا ﴿٦٣
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا ﴿٦٤
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًاۗ ﴿٦٥
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٦٦
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا ﴿٦٧
Furkân Sûresi
364
Cuz 19
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًا ﴿٥٦
56﴿ (Habîbim!) Biz seni ancak (îmân edenler için) bir müjdeleyici ve (kâfirler için) bir uyarıcı olarak gönderdik.
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا ﴿٥٧
57﴿ (Rasûlüm!) De ki: “(Îmân ve ibâdetle) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıran) bir yol edinmeyi istemiş olan kimse(nin Allâh yoluna infakta bulunması) dışında bu (peygamberlik görevimin size ulaştırılması)na karşılık ben sizden (kendim için) hiçbir ücret istemiyorum. (Artık siz: ‘Muhammed, dâveti karşılığında bizden mallarımızı istiyor. Bu da bize ağır geldiğinden kendisine tâbi olamıyoruz’ diyemezsiniz.)
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ ﴿٥٨
58﴿ (Habîbim!) Sen (ölümlülere güvenmeyip, kâfirlerin şerlerinden kurtulmak ve maddî imkânlarına muhtaç olmamak için) O (hiç) ölmeyecek olan diri Zâta tevekkül et (ve sâdece O’na güvenip tüm işlerini ancak O’na havâle et) ve O’na hamd (etme) ile birlikte (övgülerde bulunarak ve “Sübhânellâhi ve bihamdihî” zikri ile meşgul) olarak (Yüce Zâtının tüm noksan vasıflardan berî olduğunu ifâde etmek için tenzîh ve) tesbîhte bulun! Zâten O (Rabbin), kullarının günahları(nın gizli ve açık olanları)(tam mânâsıyla bilip karşılıklarını hakkıyla verecek bir) Habîr olarak yeterli olmuştur.
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يرًا ﴿٥٩
59﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) öyle (yüce bir) Zâttır ki; göklerle yeri ve ikisi arasında olan şeyleri (dünyâ günlerinden) altı gün (miktârına denk gelecek vakit)de (yoktan) yaratmış, sonra O (yüce Rabbinizin emir ve yasakları, nurları ve tecellîleri) Arş(a yönelmiş ve böylece Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümranlığı en büyük cisim olan Arş dâhil tüm yaratılmışlar)ı istivâ (ve istîlâ) etmiş (hepsine de hükmünü kabûl ettirmiş)tir. O Rahmân ki, işte sen (bu yaratılış konusunu, kendileri yaratılmış olanlara değil de, yarattıklarını hakkıyla bilen bir) Habîr olarak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na sor. “Allâh-u Te‘âlâ’nın, kullarının fevkınde oluşu” ve “Allâh-u Te‘âlâ’nın mekândan münezzeh oluşu” gibi îtikādî meselelerle ilgili aklî ve naklî birçok delil, ayrıca asırlarının imamları olan otuz üç müfessirin bu konudaki eşsiz beyanları; Rûhu’l-Furkān Tefsîrimizde, En‘âm Sûresi:3. ve 18. âyet-i kerîmelerin îzahlarında tafsîlâtla zikredilmiştir ki, mütâlaası kaçınılmazdır. (8/418-425, 511-535) Ayrıca müteşâbih âyetlerden olan “Arş’a istivâ” konusunun îzâhı için bu eserde: Âl-i ‘İmrân Sûresi:7; A‘râf Sûresi:54; Tâhâ Sûresi:5. âyetlerine bakınız!
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا۟ ﴿٦٠
60﴿ (Habîbim!) Bir de o (müşrik ola)nlara (senin tarafından): “Rahmân için secde yapın” denildiği zaman, onlar (senin kendilerini Allâh’tan başkasına secdeye dâvet ettiğini sanarak): “Nedir O Rahmân?! Biz senin emretmekte olduğun şeye secde yapar mıyız?!” derler, böylece bu (Rahmân’a secde emri) onları (îmâna karşı) tam bir nefret (ve uzaklık) bakımından artırmıştır.
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُن۪يرًا ﴿٦١
61﴿ O Zâtın (hayrı ve) bereketi dâimâ çok olmuştur /O Zât dâimâ çok yüce olmuştur/ ki, gökte (yüksek köşk gibi görünen yıldız kümeleri, gezegenler ve büyük yıldızlardan oluşan) birçok burçlar var etmiştir ve onda (ısı ve ışık kaynağı) bir kandil (olan güneş) ile aydınlatan bir ay yaratmıştır.
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا ﴿٦٢
62﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (nîmetlerini) iyice düşün(üp de, yaratıcısının büyüklüğünü idrâk et)mek istemiş olan ya da (sâhip olduğu nîmetlerden dolayı Allâh’a karşı) bir şükürde bulunmak arzulamış olan kimseler için geceyle gündüzü, (birinde yapılamayanın diğerinde kazâ edilebilmesi için) birbirinin yerine geçen şeyler yapmıştır.
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا ﴿٦٣
63﴿ Ve Rahmân’ın (özel rahmet ve nîmetine mazhar olan has) kulları ancak o kimselerdir ki, onlar yerin üzerinde (şımarıkça ve kibirlice değil de doğal hâlleri üzere tevâzu ve sâkinlikle) vakar ve sekînetle yürürler. Ayrıca câhil (ve beyinsiz) kimseler onlara (eziyet edici bir şekilde) hitapta bulundukları zaman (onlara uymayıp, kendilerini sıkıntı ve iftirâdan kurtaracak) selâmetli bir söz söylerler.
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا ﴿٦٤
64﴿ (Allâh’ın özel kulları) yine o kimselerdir ki; Rableri için secde edenler ve kıyam dura(rak namaz kıla)nlar hâlinde geceye ererler /geceyi geçirirler/.
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًاۗ ﴿٦٥
65﴿ (Allâh’ın husûsî kulları) yine o kimselerdir ki, onlar (Bana duâ ederken şöyle) derler: “Ey Rabbimiz! Cehennem azâbını bizden çevir. Gerçekten de onun azâbı (borçluya yapışan alacaklı gibi ayrılmaz ve bertaraf edilemez bir şekilde sâhibine) yapışan bir helâk (sebebi) olmuştur.
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿٦٦
66﴿ Muhakkak ki orası, bir yerleşim yeri ve bir ikāmetgâh bakımından çok kötü olmuştur.”
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا ﴿٦٧
67﴿ (Allâh’ın özel kulları) yine o kimselerdir ki; (kendileri veyâ çoluk çocukları hakkında) harcama yaptıkları zaman (cömertlik hudûdunu aşıp, saçıp savurarak) isrâf da etmezler, (cimriler gibi hakları çiğneyerek) daraltma da yapmazlar. İşte sana! O(nların yaptığı harcamalar), bunun (ikisi) arasında tam ölçülü bir şey olmuştur.