v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
37
Cuz 2
234﴿ İçinizden o kimseler ki (melekler tarafından ruhları alınarak) vefât ettiriliyorlar da (arkalarında) eşler bırakıyorlar, (işte) o (dul kalan kadı)nlar (evlenmeksizin) kendi kendilerine dört ay on (gün) bekle(melidi)rler. (Dolayısıyla bu müddet zarfında hiçbir kimseyle evlenemezler ve bir zarûret bulunmadıkça kocalarının vefât ettiği evden çıkamazlar, ziynetlerini de takamazlar ve böylece kocalarının hâtırasına saygı göstererek yas tutmuş olurlar!) (Ey velîler ve Müslümanlar!) O (kadı)nlar (beklemeleri gereken) müddetlerinin sonuna ulaştıklarında ise, (şerîat tarafından kabûl gören) mârûf (bir yol) ile kendi nefisleri hakkında yaptıkları o (nişanlanmayı çıtlatma amacıyla süslenme, koku sürme ve iddet bekledikleri evden çıkma gibi) şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. (Zîrâ iddet içinde kendilerine haram edilmiş olan bu gibi şeyler, o sürenin bitiminde onlara helâl olur. Ama İslâm’ın reddettiği şekilde; kapalı bir yerde bir erkekle tek başına kalarak halvet yapmaya veyâ nikâh dışı ilişkilere girmeye kalkışırlarsa, o zaman gücü yeten herkesin onları engellemesi gerekir, aksi takdirde mâni olmayan herkes günahkâr olur.) Zâten Allâh yapmakta olduklarınızı(n iç yüzünü hakkıyla bilen) bir Habîr’dir.
235﴿ (Ey evlenme niyetinde olan erkekler! Vefât iddeti bekleyen) o kadınlarla evlenmeyi istemekle alâkalı (olarak: “Ben evlenmek istiyorum”, “Ben şu vasıflarda bir hanım arıyorum”, “İsterdim ki; Allâh-u Te‘âlâ bana sâliha bir hanım nasip etse” gibi sözler sarfedip), kendisiyle târiz yapmış olduğunuz (ve üstü kapalı şekilde söylemiş olduğunuz) şeylerde veyâ (açıkça yâhut işâretle belirtmeyip, iddet bitiminde kendileriyle evleneceğinize dâir) içlerinizde gizlemiş bulunduğunuz şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Allâh sizin o (kadı)nları (unutamayıp) ileride mutlaka hatırlayacağınızı bilmiştir. (Dolayısıyla onlardan bahsedebilirsiniz.) Velâkin (meşrû olduğu bilinen) mârûf bir sözü söylemeniz dışında (cimâ gibi) gizli (kalması gereken) bir şeyi kendileriyle vaatleşmeyin. Ayrıca (iddet beklemekle alâkalı farz kılınan) o yazı, süresinin sonuna ulaşıncaya dek nikâh bağın(ı bağlamay)a azmetmeyin ve bilin ki; şüphesiz Allâh içlerinizde bulunan (yasak azim ve kasıtlar)ı bilmektedir, öyleyse O’n(a isyan)dan hakkıyla sakının. Yine bilin ki şüphesiz Allâh (evvelce kötü niyetler taşırken, Kendisinden korkarak vazgeçenlerin günahlarını çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (suç işleyenlere acele cezâ vermeyip tevbe fırsatı tanıyan) bir Halîm’dir.
236﴿ Kendilerine (cimâ yoluyla) temâs etmediğiniz yâhut kendileri için bir mehir tâyin etmediğiniz müddetçe (o süre zarfında) kadınları boşarsanız (onlara mehir vermemenizde) sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Ayrıca (bu durumda onları boşarsanız, dîne ve örfe göre güzel bilinen) mârûf (bir yolu izlemek sûreti) ile (zulüm ve zarara kaçmadan) tam bir faydalandırma yaparak kendilerini metâlandırın. Geniş imkân sâhibine kendi (imkânı) miktârı(nca), darlık sâhibine de kendi (imkânı) miktârı(nı vermesi) gerekir. (Böyle kadınlara mehir vermeniz gerekmediğinden, maddî imkânınız nispetinde dışa giyinilecek çarşaf, iç elbisesi ve başörtüsü gibi hediye cinsinden şeyler vermeniz vâciptir.) (İyilik yapmaya düşkün olan) muhsin kimseler(in boşadıkları kadınları bu şekilde faydalandırmaları onlar) üzerine bir hak olarak (terettüp etmektedir)!
237﴿ Eğer onlara (cimâ yoluyla) temâs etmeden önce kendilerini boşarsanız; o (boşadığınız kadı)nlar için (evvelce) gerçekten bir mehir de tâyin etmiş bulunduysanız artık (onlara vermeniz gereken miktar, mehir olarak) tâyin etmiş olduğunuz şeyin yarısıdır. Lâkin o (boşanan kadı)nların (alacakları yarı hakkı) bağışlamaları yâhut nikâh bağı elinde bulunan (kocan)ın (vermesi gerekmeyen diğer yarıyı önceden verdiyse geri almayarak, vermediyse de fazladan vererek hakkını eski eşine) bağışlaması müstesnâ! Zâten (hakkınızı sonuna kadar almaktansa) bağışlamanız (Rabbinize karşı derin saygı kazanmanızdan ibâret olan) takvâ(yı elde etmeniz) için (her yoldan) daha yakın (bir davranış)dır. Bir de siz aranızda (erdemli davranışlarda bulunmayı ve birbirinize yapacağınız) iyiliği unutmayın (ve mecbûriyetten değil de siz güçlü iken bağışlayın). Şüphesiz ki Allâh (iyilik ve ikrâm kabîlinden birbirinize) yapmakta olduğunuz şeyleri (çok iyi gören ve karşılığını tastamam verecek olan) bir Basîr’dir.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٢
٣٧
وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرًاۚ فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا فَعَلْنَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿٢٣٤
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟ ﴿٢٣٥
لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٢٣٦
وَاِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَر۪يضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّٓا اَنْ يَعْفُونَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ وَاَنْ تَعْفُٓوا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۜ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٢٣٧
Bakara Sûresi
37
Cuz 2
وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرًاۚ فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا فَعَلْنَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿٢٣٤
234﴿ İçinizden o kimseler ki (melekler tarafından ruhları alınarak) vefât ettiriliyorlar da (arkalarında) eşler bırakıyorlar, (işte) o (dul kalan kadı)nlar (evlenmeksizin) kendi kendilerine dört ay on (gün) bekle(melidi)rler. (Dolayısıyla bu müddet zarfında hiçbir kimseyle evlenemezler ve bir zarûret bulunmadıkça kocalarının vefât ettiği evden çıkamazlar, ziynetlerini de takamazlar ve böylece kocalarının hâtırasına saygı göstererek yas tutmuş olurlar!) (Ey velîler ve Müslümanlar!) O (kadı)nlar (beklemeleri gereken) müddetlerinin sonuna ulaştıklarında ise, (şerîat tarafından kabûl gören) mârûf (bir yol) ile kendi nefisleri hakkında yaptıkları o (nişanlanmayı çıtlatma amacıyla süslenme, koku sürme ve iddet bekledikleri evden çıkma gibi) şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. (Zîrâ iddet içinde kendilerine haram edilmiş olan bu gibi şeyler, o sürenin bitiminde onlara helâl olur. Ama İslâm’ın reddettiği şekilde; kapalı bir yerde bir erkekle tek başına kalarak halvet yapmaya veyâ nikâh dışı ilişkilere girmeye kalkışırlarsa, o zaman gücü yeten herkesin onları engellemesi gerekir, aksi takdirde mâni olmayan herkes günahkâr olur.) Zâten Allâh yapmakta olduklarınızı(n iç yüzünü hakkıyla bilen) bir Habîr’dir.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟ ﴿٢٣٥
235﴿ (Ey evlenme niyetinde olan erkekler! Vefât iddeti bekleyen) o kadınlarla evlenmeyi istemekle alâkalı (olarak: “Ben evlenmek istiyorum”, “Ben şu vasıflarda bir hanım arıyorum”, “İsterdim ki; Allâh-u Te‘âlâ bana sâliha bir hanım nasip etse” gibi sözler sarfedip), kendisiyle târiz yapmış olduğunuz (ve üstü kapalı şekilde söylemiş olduğunuz) şeylerde veyâ (açıkça yâhut işâretle belirtmeyip, iddet bitiminde kendileriyle evleneceğinize dâir) içlerinizde gizlemiş bulunduğunuz şeylerde sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Allâh sizin o (kadı)nları (unutamayıp) ileride mutlaka hatırlayacağınızı bilmiştir. (Dolayısıyla onlardan bahsedebilirsiniz.) Velâkin (meşrû olduğu bilinen) mârûf bir sözü söylemeniz dışında (cimâ gibi) gizli (kalması gereken) bir şeyi kendileriyle vaatleşmeyin. Ayrıca (iddet beklemekle alâkalı farz kılınan) o yazı, süresinin sonuna ulaşıncaya dek nikâh bağın(ı bağlamay)a azmetmeyin ve bilin ki; şüphesiz Allâh içlerinizde bulunan (yasak azim ve kasıtlar)ı bilmektedir, öyleyse O’n(a isyan)dan hakkıyla sakının. Yine bilin ki şüphesiz Allâh (evvelce kötü niyetler taşırken, Kendisinden korkarak vazgeçenlerin günahlarını çokça bağışlayan) bir Ğafûr’dur, (suç işleyenlere acele cezâ vermeyip tevbe fırsatı tanıyan) bir Halîm’dir.
لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٢٣٦
236﴿ Kendilerine (cimâ yoluyla) temâs etmediğiniz yâhut kendileri için bir mehir tâyin etmediğiniz müddetçe (o süre zarfında) kadınları boşarsanız (onlara mehir vermemenizde) sizin üzerinize hiçbir günah yoktur. Ayrıca (bu durumda onları boşarsanız, dîne ve örfe göre güzel bilinen) mârûf (bir yolu izlemek sûreti) ile (zulüm ve zarara kaçmadan) tam bir faydalandırma yaparak kendilerini metâlandırın. Geniş imkân sâhibine kendi (imkânı) miktârı(nca), darlık sâhibine de kendi (imkânı) miktârı(nı vermesi) gerekir. (Böyle kadınlara mehir vermeniz gerekmediğinden, maddî imkânınız nispetinde dışa giyinilecek çarşaf, iç elbisesi ve başörtüsü gibi hediye cinsinden şeyler vermeniz vâciptir.) (İyilik yapmaya düşkün olan) muhsin kimseler(in boşadıkları kadınları bu şekilde faydalandırmaları onlar) üzerine bir hak olarak (terettüp etmektedir)!
وَاِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَر۪يضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّٓا اَنْ يَعْفُونَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ وَاَنْ تَعْفُٓوا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۜ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٢٣٧
237﴿ Eğer onlara (cimâ yoluyla) temâs etmeden önce kendilerini boşarsanız; o (boşadığınız kadı)nlar için (evvelce) gerçekten bir mehir de tâyin etmiş bulunduysanız artık (onlara vermeniz gereken miktar, mehir olarak) tâyin etmiş olduğunuz şeyin yarısıdır. Lâkin o (boşanan kadı)nların (alacakları yarı hakkı) bağışlamaları yâhut nikâh bağı elinde bulunan (kocan)ın (vermesi gerekmeyen diğer yarıyı önceden verdiyse geri almayarak, vermediyse de fazladan vererek hakkını eski eşine) bağışlaması müstesnâ! Zâten (hakkınızı sonuna kadar almaktansa) bağışlamanız (Rabbinize karşı derin saygı kazanmanızdan ibâret olan) takvâ(yı elde etmeniz) için (her yoldan) daha yakın (bir davranış)dır. Bir de siz aranızda (erdemli davranışlarda bulunmayı ve birbirinize yapacağınız) iyiliği unutmayın (ve mecbûriyetten değil de siz güçlü iken bağışlayın). Şüphesiz ki Allâh (iyilik ve ikrâm kabîlinden birbirinize) yapmakta olduğunuz şeyleri (çok iyi gören ve karşılığını tastamam verecek olan) bir Basîr’dir.