v02.01.25 Geliştirme Notları
Şuarâ Sûresi
370
Cuz 19
84﴿ Ayrıca Sen sonraki (ümmet)ler içinde benim için (övgülerde bulunacak) dosdoğru dil(ler) yarat (ki onların medh-ü senâsının ve duâlarının güzel netîcesini âhirette görebileyim).
85﴿ Bir de Sen beni (nîmetlerle dolu) Na‘îm cennetinin mîrasçılarından yap.
86﴿ Babam(ı da îmâna hidâyet ederek onun) için de mağfirette bulun. Çünkü gerçekten o, (doğru yolu şaşırıp) sapan (kâfir) kimselerden olmuştur. Burada geçen İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın “Babası” tâbirinden “Amcası”nın kastedildiği hakkındaki mâlûmât için bu eserin 2. cildinin 173 ve 174. (el-En‘âm Sûresi:74) sahîfelerine bakınız.
87﴿ Bir de o (insa)nların diriltilecekleri gün beni (diğerlerinden aşağı mertebeye koyarak) alçak duruma düşürme.
88﴿ (Hayra harcansa da) hiçbir malın fayda vermeyeceği, (şefâat edebilecek mertebede olsa bile) oğulların da (hiçbir kimseye faydalı) olmayacağı günde (beni utandırma).
89﴿ Lâkin o kimse(nin malının ve çocuklarının fayda vermesi) müstesnâ(dır) ki (kâfirlik ve münâfıklık gibi mânevî hastalıklardan tamâmen kurtulmuş olan) selîm bir kalple Allâh(ın hesap yurdun)a gelmiştir.”
90﴿ (İşte) böylece (mahşer günü çabuk sevinsinler diye) cennet o takvâ sâhipleri için (rahatça görebilecekleri şekilde) yaklaştırılmıştır.
91﴿ Şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i) de o (kâfir ve) azgın kimseler için (alevi kendilerine değecekmişçesine) açığa çıkarılmıştır.
92﴿ (O zaman) onlara denildi ki: “Nerede (dünyâdayken) tapar olduğunuz o şeyler?!
93﴿ Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka (taptıklarınız nerede?)! (Peki şimdi düştüğünüz azaptan kurtulmanız için) size yardım edebiliyorlar mı?! Ya da kendilerine (olsun) yardım edebiliyorlar mı?!”
94﴿ Nihâyet o (tapınıla)n (put)lar da, (onlara tapan) o azgınlar da (cehenneme sevkedilerek) onun içerisine yüzüstü atıl(ıp netîcede onun dibini boyla)dılar.
95﴿ Kendileri hep birlikte olan İblîs’in (zürriyeti de, insan ve cinlerden ona itâat eden) orduları da!
96﴿ O (tapanlar ve o)nlar(ın taptıkları cehenneme girdikten sonra) onun içerisinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
97﴿ “Allâh’a yemîn olsun ki; gerçekten biz elbette (yanlışlığı) çok açık olan bir sapıklık içinde olmuşuz.
98﴿ Bir zamanda (gerçekten sapıklık içindeymişiz) ki sizi(n gibi âciz putları) bütün âlemlerin Rabbine denk tutuyormuşuz.
99﴿ Ama bizi ancak (İblîs ve ona uyarak en büyük cürmü ve suçu işleyen) o (lider konumundaki) mücrimler saptırmıştır.
100﴿ Artık bizim için şefâatçi (olacak peygamber ve melek)lerden hiçbir kimse yoktur.
101﴿ (Derdimize çâre olacak) yakın bir dost bile yoktur.
102﴿ Şimdi keşke gerçekten bizim için (dünyâya tekrar) bir dönüş olsaydı da hemen biz îmân eden kimselerden olaydık.”
103﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki bu (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
104﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (inkârcılardan intikam alacak olan) Azîz de, (kalb-i selîm sâhiplerine çok acıyan) Rahîm de ancak O’dur.
105﴿ Nûh’un kavmi (onu inkâr etmekle aslında insanları uyarmak için) rasûl (olarak) gönderilenlerin tümünü yalanlamıştı.
106﴿ Bir zamanda (onu yalanlamışlardı) ki (soy bakımından) kardeşleri (olan) Nûh onlara demişti ki: “(Allâh’a ortak koşmaktan) hiç sakınmayacak mısınız?!
107﴿ Şüphesiz ben özellikle sizin için (Allâh tarafından gönderilmiş olan ve sözlerine) çok güvenilen bir rasûlüm!
108﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
109﴿ Zâten bu (teblîğin ulaştırılması)na karşı ben sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ecrim(i vermek) ancak bütün âlemlerin Rabbine âittir.
110﴿ Öyleyse (beni inkâr husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (tebliğ ettiğim konularda söz tutarak) bana itâat edin.”
111﴿ (Bunca te’kitli nasîhatlere rağmen hiç etkilenmeyen kavmi) dediler ki: “(Soy, mal ve meslek bakımından) en rezil (ve sefil) kimseler sana iyice tâbi olmuş (görünmektey)ken biz sana îmân (etmeyi kendimize münâsip kabûl) eder miyiz?!”
سُورَةُ الشُّعَرَاءِ
الجزء ١٩
٣٧٠
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ ﴿٨٤
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ ﴿٨٥
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٨٦
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ ﴿٨٧
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿٨٩
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٩٠
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ ﴿٩١
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٩٢
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ ﴿٩٣
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ ﴿٩٤
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ ﴿٩٥
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ ﴿٩٦
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٩٧
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٨
وَمَٓا اَضَلَّنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ ﴿٩٩
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ ﴿١٠٠
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ ﴿١٠١
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٠٢
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٠٣
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٠٤
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٠٥
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٠٦
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٠٧
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٠٨
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿١٠٩
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ ﴿١١٠
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ ﴿١١١
Şuarâ Sûresi
370
Cuz 19
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ ﴿٨٤
84﴿ Ayrıca Sen sonraki (ümmet)ler içinde benim için (övgülerde bulunacak) dosdoğru dil(ler) yarat (ki onların medh-ü senâsının ve duâlarının güzel netîcesini âhirette görebileyim).
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ ﴿٨٥
85﴿ Bir de Sen beni (nîmetlerle dolu) Na‘îm cennetinin mîrasçılarından yap.
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٨٦
86﴿ Babam(ı da îmâna hidâyet ederek onun) için de mağfirette bulun. Çünkü gerçekten o, (doğru yolu şaşırıp) sapan (kâfir) kimselerden olmuştur. Burada geçen İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın “Babası” tâbirinden “Amcası”nın kastedildiği hakkındaki mâlûmât için bu eserin 2. cildinin 173 ve 174. (el-En‘âm Sûresi:74) sahîfelerine bakınız.
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ ﴿٨٧
87﴿ Bir de o (insa)nların diriltilecekleri gün beni (diğerlerinden aşağı mertebeye koyarak) alçak duruma düşürme.
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨
88﴿ (Hayra harcansa da) hiçbir malın fayda vermeyeceği, (şefâat edebilecek mertebede olsa bile) oğulların da (hiçbir kimseye faydalı) olmayacağı günde (beni utandırma).
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿٨٩
89﴿ Lâkin o kimse(nin malının ve çocuklarının fayda vermesi) müstesnâ(dır) ki (kâfirlik ve münâfıklık gibi mânevî hastalıklardan tamâmen kurtulmuş olan) selîm bir kalple Allâh(ın hesap yurdun)a gelmiştir.”
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٩٠
90﴿ (İşte) böylece (mahşer günü çabuk sevinsinler diye) cennet o takvâ sâhipleri için (rahatça görebilecekleri şekilde) yaklaştırılmıştır.
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ ﴿٩١
91﴿ Şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i) de o (kâfir ve) azgın kimseler için (alevi kendilerine değecekmişçesine) açığa çıkarılmıştır.
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٩٢
92﴿ (O zaman) onlara denildi ki: “Nerede (dünyâdayken) tapar olduğunuz o şeyler?!
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ ﴿٩٣
93﴿ Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka (taptıklarınız nerede?)! (Peki şimdi düştüğünüz azaptan kurtulmanız için) size yardım edebiliyorlar mı?! Ya da kendilerine (olsun) yardım edebiliyorlar mı?!”
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ ﴿٩٤
94﴿ Nihâyet o (tapınıla)n (put)lar da, (onlara tapan) o azgınlar da (cehenneme sevkedilerek) onun içerisine yüzüstü atıl(ıp netîcede onun dibini boyla)dılar.
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ ﴿٩٥
95﴿ Kendileri hep birlikte olan İblîs’in (zürriyeti de, insan ve cinlerden ona itâat eden) orduları da!
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ ﴿٩٦
96﴿ O (tapanlar ve o)nlar(ın taptıkları cehenneme girdikten sonra) onun içerisinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٩٧
97﴿ “Allâh’a yemîn olsun ki; gerçekten biz elbette (yanlışlığı) çok açık olan bir sapıklık içinde olmuşuz.
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٨
98﴿ Bir zamanda (gerçekten sapıklık içindeymişiz) ki sizi(n gibi âciz putları) bütün âlemlerin Rabbine denk tutuyormuşuz.
وَمَٓا اَضَلَّنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ ﴿٩٩
99﴿ Ama bizi ancak (İblîs ve ona uyarak en büyük cürmü ve suçu işleyen) o (lider konumundaki) mücrimler saptırmıştır.
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ ﴿١٠٠
100﴿ Artık bizim için şefâatçi (olacak peygamber ve melek)lerden hiçbir kimse yoktur.
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ ﴿١٠١
101﴿ (Derdimize çâre olacak) yakın bir dost bile yoktur.
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٠٢
102﴿ Şimdi keşke gerçekten bizim için (dünyâya tekrar) bir dönüş olsaydı da hemen biz îmân eden kimselerden olaydık.”
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٠٣
103﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki bu (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٠٤
104﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (inkârcılardan intikam alacak olan) Azîz de, (kalb-i selîm sâhiplerine çok acıyan) Rahîm de ancak O’dur.
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٠٥
105﴿ Nûh’un kavmi (onu inkâr etmekle aslında insanları uyarmak için) rasûl (olarak) gönderilenlerin tümünü yalanlamıştı.
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٠٦
106﴿ Bir zamanda (onu yalanlamışlardı) ki (soy bakımından) kardeşleri (olan) Nûh onlara demişti ki: “(Allâh’a ortak koşmaktan) hiç sakınmayacak mısınız?!
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٠٧
107﴿ Şüphesiz ben özellikle sizin için (Allâh tarafından gönderilmiş olan ve sözlerine) çok güvenilen bir rasûlüm!
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٠٨
108﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿١٠٩
109﴿ Zâten bu (teblîğin ulaştırılması)na karşı ben sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ecrim(i vermek) ancak bütün âlemlerin Rabbine âittir.
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ ﴿١١٠
110﴿ Öyleyse (beni inkâr husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (tebliğ ettiğim konularda söz tutarak) bana itâat edin.”
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ ﴿١١١
111﴿ (Bunca te’kitli nasîhatlere rağmen hiç etkilenmeyen kavmi) dediler ki: “(Soy, mal ve meslek bakımından) en rezil (ve sefil) kimseler sana iyice tâbi olmuş (görünmektey)ken biz sana îmân (etmeyi kendimize münâsip kabûl) eder miyiz?!”