v02.01.25 Geliştirme Notları
Şuarâ Sûresi
372
Cuz 19
137﴿ İşte bu (yaşadığımız hayat), evvelkilerin âdetinden (ve yaşantısından) başka bir şey değildir (eskiden beri insanlar böylece yaşayıp ölmektedir, dirilmek ve hesap diye bir şey yoktur).
138﴿ Biz aslâ azâba uğratılacak kimseler de değiliz.”
139﴿ Böylece onu yalanladılar da bu sebeple Biz onları (büyük bir kasırgayla) helâk ettik. (Habîbim) İşte sana! Muhakkak ki bu (Hûd (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
140﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (kâfirlerden intikam alan) Azîz de, (inananlara çok acıyıp onları kurtaran) Rahîm de ancak O’dur.
141﴿ Semûd (kavmi rasüllerini inkâr etmekle aslında insanları uyarmak için) rasûl (olarak) gönderilenlerin tamâmını yalanlamıştı.
142﴿ Bir zamanda (onu yalanlamışlardı) ki (soy bakımından) kardeşleri (olan) Sâlih onlara demişti ki: “(Allâh’a şirk koşmaktan) hiç sakınmayacak mısınız?!
143﴿ Şüphesiz ben özellikle sizin için (Allâh tarafından gönderilmiş olan ve sözlerine) çok güvenilen bir rasûlüm.
144﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
145﴿ Zâten bu (teblîğin ulaştırılması)na karşı ben sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ecrim(i vermek) ancak bütün âlemlerin Rabbine âittir.
146﴿ Siz işte burada o (nîmet dolu) şeyler içerisinde (inkârınız sebebiyle başınıza gelecek azaplardan kendini güvende hisseden) emîn kimseler olarak bırakılacak mısınız (sanıyorsunuz)?!
147﴿ Değerli (bağlar) bahçeler (ile sürekli akan pınarlar) ve gözeler içerisinde!
148﴿ Bol ekinler ve (çokluğundan dolayı) tomurcukları (birbirine girip) kırılmış (ve ürünleri birbirini eksiltecek derecede bol olan) sık hurmalıklar içerisinde!
149﴿ Bir de siz, kibirli şımarıklar olarak dağlardan birtakım evleri yontu(p yapı)yorsunuz.
150﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
151﴿ Ayrıca siz o (kâfirlik ve sapıklıkta haddi aşan dokuz kabîleye mensup) israfçıların emrine itâat etmeyin.
152﴿ O kimseler ki yer(yüzün)de sürekli (günah ve zulüm işleyerek) bozgunculuk yaparlar da, (bir kere olsun) ıslâha çalışmazlar.”
153﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın kavmi onun bu nasîhatleri kaşısında) dediler ki: “Sen ancak çokça büyülen(erek aklını kaybet)miş kimselerdensin.
154﴿ Sen ancak bizim gibi bir beşer(ken, peygamberlikle bizden üstün olduğunu nasıl söyleyebilir)sin. Öyleyse (doğruluğuna delâlet eden) bir âyet (ve mûcize) getir. Eğer sen (peygamberlik iddia ederken) doğru söyleyen kimselerden olduysan (bunu yapman gerekir)!”
155﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)) dedi ki: “İşte bu (deve sizin talebiniz üzerine benim duâm sebebiyle Allâh-u Te‘âlâ’nın kayadan çıkarmış olduğu on aylık yüklü) dişi bir devedir ki (çıkar çıkmaz kendi gibi büyük bir deve doğurmuştur), sudan ona âit bir nasip vardır, bilinen bir günün içme hakkı da size âittir (artık kendi hakkınıza kanâat edin de, bu devenin içeceğine göz dikmeyin).
156﴿ Ona (vurarak yâhut onu kesmeye kalkışarak ona) bir fenâlık dokundurmayın; sonra büyük bir günün azâbı sizi hemen yakalar.”
157﴿ Derken (herkese danıştıktan sonra tümünün rızâsıyla o deveden kurtulmak üzere) onun ayaklarını keserek (işe başlayıp) onu boğazladılar da (azâbı görünce) hemen pişmân olan kimselere döndüler.
158﴿ Nihâyet (korkutuldukları) o azap (böylece) onları (üç gün sonra) yakaladı. (Üzerlerine taş yağdırıldığı bir sırada Cibrîl (Aleyhisselâm)ın korkunç nârasıyla ödleri kopup kalpleri parçalanarak hep birlikte öldüler.) (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki bu (Sâlih (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
159﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (kâfirleri kahreden) Azîz de, (inananlara çok acıyıp onları kurtaran) Rahîm de ancak O’dur.
سُورَةُ الشُّعَرَاءِ
الجزء ١٩
٣٧٢
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٣٧
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ ﴿١٣٨
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣٩
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٤٠
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٤١
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٤٢
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٤٣
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٤٤
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٤٥
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿١٤٦
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤٧
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿١٤٨
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ ﴿١٤٩
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٥٠
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿١٥١
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿١٥٢
قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ﴿١٥٣
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿١٥٤
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿١٥٥
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥٦
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ ﴿١٥٧
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥٨
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٥٩
Şuarâ Sûresi
372
Cuz 19
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٣٧
137﴿ İşte bu (yaşadığımız hayat), evvelkilerin âdetinden (ve yaşantısından) başka bir şey değildir (eskiden beri insanlar böylece yaşayıp ölmektedir, dirilmek ve hesap diye bir şey yoktur).
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ ﴿١٣٨
138﴿ Biz aslâ azâba uğratılacak kimseler de değiliz.”
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣٩
139﴿ Böylece onu yalanladılar da bu sebeple Biz onları (büyük bir kasırgayla) helâk ettik. (Habîbim) İşte sana! Muhakkak ki bu (Hûd (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٤٠
140﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (kâfirlerden intikam alan) Azîz de, (inananlara çok acıyıp onları kurtaran) Rahîm de ancak O’dur.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٤١
141﴿ Semûd (kavmi rasüllerini inkâr etmekle aslında insanları uyarmak için) rasûl (olarak) gönderilenlerin tamâmını yalanlamıştı.
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٤٢
142﴿ Bir zamanda (onu yalanlamışlardı) ki (soy bakımından) kardeşleri (olan) Sâlih onlara demişti ki: “(Allâh’a şirk koşmaktan) hiç sakınmayacak mısınız?!
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٤٣
143﴿ Şüphesiz ben özellikle sizin için (Allâh tarafından gönderilmiş olan ve sözlerine) çok güvenilen bir rasûlüm.
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٤٤
144﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٤٥
145﴿ Zâten bu (teblîğin ulaştırılması)na karşı ben sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ecrim(i vermek) ancak bütün âlemlerin Rabbine âittir.
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿١٤٦
146﴿ Siz işte burada o (nîmet dolu) şeyler içerisinde (inkârınız sebebiyle başınıza gelecek azaplardan kendini güvende hisseden) emîn kimseler olarak bırakılacak mısınız (sanıyorsunuz)?!
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤٧
147﴿ Değerli (bağlar) bahçeler (ile sürekli akan pınarlar) ve gözeler içerisinde!
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿١٤٨
148﴿ Bol ekinler ve (çokluğundan dolayı) tomurcukları (birbirine girip) kırılmış (ve ürünleri birbirini eksiltecek derecede bol olan) sık hurmalıklar içerisinde!
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ ﴿١٤٩
149﴿ Bir de siz, kibirli şımarıklar olarak dağlardan birtakım evleri yontu(p yapı)yorsunuz.
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٥٠
150﴿ Artık Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının ve (emretmiş olduğu tevhîd inancında da, ibâdetler husûsunda da) bana itâat edin.
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿١٥١
151﴿ Ayrıca siz o (kâfirlik ve sapıklıkta haddi aşan dokuz kabîleye mensup) israfçıların emrine itâat etmeyin.
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿١٥٢
152﴿ O kimseler ki yer(yüzün)de sürekli (günah ve zulüm işleyerek) bozgunculuk yaparlar da, (bir kere olsun) ıslâha çalışmazlar.”
قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ﴿١٥٣
153﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın kavmi onun bu nasîhatleri kaşısında) dediler ki: “Sen ancak çokça büyülen(erek aklını kaybet)miş kimselerdensin.
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿١٥٤
154﴿ Sen ancak bizim gibi bir beşer(ken, peygamberlikle bizden üstün olduğunu nasıl söyleyebilir)sin. Öyleyse (doğruluğuna delâlet eden) bir âyet (ve mûcize) getir. Eğer sen (peygamberlik iddia ederken) doğru söyleyen kimselerden olduysan (bunu yapman gerekir)!”
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿١٥٥
155﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)) dedi ki: “İşte bu (deve sizin talebiniz üzerine benim duâm sebebiyle Allâh-u Te‘âlâ’nın kayadan çıkarmış olduğu on aylık yüklü) dişi bir devedir ki (çıkar çıkmaz kendi gibi büyük bir deve doğurmuştur), sudan ona âit bir nasip vardır, bilinen bir günün içme hakkı da size âittir (artık kendi hakkınıza kanâat edin de, bu devenin içeceğine göz dikmeyin).
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥٦
156﴿ Ona (vurarak yâhut onu kesmeye kalkışarak ona) bir fenâlık dokundurmayın; sonra büyük bir günün azâbı sizi hemen yakalar.”
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ ﴿١٥٧
157﴿ Derken (herkese danıştıktan sonra tümünün rızâsıyla o deveden kurtulmak üzere) onun ayaklarını keserek (işe başlayıp) onu boğazladılar da (azâbı görünce) hemen pişmân olan kimselere döndüler.
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥٨
158﴿ Nihâyet (korkutuldukları) o azap (böylece) onları (üç gün sonra) yakaladı. (Üzerlerine taş yağdırıldığı bir sırada Cibrîl (Aleyhisselâm)ın korkunç nârasıyla ödleri kopup kalpleri parçalanarak hep birlikte öldüler.) (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki bu (Sâlih (Aleyhisselâm)ın kıssası)nda, elbette çok büyük bir âyet (ve ibret) vardır. Ama onların çoğu (ona) îmân eden kimseler olmamıştır.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٥٩
159﴿ Yine de şüphesiz senin Rabbin, elbette (kâfirleri kahreden) Azîz de, (inananlara çok acıyıp onları kurtaran) Rahîm de ancak O’dur.