v02.01.25 Geliştirme Notları
Neml Sûresi
380
Cuz 19
45﴿ Andolsun ki; elbette Biz Semûd (toplumun)a da (soy bakımından) kardeşleri olan Sâlih’i gerçekten: “Allâh’a ibâdet edin” diye (kavmine emretmesi için) rasûl gönderdik. Birdenbire onlar (mümin ve kâfir olarak) birbirleriyle sürekli çekişen iki fırka(ya ayrılmış)dırlar.
46﴿ O (Sâlih (Aleyhisselâm) kâfirlere): “Ey kavmim! O (tevbe ve îmân gibi) güzel olan şeyden önce o (başınıza gelecek azaplar gibi) kötü şeyi niçin acele istiyorsunuz?! Siz (belâ isteyeceğinize, tevbeniz kabûl edilerek) rahmet olunasınız diye Allâh’tan bağışlanma isteseniz ya” dedi.
47﴿ Onlar: “Biz seninle de, berâberinde bulunan (mümin) kimselerle de uğursuzluğa uğradık (siz yeni bir din çıkardığınızdan beri kıtlıklar ve belâlar üzerimizden kalkmaz oldu)” dediler. O ise: “Sizin uğursuzluğunuz(a sebebiyet veren şey) Allâh nezdinde (mâlum olan inkâr ve mâsiyetiniz)dir. Doğrusu siz öyle bir toplumsunuz ki (bâzen nîmetler, bâzen de musîbetlerle) imtihan olunmaktasınız /(âhirette) azâba uğratılacaksınız/” dedi.
48﴿ Ayrıca o (Semûd kavminin yaşadığı Hıcr isimli) şehirde (ileri gelen âilelerin çocuklarından) dokuz kişi vardı ki, (türlü türlü zulüm ve günahlar işleyerek) o yerde sürekli fesat çıkarıyorlardı da, (bir kere olsun) ıslâha (ve insanların yararına) çalışmıyorlardı.
49﴿ O (kâfir ola)nlar (Sâlih (Aleyhisselâm)ın tebliğinden kurtulamayacaklarını anlayınca birbirlerine): “Siz (aranızda) ‘Andolsun; elbette ona da, âilesine de kesinlikle bir gece baskını yapacağız, sonra da yemîn olsun ki; mutlaka onun (akrabâsından kan sâhibi olan) velîsine: -(Onlara saldırmak bir yana) biz onun âilesinin helâk oluşuna şâhit olmadık ve şüphesiz ki biz elbette doğru söyleyen kimseleriz- diyeceğiz’ diye Allâh (adı) ile yeminleşin” dediler.
50﴿ Böylece onlar (Sâlih (Aleyhisselâm)a sûikast düzenleme niyetiyle) büyük bir hîle yaparak tuzak kurdular; Biz de kendileri farkında (bile) değillerken onlara tam bir cezâlandırma olarak, hîle yapmalarının karşılığını verdik. Rivâyete göre; Sâlih (Aleyhisselâm) Hıcr’deki bir vâdîde kendisine bir mescit edinmişti ki orada namaz kılardı. Ona suikast düzenlemek isteyen kâfirler: “Sâlih üç güne kadar bizden kurtulacağını sanıyor ama üçüncü gün olmadan biz ondan da âilesinden de kurtulacağız” dediler ve: “Namaz kılmak için buraya geldiğinde onu öldürürüz, sonra da âilesine dönüp onları da öldürürüz, akrabâsından arkalarını arayanlar olursa onlara da: ‘Bizim bir şeyden haberimiz yok’ diyerek mevzûyu kapatırız” dediler. Bunun üzerine onlar o vâdîye doğru giderlerken etraflarına düşen bir kaya ile hiç çıkamayacakları bir yerde mahsur kaldılar. O sırada kavimleri çokça aramalarına rağmen onların yerini tespit edemediler. Böylece onlar bulundukları yerde helâk olurlarken, Sâlih (Aleyhisselâm)a sûikast düzenlemelerine rızâ gösteren kavimleri de Cebrâîl (Aleyhisselâm)ın öldürücü nârasıyla helâk edildiler. İşte Allâh-u Te‘âlâ, Sâlih (Aleyhisselâm)ı ve müminleri onların şerrinden bu şekilde kurtardı. (en-Nesefî, el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
51﴿ Şimdi bak (gör) ki; tuzak kurmalarının (fecî) âkıbeti nasıl oldu; Gerçekten Biz onları da, (sûikasta iştirâk etmeseler de, râzı olarak ortak olan) toplumlarını da bir daha (bellerini doğrultup) düzelemeyecekleri bir şekilde hep birlikte olanlar hâlinde (nasıl) kırıp geçirdik!
52﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (Hıcr bölgesinde harap vaziyette dura)nlar, onların (şirk koşarak ve mûcize talepleri üzerine kayadan çıkarılan deveyi keserek, Allâh’ın âyetlerine yapmış oldukları) zulümleri sebebiyle ıssız kalan evleridir. İşte sana! Gerçekten (de onların) bu (şekilde helâke uğratılmaları)nda, elbette öyle bir toplum için çok büyük bir âyet (ve zulümden caydırıcı bir ibret) bulunmaktadır ki onlar (bilinmesi gereken şeyleri) bilmektedirler.
53﴿ Böylece Biz (Sâlih (Aleyhisselâm) ile birlikte) o (sayıları binleri aşan) kimseleri (kâfirlerin başına gelen o belâdan) kurtardık ki onlar îmân etmiştiler ve (inkârlardan da günahlardan da hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuştular.
54﴿ Lût’u da (ümmetine anlat)! O vakti (özellikle anlat) ki; kavmine (şöyle) demişti: “Siz o en çirkin (eşcinsellik) işi(ni) mi yapıyorsunuz?! Oysa siz (yaptığınız işin çirkinliğini) görüyorsunuz.
55﴿ Gerçekten (de) siz, elbette kadınları bırakıp, şehvet yüzünden erkeklere mi geliyor (da onlarla eşcinsellik yapı)yorsunuz?! Doğrusu siz öyle (bozuk) bir toplumsunuz ki (bu işin fenâlığını) bilmiyor(muş gibi davranıyor)sunuz.”
سُورَةُ النَّمْلِ
الجزء ١٩
٣٨٠
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٥
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٦
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ ﴿٤٧
وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿٤٨
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٤٩
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٥٠
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿٥١
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥٢
وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ ﴿٥٣
وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٥٤
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ ﴿٥٥
Neml Sûresi
380
Cuz 19
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٥
45﴿ Andolsun ki; elbette Biz Semûd (toplumun)a da (soy bakımından) kardeşleri olan Sâlih’i gerçekten: “Allâh’a ibâdet edin” diye (kavmine emretmesi için) rasûl gönderdik. Birdenbire onlar (mümin ve kâfir olarak) birbirleriyle sürekli çekişen iki fırka(ya ayrılmış)dırlar.
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٦
46﴿ O (Sâlih (Aleyhisselâm) kâfirlere): “Ey kavmim! O (tevbe ve îmân gibi) güzel olan şeyden önce o (başınıza gelecek azaplar gibi) kötü şeyi niçin acele istiyorsunuz?! Siz (belâ isteyeceğinize, tevbeniz kabûl edilerek) rahmet olunasınız diye Allâh’tan bağışlanma isteseniz ya” dedi.
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ ﴿٤٧
47﴿ Onlar: “Biz seninle de, berâberinde bulunan (mümin) kimselerle de uğursuzluğa uğradık (siz yeni bir din çıkardığınızdan beri kıtlıklar ve belâlar üzerimizden kalkmaz oldu)” dediler. O ise: “Sizin uğursuzluğunuz(a sebebiyet veren şey) Allâh nezdinde (mâlum olan inkâr ve mâsiyetiniz)dir. Doğrusu siz öyle bir toplumsunuz ki (bâzen nîmetler, bâzen de musîbetlerle) imtihan olunmaktasınız /(âhirette) azâba uğratılacaksınız/” dedi.
وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿٤٨
48﴿ Ayrıca o (Semûd kavminin yaşadığı Hıcr isimli) şehirde (ileri gelen âilelerin çocuklarından) dokuz kişi vardı ki, (türlü türlü zulüm ve günahlar işleyerek) o yerde sürekli fesat çıkarıyorlardı da, (bir kere olsun) ıslâha (ve insanların yararına) çalışmıyorlardı.
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٤٩
49﴿ O (kâfir ola)nlar (Sâlih (Aleyhisselâm)ın tebliğinden kurtulamayacaklarını anlayınca birbirlerine): “Siz (aranızda) ‘Andolsun; elbette ona da, âilesine de kesinlikle bir gece baskını yapacağız, sonra da yemîn olsun ki; mutlaka onun (akrabâsından kan sâhibi olan) velîsine: -(Onlara saldırmak bir yana) biz onun âilesinin helâk oluşuna şâhit olmadık ve şüphesiz ki biz elbette doğru söyleyen kimseleriz- diyeceğiz’ diye Allâh (adı) ile yeminleşin” dediler.
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٥٠
50﴿ Böylece onlar (Sâlih (Aleyhisselâm)a sûikast düzenleme niyetiyle) büyük bir hîle yaparak tuzak kurdular; Biz de kendileri farkında (bile) değillerken onlara tam bir cezâlandırma olarak, hîle yapmalarının karşılığını verdik. Rivâyete göre; Sâlih (Aleyhisselâm) Hıcr’deki bir vâdîde kendisine bir mescit edinmişti ki orada namaz kılardı. Ona suikast düzenlemek isteyen kâfirler: “Sâlih üç güne kadar bizden kurtulacağını sanıyor ama üçüncü gün olmadan biz ondan da âilesinden de kurtulacağız” dediler ve: “Namaz kılmak için buraya geldiğinde onu öldürürüz, sonra da âilesine dönüp onları da öldürürüz, akrabâsından arkalarını arayanlar olursa onlara da: ‘Bizim bir şeyden haberimiz yok’ diyerek mevzûyu kapatırız” dediler. Bunun üzerine onlar o vâdîye doğru giderlerken etraflarına düşen bir kaya ile hiç çıkamayacakları bir yerde mahsur kaldılar. O sırada kavimleri çokça aramalarına rağmen onların yerini tespit edemediler. Böylece onlar bulundukları yerde helâk olurlarken, Sâlih (Aleyhisselâm)a sûikast düzenlemelerine rızâ gösteren kavimleri de Cebrâîl (Aleyhisselâm)ın öldürücü nârasıyla helâk edildiler. İşte Allâh-u Te‘âlâ, Sâlih (Aleyhisselâm)ı ve müminleri onların şerrinden bu şekilde kurtardı. (en-Nesefî, el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿٥١
51﴿ Şimdi bak (gör) ki; tuzak kurmalarının (fecî) âkıbeti nasıl oldu; Gerçekten Biz onları da, (sûikasta iştirâk etmeseler de, râzı olarak ortak olan) toplumlarını da bir daha (bellerini doğrultup) düzelemeyecekleri bir şekilde hep birlikte olanlar hâlinde (nasıl) kırıp geçirdik!
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥٢
52﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (Hıcr bölgesinde harap vaziyette dura)nlar, onların (şirk koşarak ve mûcize talepleri üzerine kayadan çıkarılan deveyi keserek, Allâh’ın âyetlerine yapmış oldukları) zulümleri sebebiyle ıssız kalan evleridir. İşte sana! Gerçekten (de onların) bu (şekilde helâke uğratılmaları)nda, elbette öyle bir toplum için çok büyük bir âyet (ve zulümden caydırıcı bir ibret) bulunmaktadır ki onlar (bilinmesi gereken şeyleri) bilmektedirler.
وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ ﴿٥٣
53﴿ Böylece Biz (Sâlih (Aleyhisselâm) ile birlikte) o (sayıları binleri aşan) kimseleri (kâfirlerin başına gelen o belâdan) kurtardık ki onlar îmân etmiştiler ve (inkârlardan da günahlardan da hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuştular.
وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٥٤
54﴿ Lût’u da (ümmetine anlat)! O vakti (özellikle anlat) ki; kavmine (şöyle) demişti: “Siz o en çirkin (eşcinsellik) işi(ni) mi yapıyorsunuz?! Oysa siz (yaptığınız işin çirkinliğini) görüyorsunuz.
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ ﴿٥٥
55﴿ Gerçekten (de) siz, elbette kadınları bırakıp, şehvet yüzünden erkeklere mi geliyor (da onlarla eşcinsellik yapı)yorsunuz?! Doğrusu siz öyle (bozuk) bir toplumsunuz ki (bu işin fenâlığını) bilmiyor(muş gibi davranıyor)sunuz.”