HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنَّمْلِ  ٣٨٢ 
الجزء ٢٠

اَمَّنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿ ٦٤ ﴾ قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ وَمَا يَشْعُرُونَ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿ ٦٥ ﴾ بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ۠ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْهَا۠ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ۟ ﴿ ٦٦ ﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ءَاِذَا كُنَّا تُرَابًا وَاٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ ﴿ ٦٧ ﴾ لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿ ٦٨ ﴾ قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿ ٦٩ ﴾ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ ﴿ ٧٠ ﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿ ٧١ ﴾ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي تَسْتَعْجِلُونَ ﴿ ٧٢ ﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ ﴿ ٧٣ ﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿ ٧٤ ﴾ وَمَا مِنْ غَٓائِبَةٍ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿ ٧٥ ﴾ اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَكْثَرَ الَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿ ٧٦ ﴾

سُورَةُالنَّمْلِ  ٣٨٢ 
الجزء ٢٠
Neml Sûresi  382 
Cüz  20

64  (Hiçbir şey yaratamayan, üstelik kendileri ya ratılmış olan âciz mahluklar mı sizin için yararlıdır) yoksa O Zât mı ki, halkı ilk başta (yoktan) yaratmak tadır, (öldürdükten) sonra da onları (dirilterek, son suz hayata) geri döndürecektir ve yine O Zât mı ki, gökten de yerden de sizi rızıklandırmaktadır?! Allâh ile birlikte bir ilâh mı vardır?! (Habîbim! Müşrikleri art arda sıralayacağın delil lerle rezil etmek için) de ki: “(Allâh’tan başkasının, an latılanlardan herhangi birini yapmaya güçlü olduğuna dâir aklî ya da naklî) delilinizi getirin! Eğer (davanız da) doğru kimseler olduysanız (bunu yapmalısınız)!”

65  (Habîbim! Sana kıyâmetin ne zaman kopacağını soran müşriklere) de ki: “Göklerdeve yerde Allâh’tan baş ka kimse (, kendisi hakkında; he sap, tecrübe, va sıta, karîne ve emâre bulunmayan bir) gaybı (O bil dirmedikçe) bilemez! Onlar (ne zaman öleceklerini de) ne vakit diriltileceklerini de bilemezler!

66  (Hakkında hiçbir ilim sebebine sahip olmadık ları dirilme zamanı bir yana,) doğrusu onların âhi ret(in varlığı) hakkındaki bilgileri (kazanmalarını sağlayacak aklî ve naklî birçok delil) art arda gele rek iyice olgunlaşmış(ken onu bile doğru anlayama mışlar)dır (, delilleriyle âşikâr olan bir gerçeği dahî anlayamayanlar gaybı nasıl bilebilirler?)/âhiret hak kında (bunca delil varken) onların bilgileri (arta cak yerde) art arda tükenmiştir/; doğrusu (şüphelerini giderecek kesin deliller mevcutken, yine de) on lar ondan büyük bir şüphe içerisindedirler; dahası (basîretleri bozulduğu için) onlar onun (inkârı) yü zünden kördürler. (Zira âhirete inanmamak, kişiyi sadece dünyevî menfaatlere bağlı kılacağından, delil lere karşı kör bir hale getirir.)

67  O kâfir olmuş kimseler dedi ki: “Biz ve babalarımız (ölümümüzün ardından) bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi el bette (kabirlerimizden) çıkartılan kimseleriz?

68  Andolsun ki; gerçekten biz de, babalarımız da daha önce (Mu hammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bize bunu bildirmeden) işte bununla elbette vaad olun muştuk! İşte bu (diriltilme vaadi), evvelkilerin ya zıp çizmiş olduğu birtakım yalanlardan başkası değildir!”

69  (Habîbim!) De ki: “Yer(yüzün)de yü rüyü(p gezi)n de, hemen bir bakın ki, o (şirke düşen) suç luların (feci) âkıbeti nasıl olmuş?”

70  (Habîbim!) Sen onlar(ın inkâr ların)a karşı ta salanma, kuracakları hilelerden dolayı dahiçbir darlık (ve sıkıntı) içerisinde bulunma! (Çünkü Allâh seni onların şerrinden mutlaka koruyacaktır.)

71  Diyorlar ki: “İşte bu (azap) va ad(i) ne zaman (yerini bulacak)dır? Eğer (davanızda) doğru kim se ler olduysanız (, bize vaktini açıklayın)!”

72  De ki: “(bizce) umulmak tadır! (Alay e derek) acele iste mekte olduğunuz o (azap do lu ) şeylerin bir kısmının size tamamen ulaşmış olması/iyice yanaşmış olması/! (Nitekim bunu çok yakında Be dir’de göreceksiniz!)

73  Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı elbet te pek büyük bir iyilik sahibidir (de onun için azap larını geciktirmektedir), lâkin onların pek çoğu (bu nimete) şükretmezler.

74  Muhakkak senin Rabbin , onların göğüsle rinin (sana kar şı) gizlemekte olduğu (düşmanlık ve nefret gibi) şeyleri de, açıklamakta bulundukları (hakaret ve inkâr içeren işaretler ve sözler gibi) şey leri de elbette bilmektedir.

75  Gökte ve yerde iyice gizlenmiş hiçbir şey yok tur ki, (onun bilgisi, ilgili meleklere göre) pek açık olan (Levh-i Mahfûz isimli) yüce bir kitapta bulunmasın.

76  Şüphesiz işte şu Kur’ân İsrâ î loğullarına o şeylerin pek çoğunu (doğruca) anlatmaktadır ki, onlar onun hakkında ihtilâf etmektedirler!

Neml Sûresi  382 
Cüz  20
cihanyamaneren