v02.01.25 Geliştirme Notları
Ankebût Sûresi
397
Cuz 20
15﴿ Akabinde Biz onu ve (üç oğlu ile kendisine îmân etmiş bulunan pek az kimsenin teşkil ettiği) o geminin halkını kurtardık ve onu(n gemisini uzun süre Cûdi Dağı üzerinde bekleterek) âlemler(in halkı) için büyük bir âyet (ve ibret) yaptık.
16﴿ İbrâhîm’i de (peygamber olarak kavmine gönderdik)! Bir vakitteki o kendi kavmine demişti ki: “(Sâdece) Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin ve O’n(a ortak koşmak)dan hakkıyla sakının. İşte size! Bu (ibâdet ve takvâ) sizin için tam bir hayırdır. Eğer siz (hayrı ve şerri) bilmekte olduysanız (sâdece Allâh’a ibâdet yapın ve O’na şirk koşmaktan sakının).
17﴿ (İbrâhîm (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Siz Allâh’ı bırakıp ancak birtakım putlara tapmaktasınız ve (onların Allâh katında size şefâatçi olacaklarını iddiâ ederek) büyük bir yalan uydurmaktasınız. Şüphesiz ki Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta olduğunuz o şeyler, size en ufak bir rızk vermeye (dahî) mâlik olamazlar. O hâlde siz bütün rızıkları Allâh nezdinde arayın (ve sâdece O’ndan isteyin), bir de (yalnızca) O’na ibâdet edin ve (size bunca nîmetler lütfettiği için) Kendisine şükr(etmek üzere birliğini ikrâr) edin. Siz (ölümünüzün ardından diriltilerek) ancak O’n(un hesap yurdun)a döndürüleceksiniz. (Öyleyse ibâdet ve şükre devâm ederek O’na kavuşacağınız gün için hazırlanın.)
18﴿ (İbrâhîm (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti: Eğer bana îmân ederseniz iki cihan saâdetine ermiş olursunuz, yok) eğer siz (benim getirdiklerimi) yalanlarsanız, (bana bir zarar dokunduramazsınız, çünkü) gerçekten sizden önce (yaşamış bulunan) birçok ümmetler de (Şîs, İdrîs, Nûh, Hûd ve Sâlih (Aleyhimüsselâm) gibi kendilerine gönderilmiş olan peygamberlerini) yalanlamıştı. (Fakat onların bu inkârları başlarına büyük belâlar açarak sâdece kendilerine zarar vermişti. İşte beni inkâr etmenizin sonucu da böyle fecî olacaktır. Çünkü benim vazîfem sizi zorla îmâna getirmek değildir. Nitekim bir) rasûl üzerine de (şüphe bırakmayacak derecede) çok açık olan /(hükümleri) açıklayıcı/ bir duyurudan başkası yoktur. (Ben de bu vazîfemi gereğince yaptım.)
19﴿ (Bütün peygamberler ümmetlerini âhirete inandırmak için demişlerdi ki:) “O (dirilmeyi inkâr etmekte ola)nlar görmediler mi ki, Allâh (canlı) halkın tümünü ilk başta nasıl (yoktan) yaratmaktadır?! (İşte öldürdükten) sonra da onları (böylece dirilterek sonsuz hayâta) geri döndürecektir. (Ey münkir insan!) İşte sana! Bu (yoktan yaratmak ve daha sonra diriltmek), Allâh’a göre gerçekten de çok kolay bir şeydir! (Zîrâ Allâh-u Te‘âlâ istediği bir şeyi yapmak için hiçbir yardıma muhtaç değildir!)
20﴿ (Biz İbrâhîm’e şöyle vahyetmiştik: Âhireti inkâr edenlere) de ki: “Yer(yüzün)de gezin de, bakın ki O (Allâh-u Te‘âlâ bu kadar farklı tabîatlara ve değişik şekillere sâhip olan canlı) halkın tümünü ilk başta (hiç yoktan) nasıl yaratmış?! Sonra (ilk yaratmasının ardından) yine Allâh o sonraki baştan yaratışla (evvelce öldürdüklerini yeni) baştan (diriltip âhirette hesaba çekmek için) îcâd edecektir. Şüphesiz ki Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.
21﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ dirilmeyi inkâr ettikleri için azap etmeyi) murâd ettiği kimselere (dünyâda da âhirette de) azap eder, (dirilmek dâhil tüm îmân şartlarını tasdik ettikleri için cennete kavuşturmak) dilediği kimselere ise rahmet eder. Siz (diriltildikten sonra) ancak O’n(un hesap yurdun)a döndürüleceksiniz!
22﴿ (Ey insanlar!) Yine siz yer(yüzün)de (ulaşılamayacak mekânlara kaçıp da hakkınızda uygulamak istediği hükümleri icrâ etmekten Allâh-u Te‘âlâ’yı) aslâ âciz bırakabilecek kimseler olamazsınız, gökte de (gizlenip Allâh-u Te‘âlâ’dan kaçacak kimseler) olamaz(sınız)! Zâten sizin için Allâh’tan başka yakın dost(lar)dan hiçbiri yoktur, gerçek (mânâda) yardımcı(lar)dan hiçbiri de yoktur (ki, Rabbinizin yerden veyâ gökten göndermek istediği belâya karşı sizi savunabilsin)!
23﴿ Yine o kimseler ki, Allâh’ın (cihanda olan ve Kur’ân’da bulunan tüm) âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmiştirler, (Habîbim) işte sana! Onlar (kıyâmet gününde) Benim rahmetimden ümit kesmiştirler. İşte sana! Onlar (var ya), çok acı verici büyük bir azap da sâdece onlara âittir.”
سُورَةُ الْعَنْكَبُوتِ
الجزء ٢٠
٣٩٧
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ ﴿١٥
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٦
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١٧
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿١٨
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ ﴿١٩
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ ﴿٢٠
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ ﴿٢١
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟ ﴿٢٢
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٢٣
Ankebût Sûresi
397
Cuz 20
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ ﴿١٥
15﴿ Akabinde Biz onu ve (üç oğlu ile kendisine îmân etmiş bulunan pek az kimsenin teşkil ettiği) o geminin halkını kurtardık ve onu(n gemisini uzun süre Cûdi Dağı üzerinde bekleterek) âlemler(in halkı) için büyük bir âyet (ve ibret) yaptık.
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٦
16﴿ İbrâhîm’i de (peygamber olarak kavmine gönderdik)! Bir vakitteki o kendi kavmine demişti ki: “(Sâdece) Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin ve O’n(a ortak koşmak)dan hakkıyla sakının. İşte size! Bu (ibâdet ve takvâ) sizin için tam bir hayırdır. Eğer siz (hayrı ve şerri) bilmekte olduysanız (sâdece Allâh’a ibâdet yapın ve O’na şirk koşmaktan sakının).
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١٧
17﴿ (İbrâhîm (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Siz Allâh’ı bırakıp ancak birtakım putlara tapmaktasınız ve (onların Allâh katında size şefâatçi olacaklarını iddiâ ederek) büyük bir yalan uydurmaktasınız. Şüphesiz ki Allâh(ı bırakıp da O’n)dan başka tapmakta olduğunuz o şeyler, size en ufak bir rızk vermeye (dahî) mâlik olamazlar. O hâlde siz bütün rızıkları Allâh nezdinde arayın (ve sâdece O’ndan isteyin), bir de (yalnızca) O’na ibâdet edin ve (size bunca nîmetler lütfettiği için) Kendisine şükr(etmek üzere birliğini ikrâr) edin. Siz (ölümünüzün ardından diriltilerek) ancak O’n(un hesap yurdun)a döndürüleceksiniz. (Öyleyse ibâdet ve şükre devâm ederek O’na kavuşacağınız gün için hazırlanın.)
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿١٨
18﴿ (İbrâhîm (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti: Eğer bana îmân ederseniz iki cihan saâdetine ermiş olursunuz, yok) eğer siz (benim getirdiklerimi) yalanlarsanız, (bana bir zarar dokunduramazsınız, çünkü) gerçekten sizden önce (yaşamış bulunan) birçok ümmetler de (Şîs, İdrîs, Nûh, Hûd ve Sâlih (Aleyhimüsselâm) gibi kendilerine gönderilmiş olan peygamberlerini) yalanlamıştı. (Fakat onların bu inkârları başlarına büyük belâlar açarak sâdece kendilerine zarar vermişti. İşte beni inkâr etmenizin sonucu da böyle fecî olacaktır. Çünkü benim vazîfem sizi zorla îmâna getirmek değildir. Nitekim bir) rasûl üzerine de (şüphe bırakmayacak derecede) çok açık olan /(hükümleri) açıklayıcı/ bir duyurudan başkası yoktur. (Ben de bu vazîfemi gereğince yaptım.)
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ ﴿١٩
19﴿ (Bütün peygamberler ümmetlerini âhirete inandırmak için demişlerdi ki:) “O (dirilmeyi inkâr etmekte ola)nlar görmediler mi ki, Allâh (canlı) halkın tümünü ilk başta nasıl (yoktan) yaratmaktadır?! (İşte öldürdükten) sonra da onları (böylece dirilterek sonsuz hayâta) geri döndürecektir. (Ey münkir insan!) İşte sana! Bu (yoktan yaratmak ve daha sonra diriltmek), Allâh’a göre gerçekten de çok kolay bir şeydir! (Zîrâ Allâh-u Te‘âlâ istediği bir şeyi yapmak için hiçbir yardıma muhtaç değildir!)
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ ﴿٢٠
20﴿ (Biz İbrâhîm’e şöyle vahyetmiştik: Âhireti inkâr edenlere) de ki: “Yer(yüzün)de gezin de, bakın ki O (Allâh-u Te‘âlâ bu kadar farklı tabîatlara ve değişik şekillere sâhip olan canlı) halkın tümünü ilk başta (hiç yoktan) nasıl yaratmış?! Sonra (ilk yaratmasının ardından) yine Allâh o sonraki baştan yaratışla (evvelce öldürdüklerini yeni) baştan (diriltip âhirette hesaba çekmek için) îcâd edecektir. Şüphesiz ki Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ ﴿٢١
21﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ dirilmeyi inkâr ettikleri için azap etmeyi) murâd ettiği kimselere (dünyâda da âhirette de) azap eder, (dirilmek dâhil tüm îmân şartlarını tasdik ettikleri için cennete kavuşturmak) dilediği kimselere ise rahmet eder. Siz (diriltildikten sonra) ancak O’n(un hesap yurdun)a döndürüleceksiniz!
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟ ﴿٢٢
22﴿ (Ey insanlar!) Yine siz yer(yüzün)de (ulaşılamayacak mekânlara kaçıp da hakkınızda uygulamak istediği hükümleri icrâ etmekten Allâh-u Te‘âlâ’yı) aslâ âciz bırakabilecek kimseler olamazsınız, gökte de (gizlenip Allâh-u Te‘âlâ’dan kaçacak kimseler) olamaz(sınız)! Zâten sizin için Allâh’tan başka yakın dost(lar)dan hiçbiri yoktur, gerçek (mânâda) yardımcı(lar)dan hiçbiri de yoktur (ki, Rabbinizin yerden veyâ gökten göndermek istediği belâya karşı sizi savunabilsin)!
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٢٣
23﴿ Yine o kimseler ki, Allâh’ın (cihanda olan ve Kur’ân’da bulunan tüm) âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmiştirler, (Habîbim) işte sana! Onlar (kıyâmet gününde) Benim rahmetimden ümit kesmiştirler. İşte sana! Onlar (var ya), çok acı verici büyük bir azap da sâdece onlara âittir.”