v02.01.25 Geliştirme Notları
Ankebût Sûresi
402
Cuz 21
53﴿ (Habîbim!) Bir de o (müşrik ola)nlar (“Gökten bize taş yağdır da senin doğru olduğunu anlayalım” gibi saçma sapan laflar ederek) senden azâbı acele (getirmeni) istiyorlar. (Her kâfir topluma gönderilecek azap için, Levh-i Mahfûz’da) adı konmuş bir müddet olmasaydı, elbette azap onlara (çoktan) gelmişti. Ama (bu onların azaptan kurtulduğu anlamına gelmez, zîrâ) andolsun ki; (Bedir günü helâk edildikleri zaman ya da ecelleri geldiğinde ölürlerken) o (azap) onlara mutlaka ansızın gelecektir. Hâlbuki onlar farkında bile olamayacaklardır.
54﴿ O (kâfir ola)nlar senden azâbı acele (getirmeni) istiyorlar, hâlbuki gerçekten de (fevkinde azap düşünülemeyecek olan) cehennem, o kâfirleri (şimdiden) elbette tamâmen kuşatıcıdır. (Zîrâ içine düştükleri kâfirlik ve günahların gerçek yüzü dünyâda görülmese de hakîkatte o kötülükler, cehennemi tutuşturan ateşten ibârettir.)
55﴿ O (cehennem) azâbın(ın) onları, üzerlerinden ve ayaklarının altından (başlayıp her taraflarından) kaplayacağı ve (Allâh-u Te‘âlâ’nın): “Siz sürekli yapar olduğunuz şeyleri(n cezâsını) tadın” buyuracağı günde (meydana gelecek korkunç hâdiseleri hiçbir söz hakkıyla anlatamaz)!
56﴿ Ey Benim o (Mekke’de zor durumda kalan ve herhangi bir yerde İslâm’ı yaşama imkânı bulamayan) îmân etmiş kullarım! Gerçekten Benim toprağım çok geniştir. Bu yüzden (bir yerde Bana ibâdet imkânı bulamıyorsanız) Bana, sâdece Bana kulluk (edeceğiniz yere hicret) edin.
57﴿ (Yurtlarınızdan çıkmak zorunuza gidiyorsa da, zâten dünyâ sürekli kalınacak bir yer değildir. Çünkü can taşıyan) her bir nefis (rûhun bedenden ayrılması demek olan) ölümü(n acısını) tadıcıdır! Sonra (diriltilip) ancak Bize döndürüleceksiniz! (O hâlde bu mühim âkıbet için hazırlık yapın.)
58﴿ O kimseler ki (îmân şartlarına şüphesiz bir şekilde) îmân etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler, andolsun ki; Biz onları cennet (mücevherlerin)den (yapılmış) birtakım yüksek köşklere, içlerinde ebedî kalacak kimseler olarak mutlaka yerleştireceğiz ki, onların (köşklerinin ve ağaçlarının) alt (taraf)ından sürekli ırmaklar akmaktadır. O (güzel) amel edenlerin ecri (olan bu köşkler) ne güzel olmuştur!
59﴿ O kişiler(in ecri ne güzel oldu) ki (onlar Allâh uğrundaki hicret yolunda çektikleri zulüm ve eziyetlere karşı hiç pişmanlık çekmeksizin) sabretmiştirler ve (her hususta) ancak Rablerine tevekkül etmektedirler.
60﴿ (Ey din uğrunda yurtlarını ve geçim imkânlarını terk edince sıkıntı çekeceklerinden endişelenen müminler! Hiç görmüyor musunuz ki) nice hareket eden canlı vardır ki (zayıflığından dolayı) rızkını taşıyamaz, (ama) Allâh onları da sizi de rızıklandırmaktadır. Zâten ancak O (sizin: “Biz hicret edersek fakir olacağımızdan korkarız.” şeklindeki sözlerinizi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir (ve yine ancak O, kalplerinizdeki niyetlerinizi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
61﴿ Andolsun ki; sen o (şirk koşa)nlara: “Kim(dir O Zât ki,) gökleri ve yeri yaratmıştır, güneşi ve ayı da emr(iniz)e âmâde kılmıştır?” diye sor(acak ol)san, yemîn olsun ki; (her akıllı gibi) elbette onlar (da, varlık ve yoklukları mümkün olan bütün varlıkların yaratılmasının, varlığı Kendinden olan bir Zâta dayanması gerektiğini bildikleri için mecbûren): “Allâh” diyeceklerdir. Öyleyse (bunu ikrâr ettikleri hâlde hâlâ) nasıl (bu sözleri gereğince amel edip İslâm’a girmekten) döndürülüyorlar?!
62﴿ Allâh (istediği zaman) kullarından dilediği kimse için rızkı genişletir ve (dilediğinde) yine onun için daraltır. Şüphesiz ki Allâh (kime ne zaman neyin yararlı veyâ zararlı olacağı dâhil) her bir şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
63﴿ Yine andolsun ki; sen o (putlara tapa)nlara: “Kim(dir O Zât ki) gökten bir su indirip de, akabinde onun sebebiyle toprağa (kuruyup) ölmesinden sonra hayat vermiştir?” diye sor(acak ol)san, yemîn olsun ki; muhakkak onlar (putların hiçbir şey yapamayacağını çok iyi bildikleri için): “Allâh (indirdi)” diyeceklerdir. (Habîbim!) De ki: “Bütün hamdler (sizi bu îtirâfa mecbur bırakan ve beni bu yanlış inançtan koruyan) Allâh’a mahsustur.” Doğrusu onların ekseriyeti (laflarıyla inançlarının çeliştiğini anlayacak kadar bile) akıl(larını) kullanmazlar.
سُورَةُ الْعَنْكَبُوتِ
الجزء ٢١
٤٠٢
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٥٣
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ ﴿٥٤
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٥
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ ﴿٥٦
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿٥٧
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ ﴿٥٨
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٥٩
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦٠
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿٦١
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٦٢
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ ﴿٦٣
Ankebût Sûresi
402
Cuz 21
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٥٣
53﴿ (Habîbim!) Bir de o (müşrik ola)nlar (“Gökten bize taş yağdır da senin doğru olduğunu anlayalım” gibi saçma sapan laflar ederek) senden azâbı acele (getirmeni) istiyorlar. (Her kâfir topluma gönderilecek azap için, Levh-i Mahfûz’da) adı konmuş bir müddet olmasaydı, elbette azap onlara (çoktan) gelmişti. Ama (bu onların azaptan kurtulduğu anlamına gelmez, zîrâ) andolsun ki; (Bedir günü helâk edildikleri zaman ya da ecelleri geldiğinde ölürlerken) o (azap) onlara mutlaka ansızın gelecektir. Hâlbuki onlar farkında bile olamayacaklardır.
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ ﴿٥٤
54﴿ O (kâfir ola)nlar senden azâbı acele (getirmeni) istiyorlar, hâlbuki gerçekten de (fevkinde azap düşünülemeyecek olan) cehennem, o kâfirleri (şimdiden) elbette tamâmen kuşatıcıdır. (Zîrâ içine düştükleri kâfirlik ve günahların gerçek yüzü dünyâda görülmese de hakîkatte o kötülükler, cehennemi tutuşturan ateşten ibârettir.)
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٥
55﴿ O (cehennem) azâbın(ın) onları, üzerlerinden ve ayaklarının altından (başlayıp her taraflarından) kaplayacağı ve (Allâh-u Te‘âlâ’nın): “Siz sürekli yapar olduğunuz şeyleri(n cezâsını) tadın” buyuracağı günde (meydana gelecek korkunç hâdiseleri hiçbir söz hakkıyla anlatamaz)!
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ ﴿٥٦
56﴿ Ey Benim o (Mekke’de zor durumda kalan ve herhangi bir yerde İslâm’ı yaşama imkânı bulamayan) îmân etmiş kullarım! Gerçekten Benim toprağım çok geniştir. Bu yüzden (bir yerde Bana ibâdet imkânı bulamıyorsanız) Bana, sâdece Bana kulluk (edeceğiniz yere hicret) edin.
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿٥٧
57﴿ (Yurtlarınızdan çıkmak zorunuza gidiyorsa da, zâten dünyâ sürekli kalınacak bir yer değildir. Çünkü can taşıyan) her bir nefis (rûhun bedenden ayrılması demek olan) ölümü(n acısını) tadıcıdır! Sonra (diriltilip) ancak Bize döndürüleceksiniz! (O hâlde bu mühim âkıbet için hazırlık yapın.)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ ﴿٥٨
58﴿ O kimseler ki (îmân şartlarına şüphesiz bir şekilde) îmân etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler, andolsun ki; Biz onları cennet (mücevherlerin)den (yapılmış) birtakım yüksek köşklere, içlerinde ebedî kalacak kimseler olarak mutlaka yerleştireceğiz ki, onların (köşklerinin ve ağaçlarının) alt (taraf)ından sürekli ırmaklar akmaktadır. O (güzel) amel edenlerin ecri (olan bu köşkler) ne güzel olmuştur!
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٥٩
59﴿ O kişiler(in ecri ne güzel oldu) ki (onlar Allâh uğrundaki hicret yolunda çektikleri zulüm ve eziyetlere karşı hiç pişmanlık çekmeksizin) sabretmiştirler ve (her hususta) ancak Rablerine tevekkül etmektedirler.
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦٠
60﴿ (Ey din uğrunda yurtlarını ve geçim imkânlarını terk edince sıkıntı çekeceklerinden endişelenen müminler! Hiç görmüyor musunuz ki) nice hareket eden canlı vardır ki (zayıflığından dolayı) rızkını taşıyamaz, (ama) Allâh onları da sizi de rızıklandırmaktadır. Zâten ancak O (sizin: “Biz hicret edersek fakir olacağımızdan korkarız.” şeklindeki sözlerinizi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir (ve yine ancak O, kalplerinizdeki niyetlerinizi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿٦١
61﴿ Andolsun ki; sen o (şirk koşa)nlara: “Kim(dir O Zât ki,) gökleri ve yeri yaratmıştır, güneşi ve ayı da emr(iniz)e âmâde kılmıştır?” diye sor(acak ol)san, yemîn olsun ki; (her akıllı gibi) elbette onlar (da, varlık ve yoklukları mümkün olan bütün varlıkların yaratılmasının, varlığı Kendinden olan bir Zâta dayanması gerektiğini bildikleri için mecbûren): “Allâh” diyeceklerdir. Öyleyse (bunu ikrâr ettikleri hâlde hâlâ) nasıl (bu sözleri gereğince amel edip İslâm’a girmekten) döndürülüyorlar?!
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٦٢
62﴿ Allâh (istediği zaman) kullarından dilediği kimse için rızkı genişletir ve (dilediğinde) yine onun için daraltır. Şüphesiz ki Allâh (kime ne zaman neyin yararlı veyâ zararlı olacağı dâhil) her bir şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ ﴿٦٣
63﴿ Yine andolsun ki; sen o (putlara tapa)nlara: “Kim(dir O Zât ki) gökten bir su indirip de, akabinde onun sebebiyle toprağa (kuruyup) ölmesinden sonra hayat vermiştir?” diye sor(acak ol)san, yemîn olsun ki; muhakkak onlar (putların hiçbir şey yapamayacağını çok iyi bildikleri için): “Allâh (indirdi)” diyeceklerdir. (Habîbim!) De ki: “Bütün hamdler (sizi bu îtirâfa mecbur bırakan ve beni bu yanlış inançtan koruyan) Allâh’a mahsustur.” Doğrusu onların ekseriyeti (laflarıyla inançlarının çeliştiğini anlayacak kadar bile) akıl(larını) kullanmazlar.