وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿٦٤﴾
﴾64﴿
İşte (kâfirlerin kendisinden başka bir hayat tanımadıkları) bu en alçak hayat ise, ancak (dâimî menfaatlere ve hakîkî lezzetlere ulaştıracak sâlih amellerden insanları geri bırakan) basit bir eğlence ve kıymetsiz bir oyundur (ki, bir süreliğine oyun başında toplanıp dağılan çocuklar gibi, dünyâya aldananlar da kısa bir zaman içerisinde kendisinden ayrılırlar). Ama şüphesiz ki (kederlerden kurtuluşun ve ebedî lezzetlerin mahalli olan) o sonra gelen yurt; elbette gerçek hayat ancak odur. Eğer (bunu) bilmekte olsaydılar (aslâ dünyâyı ona tercih etmezdiler).
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ ﴿٦٥﴾
﴾65﴿
O (Allâh’a ortak koşa)nlar (o derece tutarsız bir tavır içindedirler ki Allâh’ı inkâr ederler ama) geminin içine bindikleri (ve fırtınaya tutularak hayattan ümit kestikleri) zaman ise dîni (ibâdet ve duâyı) O’na tahsîs eden kimseler olarak Allâh’a duâ ederler. Sonra O onları karaya (çıkarıp) kurtardığında ise birdenbire onlar (eski hâllerine dönerek yine O’na) şirk koşarlar.
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٦٦﴾
﴾66﴿
Onlar (musîbetlerden kurtuluş nîmeti olarak) kendilerine vermiş olduğumuz şeye nankörlük etsinler ve (netîcede putlara ibâdette bir araya gelerek birbirlerinden) iyice yararlansınlar diye (böyle yapmaktadırlar). Ama çok yakında (yaptıkları suçun âkıbetini) bileceklerdir.
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ ﴿٦٧﴾
﴾67﴿
(Habîbim! Müşrikler sana gelip: “Biz senin doğruluğunu bilmekteyiz fakat bir avuç azınlık olan biz diğer Araplara muhâlefet ederek seninle birlikte hidâyete uyacak olursak, toprağımızdan kapılıp götürülürüz” dediler.) Ama onlar görmediler mi ki, kendilerinin etrâfında (bulunan kabîlelerde)n insanlar (düşmanları tarafından öldürülürken ve esir edilmek üzere) kapılıp götürülürken, gerçekten Biz (onların beldesi olan Mekke-i Mükerreme’yi baskın ve saldırılardan) güvenli (ve kendine mahsus yasakları bulunan) bir Harem yaptık?! Onlar hâlâ sâdece bâtıl (putlarının faydasın)a inanıyorlar da, Allâh’ın (bunca faydalı) nîmetlerini mi özellikle inkâr ediyorlar?!
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ ﴿٦٨﴾
﴾68﴿
Bir de (onlara şunu söyle ki) kim, Allâh(ın ortağı bulunduğuna inanarak O’n)a karşı bir yalan uydurmuş kimseden ya da kendisine (Kur’ân ve peygamber) geldiği anda (hiç düşünme gereği bile duymadan) hakkı yalanlamış kişiden daha zâlimdir?! O kâfirlere âit ebedî bir ikāmet yeri cehennemin içinde olmadı mı?!
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٦٩﴾
﴾69﴿
Ama o kimseler ki (hem nefis ve şeytan gibi görünmeyen, hem de kâfirler gibi görünen düşmanlarla) Bizim uğrumuzda (sırf rızâmızı kazanmak için iyi niyet ve ihlâs ile) cihâd etmiştirler, andolsun ki; elbette Biz onları (cennet ve cemâlimize kavuşturacak) yollarımıza hidâyet edeceğiz. Gerçekten (iki cihanda da) Allâh(ın yardım ve desteği), elbette o güzel işler yapan (ve amellerini Allâh’ı görür gibi huzur üzere îfâ eden) kimselerle berâberdir.
OTUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Rûm
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 60 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
الٓمٓ۠ ﴿١﴾
﴾1﴿
Elif! Lâm! Mîm! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.”
غُلِبَتِ الرُّومُۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
(Ehl-i Kitâb olan) Rumlar (kitapsız Farslar tarafından) mağlup edildi.
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ ﴿٣﴾
﴾3﴿
(Rum diyârına göre) o (Mekke) toprağ(ın)a en yakın yer (olan Şâm’a bağlı Busrâ mevkiin)de (yenik düştüler). Ama onlar mağlûbiyetlerinin ardından yakında (Farslara) gâlip geleceklerdir.
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ ﴿٤﴾
﴾4﴿
(On seneyi geçmeyecek) birkaç sene içerisinde (gâlip geleceklerdir)! Bun(ların gâlip olmaların)dan önce de, bundan sonra da tüm işler (bütün kararlar ve yetkiler) ancak Allâh’a âittir! İşte o (Rumların Farsları yeneceği) gün ise müminler sevinecektir.
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Allâh’ın (kitapsızlara karşı Ehl-i Kitâb’a) yardımı(nı hayra yormak sûreti) ile (kendilerinin de Mekke müşriklerine gâlip geleceklerini umdukları için sevineceklerdir)! O (Allâh), murâd ettiği kimseye yardım eder(ek onu düşmanına gâlip kılar). Zâten ancak O (istediğine yardım etme gücüne sâhip olan bir) Azîz’dir (ve yine ancak O âhiret rahmetini hak etmeyenleri, dilediğinde dünyâdaki rahmetine mazhar kılan bir) Rahîm’dir. Tefsîr ehlinin beyânı vechile; Ehl-i Kitâb olan Bizanslılarla, ateşperest Farslar arasında yaşanan savaşlarda, müşrikler, kendileri gibi kitapsız olan Mecûsîlerin gâlip gelmesini, Müslümanlar ise Ehl-i Kitâb olan Rumların yenmesini temennî ediyorlardı. Şâm arâzisinin Arap ve Acem toprağına en yakın bölgesi olan Busrâ yöresindeki karşılaşmalarında Rumlar yenilince, müşrikler: “Bizim gibi kitapsızlar sizin gibi Kitâb Ehli’ni yendiği gibi, biz de sizi yeneceğiz” diyerek sevinçlerini açığa vurdukları zaman Müslümanlar üzüldüler. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ bu âyetleri indirerek, mağlup olan Ehl-i Kitâb’ın on seneye kalmadan gâlip olacağını haber verdi. O zaman iç ve dış savaşlarla çok zor duruma düşmüş ve hazînesi tamâmen boşalmış olan Bizans’ın bir daha toparlanıp savaş kazanması hiç düşünülecek bir şey değilken bu gaybî haberin yedinci senesi bu mûcize gerçekleşerek Rumlar Farsları yenilgiye uğrattı. (Mecmû‘atü’t-tefâsîr, 5/31-32)