v02.01.25 Geliştirme Notları
Rûm Sûresi
407
Cuz 21
33﴿ İnsanlara (hastalık ve kıtlık gibi) bir zarar dokunduğu zaman ise (şirki bırakarak Allâh’a dönüp tevbe ve ihlâsla sâdece) Rablerine yönelici kimseler olarak O’na duâ ederler. Sonra Kendisi tarafından onlara (lütufta bulunarak sağlık ve bolluk gibi) bir rahmet (ve nîmet)i tattırdığı vakit, içlerinden bir fırka (kendilerine sıhhat ve âfiyet veren O) Rablerine birdenbire ortak koşarlar.
34﴿ Onlar (musîbetlerden kurtuluş nîmeti olarak) kendilerine vermiş olduğumuz şeye nankörlük etsinler diye (böyle yapıyorlar)! (Ey müşrikler!) O hâlde siz (sâhip bulunduğunuz nîmetlerle kısa bir zaman daha) iyice faydalanın (bakalım)! (Nasıl olsa) çok yakında (tehdit olunduğunuz azapla karşılaştığınız zaman şirk suçunuzun vahim âkıbetini) bileceksiniz!
35﴿ Yoksa Biz onlara güçlü bir delil (vasfı taşıyan kitap âyetleri) mi indirdik de, artık o (delil onlara) özellikle O (Allâh-u Azîmüşşâ)na sürekli ortak koşar oldukları şeyleri(n doğruluğunu) söylüyor?!
36﴿ Bir de Biz insanlara (sıhhat-ü âfiyet, bolluk ve bereket gibi) bir rahmet (eseri olarak herhangi bir nîmet) tattırdığımız zaman (kibir ve şımarıklığa kapılarak) onun sebebiyle sevinirler. Ama ellerinin öne sürdüğü (günahlar gibi uğursuz) şeyler sebebiyle kendilerine (hastalık ve fakirlik türünden) kötü bir şey isâbet etse, onlar birdenbire (Allâh-u Te‘âlâ’nın rahmetinden) ümit keserler.
37﴿ Bir de onlar (hiç) görmediler mi ki, şüphesiz Allâh murâd ettiği kimseler için rızkı genişletir ve (istediği kişiler için de geçim yollarını) daraltır?! (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki bu (şekilde rızkın taksîminde ve bunun bir netîcesi olarak bâzen câhil ve tembel insanların zengin olup, âlim ve çalışkan insanların fakir olmaları)nda bir kavim için elbette pek çok ve çok büyük âyetler vardır ki onlar (Azîz ve Alîm olan Allâh’ın takdîrine) îmân etmektedirler.
38﴿ (Habîbim!) O hâlde sen (soy bakımından) yakınlık sâhibine, (sıla-i rahim, güzel geçim ve fakirse nafaka temini gibi) hakk(lar)ını ver. Ayrıca yoksula ve (vatanında zengin bile olsa) yolda (mağdur) kalmışa da (zekât ve sadaka ver). İşte sana! Bu (şekilde hak sâhiplerine haklarını vermek), o kimseler için çok hayırlıdır ki onlar (yaptıkları hayırlarla sâdece) Allâh’ın Zâtını(n rızâsına kavuşmayı) arzulamaktadırlar. İşte sana! (Cimrilik yapanlar değil de) yine ancak onlar (fânîyi bırakıp, bâkîyi alarak) felâh (ve kurtuluş)a erenlerin ta kendileridir.
39﴿ İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz ise Allâh(ın hükmü ve takdîri) nezdinde (aslâ bereketlenip) artmaz. Ama Allâh’ın Zâtını(n rızâsına ulaşmayı) arzulamakta olduğunuz hâlde vermiş olduğunuz herhangi bir zekât (yâhut sadaka var ya); artık işte sana! Ancak onlar(ı verenler böyle bağışlarda bulunarak sevaplarını) kat kat artıran kimselerin ta kendileridir.
40﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi (yoktan) yaratmıştır, sonra sizi rızıklandırmıştır, sonra sizi öldürecektir, sonra (da) sizi diriltecektir. İşte size! (Allâh’a) ortak (koştuğunuz put)larınız içinden, bu (sayıla)n(lar)dan en ufak bir şeyi yapabilen var mıdır?! (Ey müminler! Artık siz müşriklere rağmen) O’nu tesbîh ile (tenzîh edin ve hiçbir ortağı bulunmadığını ikrâr edin). Zâten (kimse tesbîh etmese de) O (Rabbiniz), onların (Yüce Zâtına) sürekli ortak koşar oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur.
41﴿ İnsanların (bizzât) ellerinin kazanmış olduğu (kötü) şeyler(in uğursuzluğu) sebebiyle karada ve denizde fesat (ve bozukluklar) belirmiştir. Tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), (kulların) yapmış oldukları (kötü) şeylerin (tümünün cezâsını âhirette vermeden önce) bir kısmını(n vebâlini dünyâda) onlara tattırsın. (Böylece onlar azâbı tadınca belki akıllanırlar ve) ola ki onlar (günahlardan) dönerler. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)nın beyânına göre; yeryüzü cennet gibi yemyeşil bir hâldeyken, ağaçlar sürekli meyveli, denizin suyu tatlı, aslan sığıra, kurt da kuzuya saldırmazken, Kābîl’in Hâbîl’i öldürmesiyle toprak kurudu, ağaçlar dikenlendi, denizlerin suyu tuzlandı ve hayvanlar birbirine saldırmaya başladı. Rivâyete göre; karada işlenen ilk mâsiyet, Âdem (Aleyhisselâm)ın oğlunun, kardeşini öldürmesiyle meydana gelmiş, denizde işlenen ilk isyan ise; Ummân krallarından Cülündâ isimli zorba hükümdârın, gelen-geçen gemileri gasbetmesiyle gerçekleşmiştir. (el-Âlûsî) İşte kıtlıklar, toplu ölümler, yangınlar, kasırgalar, seller, depremler, denizlerin ve ırmakların kirliliği, hava kirliliği ve ticâret dâhil her konuda bereketsizlikler şeklinde açığa çıkan türlü türlü düzen bozukluklarının hepsinin, insanoğlunun günahları yüzünden meydana geldiğini bu âyet-i kerîme ile anlamış bulunuyoruz.
سُورَةُ الرُّومِ
الجزء ٢١
٤٠٧
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ ﴿٣٣
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٤
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ ﴿٣٥
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ ﴿٣٦
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٣٧
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٣٨
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ ﴿٣٩
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ ﴿٤٠
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤١
Rûm Sûresi
407
Cuz 21
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ ﴿٣٣
33﴿ İnsanlara (hastalık ve kıtlık gibi) bir zarar dokunduğu zaman ise (şirki bırakarak Allâh’a dönüp tevbe ve ihlâsla sâdece) Rablerine yönelici kimseler olarak O’na duâ ederler. Sonra Kendisi tarafından onlara (lütufta bulunarak sağlık ve bolluk gibi) bir rahmet (ve nîmet)i tattırdığı vakit, içlerinden bir fırka (kendilerine sıhhat ve âfiyet veren O) Rablerine birdenbire ortak koşarlar.
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٤
34﴿ Onlar (musîbetlerden kurtuluş nîmeti olarak) kendilerine vermiş olduğumuz şeye nankörlük etsinler diye (böyle yapıyorlar)! (Ey müşrikler!) O hâlde siz (sâhip bulunduğunuz nîmetlerle kısa bir zaman daha) iyice faydalanın (bakalım)! (Nasıl olsa) çok yakında (tehdit olunduğunuz azapla karşılaştığınız zaman şirk suçunuzun vahim âkıbetini) bileceksiniz!
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ ﴿٣٥
35﴿ Yoksa Biz onlara güçlü bir delil (vasfı taşıyan kitap âyetleri) mi indirdik de, artık o (delil onlara) özellikle O (Allâh-u Azîmüşşâ)na sürekli ortak koşar oldukları şeyleri(n doğruluğunu) söylüyor?!
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ ﴿٣٦
36﴿ Bir de Biz insanlara (sıhhat-ü âfiyet, bolluk ve bereket gibi) bir rahmet (eseri olarak herhangi bir nîmet) tattırdığımız zaman (kibir ve şımarıklığa kapılarak) onun sebebiyle sevinirler. Ama ellerinin öne sürdüğü (günahlar gibi uğursuz) şeyler sebebiyle kendilerine (hastalık ve fakirlik türünden) kötü bir şey isâbet etse, onlar birdenbire (Allâh-u Te‘âlâ’nın rahmetinden) ümit keserler.
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٣٧
37﴿ Bir de onlar (hiç) görmediler mi ki, şüphesiz Allâh murâd ettiği kimseler için rızkı genişletir ve (istediği kişiler için de geçim yollarını) daraltır?! (Ey insan!) İşte sana! Şüphesiz ki bu (şekilde rızkın taksîminde ve bunun bir netîcesi olarak bâzen câhil ve tembel insanların zengin olup, âlim ve çalışkan insanların fakir olmaları)nda bir kavim için elbette pek çok ve çok büyük âyetler vardır ki onlar (Azîz ve Alîm olan Allâh’ın takdîrine) îmân etmektedirler.
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٣٨
38﴿ (Habîbim!) O hâlde sen (soy bakımından) yakınlık sâhibine, (sıla-i rahim, güzel geçim ve fakirse nafaka temini gibi) hakk(lar)ını ver. Ayrıca yoksula ve (vatanında zengin bile olsa) yolda (mağdur) kalmışa da (zekât ve sadaka ver). İşte sana! Bu (şekilde hak sâhiplerine haklarını vermek), o kimseler için çok hayırlıdır ki onlar (yaptıkları hayırlarla sâdece) Allâh’ın Zâtını(n rızâsına kavuşmayı) arzulamaktadırlar. İşte sana! (Cimrilik yapanlar değil de) yine ancak onlar (fânîyi bırakıp, bâkîyi alarak) felâh (ve kurtuluş)a erenlerin ta kendileridir.
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ ﴿٣٩
39﴿ İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz ise Allâh(ın hükmü ve takdîri) nezdinde (aslâ bereketlenip) artmaz. Ama Allâh’ın Zâtını(n rızâsına ulaşmayı) arzulamakta olduğunuz hâlde vermiş olduğunuz herhangi bir zekât (yâhut sadaka var ya); artık işte sana! Ancak onlar(ı verenler böyle bağışlarda bulunarak sevaplarını) kat kat artıran kimselerin ta kendileridir.
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ ﴿٤٠
40﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi (yoktan) yaratmıştır, sonra sizi rızıklandırmıştır, sonra sizi öldürecektir, sonra (da) sizi diriltecektir. İşte size! (Allâh’a) ortak (koştuğunuz put)larınız içinden, bu (sayıla)n(lar)dan en ufak bir şeyi yapabilen var mıdır?! (Ey müminler! Artık siz müşriklere rağmen) O’nu tesbîh ile (tenzîh edin ve hiçbir ortağı bulunmadığını ikrâr edin). Zâten (kimse tesbîh etmese de) O (Rabbiniz), onların (Yüce Zâtına) sürekli ortak koşar oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur.
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤١
41﴿ İnsanların (bizzât) ellerinin kazanmış olduğu (kötü) şeyler(in uğursuzluğu) sebebiyle karada ve denizde fesat (ve bozukluklar) belirmiştir. Tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), (kulların) yapmış oldukları (kötü) şeylerin (tümünün cezâsını âhirette vermeden önce) bir kısmını(n vebâlini dünyâda) onlara tattırsın. (Böylece onlar azâbı tadınca belki akıllanırlar ve) ola ki onlar (günahlardan) dönerler. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)nın beyânına göre; yeryüzü cennet gibi yemyeşil bir hâldeyken, ağaçlar sürekli meyveli, denizin suyu tatlı, aslan sığıra, kurt da kuzuya saldırmazken, Kābîl’in Hâbîl’i öldürmesiyle toprak kurudu, ağaçlar dikenlendi, denizlerin suyu tuzlandı ve hayvanlar birbirine saldırmaya başladı. Rivâyete göre; karada işlenen ilk mâsiyet, Âdem (Aleyhisselâm)ın oğlunun, kardeşini öldürmesiyle meydana gelmiş, denizde işlenen ilk isyan ise; Ummân krallarından Cülündâ isimli zorba hükümdârın, gelen-geçen gemileri gasbetmesiyle gerçekleşmiştir. (el-Âlûsî) İşte kıtlıklar, toplu ölümler, yangınlar, kasırgalar, seller, depremler, denizlerin ve ırmakların kirliliği, hava kirliliği ve ticâret dâhil her konuda bereketsizlikler şeklinde açığa çıkan türlü türlü düzen bozukluklarının hepsinin, insanoğlunun günahları yüzünden meydana geldiğini bu âyet-i kerîme ile anlamış bulunuyoruz.