v02.01.25 Geliştirme Notları
Rûm Sûresi
409
Cuz 21
51﴿ Yine andolsun ki; Biz (yemyeşil bahçeler üzerine) bir rüzgâr göndersek de, onu(n yaptığı tahrîbat netîcesinde bozulan bitkileri) sapsarı bir hâlde görseler, elbette kendileri on(unla sevinip ferahlandık)-dan sonra (evvelce gördükleri bunca bolluğu unutup) nankörlük etmeye başlarlar.
52﴿ (Habîbim!) Artık şüphesiz ki sen (dinlediklerinden faydalanamayan) o ölüler (durumundaki kâfirler)e (hak ve hakîkati) işittiremezsin, (mânen sağır oldukları için hiçbir ses duymayan) o sağır olanlara da (tebliğ ve) dâveti(ni) işittiremezsin; (hele de) onlar (senin söylediklerini dinlemeyip) arka(sını) dön(üp gid)en kimseler hâlinde (vaaz-u nasîhatten) yüz çevirdikleri zaman (onlara hiçbir şey anlatamazsın).
53﴿ Ayrıca sen (kötü tercih yaptıkları için basîretlerini bağladığımız) o kör kimseleri, (hak yoldan) sapmalarından çevirip doğru yola ulaştırıcı biri (de) aslâ değilsin. Sen ancak Bizim âyetlerimize îmân etmekte olan kimselere (gerçekleri) duyur abilirsin, çünkü (sâdece) onlar (hakka boyun eğen ihlâslı) Müslüman kimselerdir.
54﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi yaratmaya (kuvvetli bir nesneden değil de meni gibi) zayıf bir şeyden başlamış, sonra o zâfiyetin ardından (bedeninize ruh verdiği zaman, daha sonra da ergenlik çağına ulaştığınızda sizde) bir kuvvet yaratmış, sonra (yaşlılık çağına vardığınızda) kuvvetin ardından (da) farklı bir güçsüzlük ve ihtiyarlık yaratmıştır. (Bunların hiçbiri akılsız tabîatın işlerinden olamayacağına göre hepsi de sâdece Allâh-u Te‘âlâ’nın irâde ve kudretiyle meydana gelmektedir.) O (hiçbir engel tanımaksızın), murâd ettiği şeyleri yaratmaktadır. Zâten ancak O (insanların yaratılma aşamalarını hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (yine ancak O, bunca farklı şekiller arasında istediği sûreti dilediği kuluna tahsîs gücüne sâhip olan bir) Kadîr’dir.
55﴿ O (kıyâmet kopma) ân(ı) vukû bulacağı günde ise o (şirk günahını işlemiş olan) suçlular, (o gün karşılaşacakları dehşet süresinin uzunluğunu görünce, dünyâda ve kabirde çok az) bir andan başka kalmadıklarına (dâir) yemîn edecektir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (evvelce: “Dünyâ hayâtından başka bir yaşantı yoktur ve biz diriltilecek değiliz” derken de, doğruyu konuşmaktan) böylece döndürülüyorlardı.
56﴿ (Meleklerden ve insanlardan) kendilerine ilim ve îmân verilmiş olan o kimseler ise (mahşerde onlara karşı hakkı haykırmak üzere): “(Sizin dediğiniz gibi kısa bir süre değil de) andolsun ki; muhakkak siz (dünyâda da, kabirlerinizde de) Allâh’ın (Levh-i Mahfûz isimli yüce) Kitâb’ında (yazılı olduğu şekilde) diriltiliş gününe kadar (epey bir zaman) kaldınız. Artık işte bu (gün), diriltilme günüdür velâkin siz(in kiminiz düşüncesiz olduğu için, kiminiz de inatçılığından dolayı dünyâdayken bugünün hak olduğunu) bilmez olmuştunuz” demiştir.
57﴿ Artık işte o gün, o (şirk koşarak) zâlim olmuş kimselere özür dilemeleri fayda vermeyecektir ve (dünyâda olduğu gibi, kendilerine: “Tevbe edip yola gelin de, Rabbinizin rızâsını kazanın” buyrularak) onlardan (Allâh-u Te‘âlâ’yı) râzı etmeleri (de) istenmeyecektir.
58﴿ Andolsun ki; elbette Biz (diriltilecek kulların durumları, söyleyecekleri sözler, kendilerine söylenecekler ve özürlerinin bir şey ifâde etmemesi gibi) her bir(i birer ibret örneği ve) misal (niteliğ)i (taşıyan ilginç ve mühim konuları) işte bu Kur’ân’da insanlar için gerçekten açıkladık. (Habîbim!) Andolsun ki; sen onlara (böyle önemli mevzular ihtivâ eden Kur’ân’ın âyetlerinden) herhangi bir âyeti (veyâ bir mûcizeyi) getirsen de yemîn olsun ki; o kâfir olmuş kimseler elbette: “Siz ancak (haktan ayrılarak) bâtılın içine girmiş kimselersiniz” diyecektir.
59﴿ (Habîbim!) İşte sana! Kendileri (tevhîd inancının doğruluğunu) bilme (uğrunda çaba sarf etme)yen o (gâfil) kimselerin kalpleri üzerine Allâh böylece (güçlü ve sağlam bir) mühür basar (da artık onlar hakkı anlayamaz hâle gelirler).
60﴿ (Habîbim) O hâlde sen sabret. Şüphesiz ki Allâh’ın (sana yardım) sözü kesin bir gerçektir. Kendileri (hiçbir konuda) şüphesiz inanç sâhibi olmayan (ve her şeye şüpheci yaklaşan) o kimseler (onlara bedduâ yapma husûsunda) seni aslâ hafifliğe (kararsızlığa ve aceleciliğe) sevketmesin.
سُورَةُ الرُّومِ
الجزء ٢١
٤٠٩
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحًا فَرَاَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ ﴿٥١
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ ﴿٥٢
وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ ﴿٥٣
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ ﴿٥٤
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ ﴿٥٥
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٥٦
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٥٧
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ ﴿٥٨
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٩
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ ﴿٦٠
Rûm Sûresi
409
Cuz 21
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحًا فَرَاَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ ﴿٥١
51﴿ Yine andolsun ki; Biz (yemyeşil bahçeler üzerine) bir rüzgâr göndersek de, onu(n yaptığı tahrîbat netîcesinde bozulan bitkileri) sapsarı bir hâlde görseler, elbette kendileri on(unla sevinip ferahlandık)-dan sonra (evvelce gördükleri bunca bolluğu unutup) nankörlük etmeye başlarlar.
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ ﴿٥٢
52﴿ (Habîbim!) Artık şüphesiz ki sen (dinlediklerinden faydalanamayan) o ölüler (durumundaki kâfirler)e (hak ve hakîkati) işittiremezsin, (mânen sağır oldukları için hiçbir ses duymayan) o sağır olanlara da (tebliğ ve) dâveti(ni) işittiremezsin; (hele de) onlar (senin söylediklerini dinlemeyip) arka(sını) dön(üp gid)en kimseler hâlinde (vaaz-u nasîhatten) yüz çevirdikleri zaman (onlara hiçbir şey anlatamazsın).
وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ ﴿٥٣
53﴿ Ayrıca sen (kötü tercih yaptıkları için basîretlerini bağladığımız) o kör kimseleri, (hak yoldan) sapmalarından çevirip doğru yola ulaştırıcı biri (de) aslâ değilsin. Sen ancak Bizim âyetlerimize îmân etmekte olan kimselere (gerçekleri) duyur abilirsin, çünkü (sâdece) onlar (hakka boyun eğen ihlâslı) Müslüman kimselerdir.
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ ﴿٥٤
54﴿ Ancak Allâh öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi yaratmaya (kuvvetli bir nesneden değil de meni gibi) zayıf bir şeyden başlamış, sonra o zâfiyetin ardından (bedeninize ruh verdiği zaman, daha sonra da ergenlik çağına ulaştığınızda sizde) bir kuvvet yaratmış, sonra (yaşlılık çağına vardığınızda) kuvvetin ardından (da) farklı bir güçsüzlük ve ihtiyarlık yaratmıştır. (Bunların hiçbiri akılsız tabîatın işlerinden olamayacağına göre hepsi de sâdece Allâh-u Te‘âlâ’nın irâde ve kudretiyle meydana gelmektedir.) O (hiçbir engel tanımaksızın), murâd ettiği şeyleri yaratmaktadır. Zâten ancak O (insanların yaratılma aşamalarını hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (yine ancak O, bunca farklı şekiller arasında istediği sûreti dilediği kuluna tahsîs gücüne sâhip olan bir) Kadîr’dir.
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ ﴿٥٥
55﴿ O (kıyâmet kopma) ân(ı) vukû bulacağı günde ise o (şirk günahını işlemiş olan) suçlular, (o gün karşılaşacakları dehşet süresinin uzunluğunu görünce, dünyâda ve kabirde çok az) bir andan başka kalmadıklarına (dâir) yemîn edecektir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar (evvelce: “Dünyâ hayâtından başka bir yaşantı yoktur ve biz diriltilecek değiliz” derken de, doğruyu konuşmaktan) böylece döndürülüyorlardı.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٥٦
56﴿ (Meleklerden ve insanlardan) kendilerine ilim ve îmân verilmiş olan o kimseler ise (mahşerde onlara karşı hakkı haykırmak üzere): “(Sizin dediğiniz gibi kısa bir süre değil de) andolsun ki; muhakkak siz (dünyâda da, kabirlerinizde de) Allâh’ın (Levh-i Mahfûz isimli yüce) Kitâb’ında (yazılı olduğu şekilde) diriltiliş gününe kadar (epey bir zaman) kaldınız. Artık işte bu (gün), diriltilme günüdür velâkin siz(in kiminiz düşüncesiz olduğu için, kiminiz de inatçılığından dolayı dünyâdayken bugünün hak olduğunu) bilmez olmuştunuz” demiştir.
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٥٧
57﴿ Artık işte o gün, o (şirk koşarak) zâlim olmuş kimselere özür dilemeleri fayda vermeyecektir ve (dünyâda olduğu gibi, kendilerine: “Tevbe edip yola gelin de, Rabbinizin rızâsını kazanın” buyrularak) onlardan (Allâh-u Te‘âlâ’yı) râzı etmeleri (de) istenmeyecektir.
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ ﴿٥٨
58﴿ Andolsun ki; elbette Biz (diriltilecek kulların durumları, söyleyecekleri sözler, kendilerine söylenecekler ve özürlerinin bir şey ifâde etmemesi gibi) her bir(i birer ibret örneği ve) misal (niteliğ)i (taşıyan ilginç ve mühim konuları) işte bu Kur’ân’da insanlar için gerçekten açıkladık. (Habîbim!) Andolsun ki; sen onlara (böyle önemli mevzular ihtivâ eden Kur’ân’ın âyetlerinden) herhangi bir âyeti (veyâ bir mûcizeyi) getirsen de yemîn olsun ki; o kâfir olmuş kimseler elbette: “Siz ancak (haktan ayrılarak) bâtılın içine girmiş kimselersiniz” diyecektir.
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٩
59﴿ (Habîbim!) İşte sana! Kendileri (tevhîd inancının doğruluğunu) bilme (uğrunda çaba sarf etme)yen o (gâfil) kimselerin kalpleri üzerine Allâh böylece (güçlü ve sağlam bir) mühür basar (da artık onlar hakkı anlayamaz hâle gelirler).
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ ﴿٦٠
60﴿ (Habîbim) O hâlde sen sabret. Şüphesiz ki Allâh’ın (sana yardım) sözü kesin bir gerçektir. Kendileri (hiçbir konuda) şüphesiz inanç sâhibi olmayan (ve her şeye şüpheci yaklaşan) o kimseler (onlara bedduâ yapma husûsunda) seni aslâ hafifliğe (kararsızlığa ve aceleciliğe) sevketmesin.