HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْبَقَرَةِ  ٤١ 
الجزء ٣

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟ ﴿ ٢٥٣ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿ ٢٥٤ ﴾ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ ﴿ ٢٥٥ ﴾ لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿ ٢٥٦ ﴾

سُورَةُالْبَقَرَةِ  ٤١ 
الجزء ٣
Bakara Sûresi  41 
Cüz  3

253  İşte bunlar o peygamberlerdir ki; Biz onların bir kısmını diğer bir kısım üzerine faziletli kılmışızdır. İçlerinden; Allâh’ın (kendisiyle) konuşmuş olduğu (Musa (Aleyhisselâm) gibi) bir zat vardır. Onlardan birini de üstün derecelere yükseltmiştir (ki o Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`dir. Zira bütün âlemlere gönderilme, Kur’ân gibi ebedî bir mûcizeye mazhar kılınma ve Mi’rac’da Allâh-u Te’âlâ’nın cemâlini görme gibi meziyetler, peygamberler arasında sadece kendisine verilmiştir)! O (ölüleri diriltme, körü ve alacalıyı iyileştirme gibi) çok açık delilleri Meryem oğlu Îsâ’ya Biz verdik ve o mukaddes ruh(a sahip olan Cibrîl) ile onu destekledik. Eğer Allâh (bütün insanların hidâyette birleşmesini) dileseydi o (peygamber ola)nlardan sonraki kimseler, (ayrılık ve sapıklığa düşmelerine engel olacak) o açık delillerin kendilerine gelişinin ardından birbirleriyle savaşmazdı. Velâkin (Allâh’ın dilemesiyle) ihtilâfa düştüler. Neticede onlardan kimi (peygamberlerin dinine uymaya muvaffak kılınıp) iman etmiştir, onlardan kimi de (hak dine inanmaktan yüz çevirerek) kâfir olmuştur. Şâyet Allâh (onların savaşmamalarını) dilemiş olsaydı birbirleriyle savaşmazlardı. Velâkin Allâh dilediğini yapar. (Böylece istediğini fazl u keremiyle hayra muvaffak eder, dilediğini de adâletiyle hidâyetten mahrum eder. Tabi ki O’nun dilemesi, zorlayıcı bir unsur olmayıp, kulun dilemesine bağlıdır.)

254  Ey iman etmiş olan kimseler! Sizi rızıklandırmış olduğumuz şeylerden (bazısını zekât olarak hayır yolunda) infakta bulunun; büyük bir gün gelmeden önce ki, kendisinde ne bir alış-veriş (yoluyla, kaçırılanı telâfi fırsatı) vardır, ne bir dostluk (nedeniyle müsamaha ve yardım) vardır ve ne de (Allâh’tan izinsiz) bir şefaat (ve aracılık imkânı) vardır! (Zekâta inanmayarak veya hafife alarak Allâh-u Te’âlâ’nın emrini inkâr etmiş olan) o kâfirler ise, (muhtaç kalacakları gün için yatırım yapmadıklarından, kendilerine yazık eden) zâlimler ancak onlardır.

255  Allâh ki; Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur! (Başı sonu olmayan, Zât’ına ait bir hayatla) Hayy’dır; (yaratıklarını yönetme ve koruyup kollama işini dâima üstlenmiş bulunan bir) Kayyûm’dur. Ne (uyku öncesindeki) bir gevşeme, ne de bir uyku Kendisini tutmaz. Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar (, mülkiyet ve hâkimiyet bakımından) sadece O’na aittir. Kimdirşu kimse ki, O’nun izni olmadan nezdinde şefaat edebilecektir? O, (yaratıklarının) önlerinde olanları da, arkalarında bulunanları da (; onların geçmiş-gelecek, dünya-âhiret, görülen ve görülmeyen her şeylerini) bilmektedir. (Öğretmeyi) dilediği şeyler hariç, onlar O’nun ilmi(nin tealluk ettiği sonsuz bilgileri)nden hiçbir şeyi kavrayamazlar. (Arş’ının önündeki tahtı olan) Kürsü’sü (ise) gökleri ve yeri kaplamıştır. O ikisini(n yedi kat tabakalarını) korumak Kendisine hiç de ağır gelmez. (Eş ve benzerden, tüm noksanlık emâreleri ve sonradan olma belirtilerinden son derece yüce olan) Aliyy de; (Zât’ına nispetle, her şeyin değersiz kalacağı bir büyüklük sahibi olan) Azîm de ancak O’dur!

256  O (İslâm) din(ine giriş)de hiçbir zorlama yoktur! Gerçekten (ortaya çıkan bunca delillerden sonra,) o doğruluk(tan ibâret olan iman), o eğrilik(le eşdeğer olan kâfirlik)ten (seçilerek) iyice belirgin hale gelmiştir. Artık her kim o tâğûtları(; şeytanı ve putları) inkâr eder de, Allâh’a inanırsa; işte o, kendisi için hiçbir kopma (söz konusu) olmayan o en sağlam kulpa kesinlikle sıkıca tutunmuştur. Allâh (, bâtılı reddedip, kelime-i şehâdet getirenleri çok iyi duyan bir) Semî’dir; (kalplerdeki inançlar dâhil her şeyi lâyıkıyla bilen bir) Alîm’dir.
Bu âyet-i kerîmenin ifâdesi vechile; kimse İslâm’a girmek için zorlanamaz. Zaten böyle bir zorlama neticesinde kalbinde tasdik bulunmadığı halde: “Ben Müslüman oldum!” diyen, Allâh katında Müslüman sayılmaz. Bu manada “Dinde zorlama yoktur!” Ama bir kişi hür iradesiyle İslâm’ı kabul ettikten sonra, onun hükümlerini tatbike mecburdur. Bunu isteyerek yapmıyorsa, Allâh tarafından meşrû’ edilen zorlama yöntemleri devreye sokulur. Nitekim Ahzâb Sûresi’nin 36. âyet-i kerîmesinde geçen: “Allâh ve Rasûlü, bir iş(in yapılmasına veya terk edilmesin)e hükmettiği zaman, inanan hiçbir erkek ve kadın için, onların emrinden (ayrılma konusunda bir) seçim hakkı yoktur!” ifâde- i celîlesi, İslâm’ı seçenlerin, onun hükümlerini tatbik edip etmeme hürriyetine sahip olmadıklarını, aksi takdirde âşikâre bir sapıklığa düşeceklerini açıkça ortaya koymaktadır. Nûr Sûresi’nin 2. ve 4. âyet-i kerîmelerinde; zinaya yüz, iftiraya ise seksen sopa gibi caydırıcı cezaların takdiri de, Müslümanların günah işleme hürriyetine sahip olmadıklarını, değilse âhiretten önce dünyada da cezaya çarptırılacaklarını göstermektedir ki bütün bunlar İslâm’ın, yapılması veya bırakılması icap eden meselelerde gerektiği zaman zorlamaya başvurduğunun açık örneklerindendir. Tabiî ki bütün bunlar, ferdin ve toplumun düzeni için meşrû edilmiştir. İçki içen ve namazı terk edenler hakkında tespit edilen darp ve hapis cezaları da konumuzun örneklerindendir. Bu konuda misaller çoğaltılabilir!

Bakara Sûresi  41 
Cüz  3
cihanyamaneren