OTUZBİRİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Lokmân
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Nehhâs (Rahimehullah)`dan gelen rivayete göre; 27, 28 ve 29. âyet-i kerîmeler, Medîne’de nâzil olmuştur. 34 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
الٓمٓ۠ ﴿١﴾
﴾1﴿
Elif! Lâm! Mîm! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.”
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
(Habîbim!) İşte sana! Bu (sûrede sana okuna)nlar, o hikmet sâhibi (ve hatâsız hükümler ile üstün hikmetler ihtivâ edici) olan Kitâb’ın âyetleridir.
هُدًى وَرَحْمَةً لِلْمُحْسِن۪ينَۙ ﴿٣﴾
﴾3﴿
(İleride beyân edilecek) o güzel amel(leri) işleyenler için, (doğru yolu gösteren) büyük bir hidâyet ve (Allâh-u Te‘âlâ’nın kullara acımasından nâşî) tam bir rahmet (eseri) olarak (indirilmiştir).
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ ﴿٤﴾
﴾4﴿
O kimseler (için Kur’ân-ı Kerîm hidâyet ve rahmettir) ki; onlar o (farz) namazları hakkıyla kılarlar, zekâtı da verirler ve özellikle âhirete sâdece onlar (gözle görür gibi) yakînen îmân ederler.
اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥﴾
﴾5﴿
(Habîbim!) İşte sana! Onlar, Rablerinden gelen büyük bir hidâyet üzeredirler ve işte sana! Ancak onlar (korktuklarından emin olarak) felâh (ve kurtuluş)a ericilerin tâ kendileridir.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ﴿٦﴾
﴾6﴿
(Kur’ân-ı Kerîm bu kadar büyük bir rahmettir) ama insanlar içerisinden öylesi vardır ki; (yaptığı işin vebâli hakkında) bir bilgi(ye sâhip) olmaksızın (insanları) Allâh’ın yolundan (ve Kitâb’ını dinlemekten) saptırsın diye ve o (Allâh’ın yolu)nu bir eğlence (malzemesi) edinsin için sözlerden eğlenceli olanları (söyleyen kimseleri para verip) satın almaktadır. İşte sana! Onlar (var ya); ziyâde alçaltıcı çok büyük bir azap sâdece onlar içindir. Bu ve bir sonraki âyet-i celîle Nadr ibnü’l-Hâris hakkında inmiştir. Şöyle ki; o, Acem masallarıyla dolu birtakım kitapları satın alıp Kureyş’e okuyarak onlara: “Muhammed size Âd ve Semûd haberlerini okuyorsa, ben de size Rüstem ve İsfendiyâr hikâyelerini anlatıyorum” diyor ve çalgıcı câriyeler satın alarak, İslâm’a girmek isteyenleri Kur’ân dinlemekten meşgul etmek için onlara şarkı söyletiyor ve İslâm’a ısınanlara câriyelerini gönderip cinsel tahrikte bulunarak onları dinden engellemeye çalışıyordu. Bu sebeb-i nüzûlü esas alan müfessirlerin beyânına göre; eski medeniyetlere âit yalanlarla dolu masal, roman ve efsâne kitaplarını satın alıp okumak, yalan ve abartılarla dolu güldürü içerikli gösterileri izlemek, İslâm’a aykırı içeriklere sâhip veyâ şehvet uyarıcı olan; bu sakıncalar olmasa bile dînî ilimleri tahsil gibi lüzumlu vazîfelerden meşgul eden şarkı, türkü, piyes, film ve diziler kabîlinden her türlü oyun ve eğlencelere iştirâk bu âyet-i celîlede kötülenen “Lehve’l-hadîs” mefhûmuna dâhildir. Nitekim Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şarkıcı kadınları satmayın, onları satın almayın ve onlara (şarkı söylemeyi) öğretmeyin (onları bu gibi işlerde çalıştırmayın). Onlarla ilgili yapılan hiçbir ticârette hayır yoktur. (Kazandıkları) paraları da haramdır! İşte ‘Allâh’ın yolundan saptırmak için eğlenceli sözler satın alan insanlar vardır...’ âyeti bunlar hakkında indirildi.” (et-Tirmizî, es-Sünen, et-Tefsir:32, rakam:3195, 5/345-346; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:22280) buyurmuştur. Bu yüzden İbnü Mes‘ûd, İbnü Abbâs, Hasen, Ikrime ve Sa‘îd ibnü Cübeyr (Radıyallâhu Anhüm) gibi sahâbe ve tâbi‘înin uluları, “Lehve’l-hadîs”i, “Çalgı” ile, onu satın alanları da, “Çalgı âletlerini Kur’ân’a tercih edenler” diye tefsir etmişlerdir. Hattâ İbnü Mes‘ûd ve İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhüm) bu görüşü üç kere Allâh’a yemîn ederek tekrarlamışlardır. (el-Hâzin; en-Nesefî; el-Beyzâvî; el-Âlûsî)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا وَلّٰى مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَاَنَّ ف۪ٓي اُذُنَيْهِ وَقْرًاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٧﴾
﴾7﴿
(Kur’ân’a mu‘âraza için masallar okuyarak insanların âyetleri dinlemesine engel olan) o kişi üzerine Bizim âyetlerimiz art arda okunduğu zaman ise sanki onları (hiç) işitmemiş gibi, sanki iki kulağında bir ağırlık (ve sağırlık) varmış gibi (onları dinlemekten geri duran) kibirli biri olarak (îmândan) yüz çevirir. Artık sen onu çok acı verici büyük bir azapla müjdele!
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ ﴿٨﴾
﴾8﴿
(Ama) o kimseler ki, (Rablerinin âyetlerine) îmân etmiştirler ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler; şüphesiz ki (nîmetlerle dolu) Na‘îm cennetleri sâdece onlara âittir.
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٩﴾
﴾9﴿
Sürekli onların içerisinde kalıcı kimseler olarak (o cennetlere gireceklerdir). Allâh’ın hak olan bir vaadi olarak (Kendisi bunu kullarına söz vermiştir). Zâten ancak O (verdiği sözü yerine getirme gücüne sâhip olan bir) Azîz’dir, (yine ancak O her işi hikmetle ve mahlûkātın menfaatlerine uygun yaratan bir) Hakîm’dir.
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ ﴿١٠﴾
﴾10﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), (kendilerini tutan) direkler olmaksızın gökleri yaratmıştır ki siz onları(n direksiz durduğunu) görmektesiniz. Onlar(ın üzerinde bulunduğu topraklar su üstündeki gemi gibi) sizi sallamasın diye O (Allâh-u Te‘âlâ), yer(yüzün)de sağlam dağlar koymuş ve hareket edebilen her bir canlıyı orada yaymıştır. Yine Biz gökten bir su indirdik de bu sebeple orada değerli ve faydalı her tür (bitki)den bitir(ip yetiştir)dik.
هٰذَا خَلْقُ اللّٰهِ فَاَرُون۪ي مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ بَلِ الظَّالِمُونَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟ ﴿١١﴾
﴾11﴿
İşte bu(nların tümü), Allâh’ın yarattıklarıdır. Haydi (bakalım); O’nun dışındaki o (âciz) kimseler ne şey yaratabilmiş Bana gösterin?! Doğrusu o (şirk koşarak haddi aşan ve kendilerini ebedî azâba mâruz bırakan) zâlimler (yanlışlığı) çok açık olan büyük bir sapıklık içindedir(ler).