سُورَةُالسَّجْدَةِ | ٤١٥ | الجزء ٢١ |
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا اِنَّا مُوقِنُونَ ﴿ ١٢ ﴾ وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰيهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنّ۪ي لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ ﴿ ١٣ ﴾ فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿ ١٤ ﴾ اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿ ١٥ ﴾ تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًاۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ﴿ ١٦ ﴾ فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ١٧ ﴾ اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًاۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ ﴿ ١٨ ﴾ اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ١٩ ﴾ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ ﴿ ٢٠ ﴾
سُورَةُالسَّجْدَةِ | ٤١٥ | الجزء ٢١ |
Secde Sûresi | 415 | Cüz 21 |
12 (Habîbim!) Keşke görseydin o (dirilmeyi in kâr eden) suçluları; (mahşer günü) Rableri katında (utançtan) başlarını eğenler hâlindeyken: “Ey Rab bimiz! (Şimdi biz gerçekleri) gördük ve işittik! Öyleyse bizi (dünyaya geri) döndür de, (rızana uygun) salih bir amel işleyelim! Çünkü gerçekten biz ya kînen inanıcılarız!” (diyerek yalvarırlarken!)
13 (Herkes kendisine verilen cüz’î irâde ve gücü, hakkı bulma yönünde kullanacak olsaydı, elbette Biz bunu bilirdik. Böyle bilince de, onların hidâyetini di lerdik.) Eğer Biz dileseydik, elbette her nefse hi dâyetini (sağlayacak başarıyı) verirdik. Velâkin (mükelleflerin birçoğunun hakkı tercih et meyeceklerini bildiğimiz için) Benden şu söz hak olmuştur ki: “Andolsun; elbette cehennemi cinler ve insanlar(ın kâfir ve isyankârların)dan mutlaka topluca dolduracağım!”
14 (O gün kâfirlere buyuracağız ki:) “Artık siz işte bu gününüze kavuşmayı unutmanız sebebiyle (azâ bı) tadın! Muhakkak Biz de sizi(, unutulanlar gibi azap içerisinde) terk ettik, böylece siz (dünyaday ken) yapmakta bulunmuş olduğunuz (kâfirlik ve günahlar gibi kötü) şeyler yüzünden bu ebedîlik azâbını tadın (bakalım)!”
15 Bizim âyetlerimize ancak o kimseler iman eder ki; kendileriy le öğütlendikleri zaman, (bü yük lü ğü müz karşısında hiç beklemeden) secde eden ler hâlinde (yere) kapanırlar, Rablerinin hamdiyle birlikte (O’nu, diriltmekten âciz olmak gibi, şânına yakışmayan durumlardan tenzîh ve) tesbîh ederler, bir de onlar (âyetler karşısında kör ve sağır kalıp da, iman ve taattan) büyüklenmezler.
16 (O dostlarımızın) yanları (teheccüd namazı kılmak için) yataklar(ın)dan uzaklaşır. (Onlar iba detleri reddolunur) korku(su)yla ve (Allâh-u Te’â lâ’nın rahmetine nâil olma) umud(uy)la Rablerine yalva rırlar. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de (hayır yollarına) infakta bulunurlar.
17 Gözlerin aydınlığı(na sebep) olacak ne (nimet)lerin onlar için saklandığını (ne en yüksek rüt beye sahip mukarreb bir melek, ne de gönderilen bir peygamber dâhil) hiçbir kimse bilemez! (Dünyada) yapmakta bulunmuş oldukları (hayırlı) şeylere yeterli bir karşılık olarak!
Ebû Hureyre (Radıyallâhu anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i kudsîde Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allâh-u Tebârake ve Te`âlâ: ‘Ben sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbinden dahi geçmedik nimetler hazırladım!’ buyurmuştur.” Ebû Hureyre (Radıyallâhu anh): “(Kur’ân-ı Kerîm’de bu hadîs-i kudsîyi teyid eden bir delil bulmak) isterseniz: ‘Kendileri için gözlerin aydınlığı(na sebep) olacak ne (nimet)ler saklandığını hiçbir kimse bilemez!’ âyetini okuyun!” demiştir. (Buhârî, Tefsîr: 271, No: 4501, 4/1794)
18 (İki fırka arasındaki fark iyice belirdikten son ra) artık mümin olan bir kimse(nin, Allâh’ın dinin den çıkarak) fâsık olan bir kimse gibi ol(acağını akıl al)a bilir mi? (Dünyada da âhirette de bu iki topluluk) eşit ol mazlar!
19 Şimdi o kimseler ki, (iman şartlarına şüphe siz bir şekilde) iman etmiştirler ve (namaz, oruç , hac, zekât gibi) salih amel ler işle miştirler; işte (dünyada) yapmakta bulunmuş oldukları (hayırlı) şeylere karşılık yeterli bir bahşiş/ilk ziyafet/ bir konak/ olmak üzere, (gerçek yuva olan) Me’vâ cennetleri özellikle on lara âittir.
20 Ama o kimseler ki (Rablerine itaatten çıkıp, kâfir ve) fâsık olmuşlardır; işte onların sığınak ları ancak o ateştir! Oradan her ne zaman çıkmalarını isteseler, (ka falarına vurulan demir tokmaklarla, yetmiş senelik mesafe derinliğinde) onun içerisine geri döndürü lürler ve onlara: “(Dünyadayken) kendisini yalanlamakta bulun muş olduğunuz o (cehennem) ate şin (in) azâbını tadın (bakalım)!” denilir.
Secde Sûresi | 415 | Cüz 21 |